“Yaşam yolumuzun ortasında karanlık bir ormanda buldum kendimi, / çünkü doğru yol yitmişti.”
Saygıdeğer insanlar, 24. İtalyan Dili Haftası vesilesiyle sizlere seslenmekten büyük bir onur duyuyorum. Bu yılın teması “İtalyanca ve Kitaplar: Satır Arasındaki Dünya” olup, İtalyan dili, edebiyatı ve kitaplar arasındaki ilişkiye vurgu yapmaktadır. Bugün yalnızca bir dilin estetik güzelliklerini değil, aynı zamanda insanlığın içinde bulunduğu derin ruhsal ve ahlaki krizleri ele almak üzere bir yolculuğa çıkacağız. Tıpkı karanlık bir ormanda doğru yolu kaybeden insan gibi, çağdaş dünyanın karşılaştığı sosyal, politik ve ekonomik meydan okumalar da bizi derin bir karmaşaya sürüklüyor. İlahi Komedya’da anlattığım gibi, insanlık bugün hâlâ Cehennem’in karanlıklarından, Araf’ın belirsizliklerine ve Cennet’in saf ışığına uzanan bir arayış içindedir; ancak, bu yolculukta insanlık genellikle kaybolmuş bir hâlde görünmektedir. Bu noktada Gustave Doré‘nin İlahi Komedya’ya yaptığı olağanüstü çizimler, insanlığın bu arayışını gözler önüne seren birer sanat harikası olarak karşımıza çıkar.
Cehennem: Modern Dünyanın Aynası
Ey sevgili dinleyiciler, bugün burada sizlere insanlığın çürümüş dünyasında, kendi hırs ve açgözlülüğünün kölesi olmuş ruhlardan bahsetmek için bulunuyorum. Bu Cehennem, yalnızca cezalandırma diyarı değil, aynı zamanda insanoğlunun kendi elleriyle inşâ ettiği karanlık bir aynadır. Dünyamızın savaşlarla, çevresel yıkımla ve açgözlülüğün körüklediği eşitsizliklerle nasıl derin bir karanlığa gömüldüğüne şahit olmaktayım. Cehennem’in beşinci dairesinde öfkeye kapılan ruhların boğucu çamurlarda debelenmesi, günümüzde siyasi iktidar kavgaları ve uluslararası çatışmalarla örtüşmektedir. Savaşların ve açgözlülüğün yarattığı kaos, modern dünyanın kendi cehennemini yaratmasından başka bir şey değildir.
Tıpkı Cehennem’deki hırs ve açgözlülüğün sembolü olan “istifçiler ve israfçılar” gibi, modern insan da kendi nefsinin ve maddi çıkarlarının kurbanı olmuştur. “Neden istifliyorsun?” ve “Neden israf ediyorsun?” (Cehennem, Kanto 7, Dizeler 30-31). Bu ruhlar, sonsuz bir döngüde birbirlerine karşı mücadele verirken, taşıdıkları yükler gibi, insanoğlunun bitmek bilmeyen maddi arayışlarının ne kadar boş olduğunu bizlere hatırlatır. Bugün dünyanın büyük şirketlerinin, doğayı acımasızca sömürerek yol açtığı çevresel felaketler, tam anlamıyla insanın kendi yarattığı bir cehennemin yansımasıdır.
Ah, ey insanlık! Sonsuz hırsla dolmuş bu ruhlar gibi siz de kendi kendinizi talan ediyorsunuz. Dünya, adeta kendi çıkarları uğruna birbirini yok eden insanların elinde şekilleniyor. Tıpkı Cehennem’deki gibi, insanlar, hırslarının bedelini sonsuz acılarla ödemekte.
Ancak, bu karanlıkta yalnız değilim. Vergilius, büyük rehberim ve aklımın temsilcisi, bana şunu hatırlatır: “Daha iyi edersin başka yoldan gidersen, kurtulmak için bu yabanıl yöreden” (Cehennem, Kanto 1, Dize 91). O bana hep doğru yolu işaret ederdi ve ben de sizlere bugün burada bu mesajı getirdim: İnsanlık bu hırslardan kurtulup, sevgi, merhamet ve paylaşmanın erdemine yönelmelidir. Ancak bu şekilde, içimizdeki cehennemi yok edip, hakiki cennetin ışığını bulabiliriz.
Araf: Arayış İçinde Olan İnsanlık
Araf, insanın bir belirsizlik içinde kaldığı, ne tam aydınlık ne de tam karanlık bir alandır. Modern dünyada, bilgiye her zamankinden daha kolay erişmemize rağmen, gerçek anlamda hakikatin peşine düşmeyi başaramıyoruz. Araf’ın dördüncü terasında tembellik ve hareketsizlik içinde kalan ruhlar, bir yandan yukarı çıkmayı umut ederken diğer yandan yerlerinde sayarlar. Bugünün insanı da, sosyal medya ve yüzeysel bilgiyle oyalandıkça, derin anlam arayışını terk etmiş durumda.Araf’ın merdivenlerinde bekleyen ruhların resmedildiği Gustave Doré’nin “The Slothful Await Judgment” tasviri, modern dünyanın yüzeyselliğinde kaybolmuş insanını bize gösteriyor.
Vergilius ile Araf’ı geçerken, onun bana söylediği sözler hâlâ zihnimde yankılanıyor: “Bu geçici dünyada doğru yolu bulmayanlar, sonsuz bir bekleyiş içinde kalır” (Araf, Kanto 4). COVID-19 pandemisinin dünya genelinde yarattığı kaos, tıpkı Araf’taki ruhlar gibi, insanların bekleyiş içinde olduğunu gösterdi. Aşılara erişimdeki eşitsizlikler, ülkeler arasındaki siyasi anlaşmazlıklar ve kriz yönetimindeki zayıflıklar, Araf’ın belirsizliğini andıran bir dönemi yaşattı. İnsanlar arasında ne tam ışık ne tam karanlık vardı; bir umut bekleniyordu, ama harekete geçen yoktu.
Dünya genelinde göçmen krizleri ve iklim değişikliği gibi sorunlar da Araf’ın belirsizliğine işaret eder. İnsanlar, bir çözüm bulmayı umut ediyor, ama harekete geçmekten korkuyor. Araf’tan çıkmak, ancak hakikati ve erdemi aramakla mümkündür. Modern insan, yüzeyde kalmayı bırakıp, derinlemesine sorgulamalıdır: “Gerçekten kim olduğumuzu ve nereye gitmek istediğimizi bulabilecek miyiz?”
Ve işte bu noktada Beatrice’in sesi bana ulaşır. O, ilâhi rehberim, bana her zaman insan ruhunun özüne dönmeyi öğretmişti. “Erdem ve sevgi, insan ruhunu en yüksek varoluşa taşır. Ancak, insanlık bu erdemlerden uzaklaştıkça, sadece bir bekleyiş içinde kalacaktır.” Beatrice’in sözleri, bugünün dünyasına ne kadar uygun düşüyor! İnsanlar birbirlerine yardım etmek yerine, belirsizliğin içinde kalıyorlar. Oysa Araf’tan çıkış, ancak insanlığın daha yüksek bir erdem arayışına yönelmesiyle mümkün olacaktır.
Cennet: Ulaşılması Zor Bir İdeal mi?
Ve Cennet… İnsanlığın arzuladığı en yüce ideal, saf sevgi, erdem ve barışın hüküm sürdüğü bir diyar. Ancak bugün dünya bu ideale ne kadar yakın? Cennet’in saf ışığını ve yüce erdemini betimleyen Doré’nin “The Celestial Rose” gibi tabloları, insanoğlunun ulaşmaya çalıştığı bu ideali gözler önüne seriyor. Cennet’in yedinci katında, erdemin saf ışığını gördüm. Fakat modern insanlık, bu ilâhi yüceliğe ulaşmaktan oldukça uzak görünüyor. Toplumlar, birbirine empati göstermeyi, yardımlaşmayı ve merhameti unutmuş durumda. Tıpkı Cennet’in onuncu katındaki kutsal ışık gibi, erdemin ışığına yönelmek, ancak gerçek bir ahlâki dönüşümle mümkündür.
Bugün barış için çabalayanlar, insan haklarını savunanlar, açlıkla mücadele edenler, insanlığı bu cennete biraz daha yaklaştırıyorlar. İklim adaleti arayışı, yoksullukla savaşanlar ve barış için mücadele edenler, bu yolda yürümeye devam ediyor.
Ancak modern insanın boş gösteriş ve lüks arayışından vazgeçip daha derin değerlere yönelmesi gerekiyor. Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir kalkınma hedefleri, bu mücadeleyi sembolize ediyor; fakat yalnızca niyet etmek yetmez, eylem gerekiyor. Cennet’e giden yol, bireyin ahlâki dönüşümüyle başlar. Bu dünyada Cennet’i kurmak mümkündür, ama önce kalplerimizde hakikati bulmamız gerek.
Kapanış
Saygıdeğer dostlar,
İtalyan Dili Haftası vesilesiyle bir araya geldik, ancak İtalyanca’nın estetiğini değil, insanlığın ortak ruhsal ve ahlâki arayışını konuştuk. Dil, bir iletişim aracı olmanın ötesinde, insanlığın derinliklerine açılan bir kapıdır. Benim zamanımda da böyleydi, bugün de öyle. İlâhi Komedya’da anlattığım o karanlık ormanda yolunu kaybeden insan, yalnızca bir kişinin değil, tüm insanlığın hikâyesidir.
Bugün burada, hepimiz bu yolculuğun bir parçasıyız. Cehennem’in karanlıklarını aştık, Araf’ın belirsizliklerinde kendimizi aradık ve Cennet’in saf ışığına ulaşmaya çalıştık. Ancak, bu yolculuk sona ermedi. Her birimiz, günlük hayatlarımızda bu yolculuğa devam ediyoruz.
Erdem, yalnızca bir hedef değil, sürekli bir arayıştır. İtalyanca gibi bir dil, yalnızca kelimelerle değil, insan ruhunun en derin duygularıyla bize bu erdemi hatırlatıyor. Tarihin en büyük düşünceleri, bu dilde yankılanarak bugüne ulaştı. Ama bu sadece geçmişin bir yankısı değil, aynı zamanda geleceğe açılan bir kapıdır.
Bugün burada konuşulan her şey, dilin sınırlarının ötesine geçip, insanın içsel yolculuğunu tamamlaması gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Bizler, birbirimize sevgiyle, erdemle ve merhametle yaklaşmadıkça, ne Cehennem’den ne de Araf’tan çıkabiliriz. Cennet, belki de hepimizin ulaşmayı hayâl ettiği o yüce ideal, önce kendi içimizdeki yolculuğu tamamlamakla mümkündür. Hep birlikte bu yolculuğu tamamlayarak hakikate ulaşmak dileğiyle…
Dante Alighieri, Ekim 2024, İstanbul
1984 yılında İstanbul’da doğmuştur. 2002 yılında Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun olmuştur. 2007 yılında İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat ve Maliye bölümlerini bitirmiştir. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Sanat Dalı Şan Bölümü’ndeki eğitimini de tamamlamıştır. 2009 yılında İTÜ Ekonomi bölümünde Prof. Dr. Raziye Selim danışmanlığında “yüksek lisans”, 2014’te ise Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat bölümünde Prof. Dr. A. Suut Doğruel danışmanlığında “doktora” derecelerini almıştır. 2012 yılında doktora çalışmaları sırasında 6 ay süresince Almanya’da bulunan Johannes Gutenberg University Mainz’da araştırmacı olarak bulunmuştur. 2009-2014 yılları arasında İTÜ İşletme Mühendisliği İktisat kürsüsünde Araştırma Görevlisi olarak çalışmıştır. Beykent Üniversitesi İİBF Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü’nde doçent olarak görev yapmaktadır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İtalyan Dili ve Edebiyatı bölümündeki öğrenimine devam etmektedir.