
Ütopya, gerçekleşmesi mümkün olmayacak kadar iyi ve güzel olanı anlatır. Distopya ise, insanlığın kaybolduğu, baskı rejimlerinin teknolojiyi de kullanarak insanları tek düze hâle getirdiği kötü ve çirkin olanı anlatır.
Distopya, sistem eleştirisidir. İktisadi, siyasi ve sosyal düzenin köleleştirdiği, düşünme güçlerini ve hatta konuştukları dilleri akıllarından aldığı düzenleri anlatır.
Aldous Huxley, “Cesur Yeni Dünya’da” Fordizm ilkeleri çerçevesinde iktisadi düzende tüketime şartlanmış insanları anlattı. Şu alıntılar, nasıl bir dünyayı hayal ettiğinin bazı çarpıcı örnekleri:
“İnsan bir şeylere inanır, çünkü onlara inanmaya şartlandırılmıştır.”
“Bedelsiz hiçbir şey yoktur. Mutluluğun bedelinin ödenmesi gerekir.”
“Mutluluk ve erdemin sırrıdır yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek.”
“İnsan ne kadar yetenekli olursa, insanları yoldan çıkarma gücü de o kadar büyük oluyor.”
“Belki de Dünya başka bir gezegenin cehennemidir.”
“Oturup kitap okursanız fazla bir şey tüketemezsiniz.”
“Üstelik elbise yamamaya hiçbir zaman iyi gözle bakılmazdı. Delinince at ve yenisini al. Yama artarsa refah düşer.”
Bugün yaşadığımız iktisadi düzenle ilgili güçlü bağlantılar söz konusu değil mi?
“Savaş barıştır. Özgürlük köleliktir. Cahillik güçtür.” Bu sözler de George Orwell’in “1984’ünde” geçer.
“Cesur Yeni Dünya”, Shakespeare’nin “Fırtına’sından” alır adını. Orwell de Huxley’den etkilenir “1984’ü” yazmak için.
Listen to “Sanatta Kaybol” on Spreaker.İktisadi gelişmeler bazı dönemlerde edebiyatta yeni akımların doğmasına neden oldular. Örneğin, Victoria İngiltere’sinde modern zamanların bilim kurgu romanlarının temeli atılmıştır. Bilim kurgu romanları, sanayi kapitalizminin eleştirisine dönüşmüştür. Robert Louis Stevenson Strange 1886 tarihli “Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde” başlıklı romanında iyi ve kötü arasında bir bağ kurar ve bunu uygarlık ve vahşet arasındaki bir bağ ile sürdürür. Roman, siyasi mesajlar taşımaktadır. Wells, 1898 tarihli “War of the Worlds” başlıklı romanında kapitalist sömürüyü ele alır. 1895 tarihli “Time Machine’de” sınıflar arası mücadeleyi konu eder.
Sanatta Kaybol’da, Gülçin Elif Yücel ve Arda Tunca ütopyadan yola çıkarak distopik roman türünü mercek altına yatırdılar. Edebiyat, toplumsal gelişmelerden ilham aldığı gibi, toplumları değiştirebilecek ve dönüştürebilecek gücün sahibi de olabiliyor dönem dönem.