“artık hiçbir çocuk ağız tadıyla
Orhan Alkaya, Yenilgiler Tarihi
okuldan kaçmıyorsa, inmiştir üstümüze tam dört yüz darbe.

İsmini Fransızca’da okulu kırmak anlamına gelen 400 Darbe deyiminden alan filmde, 1950’lerin başlarında Paris’te yaşayan 12 yaşındaki Antoine’ın ailesiyle yaşadığı problemler ve okuldaki öğretmeni tarafından sıkça aşağılanması yüzünden ne okulda ne de evde huzur bulabilmesi konu alınmaktadır.
François Truffaut’un 1959 tarihli filminde Jean-Prierre Léaud, Claire Maurier, Albert Rémy, Guy Decomble oyuncu olarak yer alırken Fransız yapımı siyah beyaz filmin müziklerini de Jean Constantin yapmıştır.
François Truffaut‘un bu ilk filmi sinema sanatının başyapıtları arasında kabul edilmektedir. Film mevcut düzen ve toplumsal yapıya eleştirel bir açıyla yaklaşır. Cahiers du Cinema dergisinde yazdığı yazılarda, Fransız sinemasını ağır bir dille eleştiren Truffaut, 400 Darbe ile yaptığı bu eleştirileri sinema dilinde de anlatmış ve Fransa‘da yeni bir akımın doğmasını sağlamıştır.

Filmin Konusu: İktidar ve Çocuk
Ödevini yapmadığı için arkadaşıyla birlikte okuldan kaçtıkları bir gün sokakta annesini başka bir adamla öpüşürken gören Antoine, şoku üstünden atamadan okula döner ve ödevi yapmamasının mazereti olarak annesinin öldüğü yalanını söyler. Anne ve baba sağlam bir şekilde okula geldikleri an ise gerçekler ortaya çıkar ve Antoine bir süreliğine uzaklaştırma cezası alır. Şimdi de ailesinden korktuğu için eve gitmeye korkan Antoine, yakın arkadaşıyla birlikte deniz kenarına kaçmaya karar verirler. Amaç babasının daktilosunu çalıp satarak para kazanmaktır. Ancak işler yine beklendiği gibi gitmez…
Sadece Fransız sinemasına değil, dünya sinemasına getirdikleri yeni solukla tarih yazan Fransız Yeni Dalga akımının, en önemli isimlerinden biri olan Fronçois Truffaut imzalı film, hem akımın hem de sinemanın tarihinin en değerli filmlerindendir.
400 Darbe bugüne kadar pek çok festival ve alanda ödül almıştır. Bunlar arasında 1959 Cannes Film Festivali en iyi yönetmen ödülü, OCIC Ödülü, Palme d’Or adaylığı ve 1960 Akademi Ödülleri’nde En İyi Orijinal Senaryo ödül adaylığı da bulunmaktadır. Fransa’da 4.1 milyon izleyicinin seyrettiği film, Truffaut’un en başarılı filmi olmuştur. Film sinema tarihindeki en iyi Fransız filmlerinden birisi olarak değerlendirilirken 2012 senesindeki Sight&Sound araştırmasında gelmiş geçmiş en iyi filmler arasında 38. olmuştur.
Filmin konusunu daha detaylıca anlatacak olursak Antoine Doinel hem evde hem de okulda sorunlar yaşayan bir çocuktur. Evde otoriter annesinin kendi üzerindeki baskısı, okulda ise öğretmenin kendisini sürekli cezalandırması nedeniyle sorunlar yaşamaktadır. Sürekli baskı altında olan ergenlik çağındaki çocuk okulu kırdığı bir gün annesini yabancı bir erkekle öpüşürken görür. Filmin zaten sorunlu olan anne-oğul ilişkisinde daha da kötüye gideceği beklenirken bunun tam tersi olur ve annesi oğluyla, belki de sırlarını üvey babasına söylememesi için, daha yakından ilgilenir ve daha sıcak davranır. Bu durum Antoine’ın da hoşuna gider.
Annesi, Antoine’ın kötü giden derslerini düzeltmesi umuduyla kompozisyon dersinde ilk beşe girmesi halinde ona bin frank ödül vereceğini söyler. Antoine bunun üzerine Balzac okur ve onun etkisinde bir kompozisyon kaleme alır. Ancak öğretmeni Antoine’ı Balzac’tan intihal yapmakla suçlar ve onu cezalandırır. Bunun üzerinde Antoine, zaten pamuk ipliğiyle bağlı olduğu okulu bırakmaya karar verir. Ancak okulu bıraktığı için evine de gidemeyecek olan Antuan geceyi en yakın arkadaşının bir akrabasına ait olan bir matbaada geçirir.

Ancak matbaada işler Antoine’ın istediği gibi gitmez ve genç kahramanımız geceyi sokakta geçirmeye karar verir. Bir dükkânın önünden süt çalar. Burada aslında toplumun bireyi suça itmesinin bir örneğini görürüz. Evdeki ve okuldaki baskı çocuğu sokaklara ve suça iter.
Antoine yaramaz bir çocuktur. Anneannesinin cüzdanından para çalar. Filmin sonunda psikolog bunun nedenini sorduğunda Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanını hatırlatır bir şekilde Antoine “çünkü o yaşlıydı, paraya fazla ihtiyacı yoktu” yanıtını verir.
Antoine’nin uyumsuzluklarını simgeleyen bir sahne de evde yangın çıkardığı sahnedir. Balzac okumuş ve resmini bir dolaba koymuş, yanan bir mumun önüne de perde çekmiş sonra da yemek masasına oturmuştur. Ailece yemeklerini yerken perde birden alev almış ve tutuşmuştur. Üvey babası ve annesi hemen yangına müdahale ederken Antoine’i suçlamışlar Antoine de kötü bir niyeti olmadığını ağlayarak belirtmiştir. Sahne Antoine’nin kurulu düzene olan uyumsuzluğunu temsil eder.
Filmde iktidarla çocuk ilişkisini irdeleyen ve yansıtan sayısız sahne vardır. Bunlardan en belirgin olanı okuldaki edebiyat dersleridir. Öğretmen tahtaya şiirler yazar, bu şiirlerin ezberlenmesini bekler ve öğrencilere bu şiirleri okutur. Doğru okuyamayan öğrenciye ceza verilir. İktidar katmanının öte tarafında aile vardır. Yoksul bir ailenin çocuğu olan ve uyku tulumunda uyuyan Antoine sürekli olarak askerî okula gönderilme tehdidiyle yaşar. Bunu istemez ve bu ihtimal onu ürkütür ancak annesi ve üvey babası sürekli olarak onu bununla tehdit ederler. Onlara göre Antoine yaramaz bir çocuktur ve orada disipline edilecektir. İktidar ile çocuğun karşı karşıya geldiği bir diğer sahne de Antoine’in babası tarafından herkesin önünde tokatlanmasıdır. Dolayısıyla evden ve okuldan kaçış Antoine için sadece bir özgürlük edimi değil aynı zamanda intikamdır. Küçük yaşına rağmen sigara içmesi de böyle yorumlanabilir.

Filmin en önemli sahnelerinden bir diğeri de Antoine’ın üvey babasının daktilosunu çalma sahnesidir. Arkadaşıyla birlikte babasının iş yerine giden Antoine oradaki bir daktiloyu çalar. Amaç daktiloyu satarak evsiz olduğu dönemde ihtiyaçlarını karşılamaktır. Ancak işler bekledikleri gibi gitmez ve daktiloyu satamazlar, geri yerine koyarken de yakalanırlar.
Üvey babası bunun üzerine Antoine’ı polise verir ve genç kahramanımız geceyi seks işçileri ve hırsızlarla birlikte nezarette geçirir. Annesi hâkimle konuşur ve ona babasının gerçek ve biyolojik babası olmadığını söyler. Hâkim Antoine’ın, annesinin isteği üzerine, deniz kenarında olan bir ıslahevine gönderilmesi yönünde karar verir. Burada Antoine bir psikologla görüşür ve yaptığı yaramazlıkları ve nedenlerini anlatır.
Islahevinde arkadaşlarıyla futbol oynadığı bir gün Antoine tel örgülerin arasındaki bir boşluktan faydalanarak ıslahevinden kaçar ve her zaman görmek istediği okyanus kıyısına gider. Deniz kenarında yürümeye başlar ve film sona erer.

Filmin mesajı: iktidar ve çocuk
Filmde öne çıkan unsur anne ve öğretmenin simgelediği iktidar figürleri olarak okul ve ailenin çocuğun yaşamı üzerindeki etkisidir. Filmde her iki kurum da çocuk üzerinde aşırı bir güç uygulamakta ve onu baskılamaktadır. Anne evde yapılacak işler, çöpün dökülmesi gibi görevlerle Anoine’ı sürekli baskılamaktadır. Okulda ise öğretmen onu sürekli cezalandırmakta ve arkadaşlarının önünde küçük düşürmektedir. Antoine’ın yanıtı ise birbirini kovalayan çeşitli yaramazlıklardır. Evden sürekli para çalar, okulu kırar ve arkadaşıyla sinemaya ve lunaparka gider. Zaten okumak istememekte, iş hayatına atılıp para kazanmak istemektedir.
İktidar onun için anne ve okuldur. Babası gerçek babası değildir, annesi de küçük yaşta kendisini sütanneye vermiştir; dolayısıyla hem babası hem de annesiyle ilişkileri sorunludur. Annesiyle üvey babası Antoine bebekken evlenmiştir. Annesini okuldan kaçtığı bir gün yabancı bir adamla öpüşürken görür. Kimseye bir şey söylemez ama ertesi gün okulda “neden dün gelmedin?” sorusuna “annem öldü” diye yanıt verir. Aslında annesi yaşamaktadır ancak belki de bu yanıt Antoine için annesinin öldüğü anlamına gelmektedir. Ertesi gün anne okula geldiğinde yalan ortaya çıkar. Burada dikkat çeken nokta annesini yabancı biriyle öpüşürken gördüğü için anne oğul arasındaki sorunlu ilişkinin daha da bozulması beklenirken aksine ikili arasındaki ilişkinin eskiye göre düzelmesidir.
İktidarın ikinci ölümü ise okuldan atılmasıdır. Annesinin karşılığında bin frank ödül vereceği kompozisyon dersinde Balzac’tan çalıntı yaptığı iddiasıyla cezalandırıldığında iktidar onun için ikinci kez ölür. Bunu, babanın daktilosunu çalma ve ıslahevine düşmesi izler, burada Antoine’nin karşısına yeni bir iktidar türü çıkar: ıslahevi. Ancak bu da uzun sürmez ve Antoine buradan kaçarak çok sevdiği deniz kenarına ulaşır, artık özgürdür.

1979 İstanbul doğumlu. Lisans eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü’nde tamamladı. Ardından Londra’daki Middlesex Üniversitesi’nde felsefe üzerine yüksek lisansını yaptı ve uzun seneler Londra’da yaşadı. Halen Hacettepe Üniversitesi’nde felsefe bölümünde doktora öğrencisidir. Bugüne kadar aralarında çevirmenlik ve editörlüğün de bulunduğu pek çok işte çalıştı. Aynı zamanda şair. Pek çok dergi ve fanzinde şiiirleri yayımlandı.