“Müzik herkesindir.”[1]
Toplumsal hafıza müziğin notlarında saklı; o bir ışıktır ve dünya da onunla aydınlanır. Tam da bunun için “Ağır ağır ölürler; okumayanlar, müzik dinlemeyenler, vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar,” diye uyarır Pablo Neruda herkesi…
Kolay mı?
Giambattista Vico’nun, “İnsanlar, en kederli ve en sevinçli olanlarda gözlemlediğimiz üzere büyük tutkularını şarkı yoluyla ifade ederler”; ya da Arthur Schopenhauer’ın, “Bir Beethoven senfonisini doğru ruh hâlindeyken dinlediğinizde yalnızca duygusal açıdan uyarılmazsınız: Gerçekliği olduğu hâliyle bir an için görürsünüz,” ifadelerindeki üzere sanatta ortak olanı bulmak, bireysel olanı bulmaktan daha zordur ve daha önemlidir.
Müzik bunu yapar; bizi ortaklaştırır; bütünleştirir. “Müzik toplumların yapıştırıcısı gibidir.”[2] Çünkü “Şarkılar bağ kurar, toparlar ve bir araya getirir. Söylenmedikleri zamanlarda bile hazır bulunan toplama noktalarıdır onlar…”[3]
Tıpkı Nâzım Hikmet’in, “İnsanların türküleri kendilerinden güzel,/ kendilerinden umutlu,/ kendilerinden kederli,/ daha uzun ömürlü kendilerinden./ Sevdim insanlardan çok türkülerini./ İnsansız yaşayabildim/ türküsüz hiçbir zaman./ Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de./ Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin./ Bu dünyada yiyip içtiklerimin,/ gezip tozduklarımın,/ görüp işittiklerimin,/ dokunduklarımın, anladıklarımın/ hiçbiri, hiçbiri,/ beni bahtiyar etmedi türküler kadar,” dizelerindeki üzere.
* * * * *
Italo Calvino’nun, “Ve ruhumun istediği tek dürtü, tek besin müzik…”[4] notunu düştüğü gerçeğin aslî işlevine gelince Onun için Rainer Maria Rilke, “Şarkı söylemek başka bir nefestir”…[5]
Paul Valéry, “Müzik bana soyut hislerini, enfes suretlerini veriyor sevdiğim şeylerin – değişimin, hareketin, karışımın, akışın, dönüşümün”…
Edgar Allan Poe’nun, “Müzik hoş bir fikirle birleştiğinde şiir olur; ortada fikir yoksa yalnızca nağme olur”…
Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin, “Müziğin sesini duymayanlar, dans edenleri[6] deli sanıyor,” der.
Kimileri için abartılı gelse de, müziğin bir kadın yanı vardır; hep de öyle olmuştur.
Antikçağlardaki fresklerde müzisyen kadınlara rastlarız. Onlar lir veya flüt çalar, grup hâlinde dans eder; erkek figürleri ise davul çalar, savaş oyunlarında yer alır.
Adını bildiğimiz ilk kadın besteci Hildegard von Bingen (1098-1179) bir rahibedir. Manastırda bestelediği müzikli oyunlarda genç rahibelere rol verirmiş. Rönesans’ta Casulana Maddalena, ilk kez Madrigal kitabını yayımlatmasıyla dikkati çeker. Daha sonraki Erken Barok döneminde çağın en verimli bestecileri arasında sayılan, Venedik’te Monteverdi’nin öğrencisi olmuş Barbara Strozzi vardır. Aynı çağda Jaké de la Ger, XIV. Louis’nin sarayında yetişmiş, operalarıyla ünlenmiş bir kadındır.
Romantik dönemde Clara Schumann, liedleri ve piyano için yazdığı yapıtlarıyla belki de tarihin en ünlü kadın bestecisi olmuştur. Clara’nın, eşi Robert Schumann gibi bir bestecinin gölgesinde kalması; aynı çağda Fanny Mendelssohn Hensel’in de ağabeyisi Felix Mendelssohn’un gölgesinde kalmasına benzer. Bugün hepsi değerlenmekte, kayıtları yapılıp konserlerde çalınmakta. Bir başka gölgede kalmış kadın da XIX. yüzyıl sonunda Gustav Mahler’in eşi Alma Mahler’dir. Aynı yıllarda Amerika’da Bostonlu Amy Beach çok ünlenmiştir. Besteciliği kendi kendine öğrenmiş ve ilk kez geniş çaplı yapıtlar besteleyen kadın olmuştur.
XX. yüzyıl başında Fransız Altıları’nın tek kadın üyesi Germaine Taileferre, neoklasik bir bestecidir. Modern Amerikan müziğinin ilginç kadın bestecisi Ruth Crawford Seeger ilk dizisel teknikleri uygulayan “ultramodernist” grup içinde yer alır, hem de aynı zamanda geleneksel Amerikan müziğini savunur! İngiltere’de Elizabeth Lutyens 12-ton yöntemini ilk kullanan İngiliz bestecisidir.
Rusya’dan Sofia Gubaidulina (1931) Orta Asya ve Rusya’nın yöresel tarzıyla Batı klasizmini birleştirmiştir. Japonya’dan Keiko Abe (1937) ve İtalya’dan Ada Gentile (1947) gibi bestecileri de sayabiliriz.[7]
Bu arada Kürt müziğinin efsanesi Meryem Xan’ın, kadın dengbêjler içinde özel bir yeri var. Hem ses olarak, hem göze aldıklarıyla özel biri o. Birkaç sınır geçmiş, birkaç devletin toprağını çiğnemiş, plak yapan ilk kadın dengbêj olmuştu…[8]
Ayrıca sürgünde yaşadığı Frankfurt’ta yaşamını yitiren halk müziğinin unutulmaz yorumcularından Sümeyra Çakır için Alexandra Gravas’ın da, “O bir savaşçıydı, müziği için de. Sıradanlıktan nefret ediyordu,”[9] notunu aktarmadan geçmemeliyim.
* * * * *
Sınıflı sömürücü zulmün kaim olduğu her yerdeki gibi coğrafyamızda da baskıların hedef tahtasındaki müzik “kara listeler”e konu olmuştur.
Bilindiği gibi “Kara liste terimi, özel olarak kaçınılması gereken, hasım kabul edilen karşıt kişileri işaret eder”ken;[10] sanat dünyasında “kara liste” uygulamaları herkesin malumudur.
Hitler faşizminde “asla seslendirilmeyecek eserler”, “sakıncalı besteciler” listeleri… Hanns Eisler, Kurt Weill modernist eğilimleri nedeniyle, Mendelssohn, Offenbach Yahudi kimlikleri nedeniyle kara listeye alınanlar arasındaydı.
Almanya’da Hitler varsa ABD’de Amerika Karşıtı Eylemler Komitesi (HUAC) McCarthy ve “cadı avı” vardı. Sayısız yazar, oyuncu, sinema yönetmeni (Charlie Chaplin dahil) ve müzisyen kara listelerden nasibini aldı. Ve günümüze dek uzanır bu uygulamalar…
Örneğin 2023’ün ilk 6 ayda 15 etkinlik yasaklandı. İktidarın sanatçılara yönelik baskıları hız kesmiyor. Müzik Platformu kurucusu Merve Eryürük, “Müzisyenlerin kıyafetinden, fikirlerinden dolayı konseri iptal oluyor. Bu müzisyene karşı yapılmış bir şiddet,”[11] derken; Türkiye’de müzik sektörü açısından da zorlu bir kesitten geçiliyor.
Özellikle Anadolu’da düzenlenen müzik festivallerine geçen yıllarda başlayan gerici baskısı devam ederken, bazı şehirlerin valilikleri belli bir yaşam tarzını hedef alan ideolojik yasaklarını sürdürdü.
Mesela Bursa’da düzenlenen Nilüfer Müzik Festivali, geçen yıllarda da “alkol ve kamp yapılması” gerekçesiyle iptal edilmek istenmişti. 2023 Eylül’ün de düzenlenmesi planlanan festivale yine Nilüfer Kaymakamlığı tarafından içki ve kamp yasağı getirildi.
Yine 2023 Ağustos’unda Sinop’ta IV. kez düzenlenmesi planlanan Kuzey Fest, valilik tarafından iptal edildi. Kararında hiçbir gerekçe göstermeyen Sinop Valiliği, “Kuzey Fest etkinliğinin yapılması tarafımızca uygun görülmemiştir” açıklaması yaptı.
Eskişehir’de 2023’ün Ekim’inde Octoberfest, valilikçe yasaklandı.
Adana’da da 2023’ün Ekim’indeki Çukurova Rock Festivali, başlamasına birkaç saat kala yine valilikçe iptal edildi. Gerekçeli kararda etkinliğin yapılacağı yerde alkol satışı yapan mekânların olmasını gösterdi ve “içki içilince suç işlendiğini” belirtti. Ardından mahkeme yasağı kaldırıldı ve festival yapılabildi.
AKP’li belediyelerin sahneye çıkacak sanatçıların konserleri iptal edildi. Tekirdağ’ın AKP’li Süleymanpaşa Belediye Başkanı Cüneyt Yüksel, 2023 Haziran’ında Melek Mosso’yu sahneye çıkardığı için yine AKP’lilerin tepkileri sonucu istifa etti.
AKP’li Denizli Belediyesi, haziranda Mabel Matiz ve Melike Şahin konserlerini yasakladı. Şarkıcı Gökçe’nin AKP’li belediyeler Sandıklı ve Hayrabolu ilçelerinde vereceği konserler iptal edildi. Balıkesir’deki ücretsiz Hande Yener konseri gericilerin baskısı sonucu belediye tarafından yasaklandı. Bursa BŞB ise Melike Şahin ve Hüseyin Turan konserlerini iptal etti.
Ayrıca Türkiye 2022’de Ankara’da bir mekânda istediği şarkı çalınmadığı için öldürülen Onur Şener (45) cinayetiyle sarsılırken; 2023’ün Mayıs’ında İstanbul Kadıköy’de bir sokak müzisyeni yine istenen şarkı çalınmadığı gerekçesiyle cinayete kurban gitti.[12]
* * * * *
Malala Yusufzay’nın, “Elveda müzik! En tatlı tınıların bile bırak suskun kalsın koyun kıyısındaki Taliban bütün dudakları mühürledi,” ifadesindeki üzere bunların hiçbiri “şaşırtıcı” değil!
Müzik ile aşklarımızı yaşadık, kaybettiklerimizi bulduk, umutlandık. Yaşadıklarımızın anlamını kavramaya, yaşayamadıklarımızın özlemini duyumsamaya yöneldik onunla…
Lev Tolstoy, “Müzik duyguların kısa yoludur”; Friedrich Nietzsche’nin, “Müziksiz bir hayat, hatadır”; Hans Christian Andersen’in, “Kelimelerin başarısız olduğu yerde, müzik konuşur”; Zülfü Livaneli’nin, “Müzik, edebiyat gibi duyguları anlatmıyor, bizzat yaşatmak amacını güdüyor,” notunu düştükleri müziğin önemi dünyalı olmasından kaynaklanırken; o aynı zamanda “Buralı”dır da, bizimledir.
Tıpkı Ahmet Kaya gibi… Kolay mı? Herkesin illaki bir Ahmet Kaya şarkısı vardır. Her kim hangi dertten muzdaripse ona göre dudağına konar onun bir şarkısı…
Ya da “Bütün dünyanın, bütün toprakları hepimizindir. Bütün şarkılar, dünyadaki tüm insanlarındır. Tüm topraklarda memleketimizdir.” “Birbirimizi anlamamız için aynı dili konuşmamıza gerek yok. Ezildikten sonra hepimiz aynı şarabız,” diyen Kazım Koyuncu…[13]
Veya Ruhi Su’dan Âşık Mahsuni Şerif’e uzanan halk ozanlığı çizgisi gibi..
Onları anlamak için sadece melodisine odaklanmak yetemez; coğrafyamızın içinden geçtiği siyasal ve sosyal dönüşümleri yansıtır onlar. Yani sözü edilen çizginin derinliğini, anlamını kavramak için toplumsal soru(n)lar şahsında tarihe düşülen not(lar)ı kavramak gerekir. Çünkü onların yapıtları toplumsal bir ses, toplumsal bir manifestodur nihai kertede.[14]
Son söz Karl Marx’dan: “Müzik gerçekliğin aynasıdır.”
Son dizeler de Füruğ Ferruhzad’dan: “Kendi/ dünyamdan bakarken yeryüzüne/ yalnızca bir ezginin/ nağmesiyim…/ Biliyorum ölümsüz de değilim,/ dedim ya/ yalnızca bir ezginin/ nağmesiyim.”
Yazar, aktivist. 1954, Kale Mahallesi / Çorum doğumlu. Baba adı Kemal, anne adı Necla’dır. Eserlerinin çoğu Sibel Özbudun ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır. Kitapları dışında kendisi hakkında yeterli bilgi bulunamayan Temel Demirer, kendisini şöyle anlatır:
“Kendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm… Ne yazacağımı kestiremedim. Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım… “İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil” diyen(lerden); dünyaya aşağıdan bakan(lardan); kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan); yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan) ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden); sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden); bir afet-i devrana aşık olan(lardan); hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan) ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim… Ve nihayet halen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım.”
N O T L A R
[1] John Lennon.
[2] Sümeyra Gümrah, “Marcus Miller: Müzik Toplumların Yapıştırıcısı Gibidir”, Birgün, 24 Ekim 2023, s.13.
[3] John Berger, Hoşbeş, çev: Aslı Biçen-Beril Eyüboğlu-Oğuz Tecimen, Meyis Yay., 2017, s.78.
[4] Italo Calvino, Görünmez Kentler, çev: Işıl Saatçıoğlu, YKY., 2004.
[5] Rainer Maria Rilke, Orpheus’a Soneler, çev: Yüksel Pazarkaya, Cem Yay., 2004, s.27.
[6] “Müzik, danstan çok fazla uzaklaştığı zaman körelmeye başlar; şiir de, müziğin çok uzağına düştüğü zaman körelmeye başlar.” (Ezra Pound.)
“Şarabı bitmiş bir şişe olmak gibi yalnızlık. Müzik olmadan dans etmek ya da tek bacağı olan bir makas, hatta kancasız bir olta…” (William Butler Yeats.)
“Dans, görülebilen müziktir.” (George Balanchine.)
[7] Evin İlyasoğlu, “Gölgedeki Kadın Besteciler”, Cumhuriyet, 25 Kasım 2020, s.13.
[8] Hüseyin Kalkan, “Kürt Müziğinin Efsanesi: Meryem Xan”, Yeni Yaşam, 25 Ocak 2024, s.11.
[9] Gürsel Köksal, “Alexandra Gravas: Sümeyra’nın Hayatımda Çok Özel Bir Yeri Var!”, Birgün, 8 Ekim 2023, s.2.
[10] Serhan Yedig, Kara Liste, Filiz Ali’nin Önsözü ile, Tarihçi Kitapevi, 2023.
[11] Işıl Çalışkan, “Konser Yasakları Sanatçılara Şiddet”, Birgün, 10 Temmuz 2023, s.13.
[12] Orhun Atmış, “Müziğin Zorlu Yılı”, Cumhuriyet, 29 Aralık 2023, s.13.
[13] Halil Yeni, “Kâzım Koyuncu”, Güney Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, No:105, Temmuz-Ağustos-Eylül 2023, s.38-39.
[14] Aktarmadan geçmeyeyim: “Marşlar, genel bir kural olarak, tehditler, küfürler, kendi kendini övmeler, savaşın yüceltilmesi aracılığıyla ve öldürmenin ya da ölmenin ne kadar onurlu bir görev olduğunun dile getirilmesi suretiyle ulusların kimliklerini teyit eder.” (Eduardo Galeano, Aynalar, çev: Süleyman Doğru,: Sel Yay., 2009.)öğme