Değerli okurlar, bu sayfada kalemim ve gücüm yettiğince sizlerle her sayıda beraber olmak ve bazı konuları sohbet havasında paylaşmak istiyorum. Bir süredir “Hukukçu Olmayanlar İçin Hukuk Felsefesi” adlı bir kitap yazmayı düşünüyorum ve planlıyorum. Bu kitabı yazmak istemekteki amacım, teknik hukuk kavramlarını mümkün olduğunca anlaşılır bir biçimde aktarabilmektir. Neden böyle bir işe kalkıştığıma gelince: Türk toplumunda uzunca bir süredir kavramlara ve bilime yabancılaştırma başlamıştır. Daha doğrusu toplum, doğrulardan uzaklaştırılmak istenmektedir. Aslında “beyin manipülasyonu” olarak adlandırabileceğimiz bu “doğrulara yabancılaşma” sistematik olarak uygulanmaktadır. Bu da beraberinde doğrulardan uzaklaşmayı ve herkesin kendisine göre bir doğru yaratmasını getirmektedir ki, “beyin manipülasyonu” en iyi herkesin kendi doğrusu olmasından beslenmektedir. Doğrulara yabancılaştırma mühendisleri elli yıldır iş başındalar. Beyin manipülasyonunu bozacak en etkili araç okullar, okullarda öğretilen doğru bilgiler ve evrensel değer yargılarıdır. Önce doğruların kaynağında yok edilmeleri gerektiği konusunda anlaşan bu mühendisler, Türkiye’de köy enstitülerini kapatmakla işe başladılar. Bugün geldiğimiz noktada artık kavramların içi boşaltılmış, eğitim evrensel değerlerden uzaklaştırılmış, Ortaçağ’ın dini temelleri eğitimde yeniden esas alınır hale gelmiştir. Yükseköğretimde ise öğrenciler adeta bir ezber makinasına dönüştürülmüş, kendilerini iki tam cümleyle ifade etmekten yoksun hale getirilmiş ve akademisyenlikten uzaklaştırılmıştır.
Buna paralel olarak doğrularla yanlışlar bir arada kullanılmaya ve düz mantıkla doğru ile yanlış arasında yanlış lehine bağlantılar kurmaya çalışılmıştır. En hafif ifade ile dikkatsizlik, orta derecede ağır ifadeyle düşünce yoksunluğu ve en ağır ifadesiyle bilgisizlik bu taktiğin başarıya ulaşmasına yaramıştır. Şu iki cümleyi (önermeyi) bu çerçevede analiz edelim: “Ben yargının işine karışamam. Ama yargı da benim işime karışamaz.” Hükümet etme gücünü elinde bulunduran bir siyasetçinin bu iki cümleyi bu sıra ve şekilde kullanması yanlışı meşrulaştırmaktır. Doğru olan ve herkesin kabul edebileceği birinci cümle, duyan kişinin dikkatsizlik ve bilgisizliği ile birleşince, ikinci çok yanlış cümleyi de doğru hale getirmektedir. Neden mi? Demokratik hukuk devletlerinde birbirinden bağımsız üç erk vardır: yargı, yürütme ve yasama. Yürütme organı, yasama organının yaptığı yasalar çerçevesinde davranmak ve yönetmek, yargı ise yürütmenin iş ve eylemlerinin yasalara uygun olup olmadığını denetlemekle ödevlidirler. Yasama organını denetleyen de yine bir yargı organı olan Anayasa Mahkemesidir. Bir başka söyleyişle, yargı herkesin işine, ama yasama organının yaptığı yasalar çerçevesinde karışır. Temel norm olan Anayasaya aykırılık halinde ise, yasama organının faaliyetine dahi karışma hakkına sahiptir. Ancak yargı organının yargı faaliyeti işine kimse karışamaz. O halde, yürütme organının başı, yukarıdaki iki cümleyi yerlerini değiştirerek söyleseydi, hukuk ve kuvvetler ayrılığı konusunda çok bilgisi olmayan bireyleri bile inandıramayacaktı. Ama önce doğru olan bir cümleyi kullanmakla, yanlış olan bir cümle hakkında yanlış düşünülmesini sağlamaktadır.
Bahsettiğimiz bu “beyin manipülasyonu”nun sonucu
1. Hukuka aykırılıklar
2. Kurallara riayetsizlikler
3. Evrensel değerlerden uzaklaşma
4. Doğru yapılanı övememe
5.Yanlış yapılanı yerememe gibi toplumsal rahatsızlıklar doğurmaktadır.
Bu rahatsızlığın giderilmesi için en iyi sağaltım, okumak ve doğru olan bilgiyi yakalamaktır.
Bilginin sadece internet üzerinden yayılması her zaman doğruyu bulmaya yardımcı olamamaktadır. Çünkü internet üzerinde çok sayıda yanlış bilgi de yer almaktadır. Ancak bu nedenle internetin yasaklanması da abestir. Yapılması gereken insanların aldıkları bilgilerin doğruluğunu analiz edebilecekleri yeteneklere ulaşmalarını sağlamak gerekir. Buna ulaşmanın en önemli aracı, herkesin sahip olup da ender kullandığı “akıldır”. O halde öncelikle duyduklarımızı ve okuduklarımızı aklımızın süzgecinden geçirmeyi öğrenmeliyiz. Bu alıştırmayla olur. Aklımızın süzgecinin deliklerini uygun aralıklarda ve açık tutabilmek için, ki bu yanlış bilgilerin akıp gitmesini sağlayacaktır, alıştırmanın yanı sıra öğreticilere de ihtiyaç vardır. Nedir bunlar? Kitaplar ve öğretmenlerimiz. Yani yol göstericilerimiz. Ama sadece akıl veya sadece kitap veyahut da sadece öğretmen eksik kalır. Bunların birbirini tamamlaması gerekir. Örneğin, insanın ateşi keşfetmesi aklın ürünüdür. Ateşte yemek pişirmek ise bilgidir. İnsanın tekerleği keşfetmesi akıldır. Araba yapıp tekerleği arabada kullanması ise bilgidir. Biraz daha açarsak, tekerleğin keşfi akıl, tekerlekten yararlanmak akıl + bilgi ve araba üretip orada kullanmak akıl + bilgi + tecrübedir (bilgi birikimidir). O halde akıl bilgiyle birleşince sonuca ulaşır. Tek başına akıl, gerçi hayatta kalmayı sağlar; ama işe yaramaz. Aynı şekilde akılla bütünleşmemiş bilgi de hiçbir sonuca götürmez. Aklın olmadığı ve bilgiyle birleşmediği yerde bilgi birikimi de olmaz.
Peki, bir insanı nasıl manipüle edebilirsiniz? Günlük dilde buna insanın “aklını karıştırmak” diyoruz. Bir insanın aklını nasıl karıştırırsınız? Akıl süzgecindeki delikleri kapatarak; aklı yanlış bilgilerle donatarak, evrensel kavramların anlamlarını akla yanlış yerleştirerek. Örneğin “hukuk normları” deyince, “istediğim gibi davranırım” diye anlaşılıyorsa bir yanlış vardır. “Kuvvetler ayrılığı” dendiğinde, “demokrasinin çerçevesini çizen kuvvetlerin hiçbir şekilde birbirine müdahale edemeyecekleri” anlaşılıyorsa yanlıştır. “Trafik kurallarına polis varsa uyulur” diye düşünülüyorsa, sadece o kurallara uymamanın sonuçlarından korkuluyor, ama kuralların getirdiği “düzen” göz ardı ediliyor demektir. “Demokrasilerin kurtarılması veya yeniden sağlanması” dendiğinde akla askeri müdahaleler geliyorsa, toplumun bir travma yaşıyor olması su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun gibi evrensel değerler de, adı üzerinde “evrenseldir”. Kişiye özel olarak değiştirilen veya yorumlanan bir değer, evrenselliğini kaybeder.
Fikri hür, vicdanı hür, dimağı açık nesiller yetiştirmek, aklı bilgiyle harmanlamaktan ve üstüne tecrübeyi katmaktan geçer. Fikri ve vicdanı hür, dimağı açık insan, doğruyu över, yanlışı reddeder ve böylece akıl süzgecinin deliklerini daima açık tutabilirse topluma yararlı olur; evrensel değerler de korunmuş olur.
1986 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakultesi’nden mezun olmuş, 1995 yılında Almanya Konstanz Üniversitesinde hukuk Doktorasını tamamlamıştır. 1996 Yılından beri çeşitli üniversitelerin hukuk fakültelerinde Şirketler Hukuku, Eşya Hukuku , Borçlar Hukuku ve Tüketici Hakları alanlarında ders vermektedir. Halen Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesinde ve Nürnberg Georg Simon Ohm Yüksekokulunda dersler vermektedir. Şimdiye kadar Türkçe ve Almanca 22 Kitabı ve birçok makalesi yayınlanmıştır. European Leadership University Rektör Yardımcılığı ve Alman Ticaret ve Sanayi Odası İstanbul (AHK) Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini yürütmektedir.