“Fatma bir bakardı, dünya maviye boyanırdı.”[1]
Atillâ Dorsay, ‘Yeşilçam’dan 100 Portre’ başlıklı yapıtında “Çalışkan, üretken, sinemaya tutkuyla bağlı, sanki oyuncu olarak doğmuş, o kendine özgü sanatçılardan”[2] diye söz eder; 12 Aralık 1942’de İstanbul’da doğup, 24 Ocak 2022 günü aramızdan ayrılan Fatma Girik’ten…
Bir çınar daha devrildi.
Menekşe gözlü güzel dolu dolu yaşadı, sessiz sedasız ayrıldı; William Shakespeare’in, “Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,/ Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez,” dizeleri ile ya da Franz Kafka’nın, “Ölümün olduğu bu dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında,” satırlarının altını çizercesine!
Yaşamı, duruşu, davranışları sanatçılığının kanıtıydı.
* * * * *
Onu kaybetmek; sizi bilmem ama beni etkiledi; düşündürdü; Michel de Montaigne’in, “En büyük bilgelik ölümden korkmamayı öğrenmektir”; Denis Diderot’nun, “Ölüm hayat kadar doğal olduğu hâlde, neden bu kadar korkarız?”; Lucretius’un, “Madem ki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gelirse gelsin”; Epikuros’un, “Ölümden niçin korkayım ki, ben varken o yok, o varken ben yokum,” uyarılarını anımsatarak!
Kolay mı?
Jack London’un, “Ölüm acı vermez; acı veren şey, yaşamdır,” saptamasına eklenebilecek tek şey: “Erdem, ölümlülerin bu dünyada sahip olabilecekleri en büyük ölümsüzlüktür,” diye haykıran Stefan Zweig’ın satırlarıdır…
* * * * *
Erdemliydi… Güçlü ve etkileyici bir kadındı; hatta “Fatma Girik, dalda erik” diye bir tekerlemesi bile vardı…
Politik duruşuyla alçakgönüllü, samimi, dobra, şımarmamıştı; sevecendi.
57 yıllık hayat arkadaşı Memduh Ün’ün zor günlerinde yanı başından ayrılmayan; Mecnun’un (Memduh Ün’ün) sağlık durumu kritik seviyedeyken gelen dizi teklifini reddeden modern zamanların Leyla’sıydı O.
Ayrıca yaşamı -pazar alışverişini kendisi yapacak kadar- mütevazı idi. ‘Söz Fato’da programında 4. kattan atlayacak -ki felç olmanın eşiğinden dönmüştü- kadar koca yürekli, gözü karaydı.
Perihan Savaş’a, “Onda ego diye bir şey yoktu”; Cüneyt Arkın’a, “Cesur insandı,”[3] dedirten dik duruşlu, politik ve iyi bir sanatçıydı.
* * * * *
“Kah köylü bacı, kah şımarık zengin kızıydı, sokak sürtüğü de oldu, fedakâr anne de oldu, hem kanlı Nigar, hem şoför Nebahat’tı. Asla biat etmedi. İktidarların değil, halkın sanatçısı oldu.”[4]
Bu özellikleriyle “Toplumsal mücadelelerde ve haksızlıklar karşısındaki tepkilerde Fatma Girik ismi hep ön plana çıktı. Madenci yürüyüşlerinde yer aldı. Sendikalaşma süreçlerinde ezilmişlerin yanında kendini ve gücünü gösterdi. Metin Göktepe cinayetinin aydınlatılması sürecinde attığı kritik ve güçlü adımlar hâlâ aklımızdadır. Onurlu, dimdik ve devrimci bir duruşu vardı. Bu duruşunu alelade bir vatandaş, dev bir sanatçı ve bir siyasetçi olarak yaşamının son anına kadar korudu.”[5]
Gücü yettiğince emeğin, insan(lık)ın yanında durdu. Kadına şiddete karşı mor çatıya katkısından, 1 Mayıs’lara kadar, Onu, hep ezilenlerin safında görürsünüz. Maden-İş Sendikası’nın 1991’de Zonguldak’tan Ankara’ya yönelen yürüyüşünde olduğu gibi…
Örneğin yapımcısı olduğu ‘Söz Fato’da Metin Göktepe’nin önceden bazı çevrelerce zaten tehdit edildiğini ve konuya ilişkin gerçeklerden söz ettiği için programı “Sen sadece kızına hâllenen adamlara tükürecektin,” diyen Kanal D yayın editörü tarafından sonlandırılmıştı…
Hatırlayın: 1 Mayıs 1978’ kortej sorumlusu Fatma Girik’ti; elinde megafonuyla kortejin en önündeydi; sancağı Kadir İnanır taşırken; slogan sorumlusu Tarık Akan; yürüyüş düzeni sorumlusu da Kemal Sunal idi.
Hasılı politik duruşu ve entelektüelliği ile dönemindekilerin fersah fersah önündeydi.
Böylelikle sadece bir Yeşilçam yıldızı değil; güçlü bir kadın olarak rol model oldu.
Toplum kurallarına göre yaşamadı; toplumsal baskılara boyun eğmedi; Memduh Ün hayat arkadaşıydı.
Güzeldi; lakin botoksa, estetiğe prim vermedi, doğal yaşlandı.
Döneminin kadını olmadı. Halktan yanındaydı, güçsüzlerin yanında oldu.
Şişli Belediye Başkanlığı yaptı. Belediye başkanlığı döneminde sinemadan kazandığı para ile satın aldığı evi, belediye işçilerinin maaşını ödemek için sattı. “Başkan olmadan önce üç evim bir arabam biraz da param vardı,” demişti devir teslim töreninde; “Şimdi bir evim bir arabam ve hiç nakit param yok!” vurgusuyla gülümseyerek!
Çocukluğuna ilişkin bir anlatısında, “İlk başrol oynadığım filmden bin lira aldım ve anneme verdim. Ondan iki şey istedim. Bir mavi bluz ve bir kilo muz. 14 yaşıma kadar hiç muz yememiştim,” diyen içtenliği ve hâlden anlarlığıyla emeğin, insan(lık)ın yanında durdu
Onu, “En soldaki en Kemalist” diye niteleyenler olsa da O; ezilenlerin sol popülist mücadelesinin popüler simgesiydi…
* * * * *
12 yaşındayken karşısına dikilip, “Ben aktris olacağım” dediği babasından “Ne olursan ol, ama adam gibi ol” yanıtını alan Ona “ne”liği atfederseniz atfedin; ‘Irazca’ydı, ‘Ezo Gelin’di, ‘Şoför Nebahat’tı.
1971’de Yılmaz Güney ile çevirdiği ‘Acı’ unutulmazdı.
‘Yılanların Öcü’ndeki müthiş oyunculuğu hâlâ hatırlanır.
Atıf Yılmaz’ın ‘Kambur’unda canlandırdığı ‘Azize’ rolü müthişti.
‘Boş Beşik’ filminde kartal ile sahnesi hafızalara kazınmıştı.
‘Kızgın Toprak’taki rolü ile beni her zaman etkilemişti.
Aliye Rona ile sinemanın “güçlü kadın” karakterlerinin zirvesiydi.
“Fatma Girik’in ortak belleğimizde yer etmesinin asıl nedeni filmlerde rol alması olmasına rağmen yaşarken de en az tartışılan yanı oyunculuğu oldu.”[6]
Her role girebilen, her rolü başarıyla taşıyabilen usta oyuncuydu.
Şımarık zengin kızından, Japon işi robota ve hatta çilekeş köylü kadınına kadar her türlü rolün hakkını vererek oynamıştı.
Sinemanın en beğenilen kadın oyuncularından biriydi. Başına buyruk, inandığını söylemekten çekinmeyen yapısı rollerini de etkiledi.[7]
1960’da Memduh Ün’ün yönettiği ‘Ölüm Peşimizde’ adlı filmle hayatının dönüm noktasını yaşadı ve yaklaşık 180 filme imza attı… Her zaman söyleyecek sözü olan, derdi olan filmlerde rol aldı. Doğrularımdan asla vazgeçmedim diyen sanatçı, “Birilerine hoş görüneyim diye doğrumu söylemekten kaçınmadım. Daha doğrusu çekincem olmadı. 77 yıldır gerçek bir kadın oldum. Gerçeklerden çekinmeyen ben, sinemada da gerçekleri yansıtan yapımlarda rol aldım. İyi ki aldım. Ülkemin vatandaşının derdi benim de derdim olmalıydı bir sinemacı olarak. Sinema da bunu aktaracak en güçlü alanlardan. Birilerine bu derdi sinemayla anlatarak onları bu konuda dert sahibi yaptıysam, faydam olduysa ne mutlu,” cümlelerini kullanmıştı.[8]
Özetle; “Kahramanlara hayat veren, kendi de bir kahraman olan Fatma Girik”in[9] “Büyüleyici bir ışığı vardı” ve “Aşkını, tutkusunu, yeteneğini, direnişini gözlerinde taşırdı”![10]
* * * * *
Hani “Bir yıldız kaydı” denir ya; tam da öyle!
Masmavi bir ışıktı, asla eyyamcı ve her devrin insanı olmadı
Usta bir oyuncuydu.
Cengâver bir duruş sergiledi.
Müthiş bir oyun gücü vardı.
Onurlu bir hayat yaşadı. Güçlü ve donanımlı bir insandı.
Geride bıraktığı eserleri ile anılacaktır.
Her zaman halkın safındaydı. Bazı koç yiğitler gibi güce biat etmedi, teslim olmadı, boyun eğmedi, zulmün safında olmadı.
2019’daki bir röportajda, “Herhangi bir vasiyetiniz var mı?” sorusuna; “Öldüğümde arkamdan kötü konuşmasınlar bana yeter! Kimsenin canını yakmadım, kimseye kötülük yapmadım, kul hakkı yemedim, kimseyi hor görmedim, kimseye şımarıklık ya da güç gösterisi yapmadım. En önem verdiğim şey bu. İyi insan olmak, dünyadaki her şeyden daha zordur. Sanatımın da hakkını verdim. Halkın sanatçısı oldum,” yanıtını veren Fatma Girik hakkında yazılanlar, Örneğin Hülya Koçyiğit için yazılmayacaktır.
Sinemadan döneme damga vurmuş Fatma Girik geçti; unutulmayacak; daima özlenecek!
Yazar, aktivist. 1954, Kale Mahallesi / Çorum doğumlu. Baba adı Kemal, anne adı Necla’dır. Eserlerinin çoğu Sibel Özbudun ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır. Kitapları dışında kendisi hakkında yeterli bilgi bulunamayan Temel Demirer, kendisini şöyle anlatır:
“Kendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm… Ne yazacağımı kestiremedim. Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım… “İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil” diyen(lerden); dünyaya aşağıdan bakan(lardan); kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan); yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan) ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden); sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden); bir afet-i devrana aşık olan(lardan); hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan) ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim… Ve nihayet halen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım.”
N O T L A R
[*] Güney Dergisi, No:100, Nisan-Mayıs-Haziran 2022…
[1] Fahrettin Cüreklibatur/ Cüneyt Arkın.
[2] Atillâ Dorsay, Yeşilçam’dan 100 Portre, Horizon International Yayınları, 2015, s.100.
[3] “Hoşça kal Fatma Abla”, Sözcü, 25 Ocak 2022, s.2.
[4] Yılmaz Özdil, “Fatma Girik”, Sözcü, 26 Ocak 2022, s.20.
[5] “Muammer Keskin: Dimdik ve Halkçı Yıldıza Veda Edildi”, Birgün, 28 Ocak 2022, s.15.
[6] Alin Taşcıyan, “Fatma Girik Ortak Belleğimiz”, Cumhuriyet, 31 Ocak 2022, s.14.
[7] Sevin Okyay, “Menekşe Gözlü Yıldız Kaydı”, Birgün, 25 Ocak 2022, s.15.
[8] Öznur Oğraş Çolak, “Halkın Fatma Ablası”, Cumhuriyet, 25 Ocak 2022, s.13.
[9] Hikmet Altınkaynak, “Fatma Girik, Kahramanları Canlandıran Bir Kahramandı…”, Cumhuriyet, 3 Şubat 2022, s.11.
[10] Zeynep Oral, “Ardından”, Cumhuriyet, 25 Ocak 2022, s.13.