“Amadeus ve Yengeç Sepeti” başlıklı yazımda tıpkı birbirini aşağı çeken yengeçler gibi, Salieri’nin Mozart’ın yükselişine tahammül edemediğini ve onu engellemeye çalıştığını yazmıştım. Ancak bu çabaların, sadece Salieri’nin kendi ruhunu yok etmesine neden olduğunu da belirtmiştim. Hikâyenin trajik doruk noktasında, kıskançlığın ne denli yıkıcı olabileceğini görürken, Mozart’ın müziğinin tüm sabotajlara rağmen zamansız bir ölümsüzlükle varlığını sürdürdüğünü de eklemiştim. Ve yazıyı “akademik dünyada durum ne?” sorusu ile bitirmiştim.
İnsan denilen varlık, evrende engin bilgiyle kuşatılmışken, nasıl olur da bilginin üstüne yatmayı, onu başkalarıyla paylaşmamayı marifet sanır? Başkalarına bilgi aktarmak, aslında kendi düşünce dünyandan bir parçayı paylaşıp, başkasının zihninde yeni kapılar açmaktır. Ancak pek çokları için bu, yürek paralayıcı bir eylemdir. Ya o bilgiyle karşısındaki büyür de bir gün tahtı devralırsa? İşte bu korku, insanın kendi gelişimini de engelleyen en büyük zayıflığıdır. Bu zihniyetin temelinde, “Üreten kötüdür, üreten tehdittir, üreten, benim vasatlığımı yüzüme vurur” diye içten içe haykıran bir içsel savaş yatar. Bu kişiler, karşısındakini yüreklendirmez, ilham vermezler; zira içinde ne varsa, dışa o taşar. Gönül yoksunluğu, dil yoksunluğunu beraberinde getirir. Bir diğer deyişle, güzel söz söyleyemeyen insanlar, derinlikten ve incelikten yoksun oldukları gibi, bilgi ve tecrübe paylaşımında da cimridirler. Bu insanlar, hayatı bir yarış gibi görür; sanki başkasının öğrenmesi, kendilerini küçültüp değersizleştirecekmiş gibi bir korkuyla hareket ederler. “Güzel ama…” diye başlayan cümlelerle başarılarını küçültmeye çalışırlar; “Bu mu başarı?” diyerek başarınızı değersizleştirirler. Hâlbuki asıl büyüklük, başkalarını yükselterek kendinde alçalmamakta gizlidir. Kişi, bildiklerini ve öğrendiklerini başkalarıyla paylaştığında, aslında bir miras bırakır; bir ruh zenginliğidir bu.
Bonn Üniversitesi’nde İngiliz Ortaçağ çalışmaları profesörü olan Irina Dumitrescu, “Yukarı Doğru Toksiklik Yoluyla Akademide Başarılı Olmak İçin On Kural” başlıklı yazısında akademide başarılı olmanın yolunun her zaman dürüst çalışma, iyi araştırma ve rehberlikten geçmediğini; toksik davranışlarla sistemi manipüle eden yıkıcı, istismarcı ve işbirliksiz akademisyenlerin daha fazla ödüllendirildiğini iddia eder. Bu kişilerin kendi yöntemleriyle akademide yükselmeye devam ettiklerini, çevrelerine ise korku ve sessizlik yaydıklarını da ekler. Dumitrescu (2019) yazısında, akademik dünyada toksik bir şekilde başarılı olmanın “kolay yolları”nı şöyle sıralar:
- Güçlü dostlar edinmek ve mümkün olduğunca çok sayıda akademik yayın organında güç kazanmak.
- Önemli olmayan kimseye yardım etmemek.
- Sizden korkacak ve size hayran olacak daha az başarılı bir akademisyen bulmak. Onları sizin yandaşınız olmaları için pohpohlamak ve meslektaşlarınızı karalamaları ve itibarınızı savunmaları için onlara güvenmek.
- Sizi geçme potansiyeli olan öğrencilerin özgüvenini sarsmak.
- Öğrencileri ve çalışanları, artık onlar üzerinde gücünüz kalmadıktan çok sonra bile, size borçlu olduklarını hissetmeleri için manipüle etmek.
- Başarının sıfır toplamlı bir modelini teşvik etmek. Bir diğer ifadeyle, başkalarının kazanımını kendi kaybınız olarak görmek ve öğrencilerinizin çalışmalarını kendinizinmiş gibi kullanmak.
- Meslektaşlarınız hakkında sistematik olarak kötü konuşarak kendi konumunuzu geliştirmek, “rakip” akademisyenlerin öğrencilerini dışlamak ve daha az başarılı öğrencilere sahip oldukları için bu rakiplerle alay etmek.
- Size karşı çıkanları karalamak. Eleştirmenlerinizi kıskançlıkla suçlamak.
- Suçlamalar karşısında yüksek sesle savunma yapmak.
- Yalan söylemek ve başkalarını yalanla suçlamak.
Dumitrescu (2019), “meritokrasi” söylemi altında hareket eden kurumların, aslında en üretken ve işbirlikçi bireyleri değil, en sorunlu ve toksik bireyleri desteklediklerini belirtiyor. Bu kişilerin etraflarında korku ve sessizlik kültürü oluşturarak kaynakları nasıl sömürdüğünü çarpıcı bir şekilde anlatıyor ve bu düzeni bozabilecek insanların bile bu sisteme karşı sessiz kaldığını belirtiyor. (Meritokrasi, “merit” yani “liyakat” kelimesinden türemiştir ve liyakatın bir toplumda bireylerin yükselmesindeki en önemli faktör olduğunu ifade eder. Meritokrasiye göre, başarılar ve pozisyonlar kişisel çaba, eğitim, bilgi ve yetkinlik ile kazanılmalıdır, sosyal statü, zenginlik ya da kişisel bağlantılar gibi faktörle değil).
Bilim ve Sanat Dünyasında Yıkıcı ve Yapıcı Rekabetler
Kıskançlık ve rekabet, bilim ve sanat dünyasında hem yıkıcı hem de yapıcı güçler olarak karşımıza çıkar. Haset, bir kişinin, başkalarının sahip olduğu başarı, yetenek, mal veya statü gibi şeylere karşı duyduğu kıskançlık ve bu durumun kendisinde oluşturduğu rahatsızlık hissidir. Haset eden kişi, bir başkasının elde ettiği avantajları kıskanır ve bu durumdan memnuniyetsizlik duyar. Ancak, haset yalnızca kıskanmanın ötesinde, bir başkasının bu avantajlarını kaybetmesini istemek gibi daha olumsuz bir niyeti de içerebilir. Dinî ve ahlaki bağlamda genellikle olumsuz bir duygu olarak kabul edilir ve kişinin kendi mutluluğunu ya da iç huzurunu zedeleyen bir unsur olarak görülür. Ancak, modern psikoloji ve kişisel gelişim perspektifinden bakıldığında, haset duygusu farkındalık yaratabilir ve bireyin kendi potansiyelini sorgulamasına ve gelişim arzusunu harekete geçirmesine yardımcı olabilir. Bir diğer ifadeyle, onu nasıl yönettiğimiz, başarıyı mı yoksa yıkımı mı getireceğimizi belirler. Bu yüzden, haset sadece bir duygusal çatışma değil, bir gelişim arzusunun da işaretidir. Bağlam ne olursa olsun, kıskançlık, haset ve rekabet, bireyin nasıl başa çıktığına bağlı olarak hem yıkıcı hem de yapıcı sonuçlar doğurabilir. İşte birkaç örnek:
Nikola Tesla ve Thomas Edison:
Nikola Tesla ve Thomas Edison arasındaki rekabet, bilimsel bir çatışmadan öteye geçerek kişisel bir mücadeleye dönüştü. Edison, doğru akım (DC) teknolojisine büyük yatırımlar yapmış ve bu sistemle ticari başarı elde etmişti. Ancak Tesla, daha verimli olduğunu savunduğu alternatif akım (AC) sistemini geliştirdi. Bu durum, Edison’un hem ticari çıkarlarını hem de prestijini tehdit ediyordu. Edison, Tesla’nın bu yeni teknolojisine karşı sert bir direnç gösterdi ve AC’nin tehlikeli olduğunu halka kanıtlamak için çeşitli gösterilere başvurdu. Edison’un Tesla’yı karalamak amacıyla yaptığı kamuoyu gösterileri, AC akımının tehlikeli olduğunu ispatlamak için hayvanları elektrikle çarpmasıyla ünlüdür. Bu deneyler, Tesla’nın hızla yükselen itibarını sarsmaya yönelikti. Ancak Tesla’nın alternatif akımı, üstün teknik avantajları sayesinde galip geldi. Özellikle 1893 Chicago Dünya Fuarı’nda AC’nin kullanılması ve Niagara Şelaleleri’ndeki hidroelektrik santralinde tercih edilmesi, bu teknolojinin güvenilirliğini kanıtladı. Sonuç olarak, Tesla ve Edison arasındaki rekabet hem bilimsel hem de kişisel düzeyde sert bir mücadeleye dönüştü, ancak Tesla’nın alternatif akımı bugün dünya genelinde standart hâle geldi.
Steve Jobs ve Bill Gates:
Steve Jobs ve Bill Gates, teknoloji dünyasının iki devi olarak başlarda amansız bir rekabet içindeydi. Gates, Windows’u geliştirirken Mac’ten ilham aldığı için Jobs’un sert tepkisiyle karşılaştı. Bu kıskançlık ve rekabet, aralarındaki ilişkiyi daha da kızıştırdı. Jobs, Gates’i alenen “hırsızlıkla” suçladı ve iki isim arasındaki soğuk savaş, teknoloji dünyasında yankı buldu. Ancak zamanla bu rekabet bir saygıya ve hatta iş birliğine dönüştü. 1997’de Apple iflasın eşiğindeyken, herkes Steve Jobs’un bitiş çizgisine yaklaştığını düşünüyordu. İşte tam bu noktada Bill Gates sahneye çıktı ve Apple’a 150 milyon dolarlık yatırım yaparak şirketi kurtardı. Bu yatırım, iki lider arasındaki kıskançlığın ötesine geçen bir iş birliği olarak tarihe geçti. Gates’in bu hamlesi, rekabetin yıkıcı değil, dönüştürücü olabileceğinin en somut kanıtlarından biri oldu.
Rosalind Franklin:
Rosalind Franklin’in hikâyesi, bilim dünyasında kıskançlık ve cinsiyet ayrımcılığının en acımasız boyutlarını gözler önüne serer. Franklin, DNA’nın çift sarmal yapısını ilk kez görüntüleyen kişi olarak tarihe geçmesi gereken bir isimdi. Ancak bu çığır açıcı keşif, onun adı yerine Watson ve Crick’in adlarıyla anıldı. “Fotoğraf 51” olarak bilinen bu buluş, Watson ve Crick tarafından Franklin’in izni olmadan kullanıldı. Franklin, bu süreçte dışlandı, Nobel Ödülü alacakların arasında yer almadı ve adı uzun yıllar boyunca gölgede kaldı. Akademik kıskançlık ve cinsiyet ayrımcılığı, Franklin’in başarısını görmezden gelerek bilim dünyasında büyük bir adaletsizlik yarattı. Franklin’in adı, ancak ölümünden yıllar sonra anılmaya başlandı ve onun keşfi, feminist hareketin yükselişiyle hakkıyla takdir edilmeye başladı. Bu, kıskançlığın bilim dünyasındaki en karanlık yüzlerinden biriydi.
Marie Curie:
Marie Curie ise kıskançlığa karşı mücadelede dimdik ayakta durarak, bilimin önyargılara rağmen ilerlemesini sağlayan bir örnek oldu. İlk Nobel Ödülü’nü kocası Pierre Curie ve Henri Becquerel ile paylaşmasına rağmen, bu süreçte bile erkek meslektaşları onun rolünü küçümsemeye çalıştı. Nobel Komitesi başlangıçta sadece erkekleri ödüllendirmeyi düşünmüştü, ancak Pierre Curie’nin kararlı duruşu sayesinde Marie de ödül aldı. 1911’de kazandığı ikinci Nobel Ödülü, Marie Curie’yi iki farklı alanda Nobel kazanan ilk bilim insanı yaptı. Ancak bu başarı, birçok erkek meslektaşı tarafından kıskanıldı. Curie, bilim dünyasındaki cinsiyet ayrımcılığına ve kıskançlığa karşı asla boyun eğmedi. Onun dehası ve çalışmaları, bilim dünyasında yeni kapılar açarken, kıskançlık dolu spekülasyonlar asla onun ışığını söndüremedi. Radyoaktivite alanındaki çalışmaları, kıskançlığın ve önyargıların ötesinde bir bilim mirası bıraktı.
Pablo Picasso ve Henri Matisse:
Picasso ve Matisse’in rekabeti, kıskançlığın sanatta nasıl yapıcı bir güce dönüşebileceğinin en parlak örneklerinden biridir. İkisi de 20. yüzyıl modern sanatını şekillendiren büyük isimlerdi, ancak ilk başlarda birbirlerini rakip olarak görüp kıskanmışlardı. Picasso’nun yenilikçi kübist tarzı, Matisse’in canlı renk paletleriyle yarış halindeydi. Picasso, Matisse’in cesur renk seçimlerinden etkilenirken, Matisse de Picasso’nun form üzerindeki devrimci yaklaşımlarından ilham aldı. Bu kıskançlık, yaratıcı bir patlamaya yol açtı ve her iki sanatçı da kendi tarzlarını mükemmelleştirip sanat tarihinde derin izler bıraktı. Kıskançlık, burada sanatı ileri taşıyan güçlü bir enerjiye dönüştü.
Albert Einstein ve Niels Bohr:
Albert Einstein ve Niels Bohr arasındaki rekabet, fizik dünyasında kıskançlığın nasıl yapıcı olabileceğini gösteren bir diğer önemli örnektir. Einstein, görelilik teorisi ile bilim dünyasında devrim yaratmışken, Bohr kuantum mekaniği ile fiziği yeni baştan tanımlıyordu. Einstein’ın ünlü “Tanrı zar atmaz” sözü, Bohr’un kuantum belirsizlik teorisine karşı çıkışını simgeliyordu. 1927’deki Solvay Konferansı’ndaki tartışmaları, bilimsel dünyayı derinlemesine düşündürmeye zorladı. Bu yapıcı rekabet, fizik dünyasında devrimsel ilerlemelere yol açtı ve iki bilim insanının farklı görüşleri bilimin sınırlarını zorladı.
Sonuç olarak, kıskançlık ve rekabet, doğru yönlendirildiğinde büyük başarıların ardındaki itici güç olabilir. Tesla ve Edison’un yıkıcı savaşı, Jobs ve Gates’in yapıcı iş birliği, Franklin ve Curie’nin direnişi, Picasso ve Matisse’in yaratıcı patlaması, Einstein ve Bohr’un bilimsel düellosu—tüm bu hikâyeler, kıskançlığın bizi hem tüketebileceğini hem de zirveye taşıyabileceğini gösteriyor. Seçim bizde: kıskançlığı yıkıcı bir güç olarak mı kullanacağız, yoksa onu bizi ve dünyayı daha iyiye götüren bir ilham kaynağına mı dönüştüreceğiz?
1984 yılında İstanbul’da doğmuştur. 2002 yılında Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun olmuştur. 2007 yılında İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat ve Maliye bölümlerini bitirmiştir. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Sanat Dalı Şan Bölümü’ndeki eğitimini de tamamlamıştır. 2009 yılında İTÜ Ekonomi bölümünde Prof. Dr. Raziye Selim danışmanlığında “yüksek lisans”, 2014’te ise Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat bölümünde Prof. Dr. A. Suut Doğruel danışmanlığında “doktora” derecelerini almıştır. 2012 yılında doktora çalışmaları sırasında 6 ay süresince Almanya’da bulunan Johannes Gutenberg University Mainz’da araştırmacı olarak bulunmuştur. 2009-2014 yılları arasında İTÜ İşletme Mühendisliği İktisat kürsüsünde Araştırma Görevlisi olarak çalışmıştır. Beykent Üniversitesi İİBF Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü’nde doçent olarak görev yapmaktadır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İtalyan Dili ve Edebiyatı bölümündeki öğrenimine devam etmektedir.
Kaynaklar
Dumitrescu, I. (2019), “Ten rules for succeeding in academia through upward toxicity”, Times Higher Education, https://www.timeshighereducation.com/opinion/ten-rules-succeeding-academia-through-upward-toxicity
Nikola Tesla ve Thomas Edison
- King, G. (2011), “Edison vs. Westinghouse: A Shocking Rivalry”, October 11, https://www.smithsonianmag.com/history/edison-vs-westinghouse-a-shocking-rivalry-102146036/
- Nix, E. (2023), “Tesla and Westinghouse Battled to Electrify America”, May 2, https://www.history.com/news/what-was-the-war-of-the-currents
Rosalind Franklin
- Pruitt, S. (2024), “Rosalind Franklin’s Overlooked Role in the Discovery of DNA’s Structure”, March 25, The HISTORY Channel.
- Sullivan, W. (2023), “What We’re Still Learning About Rosalind Franklin’s Unheralded Brilliance”, Smithsonian Magazine
Steve Jobs ve Bill Gates
- Copeland, C. (2021), “Steve Jobs’ Relationship With Bill Gates Explained”,
https://www.grunge.com/408404/steve-jobs-relationship-with-bill-gates-explained
- Hartmans, A. & M.Weinberger (2020), “A history of the 30-year feud between Bill Gates and Steve Jobs, whose love-hate relationship spurred the success of Microsoft and Apple”,
Marie Curie
- Heinecke, L. (2021), “When Marie Curie Was Almost Excluded From Winning the Nobel Prize”, https://lithub.com/when-marie-curie-was-almost-excluded-from-winning-the-nobel-prize/
Donald Knuth, Albert Einstein ve Niels Bohr
- https://www.societyforscience.org/alumni/notable/donald-knuth/
- Boyd, A. “The Bohr-Einstein Debates”, https://engines.egr.uh.edu/episode/2627
- Skibba, R. (2018), “Einstein, Bohr and the war over quantum theory”, https://www.nature.com/articles/d41586-018-03793-2
Pablo Picasso ve Henri Matisse
- By Kirpalov, A. S. (2023), “Henri Matisse and Pablo Picasso: 6 Notes on Friendship and Rivalry”, https://www.thecollector.com/henri-matisse-pablo-picasso-friendship-rivalry/