“Su hayat belirtisidir.”[1]
Önce herkesin (b)ilgisi dahilindeki bir haber: “İklim krizi dünyayı kasıp kavururken kâr hırsıyla hareket edenler durmuyor; Türkiye’de susuzluk kapıda.”[2]
Bu abartı falan değil, gerçekten unutulmasın: Su yoksa hayat da yok!
Thomas Fuller’in, “Suyun değeri kuyu kuruyunca anlaşılır”; Jacques Yves Cousteau’nun, “Su, tüm yaşamın anası, varlığımızın hassas güvencesi”; Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin, “Suyun kıymeti dilin damağın kuruyunca anlaşılır,” notunu düştükleri su, ne denli önemlidir ki, birine su verdiğiniz zaman “Su gibi aziz ol” denir.
Susuz bir yaşam düşünülemezken; susuz hayat -olsa olsa- çöldür. Suyun olmadığı yerde barış da yoktur.
Bu bağlamda suyu korumak geleceği korumaktır. Onu kirletmek hayatı kirletmektir. Çünkü su doğada sınırsız değildir ve geleceği korumak isteyenler suyu korumakla mükelleftirler.
* * * * *
“Neden, nasıl” mı?
Gayet basit: “Yediğimiz su” nedir, kaç kişi bilir?
Her gün yiyeceklere harcanan “yediğimiz suyun”, içtiğimiz sudan çok daha fazla olduğunu kaç kişi bilir? Bir kişinin tükettiği besini üretmek için 2 bin ile 5 bin litre suya ihtiyaç olduğunu kaç kişi bilir?
Dünyada her yıl yaklaşık 4 trilyon 600 milyar metreküp su kullanıyor: Bunun yüzde 70’i tarımda… (Türkiye’de yüzde 77) Yüzde 20’si sanayide… (Türkiye’de yüzde 13) Ve yüzde 10’u konutlarda tüketiliyor. Kişi başına düşen yıllık 1.400 m3 kullanılabilir su miktarı ile coğrafyamız su sıkıntısı bulunan ülkeler arasında yer alıyor.
Bazı örnekler vermeliyim:
Bir litre pet şişe su üretmek için, 12 litre su harcanıyor…
Bir bardak çay üretmek için, 28 litre su harcanıyor…
Bir fincan kahve üretmek için, 40 litre su harcanıyor…
Bir beyaz kağıdı üretmek için, 100 litre su harcanıyor…
Bir kilo domates üretmek için, 180 litre su harcanıyor…
Bir kilo patates üretmek için, 900 litre su harcanıyor…
Bir kilo mercimek üretmek için, 1250 litre su harcanıyor…
Bir kilo ekmek üretmek için, 1300 litre su harcanıyor…
Bir külah dondurma üretmek için, 1500 litre su harcanıyor…
Bir kilo pirinç üretmek için, 3400 litre su harcanıyor…
Bir kilo peynir üretmek için, 5000 litre su harcanıyor…
Bir kilo koyun eti üretmek için, 6100 litre su harcanıyor…
Bir kot pantolon üretmek için (1 kg pamuk), 10800 litre su harcanıyor…
Bir ayakkabı üretmek için (1 kilo deri), 16600 litre su harcanıyor…[3]
* * * * *
Bu böyleyken! Birleşmiş Milletler (BM) verileri, 20 sene öncesine göre kişi başına düşen temiz su rezervinin yarı yarıya düşmüş olduğunu gösteriyor.
BM ‘Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) açıklamasına göre dünyada 1.5 milyar insan ciddi seviyede su sıkıntısı çekiyor. 3 milyar insanın da tatlı su kaynaklarına erişimi sınırlı.[4]
TMMOB ‘Çevre Mühendisleri Odası’ dünya nüfusunun yaklaşık üçte ikisinin, yani 4 milyar insanın yılın en az bir ayında su kıtlığı yaşadığını belirterek, “Dünya çapında 700 milyon insan, 2030 yılına kadar yoğun su kıtlığı nedeniyle göç etmek zorunda kalabilir. 2050’ye kadar 4 insandan 1’inin suya erişimde sorun yaşayacağı öngörülmektedir,”[5] diyor.
Evet dünyayı büyük su sıkıntısı bekliyor. Küresel ısınma ile birlikte dünyada su kaynakları da bir bir yok oluyor. ‘Doğal Hayatı Koruma Örgütü’nün (WWF) araştırmasına göre dünya nüfusunun önemli bir kısmı iklim değişikliği nedeniyle gelecekte sel, susuzluk veya kötü su kalitesinden etkilenecek.[6]
Kaldı ki 11 Eylül 1990’da ‘The Newyork Times’daki habere göre, su kaynaklarının iktisatlı kullanılmaması ve tedbir alınmaması hâlinde 2025’de 37 ülkede ciddi kuraklık yaşanacağı tahmin ediliyor.
Bu tabloda, sağlıklı ve temiz suya erişimin çok zor olduğunu ortaya koyan veriler mevcut: 1.2 milyar insan, yani (dünya nüfusunun altıda biri) temiz sudan yoksun.
2.6 milyar insan ise (tüm dünya nüfusunun üçte biri), çok sağlıksız koşullarda.
400 milyon çocuğun, (tüm dünyadaki her beş çocuktan biri) temiz ve sağlıklı suya erişimi yok.[7]
Ve nihayet BM, dünya nüfusundaki artış ile iklim değişikliğine bağlı kuraklık ve seller nedeniyle temiz suya erişim sıkıntısının giderek artacağı, 2050’de beş milyardan fazla kişinin içme suyuna erişemeyeceği uyarısı dillendiriyor.[8]
* * * * *
Hâl bu merkezdeyken; BM ‘Su Raporu’na göre, su sorununun büyüdüğü yerkürede Türkiye de susuzluk kervanının en son üyelerinden! Çok değil 2040’da, coğrafyamız tamamen susuz topraklardan biri olacak![9]
Örneğin Türkiye’de 1 Ekim 2020’de başlayan ve 30 Eylül 2021’de sona eren 2021 su/tarım yılı, son 20 yılın en düşük yağış miktarıyla tamamlandı.
Ülke genelindeki kuraklık en çok tarım alanlarını etkiledi. Tütün, zeytin, üzüm, incir, pamuk ve turunçgiller gibi tarım ürünleri üretimin önemli kısmının yapıldığı Ege Bölgesi’nde de su/tarım yılı yağışları, normal miktarın gerisinde kaldı. Ege’de 2021 su/ tarım yılı yağışları normale göre yüzde 18, 2020 su/ tarım yılına göre yüzde 5 azaldı.[10]
Yüksek Ziraat Mühendisi Zerrin Çelik’in ifadesiyle, “Yaz sıcaklıklarının artması, kış yağışlarının azalması, daha sık yaşanan kuraklıklar, toprağın bozulması, erozyon, taşkın ve su baskınları gibi etkiler doğrudan su kaynaklarını tehdit etmekte”!
Su açısından dünyanın yarı-kurak bir bölgesinde bulunan Türkiye’nin yağış rejimi, mevsimlere ve bölgelere göre büyük farklılıklar göstermeye başladı. Tarım alanlarının yüzde 69’unda yağışa bağlı üretimin gerçekleştirildiğine dikkat çeken Çelik, yağışın az ya da çok olmasının tarımsal üretimi olumsuz yönde etkilediğini söyledi. Araştırma sonuçları, yaz ve bahar aylarında Türkiye’nin büyük bir bölümünde su miktarının kısıtlı kalacağını, yağış ve buharlaşma-terleme arasındaki dengenin değişeceğini gösteriyor.
İklim değişikliğinin tarım ve gıda güvenliği açısından en kırılgan olgular olduğunu belirten Çelik, şu ana kadar yaşananları “kriz” olarak nitelendiriyor.[11]
* * * * *
Haksız değil! Çünkü ‘WWF Türkiye/ Doğal Hayatı Koruma Vakfı’, coğrafyamızın iklim krizinin de etkisiyle su fakiri olma yolunda ilerlediğine dikkat çekerken;[12] Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, Trakya Bölgesi’nin yeraltı sularının yüzde 85’inin tükendiğinin altını çizdi.[13]
Ayrıca Türkiye’de 65’ten fazla göle sahip Göller Yöresi’nde 35 gölün kuruduğunu da ifade eden Hediye Gündüz, Türkiye’nin en büyük 3 gölünün de susuzluk nedeniyle kuruma tehlikesi içinde olduğunu açıkladı.[14]
Bu çerçevede muhtelif iklim senaryolarına göre, gelecek on yıllarda Türkiye’nin de içinde yer aldığı coğrafi bölgenin daha az yağışlı ve daha sıcak bir iklim etkisi altına girme olasılığı oldukça yüksektir. Yani coğrafyamız su zengini bir ülke değildir. Dünya’daki ve Türkiye’deki içilebilir-kullanılabilir suyun kesin sınırları vardır.
Türkiye’de toplam kullanılabilir su tutarı, 112 milyar metreküp olarak hesaplanmıştır. Türkiye nüfusunun 2019’a göre toplam yaklaşık 83 milyon olduğu ve toplam kullanılabilir su tutarının 112 milyar metreküp olduğu dikkate alındığında, kişi başına yıllık ortalama yaklaşık bin 350 metreküp kadar su düştüğü görülür. Dünya ortalamasının yaklaşık yüzde 18’ine karşılık gelen (dünya ortalaması 7 bin 600 metreküptür) bu tutar, biz(ler)e, hem kurak dönemlerde hem de iklim değişikliği sonucunda gelecekte iklimin daha sıcak ve kurak, değişkenliğin daha yüksek olacağı dönemlerde yeterli su açısından ciddi sorunlarla karşılaşılabileceğini açıkça göstermektedir.[15]
Evet, orta yerde “made in kapitalizm” bir su(suzluk) krizi var; böyle giderse daha da ağırlaşacak!
* * * * *
Bu(nlar) böyleyken; kapitalist yıkım/ve yağmanın ellerinde coğrafyamızdaki yüzey sularının, derelerinin ve göllerinin yüzde 79’u kirlenmiş durumda![16]
Olumsuz örnek çok…
Mesela Bir deniz (Marmara) öldürüldü. Marmara Denizi’ne günlük 2.5 milyon ton atık su verilirken Kasım 2020’de Ergene’den derin deşarj ile yaklaşık 580 bin ton daha verilmeye başlandı.
Marmara ise buna müsilaj (deniz salyası) ile yanıt verdi. Ergene’den verilen suyun arıtılmış olduğuna yönelik net bilgi ve belge yok. Ayrıca Uzunköprü Belediyesi’nin Şubat 2021 Ergene Nehri Su Analizi Sonuçları başlıklı çalışmasına göre nehrin eski kirlilikte olduğu görülmekte…[17]
Müsilaj -kimilerine göre!- Marmara yüzeyinde etkisini kaybetse de, sorun denizin dibinde. Kirliliğin esir aldığı Marmara’ya Ergene deşarjı devam ettiği takdirde başta Karadeniz olmak üzere tüm denizler yok olma sürecine girdi.[18]
* * * * *
Coğrafyamızın dört bir yanında doğal yaşam alanları ile sular, maden ve enerji şirketlerinin kullanımına bırakılıp; Kaz Dağları’nın parçası olan Dumanlı Dağ’ın ve Lapseki’nin yeraltı suları altın madenine tahsis edilirken;[19] Devlet Su İşleri (DSİ), Artvin’in doğa harikası Cerattepe Kafkasör Yaylası’nın kalbinde süren madencilik faaliyetleri için firmanın dört mahallenin tarlalarını suladığı Büyük Dere’den (Gavur Deresi) 10 yıl süreyle su almasına izin verdiği[20] Türkiye’de; iklim kriziyle burun burunayken; TMMOB ‘İnşaat Mühendisleri Odası’nın ‘Su Raporu’ndaki formülasyonla: “Su, ihtiyaç değil; hayatın devamı için vazgeçilmez ve temel bir insan hakkıdır, metalaştırılamaz.”[21]
Bu sebeple “Su(suzluk) Krizi”nin aşılması, onu metalaştırıp tüketen kapitalizme karşı mücadeleyi “olmazsa olmaz” kılıyorken; susuzluktan ötürü İznik Gölü’ndeki çekilme (yani kuruma) 50 metreyi aştı!
Yazar, aktivist. 1954, Kale Mahallesi / Çorum doğumlu. Baba adı Kemal, anne adı Necla’dır. Eserlerinin çoğu Sibel Özbudun ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır. Kitapları dışında kendisi hakkında yeterli bilgi bulunamayan Temel Demirer, kendisini şöyle anlatır:
“Kendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm… Ne yazacağımı kestiremedim. Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım… “İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil” diyen(lerden); dünyaya aşağıdan bakan(lardan); kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan); yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan) ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden); sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden); bir afet-i devrana aşık olan(lardan); hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan) ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim… Ve nihayet halen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım.”
N O T L A R
[1] İbrani Masalları-Anonim, çev: Servin Sarıyer, Karakarga Yay., 2017, s.14.
[2] “Susuz Yaşamaya Artık Alışın”, Birgün, 15 Temmuz 2021, s.14.
[3] Soner Yalçın, “Kaos Günleri Kapıda”, Sözcü, 7 Ocak 2021, s.10.
[4] Yusuf Gürsucu, “Ama Ekmek Satılmadı Eskisinden Ucuza”, Yeni Yaşam, 3 Şubat 2021, s.8.
[5] “Su Kaynaklarımızı Korumalıyız”, Cumhuriyet, 20 Mart 2021, s.16.
[6] “Dünyayı Büyük Su Sıkıntısı Bekliyor”, Yeni Yaşam, 7 Kasım 2020, s.12.
[7] Mehmet Utku Şentürk, “Sudan Meseleler…”, 20 Mart 2021… https://www.polemikhaber.com/sudan-meseleler-makale,45105.html
[8] “BM: 2050’de Beş Milyardan Fazla Kişi Suya Erişemeyecek”, 6 Kasım 2021… https://www.avrupademokrat.com/bm-2050de-bes-milyardan-fazla-kisi-suya-erisemeyecek/
[9] Metin Yeğin, “Dünya Su Günü”, Yeni Yaşam, 25 Mart 2021, s.5.
[10] “Yağışlar Son 20 Yılın En Düşük Seviyesinde”, 19 Kasım 2021… https://www.gazetepatika15.com/yagislar-son-20-yilin-en-dusuk-seviyesinde-101605.html
[11] Ramis Sağlam, “Zerrin Çelik: İklim krizi Su Kaynaklarını Tehdit Ediyor”, Evrensel, 14 Aralık 2020, s.12.
[12] Hazal Ocak, “Su Biterse Herkes Susar”, Cumhuriyet, 22 Ocak 2021, s.14.
[13] “Trakya’da Yer Altı Suyunun Yüzde 85’i Tükendi”, Sözcü, 3 Ağustos 2021, s.13.
[14] İsmail Akın, “Göller Yöresi’nde 35 Göl Kurudu!”, Sözcü, 3 Şubat 2020, s.13.
[15] Murat Türkeş, “… ‘Su Zenginiyiz’ Söylemi Bir Hayal, Acilen Harekete Geçmeliyiz”, Birgün, 24 Aralık 2020, s.2.
[16] Ozan Çepni, “Üst Sularımızın Yüzde 79’u Kirli”, Cumhuriyet, 14 Ocak 2019, s.6.
[17] Osman İnci, “Marmara Denizi’ne Son Darbe Ergene Nehri Deşarjı mı?”, Cumhuriyet, 2 Temmuz 2021, s.2.
[18] Dilara Şimşek, “Deşarj Denizlerin Sonunu Getirecek”, Birgün, 15 Eylül 2021, s.16.
[19] “Çanakkale’de Sular Altıncılara Verildi!”, Yeni Yaşam, 13 Şubat 2019, s.12.
[20] Hazal Ocak, “Cengiz Holding Susuz Bıraktı”, Cumhuriyet, 16 Şubat 2019, s.3.
[21] Vahap Işıklı, “Su Hakkı”, Yeni Yaşam, 23 Haziran 2020, s.12.