SİNOPSİS
Bir imza, bir insanın hayatını nasıl değiştirir? Bir insanın bireysel iradesi ile attığı imza, kaç kişinin hayatını etkiler? Hayata yeniden başlamak için ne kadar geriye gitmek gerekir? Okuduğun okullar; liseler, üniversiteler…
Hepsini geride bırakıp yeni bir hayata başlamak mümkün müdür? 29 Nisan 2017 günü 689 sayılı KHK ile Mersin Üniversitesi‟ndeki görevinden ihraç edilen Ulaş Bayraktar; beş yaşındayken orduda yüzbaşı olan babasını bir çatışmada kaybettiği günden bu yana, 40 yıla yakın bir zamandır devam eden çatışmalı sürecin ancak barış sağlanarak çözülebileceğine inandığı için imzacı akademisyenlerden biri oldu.
Yaşamında sarsıcı değişiklik yaratan bir „imza‟nın ardından kitaplarla, insanlarla ve gençlerle bir arada olmanın yöntemlerini aradı. Sonunda, kendisi gibi barış imzacısı olan Ayşe Gül Yılgör ve Galip Deniz Altınay‟la birlikte akademinin, binaların ve ünvanların çok ötesinde anlamlara karşılık geldiğini gösteren, Mersin‟in alternatif akademisini, Kültürhane‟yi inşa ettiler. „Ufka Bakma durağı‟, neşenin bir direnme biçimi olduğunu gösteren akademisyenlerin hikayesinden yola çıkıyor ve her köşesi farklı öyküler barındıran, dayanışmayla örülü bir mekanın, koca bir umut adasına dönüşmesine tanıklık ediyor.
FİLM EKİBİNDEN
“KHK” çoğunlukla dramatik bir karakterde çıktı karşımıza… İşsizleştiren, vasıfsızlaştıran, yersizleştiren, yoksullaştıran, nefretle doldurulan! Başlayanlar da olmuştu, karanlığa rağmen yeniden başlayanlar… Mesleği son bulan bir akademisyen örneğin. Ceketini çıkarıp asan, saat alarmını ezberlerinin dışına çıkaran, akademinin duvarların arasına hapsedilemeyeceğini, sokağa, yaşamın içine taşınabileceğini gösteren. Başka yerden bakmayı sağlayan… „Ufka Bakma Durağı‟, tam da bu yerin, KHK ile ihraç edildiğinden bu yana hep bu yerin en doğru yer olduğuna inanan Ulaş Bayraktar‟ın hikayesinden yola çıkıyor.
Bir dramın kudretli kahramanı değil, yaşamı dayanışmayla yeniden kuran, kara mizah bir hikayenin anti-kahramanı olarak… “Yaşamı ve barışı savunmak kadar mı aslında var olmak?” sorusu belirliyor yörüngemizi Ulaş‟ın hikayesine bakarken. Bu sorudan yola çıkarak, Ulaş‟ın hayatındaki en büyük mağduriyetlerden sayılabilecek bir durumun yeni bir başlangıca dönüşmesini merkeze alarak, yeni Umut Adaları‟nın yükselişine tanıklık ediyoruz.
Belgeselimiz, Ulaş Bayraktar‟ın KHK‟lı olması sonrası kurduğu yeni yaşamı birçok yönüyle kapsayacak bir kronolojiyle kurmaya çalışıyor. Yaşanan onca büyük ve sarsıcı duruma rağmen kuvvetle devam eden yaşama tutunma çabasının Ulaş‟ın hayatındaki gerçek karşılıklarına bakıyor. Dayanışmanın en güzel örneklerinden biri olan Kültürhane‟deki her objenin, her kitabın ve de tüm süreçlerin sahip olduğu hikayelerle yaşamın nasıl yeniden inşa edildiğini gösteriyor…
ULAŞ BAYRAKTAR ve KÜLTÜRHANE
Kendi anlatımıyla Ulaş, Bolu-Göynük‟te ilkokulu, Mersin‟de liseyi, İzmir‟de hovardalığı, İstanbul‟da üniversiteyi, Paris‟te doktorayı bitirdi. Şimdi Mersin‟de bir Umut Ada‟sında anaokulu ve ilkokulu tekrar bitiriyor! 29 Nisan 2017 günü 689 sayılı KHK ile Mersin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi‟ndeki görevi sona erdi. Beş yaşındayken orduda yüzbaşı olan babasını bir çatışmada kaybettiği günden bu yana, 40 yıla yakın bir zamandır devam eden çatışmalı sürecin ancak barış sağlanarak çözülebileceğine inandığı için imzacı akademisyenlerden biri oldu. „İhraç‟ın hemen ardından kitaplarla, insanlarla ve gençlerle bir arada olmanın yöntemlerini aradı.
Kendisi gibi KHK ile kamu görevine son verilen Ayşe Gül Yılgör, Galip Deniz Altınay ve Nalan Turgutlu Bilgin ile Kültürhane‟yi inşa ettiler. Bir başlangıç oldu, yepyeni bir sosyal alan. Kendileri gibi imzacı olup görevlerine son verilen diğer akademisyen arkadaşlarının kişisel kütüphanelerini tek kitaplıkta bir araya getirdiler. Her şeyden önemlisi bu mekan kent ve sakinleri için, akademinin özel güvenlikli turnikelerine karşın ulaşılabilir bir alan yarattı.
Öğrencilerle tez çalışmalarının devam ettirildiği Kültürhane, kütüphanesindeki 10 binden fazla kitapla, müzik dinletilerinden ekoloji, tarım, gıda sohbetlerine dek birçok kültürel etkinlikle kısa sürede Mersin‟in alternatif akademisi konumuna ulaştı. Bu bağlamda Kültürhane, bir kamusal alan olarak akademinin her yerde yaratılabileceğine güçlü bir örnek teşkil ediyor.
Ulaş çok güzel özetliyor bu süreci: “Ben kamudan kamuya ihraç edilmek diye tarif ediyorum bu süreci. Kamu yönetimi alanında çalışan bir kamu personeliyken ihraç edildim, ama yine kamunun içindeyim. Hatta 10 yıllık akademik kariyerimde tanımadığım, temas etmediğim hemşehrilerimle Kültürhane’de tanıştım. Burası umudun hala hükmü olduğunun kanıtı, öfkeyle, nefretle değil, inadına umutla bağırmaya çalışan bir mekan.”
Yönetmen Çiğdem Mazlum
Mazlum; 1983 yılında Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’nde, 2003 ve 2007 yılları arasındaki öğrencilik döneminde TRT Belgesel biriminde video kurgu asistanlığı yaptı. Yanı sıra TRT‟de yayınlanmak üzere çekilen kısa eğitim filmlerinin senaristliğini ve kurguculuğunu gerçekleştirdi. 2007 yılındaki mezuniyeti sonrası, belgesel sinema ve senaryo çalışmalarına odaklandı.
“Zamanın Kokusu” isimli kısa filmi ile seçildiği “Atıf Yılmaz Sinema Okulu”nda 2009-2011 yılları arasında yönetmenlik ve senaryo eğitimi almaya başladı. İki yıl süre ile Barış Pirhasan‟ın senaryo çalışmalarında yer aldı, aynı süreçte film analizleri kaleme alarak sinema üzerine kuramsal yazılar kaleme aldı. 2009 yılında; Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü desteğiyle “Güneşe Açılan Eller” isimli, Batman‟da yaşayan Ezidileri anlatan ilk belgeselini çekti. 2010 yılında yine Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü desteğiyle bir saray saatçisinin saatlerle ve zamanla olan ilişkisini anlatan “Zamanın Manzarası” isimli belgesel filmin metin yazarlığını, yönetmenliğini ve görüntü yönetmenliğini yaptı.
2011 yılında senaryosunu Barış Pirhasan‟ın yazdığı “Bir Gün Tek Başına” isimli uyarlama çalışmasının yazım sürecinde yer aldı. Aynı yıl yine senaryosunu Barış Pirhasan‟ın yazdığı, Yusuf Pirhasan‟ın ise yönetmenliğini yaptığı, “Kurtuluş Son Durak” isimli filmin senaryo grubunda yer aldı. 2011-2014 yılları arasında kendi senaryo çalışmalarını yürüterek, “Yarını Hatırlıyorum” isimli ilk uzun metraj hikayesi ile 2014 yılında Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü‟nden Senaryo Geliştirme Desteği aldı. 2015 yılında ise TURSAK En İyi İlk Senaryo Yarışması’nda aynı hikâyesi finalist oldu. Aynı dönemde, Aljazeera Türk ve çeşitli haber televizyonları için yapımcı ve yönetmen olarak belgesel çalışmaları yürüttü.
2016 yılında yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği, “Gönderen: İlhan Sami Çomak” adlı uzun metraj belgeseli birçok festivalde gösterildi, ödüller aldı ve SİYAD yılın en iyi belgesel adayları arasında yer aldı.
2018 yılında yazımı tamamlanan “Kayıp” adlı uzun metraj senaryosu ise 29. Ankara Uluslararası Film Festivali kapsamında düzenlenen “Ulusal Uzun Proje Geliştirme Desteği”nin sahibi oldu.
Yönetmen Sertaç Yıldız
1980 yılında doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Tv ve Sinema Bölümü‟nde okudu. Ardından çeşitli Tv kanallarında çalışmaya başladı. İFSAK bünyesinde gerçekleştirilen Kısa Film ve Fotoğraf Atölyelerinde eğitim aldıktan sonra, sinema ve belgesel sinema alanında bağımsız olarak çalışmaya başladı. 2010-2012 yılları arasında özel bir televizyon kanalında yazar olarak çalıştı.
Kültür Bakanlığı desteği ile 2011 yılında “İstanbul’a Bir Şarkı” isimli belgesel film projesinin yönetmenliğini yaptı. 2011-2014 yılları arasında kendi film çalışmalarını yürüttü. “Yarını Hatırlıyorum” isimli ilk uzun metraj hikayesi Çiğdem Mazlum tarafından senaryolaştırılarak 2014 yılında Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü‟nden Senaryo Geliştirme Desteği aldı. 2015 yılında ise aynı senaryo TURSAK En İyi İlk Senaryo Yarışması‟nda finalist oldu. Halen, sinema filmi çalışmalarının yanı sıra Aljazeera Türk ve çeşitli haber televizyonları için yapımcı ve yönetmen olarak belgesel çalışmaları yürütüyor.