
Night Over Erzinga” (Erzincan’in Üzerindeki Gece / Karanlik), Adriana Sevahn Nichols tarafından yazılmış insana dokunan bir tiyatro oyunudur ve Ermeni Soykırımı’nın kuşaklar arası etkilerini konu alan bu oyun Oyun, 1930’ların Massachusetts’i ve 1960’ların New York’u gibi farklı dönem ve mekânları bir araya getirerek, travma, kimlik ve iyileşme arayışıyla boğuşan Ermeni-Dominikli bir ailenin hikâyesini anlatir.
Hikâyenin merkezinde, zulümden kaçan bir Ermeni olan Ardavazt ve geçmişinin hayaletleriyle yaşayan eşi Alice vardır. Kızları Ava, Dominikli opera sanatçısı Bienvenido ile evlenerek kendi yolunu çizmeye çalışırken, kültürel uyum sağlama çabaları ve ailesinin mirasıyla yüzleşmek zorunda kalır.
Nichols, oyunu yazarken kendi ailesinin tarihinden, özellikle de büyükbabasının direnci ve büyükannesinin travma sonrası yaşadığı zorluklardan ilham almıştır. Bu kişisel bakış açısıyla eser, kültürel belleğin korunmasında hikâye anlatıcılığının ve kuşaklar arası iletisimin ve sifa bulmanin önemini vurgular.
Ermeni Soykırımı: Geçmiş ve Bugünün İç İçe Geçişi
Tiyatro, uzun zamandır kolektif hafızanın bir taşıyıcısı, travmaları iyileştiren bir sanat formu ve kültürel diyalog için güçlü bir platform olmuştur. Seyir sırasında bireyi kendisiyle yüzleştirir. Night Over Erzinga (Erzinga Üzerinde Gece ya da Erzincan’ın Üzerindeki Karanlık diye de cevrilebilinir), Adriana Sevahn Nichols tarafından kaleme alınmış, sanatın tarihî karanlıkları nasıl aydınlatabileceğini ve geleceğe dair umut ile şifa sunabileceğini gösteren etkileyici bir örnektir. Ermeni Soykırımı ve onun kalıcı etkileri arka planında gelişen oyun, nesiller, kıtalar ve duygusal manzaralar arasında yolculuk ederken seyirciyi geçmişle yüzleşmeye ve kabullenme yoluyla yenilenmeye dair bir tahayyüle davet eder.
Osmanlı İmparatorluğu tarafından I. Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirilen Ermeni Soykırımı, bir milyondan fazla Ermeni’nin ölümüne ve yerinden edilmesine neden olmuştur. Ana akım tarih anlatılarında sıklıkla göz ardı edilen ya da inkâr edilen bu trajedi, hayatta kalanların torunları aracılığıyla hâlâ yankı bulmaktadır. Birçokları için bu travma yalnızca tarihsel değil; aynı zamanda yaşanmış, miras alınmış ve derinden kişiseldir.
Nichols’un oyunu bu tarihsel zemine dayanır. Ailesinin bir zamanlar gizlenmiş, acı ve korkuyla bastırılmış hikâyelerinden ilhamla geçmiş ile bugün arasında bir köprü kurar. Oyun yalnızca tarihsel olayları aktarmakla kalmaz; aynı zamanda Ermeni deneyimini tanımlayan kuşaklar arası travma ve direnci de yansıtır.
Night Over Erzinga, iki zaman diliminde gelişir: Soykırımın korkunç geçmişi ve bir ailenin bu mirasla başa çıkma çabasıyla şekillenen günümüz. Anlatı doğrusal değildir; zamanlar arasında akıcı geçişlerle travmanın hafıza ve kimlik sürekliliğini nasıl etkilediğini gösterir.
Oyunun merkezinde, bir ailenin zaman, coğrafya ve duygusal düzlemdeki yolculuğu yer alır. Kaybın ve özlemin şekillendirdiği karakterler, geçmişle barışmak ve daha iyi bir gelecek kurmak için mücadele eder. Bu hikâye yalnızca acıyı anlatmaz; aynı zamanda insan ruhunun direnci, şifa olasılığı ve sevginin en karanlık anları aşma gücü üzerinedir.
Yazarın Kişisel Bağlantısı
Adriana Sevahn Nichols’un Night Over Erzinga’yı yazma motivasyonu, ailesinin geçmişine dair yaptığı kişisel keşiflerden doğmuştur. Soykırımdan sağ kurtulan büyükannesi travma sonrası stres bozukluğundan muzdaripti; bu derin yaralar ailevi kopmalara yol açmış ve sonraki kuşakların hayatını şekillendirmiştir. Nichols, hayal bile edilemeyecek kayıplara rağmen sevgi dolu ruhunu koruyan büyükbabası tarafından büyütülmüştür.
Bu kişisel bağ, oyuna özgünlük ve duygusal derinlik kazandırır. Ortaya çıkan eser yalnızca tarihsel bir anlatı değil, yaşanmış bir deneyimin sahneye taşınmasıdır. Nichols’un, büyükbabasının memleketi olan Erzinga’ya (bugünkü Erzincan) yaptığı yolculuk ve ailesinin hikâyesini koruma çabası, kültürel hafızanın aciliyetine ve önemine dikkat çeker.
Oyunun ana temalarından biri kuşaklar arası travmadır—acının ve kaybın nesiller boyunca nasıl aktarıldığı, kimlikleri ve ilişkileri nasıl şekillendirdiği. Night Over Erzinga’daki karakterler, doğrudan tanık olmadıkları ancak hayatlarını etkileyen anılar tarafından takip edilmektedir. Oyun, travmanın yalnızca sözlü anlatımla değil; aynı zamanda sessizlik, davranış ve duygusal miras aracılığıyla nasıl geçtiğini sorgular.
Ancak anlatı sadece ıstırapla ilgili değildir. Aynı zamanda dirençle—dayanma, uyum sağlama ve umut bulma kapasitesiyle—de ilgilidir. Nichols’un büyükbabası, tüm kayıplarına rağmen sevgiyi taşıyan bir ruh sergilemiştir. Oyun şu soruyu sorar: İnsanlar böylesi karanlıkla yüzleştiğinde sevgi ve umudu nasıl bulur? Cevap, hikâye anlatımının, topluluğun ve insanın yenilenme gücünde saklıdır.
Anlatı, Night Over Erzinga’da hem tema hem de tekniktir. Oyunun kendisi, susturulmuş tarihleri seslendirme ve anlatıyı geri kazanma çabasıdır. Nichols, yaşlıları dinlemenin, hikâyelerini muhafaza etmenin ve geçmişi anlamanın bugünü ve geleceği şekillendirmedeki önemini vurgular.
Bu süreçte ruhani bir boyut da mevcuttur. Nichols, yazma sürecinde atalarının ona rehberlik ettiğini hissettiğini; hikâyeyi aktarmanın bir tür manevi bağ kurmak gibi olduğunu belirtir. Bu sezgi, bu “çağrılmışlık” hissi, oyuna derinlik ve aciliyet kazandırır. Çünkü ortada atalarla kurulan bir bağ çağrısı vardır.
Felaketin Ortasında Mizah ve İnsan
Ağır temalarına rağmen Night Over Erzinga, mizah ve neşe anlarına da sahiptir. Bu denge çok önemlidir—seyircinin karakterlerle yalnızca tarihî kurbanlar olarak değil, insan olarak bağ kurmasını sağlar. Oyun, insan ruhunun direncini ön plana çıkarır ve en karanlık zamanlarda bile kahkaha, sevgi ve umuda yer olduğunu hatırlatır.
Oyun, Orta Doğu kökenli Amerikalı oyun yazarlarını desteklemeye yönelik bir girişim kapsamında sahnelenmiştir; bu durum farklı seslerin ve hikâyelerin duyulmasındaki önemini gösterir. Etkisi yalnızca sahneyle sınırlı değildir—Ermeni toplumu içinde ve ötesinde diyalog, anlayış ve travmadan arınma için bir katalizör görevi görür.
Ermeni Soykırımı’nı sanatsal ifade yoluyla işleyen Nichols, seyirciyi zor tarihî gerçeklerle yüzleşmeye, başkalarının acılarına empati duymaya ve travma ile direncin evrenselliğini tanımaya davet eder. Oyun, sanatın toplumsal değişim, kültürel koruma ve kişisel dönüşümdeki gücünü gösterir.
Oyunda tekrar eden bir motif, kültürel hafızayı koruma gerekliliğidir. Nichols, bir yaşlının ölmesini bir kütüphanenin yanmasına benzetir—bu yalnızca bir bireyin değil, hikâyelerin, bilgeliğin ve kimliğin kaybıdır. Tarihlerin sıkça bastırıldığı ya da unutulduğu bir dünyada Night Over Erzinga, hatırlamanın, tanıklık etmenin ve hikâyeleri geleceğe aktarmanın zorunluluğunu vurgular.
Bu hatırlama eylemi yalnızca geçmişi onurlandırmakla sınırlı değildir; aynı zamanda bugünü ve geleceği şekillendirme çağrısıdır. Oyun, seyircileri kendi aile tarihlerini düşünmeye, gizli kalmış anlatıları ortaya çıkarmaya ve kişisel ile kolektif hafızanın kimlik ve sorumluluk bilinci üzerindeki etkisini fark etmeye davet eder.
Sanat Yoluyla Şifa
Night Over Erzinga’nın özünde şifa vardır—travmadan arınma, bireysel, ailesel ve toplumsal düzeyde. Oyun, acı dolu tarihlerle yüzleşmenin, anlatıların paylaşılmasının ve diyalogun anlayış ve şefkati nasıl geliştirebileceğini gösterir. Bu, bir eylem çağrısıdır: Kendi tarihimizin gizli köşelerini keşfetmek, hikâyelerimizi anlatma cesaretini göstermek ve daha adil, daha şefkatli bir dünya inşa etmektir.
Nichols’un yaklaşımı—anlatıcılığı zor duygularla baş etme ve hafızaları canlı tutma aracı olarak kullanması—travma ve kayıpla başa çıkan başkaları için de bir model sunar. Oyunun mesajı nettir: Tarihin en acı bölümleri bile direnç, şefkat ve insan ruhunun kalıcılığına dair önemli dersler barındırabilir.
Her ne kadar Ermeni Soykırımı bağlamına köklense de Night Over Erzinga, evrensel temalarla yankı bulur: göç, yerinden edilme, aidiyet arayışı ve geçmişle yüzleşme mücadelesi. Oyunun kuşaklar arası travma ve direnç temaları, farklı geçmişlerden gelen ve kendi acı ya da hayatta kalma öykülerini taşıyan izleyicilerle bağ kurar.
Ayrıca şu önemli soruları gündeme getirir: Zorlayıcı tarihî olaylarla bireyler ve topluluklar nasıl yüzleşir ve şifa bulur? Anlatıcılık, empati, anlayış ve dönüşüm için nasıl bir araç olabilir? Geçmişte yaşamış olanların hikâyelerini korumak ve paylaşmak bizim sorumluluğumuz mudur?
Hikâyenin Kalıcı Gücü
Night Over Erzinga yalnızca bir oyun değildir—bir hatırlama eylemi, bir şifa jesti ve insanın umut taşıma kapasitesinin kutlamasıdır. Travma, hafıza ve direnç üzerine yaptığı düşünsel yolculukla seyirciyi kendi tarihini sorgulamaya, atalarının hikâyelerini onurlandırmaya ve şefkatle örülmüş bir gelecek hayal etmeye davet eder.
Hikâyelerin sıklıkla susturulduğu bir dünyada Nichols’un çalışması, anlatmanın önemini güçlü bir şekilde hatırlatır. Deneyimlerimizi anlamlandırmak, başkalarına empatiyle yaklaşmak ve trajedi yaşayanların seslerinin kaybolmamasını sağlamak için hikâyelere ihtiyacımız vardır.
Seyirci tiyatro salonundan ayrıldığında bir eylem çağrısıyla baş başa kalır: dinlemek, hatırlamak, paylaşmak ve şifa bulmak. Böylece daha büyük bir anlatının parçası hâline gelirler—geçmişi onurlandıran, bugünü sahiplenen ve geleceğe umutla bakan bir anlatının.
Ilgilenenler icin oyunun yazirinin konu üzerine yaptigi röportajdan kisa bir kesit: