Fotograf: Creative Commons
AB devlet ve hükümet başkanları Brüksel’deki AB zirvesinde, Macaristan’ın onayı olmaksızın, prosedür hilesi ile Ukrayna ile üyelik müzakerelerine başlamayı kabul ettiklerine göre, bundan sonra ne olacağı sorusu ortaya çıkıyor. Ukrayna, katılım için gerekli ekonomik kriterleri yerine getirmekten hala çok uzak. Son ana kadar Macaristan kararı veto etmekle tehdit etmişti. Ukrayna aynı zamanda Rusya ile de savaş halinde olduğundan, AB’ye bir an önce kabul edilmesi, Avrupa vatandaşlarının zarar görmesi pahasına çatışmanın kalıcı olarak uzaması ve tırmanması tehdidini beraberinde getirecektir. AB Komisyonu’nun ve Avrupalı devlet başkanlarının çoğunluğunun amacı da açıkça budur. Makale: Karsten Montag
Tagesschau’nun (Alman devlet televizyonu / cevirmenin notu) haberine göre AB Perşembe günü Ukrayna ile katılım müzakerelerini başlatma kararı aldı. Macaristan Başbakanı Viktor Orbàn oylama sırasında salonda değildi ve bu nedenle önergeye karşı oy kullanamadı. Bu usul hilesi Orban ile birlikte kararlaştırılmıştı.
AB ile Ukrayna arasında 2014 yılından beri yürürlükte olan bir ortaklık anlaşması nihayet 2017 yılında yürürlüğe girmişti. Şubat 2022’nin sonunda, Rus işgalinin başlamasından sadece birkaç gün sonra, Ukrayna AB üyeliği için başvuruda bulundu. Haziran 2022’de AB üye ülkeleri Ukrayna’ya aday ülke statüsü verdi. Kasım 2023’ün başında ise AB Komisyonu, Avrupa Konseyi’ne Ukrayna ile katılım müzakerelerinin başlatılmasını tavsiyesinde bulundu.
Ukrayna AB üyeliğine yönelik adımların yüzde 90’ını yerine getirdi mi?
Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Konseyi’ne Ukrayna ile katılım müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin tavsiye kararı bağlamında, ülkenin daha önceki bir Komisyon raporunda belirtilen adımların yüzde 90’ını zaten yerine getirdiğini belirtti. Bu ifadenin yanlış anlaşılması oldukça mümkün ve Frankfurter Rundschau gazetesi Komisyon Başkanının yorumlarını şu şekilde aktardı: “Ukrayna’nın AB üyesi olabilmesi için yedi reform şartını yerine getirmesi gerekiyor. AB Komisyonu’na göre bunların yüzde 90’ı zaten yerine getirilmiş durumda.” Diger basin yayin organlarinin yanı sıra Augsburger Allgemeine gazetesi de gerçekleri sanki Ukrayna katılım kriterlerinin yüzde 90’ını yerine getirmiş gibi sundu.
Ancak von der Leyen’in bahsettiği ve yüzde 90’ının tamamlandığını düşündüğü yedi adım, Ukrayna’nın AB’ye katılımı için değil, sadece katılım müzakerelerinin başlatılması için gerekli kriterlerdir. Bu adımlar AB Komisyonu tarafından Haziran 2022’de Avrupa Konseyi’ne Ukrayna’ya adaylık statüsü verilmesine ilişkin tavsiye kararının bir parçası olarak tanımlanmış ve 8 Kasım 2023 tarihli katılım müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin tavsiye kararında uygulama derecelerine göre gözden geçirilmiştir.
Bu adımlar şunları içermektedir:
- Ukrayna Anayasa Mahkemesi yargıçlarının seçimine ilişkin mevzuatta yapılacak reformlar (AB Komisyonu perspektifinden tamamlanmıştır),
- Yüksek Yargı Konseyi ve Ukrayna Hakimler Yüksek liyakat Komisyonu adaylarının güvenilirlik soruşturması (AB Komisyonu perspektifinden tamamlanmıştır),
- Yolsuzlukla mücadelenin yoğunlaştırılması (AB Komisyonu’nun bakış açısına göre daha fazla mevzuat gerekli),
- Kara para aklama ile mücadelenin uluslararası standartlara uyarlanması (AB Komisyonu’nun görüşüne göre tamamlanmıştır),
- Oligarkların ekonomik, siyasi ve kamusal hayattaki aşırı etkilerini sınırlandırmak amacıyla bir anti-oligarklar bir yasasının yürürlüğe konması (AB Komisyonu’nun görüşüne göre, ilave mevzuatın çıkarılması gerekmektedir),
- Ukrayna yasalarını görsel-işitsel medya hizmetleri konusundaki AB mevzuatıyla uyumlu hale getiren bir medya yasasının kabul edilmesi (AB Komisyonu’nun görüşüne göre tamamlanmıştır) ve
- Ulusal azınlıklara ilişkin yasal çerçeve reformunun tamamlanması (AB Komisyonu’nun bakış açısına göre, ilave mevzuat gerekmektedir).
Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba 11 Aralık’ta yaptığı açıklamada, lobicilerin etkisini engellemeye yönelik yasa dışında AB Komisyonu’nun tüm şartlarının yerine getirildiğini açıkladı. Söz konusu yasa parlamentoda kabul edilmişti ve kabul edilmesi de bekleniyordu. Ukrayna’nın bakış açısına göre bundan sonra katılım müzakerelerinin başlamasının önünde hiçbir engel kalmamalıdır.
Macaristan’dan veto açıklaması
Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, AB zirvesinden önceki son birkaç gün içinde Ukrayna ile katılım müzakerelerinin başlatılmasına karşı oy kullanacağını ve sadece stratejik bir ortaklığın düşünülebileceğini defalarca vurguladı. Macaristan’da iktidar partisi Fidesz de Ukrayna ile AB katılım müzakerelerinin başlatılmasını reddediyor. Bu tutumun resmi gerekçeleri olarak AB Komisyonu’nun katılım müzakerelerinin başlatılmasına yönelik teklifinin dikkatli bir şekilde hazırlanmamış olması ve Ukrayna’nın hala dünyanın en çok yolsuzluk yapılan ülkelerinden biri olması gösteriliyor.
Ukrayna’nın ülkede yaşayan Macar azınlığa yeterli haklar tanımayacağı yönündeki başlıca sebep, Ukrayna Parlamentosu’nun AB ve azınlık örgütlerinin taleplerini karşılayan bir dizi yasal değişikliği kısa süre içerisinde kabul etmesiyle ortadan kalktı.
Aralarında ZDF’nin de (Alman ikinci devlet TV’si / cevirmenin notu) bulunduğu pek çok Alman medya kuruluşu Macaristan’ın tutumunu ve hatta Orbán’ın kişiliğini olumsuz bir şekilde haberleştirdi. ZDF haberlerini hazırlayanlara göre Macaristan Başbakanı’nın veto ile tehdit etmesinin tek amacı, ülkesindeki hukuk devleti konusundaki eksiklikler nedeniyle Macaristan’dan esirgenen AB fonlarının serbest bırakılmasını sağlamaktı. AB Komisyonu, Macaristan’a daha önce verilmeyen yaklaşık 30 milyar avroluk yardımın on milyarını ödemeye hazır olduğunu açıkladı.
ZDF ayrıca Orbán’ı “diktatörler” Vladimir Putin ve Xi Jinping’e çok yakın olmakla suçluyor ve onu “Putin’in AB’deki köprübaşı” olarak tanımlıyor. Macaristan Başbakanı Ekim ayındaki İpek Yolu zirvesi için Pekin’e giden tek AB devlet başkanıydı. Yeni İpek Yolu projesinin AB ülkelerinin gelecekteki ekonomik başarısı için ne kadar önemli olabileceği, dünya nüfusunun yüzde 60’ından fazlasını ve küresel ekonominin yüzde 35’ini etkileyeceği gerçeğinden anlaşılabilir.
Ancak Macaristan tarafından dile getirilen itirazlara ek olarak, Ukrayna’nın erken katılımının AB üye ülkeleri için sorun teşkil edebileceğine dair başka geçerli nedenler de bulunmaktadır.
Ukrayna, özellikle ekonomik açıdan, katılım kriterlerini henüz hiçbir şekilde yerine getirebilmiş değil
Bir Avrupa ülkesinin AB’ye katılım koşulları 1993 yılında Avrupa Konseyi tarafından “Kopenhag kriterleri” olarak adlandırılan belgede belirlenmiştir. Bunlar aşağıdaki gibidir:
- Demokrasi ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve azınlıklara yönelik saygı ve azınlıkların korunmasının teminatı olarak kurumsal istikrar;
- İşleyen bir piyasa ekonomisi ve AB içindeki rekabet baskısına ve piyasa koşullarına direnebilme kabiliyeti;
- AB hukukunun (“müktesebat”) bir parçası olan ortak kurallar, standartlar ve politikaların etkin bir şekilde uygulanmasının yanı sıra siyasi, ekonomik ve ortak para birligi hedeflerinin benimsenmesi de dahil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyeti.
Konsey tarafından 1995 ve 2006 yıllarında başka kriterler de formüle edilmiştir. Bir yandan, özellikle piyasa ekonomisinin geliştirilmesi, bu ülkelerin idari yapılarının uyarlanması ve istikrarlı ekonomik ve parasal altyapı koşullarının oluşturulması yoluyla, başvuru sahibi ülkelerin kademeli ve uyumlu bir şekilde entegrasyonu için gerekli koşullar katılımdan önce yaratılmalıdır. Öte yandan, AB’nin yeni üyeleri entegre etme kapasitesi de göz önünde bulundurulmalıdır.
Dolayısıyla, Haziran 2022’de AB Komisyonu tarafından formüle edilen yedi adımı uygulamak suretiyle Ukrayna’nın Kopenhag kriterlerinden en fazla birincisini, yani siyasi kriteri yerine getirdiği görülebilir. Bu, katılım müzakerelerinin gerçekleşmesi için ön koşuldur. Üçüncü koşul olan müktesebat kriterleri (Fransızca “acquis communautaire”), her AB üye ülkesi için bağlayıcı olan tüm hak ve yükümlülüklerin aday ülkenin ulusal mevzuatına dahil edilmesini içerir. AB müktesebatı şu anda 100.000’den fazla mevzuattan oluşmaktadır ve bunların kabulü katılım müzakerelerinin bir parçası olarak uygulanmaktadır.
Türkiye örneği böyle bir sürecin ne kadar uzun sürebileceğini göstermektedir. Türkiye 1963 yılında o zamanki Avrupa Ekonomik Topluluğu ile bir ortaklık anlaşması imzaladı. Ülke 1999’dan 2004’e kadar aday ülke statüsünde kaldı. AB ve Türkiye 2005 yılından bu yana, defalarca kesintiye uğrayan ve hala sonuçlandırılamayan katılım müzakereleri yürütmektedir. Buna karşılık Finlandiya 1992’de aday ülke oldu, katılım müzakereleri sadece bir yıl sonra başladı ve ülke 1994’ten bu yana o zamanki adıyla Avrupa Topluluğu olan AB’nin bir üyesi. Ancak Finlandiya müzakerelerin başlangıcında zaten Avrupa Serbest Ticaret Birliği üyesiydi ve katılım koşullarının çoğunu yerine getirmişti.
Ancak ekonomik kriter olarak adlandırılan ikinci Kopenhag kriteri, Ukrayna’nın yerine getirmesi gereken en sorunlu koşul olacaktır. Bu, AB’nin Ukrayna’yı kabul etme kabiliyetiyle el ele gitmektedir, zira kabul edildikten sonra ülkenin büyük miktarda maddi destek alması beklenmektedir.
Ukrayna’nın ekonomik durumu
Ukrayna’da 2022 yılında kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH), AB’deki ortalama 37.000 ABD dolarına kıyasla sadece 4.500 ABD dolarıydı. Birliğin en yoksul ülkesi olan Bulgaristan’da bile 2022 yılında kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasıla 14.000 ABD Dolarının biraz altındaydı. Rusya ile yaşanan savaş nedeniyle Ukrayna ekonomisi 2021 ve 2022 yılları arasında neredeyse üçte bir oranında küçüldü. Enflasyon oranı 2022’de yüzde 20’nin üzerindeydi ve 2023’te yüzde 18’in biraz altında olacağı tahmin ediliyor.
Kamu borcu 2022 yılında GSYH’nin yüzde 78’ine ulaşmıştır ve 2023 yılında tahmini olarak yüzde 88’e çıkacaktır. Bütçe açığı 2022’de yüzde 16’nın biraz altındaydı ve 2023’te tahmini olarak yüzde 19 olacak. Bu durum Ukrayna’yı, kamu borcunun GSYH’nin %60’ını ve bütçe açığının GSYH’nin %3’ünü geçmemesini öngören AB Maastricht kriterlerini açıkça ihlal eder hale getirecektir.
Zayıf ekonomik veriler ışığında AB Komisyonu, Ukrayna ile katılım müzakerelerinin başlatılmasına yönelik tavsiyelerinde ekonomik kriterin değerlendirilmesiyle ilgili olarak şu sonuca varmaktadır:
Rusya’nın devam eden geniş çaplı işgalinin etkisi ve halihazırda mevcut yapısal ekonomik zorluklar nedeniyle Ukrayna ekonomisi, işleyen bir piyasa ekonomisinin kurulması için erken bir evre ile belirli bir hazırlık derecesi arasında bulunmaktadır. (…) Rusya’nın devam eden büyük ölçekli işgalinin etkisi ve halihazırda mevcut yapısal ekonomik zorluklar nedeniyle Ukrayna, AB içindeki rekabet baskısına ve piyasa güçlerine dayanma kabiliyeti açısından erken seviyede hazırlık aşamasındadır.” (öne cikan ifadeler orjinal metindedir)
AB ülkelerinin yine de Ukrayna’nın hızlı üyeliği lehinde karar vermeleri halinde, bu durum AB bütçesi için büyük bir sorun teşkil edecektir. Bu da AB’nin yeni üyeleri kabul ederken kendi kapasitesini göz önünde bulundurma kriterini ihlal etmesi anlamına gelecektir.
Ukrayna’nın AB üyeliğinin mali sonuçları
Ukrayna, Moldova Cumhuriyeti ve Batı Balkan ülkeleri Arnavutluk, Sırbistan, Karadağ, Bosna Hersek ve Kuzey Makedonya ile karşılaştırıldığında kişi başına düşen GSYİH bakımından tüm aday ülkeler arasında en yoksulu olduğu, ancak aynı zamanda Rusya’yı saymazsak yüzölçümü bakımından Avrupa’nın ikinci, nüfus bakımından ise yedinci en büyük ülkesi olduğu için, tam üyelik önemli miktarda mali bedel ödenmesine yol açacaktır.
Köln Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü, Ukrayna’nın üyeliğinin AB’nin 2021-2027 yılları arasındaki mevcut Çok Yıllı Mali Çerçeve (MFF) üzerindeki mali etkisini, Ukrayna’nın ekilebilir arazi alanı ve nüfusuna ilişkin yapılan varsayımlara bağlı olarak yaklaşık 130 ila 190 milyar avro olarak tahmin etmiştir. Bunun 70 ila 90 milyar avroluk kısmı tarımsal sübvansiyonlara, 50 ila 90 milyar avroluk kısmı ise yapısal desteklere tahsis edilecektir.
MFF’nin 2021-2027 dönemi için 1,216 milyar avroluk bir bütçesi olduğu düşünüldüğünde, Ukrayna tek başına yüzde 15’e varan bir ek yük getirecektir. AB bütçesine en fazla net katkı sağlayan ülke Almanya olup, onu Fransa ve Hollanda takip etmektedir. En büyük net alıcılar ise Polonya, Belçika ve Romanya’dır. Ek yük, AB’nin bütçeyi yeniden düzenleyip arttırmaması halinde, net alıcı ülkelerin destek için rekabete girmesine yol açabilir. Bu da etkilenen ülkelerin Ukrayna’yı kabul etmemesine yol açabilir. Bu nedenle Enstitü değerlendirmesinde aşağıdaki sonuca varmıştır:
Özellikle Ukrayna’ya katılım perspektifi verilmesine yönelik siyasi kararın inandırıcı olması için AB’nin kendini reforme etmeye hazır olması gerekmektedir. Ukrayna’nın üyeliğe kabul edilmesi halinde diğer AB üyeleri üzerine yüklenecek alışılmış mali yükün yanı sıra, ülke Rusya ile savaş halinde olduğu sürece hafife alınmaması gereken bir başka yükümlülüğü de üstlenmiş olacaklardır.
Rusya’ya karşı savaşta Ukrayna’yı desteklemek bir zorunluluk haline gelebilir
Ukrayna ve Rusya arasındaki silahlı çatışma neredeyse iki yıldır devam ediyor ve bu, şu ana kadar her iki tarafın da sadece küçük toprak kazanımları elde ettiği bir yıpratma savaşına dönüştü. Bu tür mücadelelerde odak noktası stratejik planlama değil, birliklerin, silahların ve mühimmatın basit bir şekilde kitlesel olarak konuşlandırılmasıdır. AB ve ABD’nin mali ve askeri desteği olmasaydı, Ukrayna büyük olasılıkla çoktan Rusya ile bir barış anlaşması imzalamış olurdu.
ABD, Ukrayna’ya Ekim 2023 sonuna kadar toplam 71.4 milyar Avro mali, insani ve askeri destek sağlarken, AB, tek tek AB ülkeleri de dahil olmak üzere toplam 125.6 milyar Avro sağlamıştır. Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın veto etmesi nedeniyle AB’nin Ukrayna’ya 50 milyar avroluk bir ödeme yapması ise bekletiliyor. ABD Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi çoğunluk da şu anda ABD’nin Ukrayna’ya toplam 60 milyar dolar tutarında daha fazla destek vermesini engelliyor. ABD’den yapılan ödemelerin kalıcı olarak iptal edilmesi halinde AB, Ukrayna’da Rusya ile olan vekalet savaşını sürdürmek istiyorsa bu ek harcamaları da üstlenmek zorunda kalacaktır.
Bu büyük yükümlülükler karşısında, Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa’nın Batı Cephesi’ndeki siper savaşlarını andıran Ukrayna cephesindeki yüksek maliyetlere ve anlamsız ölümlere karşı direnişin Macaristan’ın yanı sıra diğer AB ülkelerinde de görülmesi sadece bir zaman meselesidir. Ekim ayında yeni seçilen Slovakya Başbakanı, ülkesinin Ukrayna’ya askeri yardımı durduracağını ve AB’nin bu ülkeye mali yardımda bulunmasını ancak belirli koşullar altında kabul edeceğini açıkladı. Başbakan’ın argümanları Macaristan’daki mevkidaşınınkilere benziyor.
Bu noktada, Ukrayna’nın AB’ye hızlı bir şekilde katılımı yardımın yasal dayanağını değiştirebilir. Zira Ukrayna’nın üyeliği, AB Antlaşması’nın 42. maddesinin 7. paragrafı uyarınca diğer AB ülkelerini Ukrayna’yı desteklemekle yükümlü kılacaktır:
Bir Üye Devletin topraklarına silahlı bir saldırı olması halinde, diğer Üye Devletler, Birleşmiş Milletler Şartı’nın 51. Maddesi uyarınca, bu Üye Devlete ellerinden gelen her türlü yardım ve desteği sağlamakla yükümlüdürler. Bu husus, belirli Üye Devletlerin güvenlik ve savunma politikalarının özel niteliğine dokunulmaksızın uygulanır.
Yardım sağlama yükümlülüğü durumunda diğer AB ülkeleri için olası sonuçlar
Ukrayna’daki yıpratma savaşı, ülkenin şimdiden bir savaş ekonomisine geçmesine yol açtı. 2022 yılında askeri harcamaların Ukrayna’nın GSYİH’sindeki payı yüzde 34’tü. Hatta 2023 yılında bu oranın yüzde 43’e yükselmesi bekleniyor. Rusya ise savaş ekonomisine geçiş sürecinde ve her yıl GSYH’sinin neredeyse yüzde altısını askeri harcamalara ayırmayı planlıyor.
Eğer AB ülkeleri Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’yı desteklemeye devam etmek zorunda kalırlarsa, bu kaçınılmaz olarak diğer üye ülkelerde de daha yüksek askeri harcamalara ve kademeli olarak savaş ekonomisine geçişe yol açacaktır. Hatta kendi askeri birlikleriyle destek vermeleri bile düşünülebilir. Geçtiğimiz yüzyılın deneyimleri bunun ne anlama geleceğini açıkça ortaya koymaktadır:
- devletin tüm alanlarında kapsamlı kemer sıkma önlemleri,
- düşman devletler ve vatandaşlarının yerel hesaplarda tuttukları fonlara el konulması ve kamulaştırılması (Rusya’ya yönelik yaptırımların bir parçası olarak zaten yapılmıştır),
- savaş kredileri almak ve yeni para basmak, kaçınılmaz olarak daha yüksek enflasyona yol açacaktır,
- ek vergilerin ve harçların yükseltilmesi,
- ham madde kıtlığı,
- askerlik hizmeti için işgücünün piyasadan çekilmesi.
Ukrayna’nın yakın gelecekte AB’ye katılmasının jeopolitik bir arka planı var
Normal şartlar altında, Ukrayna’nın AB’nin ekonomik kriterlerini karşılayamaması ve piyasa ekonomisinin gelişimi açısından kademeli ve uyumlu bir entegrasyon için gerekli koşulların yaratılması gereksinimi nedeniyle katılımının on yıllar alacağı varsayılabilirdi. Ancak Ukrayna’nın giriştiği başarısız saldırı, ABD’nin desteğini yakında kaybedecek olması ve halihazırda yapılan muazzam silah sevkiyatları ve mali katkılar göz önünde bulundurulduğunda, Ukrayna’nın katılımı yeni bir üye kabul etmekten çok daha fazlasını ifade etmektedir.
Bu durum, AB’nin 14 Aralık’ta Moldova Cumhuriyeti ile katılım müzakerelerini başlatma kararı almasından da anlaşılabilir. Transdinyester olarak adlandırılan ülkenin Rusya yanlısı bir parçası 1992 yılında Rusya’nın yardımıyla ayrılmıştı. O tarihten bu yana Ukrayna’dakine benzer bir çatışma bu bölgede de yaşanmaktadır.
Katılım müzakerelerinin hızla başlatılmasının asıl amacının Rusya’ya kafa tutmak, En cok Ukrayna vatandaşlarının zarar gördüğü Ukrayna’daki vekalet savaşını sürdürmek ve Rusya’yı askeri olarak yenilgiye uğratmak olduğu anlaşılıyor. AB’nin siyasi liderleri barış müzakerelerini teşvik etmek yerine, vatandaşlarını Rusya ile uzun süreli bir askeri çatışmaya sürüklemekle tehdit ediyorlar ki bu da savaş ekonomisine, refah kaybına, daha fazla can kaybına ve savaşın nükleer bir dünya savaşına dönüşmesine yol açabilir.
Bu makale ilk önce Nachdenkseiten adlı gazetede yayınlanmış ve Almanca orjinal metninden Türkçe’ye çevrilmiştir.
Notlar:
Ukrayna’nın AB üyeliğinde bugüne kadar kaydedilen ilerlemenin zaman çizelgesi
AB ile Ukrayna arasında Ortaklık Anlaşması
- 21 Mart 2014: Ortaklık Anlaşması’nın siyasi faslının imzalanması
- 27 Haziran 2014: Ortaklık Anlaşması’nın ekonomik faslının imzalanması
- Kasım 2014’ten bu yana: siyasi faslın geçici uygulaması
- Ocak 2016’dan bu yana: ekonomik fasıl için geçici uygulama
- 1 Eylül 2017: Tüm AB üye devletlerinin onaylamasının ardından Ortaklık Anlaşması’nın yürürlüğe girmesi
Ukrayna’nın AB’ye katılımı
- 28 Şubat 2022: Ukrayna AB üyeliği için başvuruda bulundu
- 17 Haziran 2022: AB Komisyonu Avrupa Konseyi’ne Ukrayna’ya Avrupa Birliği’ne katılım için adaylık statüsü verilmesini tavsiye etti
- 23 Haziran 2022: Avrupa Konseyi Ukrayna’ya adaylık statüsü verdi; tüm üye devletlerin bunu kabul etmesi gerekiyordu
- 8 Kasım 2023: AB Komisyonu Avrupa Konseyi’ne Ukrayna ile katılım müzakerelerinin başlatılmasını tavsiye etti
- 14/15 Aralık 2023: AB Konseyi’nin Ukrayna ile katılım müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin kararı; tüm üye devletlerin bunu kabul etmesi gerekiyor