12 Eylül sayısal olarak Cumhuriyet döneminin en büyük sürgünlerine neden oldu. Binlerce aydın ülkesini terketmek zorunda kaldı. Gittikleri, mülteci oldukları ülkelerde yeni bir hayat kurmaya calıştılar. Basarı hikayelerinin yanısıra epeyce trajik hikayeler de vardır.
Mültecilik kişisel ve kültürel bir yarılmadır aslında. Geldigin ülkeyi unutamamak, yaşadıgın ülkeye de içsel bir uyum saglayamama durumudur. Paradox bir hayattir mültecilik. 12 Eylül’ün yol açtıgı sürgünlük ve mültecilik Türkiye kamuoyunda hemen hemen hic tartişilmadı. Sürgündeki insanlar yaşadikları travmalarla başbaşa kaldılar. 12 Eylül bir nevi sürgünlerin hikayesidir aslinda. Bazilari ülkesini terketti ama zihinleri hep ülkelerinde kaldi, ülke içinde kalanlar ise ise zihinsel olarak göc ettiler.
12 Eylül’ün sürgünlerini nacizane yeniden güncelleştirmek için bir 12 Eylül sürgünü olan TEMEL DEMİRER‘in’in daha önce AVRUPA SÜRGÜNLERİ sitesinde yayınlanan, 12 Eylül’ün “yargılanması” konusundakı müdahillik talebini yayınlıyoruz.
Görüş Redaksiyonu
Ar zamanıdır şimdi
Can feda zamanıdır/
Ve şimdi söz savunmanın
Hayat işgal altında” [2]
12 Eylül’ün “yargılanması” konusundaki müdahillik talebim, makamınızca reddedildi.
“Yargılanma”ya ilişkin müdahillik talebimi bir kez daha yenilerken; 12 Eylül’ün devreye soktuğu sürgünlüğün (veya zorunlu muhaceretin) askeri darbe fiilinin mütemmim cüzü olduğunun altını özenle çizmek isterim…[3]
12 Eylül darbesi: 50 kişinin (27 siyasi, 23 adli) idam edildiği… 650 bin kişi gözaltına alındığı… 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği… 210 bin davada 230 bin kişinin yargılandığı… 7 bin kişiye idam cezası istendiği… 517 kişiye idam cezası verildiği… 98 bin 404 kişinin örgüt üyeliğinden yargılandığı… 14 bin kişinin yurttaşlıktan çıkarıldığı… 300 kişinin “kuşkulu” şekilde öldüğü… 171 kişinin işkenceden öldürüldüğünün belgelendiği… Cezaevlerinde 299 kişinin katledildiği… 14 kişinin açlık grevinde öldürüldüğü… 95 kişinin çatışmada katledildiği… İdamları istenen 259 kişinin dosyasının Meclis’e gönderildiği… 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163… maddelerinden yargılandığı… 388 bin kişiye pasaport verilmediği… 30 bin kişi sakıncalı olduğu gerekçesiyle işten atıldığı… 937 filmin sakıncalı bulunarak, yasaklandığı… 23 bin 677 derneğin faaliyetinin durdurulduğu… 3 bin 854 öğretmen, 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildiği… 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendiği… Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildiği… 31 gazetecinin cezaevine girdiği… 300 gazetecinin saldırıya uğradığı… 3 gazeteci silahla öldürüldüğü… Gazetelerin 300 gün yayın yapamadığı… 13 “büyük gazete” için 303 dava açıldığı… 39 ton gazete ve derginin imha edildiği… 144 kişinin kuşkulu bir şekilde öldüğü… 16 kişinin “kaçarken” vurulduğu… 95 kişinin “çatışmada” öldürüldüğü… 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildiği… 43 kişinin “intihar ettiği”nin açıklandığı… vb’i yönleriyle ele alınırken; 30 bini aşkın kişinin de mülteci (sürgün) olarak yurtdışına gitmek zorunda bırakıldığı bir durumdur…
O hâlde darbe fiili tartışılır ya da yargılanırken, yol açtığı mültecilik (sürgün) mağduriyetinin gözardı edilmesi doğru olmayacağı gibi, mümkün de görünmemektedir.
11 yıl 8 ay 23 gün 8 saatlik sürgün hâlimin “özetidir,” diyebileceğim ‘Solan Fotoğraflarda Biten ve Başlayan’[4] başlıklı kitabımda işaret ettiğim gibi “Gri gökler altındaki bir azaptır sürgün…”
TARİFİ
“Sürgünlük Süresi Üzerine Düşünceler’ başlıklı şiirinde Bertolt Brecht’in, “Bir çivi çakma duvara”…
‘Ezginin Günlüğü’nden Hüsnü’nün, “Sigaramın dumanına sarsam saklasam seni/ Gitme gitme gittiğin yollardan dönülmez geri/ Gitme gitme el olursun sevdiğim incitir beni”…
Bir türküsünde Özlem Özdil’in, “Gideceğim yerler çok uzak gülüm/ rüzgârlardan bile dost olmaz/ gideceğim yerler kapkara zulüm/ ne kadar çeksem çilem dolmaz”…
Ingeborg Bachmann’ın, “Bir ölüyüm ben, dolaşıp duran”…
Melike Demirağ’ın, “Şimdi İstanbul’da olmak vardı”…
Zülfü Livaneli’nin ‘Gökyüzü Herkesindir’ albümünde Sezen Aksu ile düetinde, “Her durakta her uykuda/ sürgün her nefeste yalnızdır/ her şafakta her yudumda/ hasret sancıdır,” diye tarif ettiğidir…
Veya “¿y qué es el exilio sino una forma de la utopía? el destenado es el hombre utópico par excelencia: vive en la constante nostalgia del futuro,” deyişidir Ricardo Piglia’nın… Türkçesi kabaca “Peki eğer sürgün ütopyanın bir hâli değilse nedir? Sürgündeki kişi, ütopik insanın mükemmel hâlidir: Daima geleceğin nostaljisinde yaşar,” demek…
Ya da Refik Halid Karay’ın romanıdır sürgün: Hani gurbette yaşamış bir insanın iç dünyasına giren; endişelerini korkularını, kaygılarını umutlarını anlatan Hilmi Bey’in hikâyesidir…
NEDİR?
“Sürgün”, “Sığınmacı”, “Mülteci”, yerinden yurdundan ayrılmaya mecbur bırakılmaktır. Baskının, kendisi için tehlikeli gördüğüne yönelik uyguladığı bir politikadır.
12 Eylül birçok baskı türü gibi, bu politik aracı da kullanarak darbeyi hayata geçirirken, binlerce insanın da hayatını alt üst ederek, insan haklarını gasp etmiştir.
Kolay mı?
Hüzünlerin hüzünüdür; anasıdır sürgün…
Yoksunluğun öteki adıdır…
Cezalandırma sebebiyle uzak diyarlara yollanmadır…
Sürgün, sadece mekânda değil, zamanda da mahpus bırakılandır. Yani cezalandırmadır…
Ayrıca sürgün, yabancı olmak ve olduğu yerde olmamaktır. Kim olduğunu unutturma kastıdır sürgün. Çünkü geri de dönülemez. Çünkü dönülen yer bırakılan yer değildir artık…
Nihayetinde sürgün sözcüğü tek başına anlatır sürgünün hâlini. İnsanın bağlandıklarından, var olduğu ortamdan, kokulardan, renklerden yani onu var eden gerçeklerden kopartılarak; tanımadığı bir bilinmeyene mahkûm edilir.
Tekrarlıyorum: Bu bir (psikolojik işkence mahkûmiyeti) cezadır.
Kimse estetize etmeye kalkışmasın: Sürgün korkunçtur.
“Yersizlik/ yurtsuzluk hâli”dir.
Çünkü kimsesizdir, yalnızdır sürgün. Bir başınadır her zaman.
Sürgün için ülkesinden kopartılmak, dinmeyen bir yürek sızısıdır. Kaybolan yıllardır…
Veya “Sürgün yaşamı, sürekli mutsuzluk ve yalnızlıktır,” Erdal Boyoğlu’nun işaret ettiği gibi…
Ya da Edward Said’in şöyle tarif ettiğidir:
“Sürgün hakkında düşünmek tuhaf bir biçimde davetkâr hatta kışkırtıcı bir şeydir de, sürgünü yaşamak korkunçtur. Sürgün, bir insan ile doğup büyüdüğü yer arasında, benlik ile benliğin gerçek yuvası arasında zorla açılmış olan onulmaz gediktir: Özündeki kederin üstesinden gelmek mümkün değildir. Tarihin ve edebiyatın, sürgünü insanın hayatında kahramanca, romantik, şanlı ve hatta muzafferane sayfalar açan bir durum olarak betimleyen hikâyeler barındırdıkları doğrudur. Ama bunlar hikâyeden, yabancılaşmanın kötürümleştirici hüznünü alt etme çabasından ibarettir. Sürgünde elde edilen kazanımlar sonsuza dek arkada bırakılmış bir şeyin kaybedilmesiyle sürekli olarak baltalanır.”[5]
HAKKINDA…
Sürgün ile zorbalık arasında tarih boyunca doğrudan bir bağıntı söz konusudur.
Musa, Firavun’un zulmünden, Hz. Muhammed ve Sahabeler de Mekke’lilerin zulmünden kaçan sürgünlerdi.
Örnekler çoğaltılabilir. Ancak “sürgün deyince” vurgusuyla kimi isimleri aktarmak yeter de artar bile: Nâzım Hikmet Ran… Behice Boran… Dalai Lama… Bertolt Brecht… Ariel Dorfman… Eduardo Galeano… Heinrich Mann… V. İ. Lenin… Leon Troçki… Karl Marx… José Martí…
Evet, 12 Eylül’ü betimleyen önemli politik argümanların başında sürgün motifi gelir!
Mesela ‘101’ler’, 12 Eylül döneminde TRT’de yaşanan sürgünlerin adıydı… Her biri kendi alanında uzmanlaşmış yayıncılar meslekleriyle öyle ilgisiz yerlere sürüldüler ki… Kimi hayvan bakıcısı, kimi suni tohumlama uzmanı, kimi de afet işlerine sürüldü…
Evet 10 Kasım 1981 günü 101 TRT çalışanı yıllarını verdikleri görevlerinden hiçbir gerekçe gösterilmeden alınarak görevleriyle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan veteriner, orman, kömür, liman, ziraat, toprak ve su müdürlüklerine atandılar.
1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası uyarınca kamuda başlatılan “kıyım” ile aynı dönemde gerçekleştirilen bu toplu “sürgün” için dönemin TRT Genel Müdürü emekli general Macit Akman, gazetecilerle sohbetinde işin “tepeden gelen bir emir” ile gerçekleştirildiğini söylüyordu: “Vallahi, hiçbirini tanımam ben. Emir veren Başbakan Bülend Ulusu’dur. Biz de uyguladık.”
Gazeteci-yazar Adnan Gerger, ‘12 Eylül Sürgünleri’[6] başlıklı kitapta bu konulara değinirken 12 Eylül’ün “olmazsa olmaz”larından birinin de “sürgün” olduğunun altını çizer.
12 Eylül şahsında “Sürgün” sözcüğünün çağrıştırdığı, aydınların, politikacıların uğradıkları haksız müdahale ile eşanlamlıdır.
12 Eylül darbesi ile binlerce kişi zorunlu bir muhaceretle tanıştılar. Yaşam alanlarına, haklarına el kondu ki, bu insan olmaktan kaynaklan yaşam hakkının gasbıdır!
12 EYLÜL VE SÜRGÜN
12 Eylül darbesi ile aydınlar, sanatçılar, devrimciler dünyanın (özellikle de Avrupa’nın) çeşitli coğrafyalarına sürüldüler.
Haklarında açılan soruşturmalar, davalar nedeniyle yurt dışına çıktı ve birçoğu, “yurda dön” çağrısına uymadığı için vatandaşlıktan çıkarıldılar.
Yıllarını sürgünde geçiren 12 Eylül sürgünlerinin çocuklarına “Özlem”, “Sıla”, “Gurbet”, “Firar”, “Devrim”, “Berivan”, “Rojda”, “Hasret” isimleri konması, bir yede yaşanan durumu özetlerken; bir çok insan sürgünde aç kaldı, çıldırdı ve öl(dürül)dü.[7]
Sürgünde öldürülen siyasi mülteciler:
Mustafa Sahpaz, Fransa 1985… Mustafa Aktaş, Fransa 1985… Yüksel Geniş, İsviçre 1994… Paşa Güven, Fransa 1989… Kürşat Timuroğlu, Almanya 1986… Ramazan Adıgüzel, Almanya, 1988… Ahmet Aydın, Almanya 1987… Erol Şakar, Almanya 1993… Yüksel Babacan, Fransa 1994… Ahmet Hozar İsviçre 1995… Kemal Yazar, Almanya 1996… Mehmet Tayanç, İsviçre 1990… Hakkı Şenli, İsviçre, 1993… Kenan Demir, İsviçre 1999…Aydın Erol, Almanya 1987… Ercan Temelli, Ortadoğu Bekaa 1993… Muammer Aydın, Ortadoğu Bekaa 1993… Çetin Güngör, İsveç 1984… Enver Ata, Almanya 1984… Zülfü Gök, Almanya 1984… Hüseyin Akagündüz, Almanya 1986… Kemal Özgür, Fransa 1984… Hasan Özen, Viyana 2005… Zeynel Aldemir, İsviçre 1999… Düzgün Aksakal, Paris 1987… Ahmet Türk, İsviçre 1989… Nubar Yalım, Hollanda 1981… Katip Yalım, Almanya 1982… Ahmet Köksal, Hollanda 1988… Behice Boran, 1987 Brüksel… Hamdullah Erbil, 1992 Hamburg… Sümeyra Çakır, 1988 Fransa… Şaban Şen, 1992 Almanya… Cemal Kemal Altun, 1984 Almanya… Muhammer Özdemir, 1987 Almanya… Abdullah Aksay, 2001 Viyana… Ahmet Kaya 2000 Paris… İbrahim Sevimli, 2002 Hannover… Mahmut Baksi, 2001 İsveç… Fakir Baykurt, 1999 Almanya… Mazlum Eren, İsviçre 1995… Şirin Cemgil, 2009 Almanya… Bahri Ergün, 1995 Salzburg… Süleyman Çapan, 1999 Salzburg… Ersin Doyar, Basel, 2008… Enver Karagöz, Almanya 2008… Ahmet Karlı, 1994 Paris… Asım Özçelik, Stokholm… Enver Türkoğlu, Stokholm, 1985… Öncesi ve sonrasıyla adını zikredemediğimiz vd’leri…[8]
Sürgünlükle “tanışan” sanatçılar, yazarlar aydınlar, devrimcilerden kimileri de şunlardı:
Gülten Çayan… Mihri Belli… Sevim Belli… Şanar Yurdatapan… Melike Demirağ… Vedat Türkali… Cem Karaca… Selda Bağcan… Fatoş Yılmaz Güney… Güney… Tuncer Kurtiz… Halit Erdem… Engin Enginer… Hamza Yalçın… Teslim Töre… Mahir Sayın… Bülent Uluer… Edip Eranıl… Behsat Şakar… Yıldız Sertel… Tayfun Bilgin… Hayrettin Can… Ayhan Pakyürek… Dervişe Bayraktar… Taner Akçam… Dursun Akçam… Veysi Sarısözen… Servet Tanilli… Serol Teber… M. Selim Çürükkaya… Hüseyin Yıldırım… İsmail Metin Ayçiçek… Fuat Saka… Aşık Zamani… Aşık Nurşani… Ali Asker… Emekçi… Ozan Reçber… Mehmet Koç… Ferhat Tunç… Nihat Berham… Ataol Berhamoğlu… Demir Özlü… Nizamettin Arıç… Şivan Perver… Gülistan Perver… Beser Şahin… Ömer Özsökmenler… İrfan Cüre… Hüseyin Balkır… Hasan Şensoy… Ayşe Hülya Özzümrüt… Sefa Kaçmaz… Ömer Özturgut… Suat Bozkuş… Anjel Açıkgöz… Orhan Yıldırım… Naci Kutay… Tarık Ziya Ekinci… Serhat Dicle… Ekrem Aydın… Atilla Keskin… Mehmet Asal… Aktan İnce… Garbis Altınoğlu… Bedri Yağan… Dursun Karataş… Fethi Erbaş… Muzaffer Oruçoğlu… Cafer Cebe… Yalçın Cerit… Nurettin Yalçın… Ziya Yurtsever… Dr. Bilge Gökiç… Mustafa Satış… Ahmet Erol… Feridun İhsan Berkin… Ömer Polat… Yücel Feyzioğlu… Tekdaş Ağaoğlu… Yusuf Ziya Bahadınlı… Kemal Burkay… Serhat Bucak… Orhan Temur… Nebi Yağcı… Nihat Sargın… Haluk Yurtsever… Yalçın Küçük… Doğan Özgüden… Ahmet Kaçmaz… Gültekin Gazioğlu… Münir Ramazan Aktolga… Yusuf Küpeli… Orhan Savaşçı… Zülfü Livaneli… Sarp Kuray… Ayşe Emel Mesci… Remzi Kartal… Ali Yiğit… İbrahim Seven… Zübeyir Aydar… Nihat Akseymen… Nazlı Çağlayan… İrfan Yavru… Mihraç Ural… İrfan Dayıoğlu… Süleyman Polat… Yaşar Kaya… Nizamettin Toğuç… Ali Haydar Yılmaz… Ali Haydar Cilasun… Rıza Aslandoğan… Abdulkadir Konuk… Temel Demirer… Etem Ete… Ercan Karakaş… Aybars Tekin… Can Yoksul… Orhan Kotan… Necati Mert… Necati Şahin… Niyazi Baloğlu… Turgut Öker… Ozan Ceyhun… Faruk şen… Hakkı Keskin… Yaşathak Aslan… Yasin Ketenoğlu… Neşat Ertaş… İbrahim Çenet… İbrahim Yalçın… Kani Yılmaz… Yavuz Yıldırımtürk… Ibrahim Bingöl… Alişan Yalçın… Ahmet Kahraman… Mustafa çakar… İbrahim Özkan… Gürbüz Güneş… Hüseyin Karaguş… Doğan Akhanlı… Faruk Kızılaslan… Burhan Yaman… Zahide Genç… Ihsan Bakış… Veli Balaban… Mehmet Yücel… Selim Kellecioğlu Kerim Mete Sonatılgan… Nuray Bayındır… Mehmet Güneş… Mehmet Karaca… Kemal Daysal… Sıtkı Çoşkun… Nedim Tarhan… Enis Çoşkun… Ahmet Muhtar Sökücü… Fevzi Karadeniz… Ömer Ağın… Servet Demir… Merve Şimşek… Hayri Ata… Seval Seran… Süleyman Üstün… Barış Pir Hasan… Haydar Çınar… Hülya Çınar… Mustafa Şahin… Yaşar Mirac… Heval Gani Cansever… Oya Baydar… Aydın Engin… Bahattin Erkul… Hüseyin Çakır… Dilruba Yenen… Aydın Gün… Habib Bektaş… Doğan Gürsev… Yüksel Selek… Aydın Senesen… Berrin Uyar… Ertan Uyar… Cahit Baylav… Metin Denizmen… Yücel Çubukçu… İlhan Geçit… Recep Orduseven… Metin Gür… M. Ali Akyiğit… Gönül Dinçer… Eşref Okumuş… Celal Güney… Zülfikar Doğan… Erdal Talu… Seyda Talu… Aynur Hayrullahoğlu… Sıdık Yıldız… Neval-Kemal Yıldız… Meral Taygun… Beria Önger… Haluk Tan… Bahattin Seven… Alattin Kılıç… Zuhal Kılıç… Cevdet Kocaman… Ayşe Çoşkun… Baki Goncü… Mehmet Boz… Nurten Boz… Necmettin Meriç… Gül Meriç… Dr. Mustafa Aydın… Dr. Demet Aydın… Ünal Doğan… Cemal Hayri Poyraz… Gencer Uçar… Cemal Kıral… Alattin Tas… Muhammer Toprak… Nezih Bostancı… Fikret Demir… Karabey Kalkan… Avni Kalkan… Dr. Bora Küçükyalçın… Mahmut Değer… Selahattin Kaycı… Kenan Öztürk… Mehmet Kocademir… Hasan Özcan… Hamdi Maskar… Murat Toprak Disk… Suat Esinsen… Kasım Yeşilgül… Güner Türkoğlu… Akat Sağıner… Tayyar Alaca… Şeref Yıldız… Nedim Hazar… Ziya Acar… Osman Sakalsız… Zeki Kılıç… Orhan Silier… Yücel Yeşilgöz… Yavuz Çizmeci… Dr Salih Erdur… Ahmet Kardam… Ali Atakan… Yalçın Yusufoğlu… Can Açıkgöz… Mehmet Özdemir… Şeref Aydın… Bayram Ayaz… Ali Develioğlu… İsmail Yıldırım… Adil Okay…
“SONUÇ YERİNE”
Eduardo Galeano’nun 27 Mart 1984’de Daniel Cabalero ile röportajındaki, “Sürgün bana yeni tevazular ve sabırlar öğretti. Sürgünün bir meydan okuma olduğuna inanıyorum. Bir yetersizlik ya da bozgundan kaynaklanan bir cezalandırma dönemi olarak başlayan bu süreci bir yaratma dönemine dönüştürmek ve mücadelenin yeni bir cephesi olarak addetmek için tevazu ve sabır gerekiyor. İşte o zaman insan ileriye doğru bakıyor ve bir bulutta doğmadığını kanıtlayan nostaljinin, yani toprağın çekiminin iyi bir şey olduğunu ama umudun ondan daha iyi olduğunu fark ediyor. Bu kesinlikle kolay bir süreç değil, özellikle de çok uzak göklerin altında, başka diller konuşan, başka türlü hisseden ve düşünen ve de sürgünün kol gücüyle gündelik bir mücadele anlamına geldiği ülkelerde köksüzlüğe mahkûm edilen binlerce Uruguaylı işçi için (…)
Sürgün bana kimliğin adres ya da belgeyle ilgili olmadığını teyit etti: Nerede yaşarsam yaşayayım ve bana pasaport vermeyi istedikleri kadar reddetsinler ben Uruguaylıyım. Bu on, hatta neredeyse on bir yıl boyunca benden eksilen tek şey dökülen saçlarım oldu. Ama diğer yandan dayanışma tutkum, bitmek bilmez yaratma ve sevme güdüm ve adaletsizlik karşısındaki öfkelenme kapasitem daha da arttı. Ben her zaman boğanın tarafını tuttum, matadorun değil ve hâlâ aynı taraftayım,”[9] sözlerinin altını çizerek diyeceklerimi toparlarsam: Nihayetinde ancak halkın yargılayacağı darbe fiili ve zihniyetini, yol açtığı onca mağduriyet ve insan hakları ihlâli bağlamında, sürgün gerçeğinden soyutlanarak ele alınamaz ve alınmamalıdır da!
Evet iltica (sığınma/ ülkeden çıkarılma/ sürgün) konusunun 12 Eylül ile ilişkisi sorgulanıp, yol açtığı yıkım gerçeği açığa kavuşturulmalıdır. 12 Eylül’ün “yargılanması”na ilişkin müdahillik talebimin, makamınızca bir kez daha değerlendirilmesini talep ediyorum.
N O T L A R
[1] Özel Yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “12 Eylül Yargılaması”na ikinci müdahillik talebi için 29 Haziran 2012’de yapılan ve mahkeme tarafından reddedilen başvuru.
[2] A. Hicri İzgören, “İşgal Altında”, Zaman Ayarlı… içinde.
[3] Geçerken anımsatayım: Franco sonrasında İspanyollar’ın sürgün deyince büyük göç dalgası, ortak dili ve kültürü paylaştıkları Latin Amerika ülkelerine yönelik oldu. Aralarında Américo Castro, Claudio Sánchez Albornoz, Salvador de Madariaga, Rafael Altamira, Javier Malagón, Pedro Bosch Gimpera gibi tarihçiler, Juan Ramón Jiménez, Rafael Alberti, Luis Cernuda, León Felipe, Emilio Prados, Juan José Domenchina gibi şairler, Rosa Chacel, Francisco Ayala, Max Aub, Arturo Barea, Benjamín Jarnés, E. Salazar Chapela, S. Serrano Poncela, Ramón J. Sender, Manuel Lamana, Manuel Andújar gibi romancılar, Angel del Rio, Federico de Onis, Claudio Guillen, Ricardo Gullon, Juan Marichal, Juan de la Encina gibi eleştirmenler, José Gaos, Maria Zambrano, José Gallegos Rocafull, Manuel Garcia Morente gibi filozoflar,: Alejandro Casona, JacintoGrau gibi tiyatro yazarları, Manuel de Falla, Pau Casals gibi müzisyenlerin, Arturo Duperier, Augusto Pi Sunyer, Severo Ochoa, Josep Trueta gibi bilim adamlarının bulunduğu önemli isimler önce Meksika, sonra Arjantin, Küba gibi farklı ülkelere dağıldılar.
[4] Temel Demirer, Solan Fotoğraflarda Biten ve Başlayan, Sorun Yay., 1993, 248 sayfa.
[5] Edward Said, Kış Ruhu, çev: Tuncay Birkan, Metis Yay., 2’inci baskı, 2006, s.28.
[6] Adnan Gerger, 12 Eylül Sürgünleri, Babil Yay., 2004.
[7] Somut veriler için bkz: Erdal Boyoglu, “12 Eylül Mültecileri!”, [email protected], 21 Eylül 2011.
[8] Nâzım Hikmet, 1963 Moskova… Sabiha Sertel, 1968 Bakû… Fahri Erdinç, 1984 Sofya… Abidin Dino, 1991 Paris… Zeki Baştımar, 1973 Doğu Almanya-Leipzig… Aram Pehlivan, Leipzig 2001… Dr. Hayk Açıkgöz, 2001 Leipzig… Ziya Yamaç, Sofya… Yılmaz Güney, 1984 Paris… İsmail Bilen, 1985 Doğu Almanya… Hikmet Kıvılcımlı, 1971 Belgrad… Necil Togay, Budapeşte… Zekerya Sertel, Paris… Baytar Salih Hacıoğlu, Sibirya… Affan Hikmet, Moskova…
[9] Eduardo Galeano, Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri, Çev: Süleyman Doğru, Sel Yay., 2011.