“Her seçiş bir vazgeçiştir.”[1]
Kapitalizmin şeyleştirdiği siyaset tarafından devreye sokulan yabancılaşma bu kez de “seçim” yaygaralarıyla topluma mal edilirken; Jean Baudrillard’ın, “Herkesin her şeyden haberdar olup, hiçbir şey yapmadığı, her şeyle dayanışma içinde görünüp yerinden bile kıpırdamadığı bir dünyada yaşıyoruz”;[2] Thomas Bernhard’ın, “Ülkemiz tarihinde hiç bu kadar alçalmamıştı, tarihinde hiç bu kadar alçak ve aynı zamanda karaktersiz ve budala insanlar tarafından yönetilmemişti… Zavallı halk,”[3] betimlemelerindeki hâle aşina olduğumuz, bir “sır” değil…
Sağa çek(il)en coğrafyamız tuhaf bir ruh hâli içinde debeleniyor. Havada bir gerilim ve “dokunsan patlayacak” kıvamında bir sıkıntı var. Derinleşen ekonomik kriz, seçimlerden sonra oluşan söz konusu atmosferi daha da ağırlaştırıyor. Toplumun derinliklerinde bir enerji, çıkış arayan bir tepki birikiyor; tehlike ve imkân yine içiçe. Toplumsal faylarda stres yükseliyorken; seçimi herşeyleştirmek, bunun ötesine dair “çıt” çıkartmamak yaygın bir yanılgı; Emil Mihai Cioran’ın, “Sosyalizmin eninde sonunda ütopyacıların evladı olduğunu unutmayalım,” uyarısının “es” geçildiği günlerde!
* * * * *
Düzen içi sınırlarda seçimi bu kadar “önemli” kılan “Ne”/ “Nedir”?
Hızla aktarayım…[4]
Guy Debord’un, “Etrafındaki dünya görülmemiş bir hızla değiştiğinde bile seçmen değişmez, hatta seçmen olarak kaldığı sürece dünyanın sonuna yaklaşılsa yine değişmez… karar her zaman uzman reklamcılara dönüşmüş politikacılara bırakılır,” notunu düştüğü tabloda; “Bir seçim yapmanız gerektiğinde; ‘seçmemek’ de bir seçimdir,” der William James; haksız mı?
Seçimlerin kapitalist egemenliğe bir zararı olsaydı yasaklanacağı aşikârken; Frederic Bastiat, “Madem insanlar kendi kendilerine karar almakta bu kadar yetersizdirler, öyleyse demokratik seçme hakkı konusundaki bunca ısrar ve gevezelik neden?”; Lysander Spooner, “Bir insan daha az köle değildir, çünkü yılda bir kez yeni bir efendi seçmesine izin verilir,” diye hatırlatırlarken ekler Jean-Paul Sartre da: “Eğer insan açlıktan ölüyorsa, seçim hakkının ona ne yararı olabilir?”[5]
Bunlara itirazı olan var mı?
* * * * *
“Demokrasiyi ‘halk iktidarı’ ya da ‘iktidarın halka ait olması’ olarak tanımlamak mümkün”;[6] veya “Demokrasiyi devlet dışı bir olgu olarak görmek ve devlet kaynaklı olamayacağını iyi bilmek gerekir,”[7] türünden zırvalarla “Ama ya demokrasi” mi dediniz!
Noam Chomsky’nin, “Eşitlik olmadan demokrasi olmaz,” uyarısı eşliğinde unutanlar için V. İ. Lenin’den aktaralım: “Bir liberalin genel olarak ‘demokrasi’den söz etmesi doğaldır. Bir Marksist ise; ‘Hangi sınıf için diye sormaktan hiçbir zaman geri kalmayacaktır.”
“İşçiler ve tüm emekçiler aç, çıplak, bitmiş ve tükenmiş bir durumda iken saf demokrasiden, genel olarak demokrasiden, eşitlikten ve özgürlükten söz etmek, emekçiler ve sömürülenler ile alay etmek demektir.”
Hatırlayın: “Süreç olarak faşizm” şekillenirken AKP’nin İslâmcılığı liberalizme doğru yönlendireceğini, “liberal demokrasiye yakınlaşacağına” dair yaygaralar karaya oturmuşken; ve de 2500 yıl önce Atina’daki “demokrasi”nin de köleci olduğunu “es” geçmeden, sınıf çelişkileri ve ilişkilerine yaslanan düşünce/ davranışa şimdilerde muhtacız…
* * * * *
Bunların altını özenle çizerek; “Tutumumuz”u 4 Şubat 2024’de şöyle açıklamıştık:
“31 Mart 2024 yerel seçimlerinin hem düzenin sınırları dâhilinde, hem de nihai kertede ‘nafile’ özelliğiyle malûl olduğunu bir an dahi unutmadan; (AKP’den CHP vd’lerine dek) burjuva ‘seçenek(sizlik)ler’le aramıza ‘Ama’sız/ ‘Fakat’sız kızıl sınırlar çekerek, halkçı yerel yönetim perspektifiyle düşünüp/ davrananlardanız.
Yukarıda ne olup bittiği, kimlerin kimlerle pazarlığa oturup, kimlerin kimlerle didiştiği bizi hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Bunun bir kayıkçı dövüşünden öte olmadığının bilincindeyiz. Dert ettiğimiz, aşağıdan örgütlenip/ yükselecek olandır. Ancak bu yolda başkaldırıyı hayata geçirdiğimizde, hayatı yeniden biçimlendirebileceğiz.
Tam da bunun için otoriter kayyum ve kapitalist rant düzeni meddahlarına ‘Hayır’ diyerek oyumuzu (İstanbul Kadıköy’de SMF’li Fatih Mehmet Maçoğlu gibi) devrimci, ilerici, Kürdî ve Alevî adaylara, ezilen, öteki(leştirilen)lere vereceğim(iz)i deklare ediyoruz.
Yolumuz açık olsun, yolumuzu açacağız!”[8]
Tavrım(ız) açık: Devrimci solun, ulusal kurtuluşçuların, sosyalistlerin seçimlerde de kırmızı çizgileri olması gerektiğine ve faşist partiden aday devşirmek ya da NATO’cularla yan yana durmakla yol alınamayacağına yani ufuk çizgimizdeki kızıllığı sarartmamak gerektiğine inanıp; Paulo Coelho’nun, “Gideceğin yoldan eminsen, engeller dinlenme noktan olmaktan öteye gidemez,” duruşuna değer verenlerdeniz.
Kişisel olarak antikapitalist mücadele, sınıfsal öz ve devrimci sosyalizmin zorlu bir mücadele yolu olarak benimsediği duruşa sırt çevirmeden; işçi sınıfının yüzlerce yıl önce olduğu gibi bugün de yeri yerinden oynatacak bir rolü ve işlevi olduğundan kuşku duymuyorum; bundan kuşku duyanlara da aldırmıyorum.
Geleceği kazanmak için proletaryanın karakteri ve önemi -özünde- değişmezken; “Kültür Savaşları”nı[9] kazanmanın yolunun sınıf mücadelesi ve örgütlülüğünden geçtiğinden eminim.
Seçimlerin de böylesi bir tutumu[10] topluma mal etmenin aracı olduğunun altını ısrarla çiziyorum.
* * * * *
“Dünya sağa kayarken böylesi bir tutumun karşılığı var mı?” diyenlere gelince!
Her yerde seçimler birbirinin kopyası olup; neo-faşist dalganın tüm yerküreyi etkisi altına aldığı bir “sır” değilken; “kapitalist demokrasi iddiaları”nın krizini görmeyen var mı hâlâ?
Kapitalizmin temsili (denilen!) siyaseti her yerde neo-faşizm ile merkez arasına sıkışmış durumda ve sağa çekiyorken; düzen içi demokrasi, seçmeni olan emekçi halkların yaşamları ile herhangi bir şekilde temas edemiyor.
Neo-liberal sistem içerisinde sağından soluna tüm hükümetler giderek daha güvenlikçi ve piyasacı politikalara yoğunlaşıp, verili kadük demokrasi kurumlarının bile üzerinden atlamaya çalışıyorken; kapitalist liberal siyasetin de iflası, sol alternatifin liberalleşmesi ile otoriter sağın önünü açtı.
Sormadan geçmeyeyim: Viktor Orbán, Vladimir Putin, Narendra Damodardas Modi, Recep Tayip Erdoğan gibi figürler altında parlamenter demokrasiden söz edilebilir mi?
Bunlara bir de kapitalizmin düzen içi siyaset alanının daral(tıl)masının eklenmesi gerekirken; elbette belediyecilik meselesini ne abartmak, ne de küçümsemeli.[11]
Belediyeler, tarihsel olarak meta üretimi ve ticaretin merkezleri olarak, kentleri yönetmek için kuruldular. Kuruluşun itici gücü, kentlerin yeniden üretimine olan gereksinimdi. Kentin egemenlerinin, sermaye birikimi için kente ve emek gücüne ihtiyaçları vardı. Emek gücünün ise barınmaya, suya, ısınmaya, ekmeğe, giyinmeye ve bunları satın alacakları yerlere. Bu nedenle belediye örgütlenmesi, sermaye ve işçi sınıfının mücadeleleri üzerinde yükseldi.
Tam da bu noktada Jacques Vergès’in, “Siyasi mücadelede masum insan yoktur. Düzeni korumak ya da ona saldırmak, hep kurban vermek anlamına gelir,” uyarısını “es” geçmeden, “Günümüzde Türkiye koşullarında belediyeciliğin, sosyalizme alternatifmiş gibi gösterilip savunulması yeni türden bir burjuva reformculuğudur,” vurgusuyla Mehmet Akkaya’dan aktaralım: “Yerel yönetimlerin imkânlarını sosyalizm zannetmek, ütopik sosyalistlerin görüşlerini anımsatıyor. François Marie Charles Fourier, Robert Owen ve Saint Simon ‘yerelde’ okullar, fabrikalar, kreşler, kooperatifler kurarak toplumsal özgürlük ve eşitlik kurulacağını düşündüler. Biliyoruz ki bunlar doğru olsaydı Karl Marx, V. İ. Lenin, Mao Zedung gibi isimlere de Marksizme de, sınıf mücadelesine de lüzum kalmazdı.
Ütopik sosyalizm ve kapitalizmin gelişmesi bağlamında kısaca çok övülen İngiltere belediyeciliği anılabilir. Glasgow ve Birmingham’da kurulan belediyeler, yani belediye sosyalizmleri, sonuçta kooperatifçiliği ve Fabiancı sosyalizmi, devletçiliği, kamuculuğu geliştirdi. Dolayısıyla eğer ‘belediye sosyalizmi’ sosyalist olsaydı XIX. yüzyılda kurulduğu yerlerde, örneğin Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere, Belçika, Hollanda gibi ülkelerde işçi sınıfı iktidara gelirdi. Sonuçta böyle olmadı, tersine İngiltere başta olmak üzere kurulduğu yerlerde kapitalizmi daha da geliştirme dışında bir işlevi olmadı…
Friedrich Engels, Fabiancı sosyalistleri, belediye sosyalizmini savundukları için eleştirir. Çünkü Fabiancılar, özel mülkiyeti halka, ulusa vermek yerine belediyeye verir. Friedrich Engels, belediye sosyalistlerini devrimden korkmakla suçlar. Friedrich Engels’e göre bunun adı burjuva liberalizmidir. Eklemek gerekir ki, tarihte hiç bir topluma seçimler yoluyla demokrasi gelmemiştir.
V. İ. Lenin de 1905-7 arası munisipilazation (belediyecilik) başlıklı yazısında belediye sosyalizmini eleştiriyor. Çünkü bu anlayış, Lenin’e göre merkezi yönetimde değil yerel yönetimde iktidar olmak istiyor. Sınıf mücadelesinin sınırlarını daraltıyor. Ve bu mücadelenin şiddetini de düşürüp köreltmeyi hedefliyor. V. İ. Lenin’e bakılırsa yerel demokrasi ve yerel iktidar hiç bir zaman bağımsız olmayacak, merkezi iktidarın etkisi ve baskısı altında olacaktır.”[12]
Tam da bunun için “Bu kirli düzeni ve kapitalizmin azgın temellerini kemirerek adım adım aşındırmak, işleyemez hâle getirmek, onun çöküşüne katkıda bulunacaksa seçimlerle kazandığımız mevziler önemsiz olamaz,”[13] türünden bir genelleştirmeye kaydıihtiyat ile, yani Avusturya’nın en büyük ikinci kenti Graz’da belediye seçimini kazanan Komünist Partili Elke Kahr’ın, “Neo-liberalizmi tek bir kentte bitiremeyiz ancak hayatını emeğiyle kazanan insanların üzerindeki yükü hafifletebiliriz,”[14] diye ifade ettiği halkçı/ toplumcu perspektifle yanaşmak gerek.[15]
* * * * *
Sözünü ettiğim perspektif yitirildi mi?
“Her şey çok güzel olacak” denilen 2019’daki İstanbul’daki Ekrem İmamoğlu’nun ya da 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinde (ırkçı Zafer Partisi’yle gizli pazarlık yapan![16]) Kemal Kılıçdaroğlu’nun yancısı olma konumuna mahkûm ederken;[17] özeleştiri verilmemesi bir yana, hâlâ şunları diye(bile)nlere ne de demeli!
Mesela… “Tabii ki CHP’ye oy veren milyonlarca seçmen de bu durumu yeni baştan düşünecekler. Öyle söyleyebilirim. Kısa zamanda olmaz. Fakat bence bu büyük bir sınavdı. 14 ve 28 Mayıs yenilgileriyle başa çıkmak için ne yapacağını bilemeyenlerle bizim çok fazla konuşacağımız bir şey olamaz”…[18]
Mesela… “İktidar yerel seçimlerde tartışmasız bir şekilde yenilgiye uğratılırsa, 5 yıl beklemeden bir erken genel seçim yapılıp yapılamayacağı sorusu zihinleri kurcalıyor. Neden olmasın? Çünkü 14-28 Mayıs seçimlerini muhalefet kaybetse bile, iktidar da gerçekte kazanamamış görünüyor. Bunu kendileri de biliyor”…[19]
“Özgür Özel’in adaylığının iyi olduğunu düşünüyorum. Kimin kazanacağından bağımsız olarak bu adaylık ve partinin ideolojik-politik hattına ilişkin tartışma, CHP’nin sağa kayışını durduracak, hatta tersine çevirebilecektir… Öte yandan Ekrem İmamoğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi’nde 9 Eylül 2023 tarihinde çıkan yazısı da daha önce Oksijen Gazetesi’nde yayınlanan makalesine göre daha sol bir metindir. Özellikle devrimcilik vurgusu; halkçılık, kamuculuk, laiklik ve antiemperyalizm konularında ortaya koyduğu yaklaşım da -ki tümü partinin altı ok ambleminde ifadesini bulan kuran kurucu ilkelerdir- önemli bir gelişmedir. Yerel seçimleri kazanmak için mücadele; 14-28 Mayıs’ın rövanşını alma kavgası olacaktır. Öyledir de… O hâlde toplumu, cumhuriyetçi ve sol seçmeni ayağa kaldırmak lazımdır”…[20]
Yancılığın eleştiri ve özeleştirisi verilmeden ileri adımlar atmak mümkün değil!
* * * * *
“Yancılık” dedim! O, Paulo Coelho’nun, “Dalından şüphe ettiğin ağacın, gölgesinde soluklanmayacaksın,” uyarısından bihaber reelpolitikerliktir!
Mesela… “31 Mart’ta yapılacak yerel seçim, Türkiye’nin geleceği için yaşamsal önemdedir”…[21]
Mesela… “Yerel seçimi Ekrem İmamoğlu ya da Murat Kurum’dan başkasının kazanma ihtimali yok ancak hangi adayın ipi önde göğüsleyeceği, diğer siyasi aktörlerin seçimde alacağı pozisyonla yakından ilişkili… 2028’e giden yolun taşlarını döşeyecek. O nedenle bir yerel seçim kararından daha fazlasıyla karşı karşıyayız”…[22]
Mesela… “İstanbul, hiç olmadığı kadar yerel seçimlerin merkezinde olacak görünüyor. AKP açısından siyasi ve ekonomik anlamları belli. Siyaseten İstanbul’u kaybetmeyi hiçbir zaman sindiremedi çünkü siyasi doğuşunun simgesel mekânı olan bir kentin kaybından daha fazlası söz konusu. İnşası yolunda büyük mesafe kaydettiği İslâmo-faşist düzenin İstanbul olmadan tamamlanması mümkün değil”…[23]
Mesela… “Yerel seçimlerde de devrimci siyaset için AKP-MHP blokuna karşı mücadele kuşkusuz ki öncelikli olmaya devam etmektedir”…[24]
Mesela… “2024 yerel seçimleri bir yanıyla iktidarın otokratik siyasetine rağmen demokrasiye dönme umudumuzu diri tutacak, bir yanıyla da toplumcu belediyeciliğin sürdürülmesi yolunda önemli bir adım olacaktır. Dolayısıyla bu seçimler bir yerel seçimden çok daha fazla anlam taşıyor”…[25]
Mesela… “Türkiye yerel seçimlere doğru giderken, yarım kalmış, diğer bir ifadeyle sonuçlanmamış bir hesaplaşmanın da eşiğinde duruyor. Bu yarım kalan hesaplaşma zorunluluğu, tarihsel bir derinliği olsa da -ki bu ayrı ve çok daha önemli bir konudur- esas itibarıyla 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinde ortaya çıkan tablodan kaynaklanıyor. Çünkü, söz konusu seçimi İslâmo-faşist cehpe kazanmış görünse bile, gerçek tablo çok daha farklıdır. Her şeyden önce, iktidar olmanın ve devleti ele geçirmenin bütün olanaklarının kullanılmasına; adil ve demokratik olmayan koşullara karşın, ancak burun farkıyla, yani çok küçük bir oranla kazanılan bir seçimdir. İslâmcı faşist ittifak bakamından bir yenilgi olmasa da ama bir zafer de değildir. Deyim uygunsa bir ‘pat durumu’ söz konusudur,”[26] diyerek sağından medet umarak, soluna sırtını dönen reelpolitiker yancılar gibi!
* * * * *
Konu buraya gelince -kimseyle polemik derdim olmadığını özenle belirtip!- Albert Einstein’ın, “İnsanların ağızlarından çıkanları dinlemeyin, tüm dikkatinizi yaptıklarına verin,” vurgusuyla Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) söz etmemek mümkün mü?[27]
Malum TİP İstanbul, İzmir ve Ankara Büyükşehir belediyeleri için aday çıkarmadı.
“Neden”i malum! CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kocaeli’nin Gebze ilçesinde Belediye Başkan adayı TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ı parti olarak destekleyeceklerini açıkladı. Ayrıca TİP ile CHP’nin seçim ittifakı yaptığını duyuran Özel, Kocaeli Büyükşehir ve diğer ilçelerde de TİP seçmeninin CHP’yi desteklemesi kararı alındığı vurgusuyla, “TİP’le şöyle bir çalışma yaptık. CHP ile kafa kafaya gittiği ve kaybettirme riski olan yerlerde aday göstermediler. Bir işçi kenti olan Gebze’de ilçe belediyesinde Erkan Baş bir iddia koydu orada. Kendisini biz destekliyoruz orada ama Kocaeli Büyükşehir’de, ilçelerde ve TİP’in aday göstermediği, bizim için yarışmalı yerlerde TİP seçmeni bu Gebze jestine karşılık CHP’ye destek verecek”![28]
Bu kadar da değil…
TİP’in İzmir Karaburun Belediye Başkanı adayı, “… ‘HDP barajı geçerse çok iyi olur gibi garip bir anlayışı var… Türkiye’de siyasi partiler şöyle bir saflaşma içerisinde: Milliler ve gayri-milliler,”diyen Vatan Partisi’nin eski İzmir İl Başkanı Mustafa Tosunlar oldu!
Bu kadar da değil…
TİP’in İzmir Kemalpaşa Belediye Başkan adayı olan Süleyman Şencan, DEVA Partisi eski ilçe başkanıydı!
Bir de TİP’den Hatay Belediye Başkan adayı Gökhan Zan var! Kimdir Gökhan Zan? Deprem sonrasında duyarlılık gösterip yardım çalışmalarına aktif olarak katılan binlerce insandan biridir ve sahip olduğu şöhret nedeniyle de ön plana çıkan eski bir futbolcudur. Politik bir geçmişi var mıdır? Hayır! Hatay depremi öncesinde herhangi bir toplumsal projede yer almış mıdır? Hayır! Bir yöneticilik geçmişi var mıdır? Yine hayır! Bu hâliyle düzen partilerinin bile değerlendirmekte, bir yerlere getirmekte dudak bükeceği bir insandır ve geçen seçimdeki İYİ Parti adaylığıyla da politik düzeyini-rengini (renksizliğini?) ortaya koymuştur.
“Burjuvazinin çizdiği sınırlar içinde ‘politikacılık’ oynamak”[29] bu ve benzerleri değil ise ne olabilir?
Olup bit(mey)enler TİP’in, tüm devrimci-demokrat ilkeleri dahi “es” geçip, “kazanacak aday”reelpolitikerliği ile herkese, “Devrimci bir çağ, eylemci bir çağdır; bizimki ise reklam ve propaganda çağı,” diyen Søren Kierkegaard’ı anımsattığı ayan beyan ortadayken; yalan ile gerçek meselini anımsamamak mümkün mü?
Mesele göre yalan ile gerçek günün birinde denk gelirler. Yalan neşeyle “Bugün hava çok güzel” der. Gerçek gökyüzüne bakar ve şaşırır. Yalan yalancılığını yapmamış, doğru söylemektedir. Yalanın doğru konuşmalarıyla geçen yürüyüş sonrası bir kuyunun başına varırlar. Yalan kuyunun içine bakar ve “Su çok güzel, birlikte banyo yapalım” der. Gerçek kuşkulansa da suyun güzel olduğunu anlayınca soyunur ve birlikte kuyuya girerler. Ancak yalan aniden sudan çıkar ve gerçeğin elbiselerini alarak kaçar. Gerçek şaşkınlık ve kızgınlıkla kuyudan çıkıp elbiselerini almak için yalanı aramaya başlar ama gerçeği böyle çıplak görenler onu aşağılar ve öfkeyle bakarlar. Bunun üzerine gerçek kuyuya döner ve utançla sonsuza dek ortadan kaybolur. Rivayet o ki o günden beri yalan, gerçeğin elbiselerini giymiş biçimde aramızda dolanır durur!
* * * * *
John Berger’in, “Dünya tek bir bütündür ve katlanılmaz olmuştur. ‘Katlanılır olduğu zaman var mıydı hiç?’ diye sorabilirsiniz. Daha az acı çekildiği, daha az adaletsizliğin, daha az sömürünün bulunduğu bir zaman oldu mu hiç?”[30] diye betimlediği tabloda seçim ile diktatörlere, iktidarı terk etmelerini dayatmak mümkün değilken; bir sermaye birikim modeli olarak diktatör, ya ölür, ya suikasta/ isyana/ darbeye/ devrime kurban gider ya da bir süre için yerine bir kukla bırakarak gidermiş gibi yapar.
Çözüm kalıcı biçimiyle ancak 1871 (Paris Komünü)-1917 (Ekim Devrimi) güzergâhında mümkünken; teorinin grisini, yaşam ağacının yeşilini kıpkızıl yapmaktan başka yol yoktur. Tam da bunun için “Aşk örgütlenmektir bir düşünün ağabeyler,” dizeleriyle Ece Ayhan’a ve “Gülü çiğdemi filan bırak/ Sardunyayı karidesi filan bırak/ Acıyı ve ölümleri bırak/ Oy pusulalarını ve seçimleri bırak/ Evet/ Seçimleri özellikle bırak/ Çünkü açlık çoğunluktadır,”[31] diyen Turgut Uyar’a kulak verilmelidir.
Öyleyse şimdi “Trabzon Sahipsiz Değil” diyen Trabzon Büyükşehir Bağımsız Belediye Başkan Adayı Burhan Öztürk’ü…
“Meydan kötülere kaldıysa, iyilerin kenara çekilmesindendir. O nedenle, hiç karamsar olmaya gerek yok. Umut halkın kendisidir. Umut kendisini, çözüm hâlinde getirmektir. Umut, direnişin enerji kaynağıdır. Umut, öz gücüne güvenmektir. Umut yalnız olmadığını bilmek, harekete geçmektir, eylemdir. Şimdi, umudu ve iyiliği örgütlemenin zamanıdır,” diyen DEM Ankara Belediye Başkan Adayı Gültan Kışanak’a… (“Ölüm AKP, sıtma Mansur Yavaş. Ben sıtmaya razıyım. İlacı var neticede,”[32] diyen Acun Karadağ’ın aksine! O, Mansur Yavaş’ın 1994 tarihli videoda “Deniz Gezmiş’i, hâkim katili Yılmaz Güney’i, terörist kör Eşber’i ve Yaşar Kemal’i kahraman ilan edip ülkücüleri mafya ve çete ilan eden azılılara soruyorum: Bu insanlar mı çete yoksa siz mi çetesiniz?” ifadelerini kullanıp, özeleştiri vermediğini unuttu mu acaba?)
DEM İstanbul Belediye Başkan Adayı Meral Danış Beştaş’ı…[33]
İstanbul Kadıköy’de SMF’li Fatih Mehmet Maçoğlu’nu…
Ve nihayet “Köle değil, emekçiyiz, Haliliye’yi emekçilerle yöneteceğiz,” haykırışıyla Urfa Özak Tekstil’de Öz İplik-İş’ten istifa edip BİRTEK-SEN’de örgütlenen ve arkadaşlarının işten atılmasıyla 80 gün direnen işçilerden, Emek Partisi’nin Urfa Haliliye Belediye Başkan Adayı Funda Bakış ile benzerlerini destekliyorum…
Çünkü sözünü ettiğim aday profili, “seçilmek” pragmatizminden de ötede bir karşı duruş/ koyuş praksisi ile bugünde geleceği biçimlendiriyorlar.
Son söz(üm) de Pablo Neruda’dan: “Ne yapalım yani bu dünyanın gerçekleri varsa, bizim de hayallerimiz var”!
Yazar, aktivist. 1954, Kale Mahallesi / Çorum doğumlu. Baba adı Kemal, anne adı Necla’dır. Eserlerinin çoğu Sibel Özbudun ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır. Kitapları dışında kendisi hakkında yeterli bilgi bulunamayan Temel Demirer, kendisini şöyle anlatır:
“Kendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm… Ne yazacağımı kestiremedim. Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım… “İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil” diyen(lerden); dünyaya aşağıdan bakan(lardan); kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan); yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan) ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden); sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden); bir afet-i devrana aşık olan(lardan); hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan) ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim… Ve nihayet halen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım.”
N O T L A R
[1] Jean Paul Sartre.
[2] Jean Baudrillard, Çaresiz Stratejiler, çev: Oğuz Adanır, Boğaziçi Üniversitesi Yay., 2011.
[3] Thomas Bernhard, Bitik Adam, çev: Sezer Duru, YKY, 2014, s.86.
[4] “Parlamento burjuvazinin ahırıdır.” (V. İ. Lenin)
“Parlamento önemli bir kürsüdür, ama yegâne kürsü değildir. Sonuçta, devrimleri milletvekilleri değil, kitleler yapmaktadır.” (Louis Althusser)
“Parlamento bir açıdan bakıldığında üst sınıfın çıkarlarına zarar gelmemesi için çalışan bir tür izleme komitesi diğer açıdan bakıldığında da insanların kendi meselelerini yönetmede bir payları olduğunu sanmalarını sağlayan bir tür perde değil miydi?” (William Morris)
[5] Jean-Paul Sartre, Hepimiz Katiliz-Sömürgecilik Bir Sistemdir, çev: Süheyla Kaya, Belge Yay., 1999.
[6] Havar Derya, “Demokratik Siyaset”, Yeni Yaşam, 13 Kasım 2023, s.9. Havar Derya, “Demokratik Siyaset”, Yeni Yaşam, 13 Kasım 2023, s.9.
[7] “Birçok olgu gibi, demokrasi olgusu da günümüzde çokça tartışmalara konu oluyor. Zira herkes durduğu yerden demokrasi olgusunu ele alıp, kendi ideolojik süzgecinden geçirip ona göre bir anlam yüklüyor. (…) Demokrasi kavramının önüne getirilen sıfatlar, bizzat devletçi sistem kaynaklıdır. Tabii devletçi sistemin bu politikası demokrasiyi zenginleştirmek amaçlı değildir. Tam tersine bununla demokrasinin özü boşaltılarak toplumun bundan vazgeçmesi, başka bir ifadeyle demokrasinin toplum nezdinde değersizleştirilmesi isteniyor.
Peki gerçek demokrasi nedir? Bu demokrasinin farkını nasıl ortaya koyabiliriz? Demokrasi devlet dışı bir olgudur
Her şeyden önce demokrasiyi devlet dışı bir olgu olarak görmek ve devlet kaynaklı olamayacağını iyi bilmek gerekir. Zira devlet ile demokrasi birbirinden apayrı ve temelde zıt iki olgudur. Birincisi sömürü ve gaspa dayalıyken, ikincisi toplumun dayanışma, katılım, karşılıklı saygı, eşitlik ve adaleti esas alan doğal yaşamının ifadesidir. Dolayısıyla birinin diğerini üretmesi mümkün değildir. Başka bir söylemle; devletten demokrasi, demokrasiden de devlet doğmaz. Demokrasinin gerçek anlamda yaşam bulduğu yerde devletin yaşam şansı bulmaması veya tersi olarak devletin güçlü olduğu yerde demokrasinin olmaması bu gerçekliğin yalın bir tezahürüdür. Bu nedenle devlet kaynaklı geliştirilen demokrasi tanım ve kavramlaştırmalar demokrasiyi değil, demokrasinin inkârını ortaya koymaktadır. Çünkü devlet kaynaklı geliştirilen demokrasi tanım ve kavramlaştırmaların tümünde toplum bulunmamakta veya sözde kalmaktadır. Demokrasi ise, isminden anlaşılacağı gibi toplumun kendi kendisini yönetmesidir. Yani toplumun özüdür. (…)
Radikal demokrasi: Sistemin tüm saptırılmış ve sahte demokrasi anlayış ve kavramlaştırmalarına karşı gerçek demokrasi, radikal demokrasidir. Bu demokrasi, toplumun doğrudan ve aracı olmaksızın kendi kendini yönetebildiği demokrasidir. Daha doğrusu toplumun devlet dışı olan doğal yaşam biçimidir. Kısaca değinecek olursak; Radikal demokrasi, 20.yy’ın son çeyreğinde temsili-liberal demokrasi ve reel sosyalizm eleştirisi üzerinden gelişen bir kavramlaştırmadır. Bilindiği gibi 19. yy’ın sonu ile 20. yy’ın başlarında sol ve marksist çevrelerde yoğunca yapılan bazı tartışmalar yaşanıyordu. Geliştirilen bu tartışmaların temelini ise ‘kapitalist sistemde silah ve şiddet olmadan köklü değişiklikler olur mu?’ oluşturuyordu. Yapılan bu tartışmaların sonucunda da ‘devrimci zor ve sınıf savaşımı’ dışında kapitalist sistemde köklü değişiklikler yapmanın ve sosyalist sistemi kurmanın mümkün olmadığı benimsendi. Bu görüş bir nevi Marksizm’e hâkim anlayış hâline geldi. Tabii Marx’ın kendisi de bu görüşü savunmuştur. Ama bunun yanı sıra koşulların uygun olduğu yerde bu yöntem olmadan da sosyalizme ulaşılabileceğini dile getirmiştir.
Maalesef Marx’tan sonraki Marksistlerde bu anlayış dogmatik bir hâle vardı. İşte radikal demokrasi, bu dogmatik hâle gelen anlayışı reddetti. Zira her şartta aynı yöntemi kullanmak, insanı her zaman doğru yere ulaştırmaz. Aksi sonuçların da doğmasına vesile olabilirler. Burada varılacak tek nokta dogmatizm olur. Radikal demokrasi koşullara göre kullanılacak yöntemlerin değişebileceğini savundu. Elbette radikal demokrasinin bu eleştirisi, sosyalist sistem içi eleştiriydi. Dolayısıyla temel hedef burası değildi. Radikal demokrasinin asıl hedefi ve odaklandığı nokta, temsili demokrasi anlayışıydı. Varılmak istenen temel amaç ise; temsili demokrasi anlayışıyla rayından çıkarılan ve özünden uzaklaştırılıp yozlaştırılan gerçek demokrasiyi yeniden özüne geri döndürmekti.” (Seyithan Akyüz, “Sahte ve Radikal Demokrasi Ayrımı”, Yeni Özgür Politika, 8 Kasım 2023, s.10.)
[8] “Solmedya Yazarlarından Sibel Özbudun ve Temel Demirer Oyunun Rengini Belirtti”, 4 Şubat 2024… https://www.solmedya.com/2024/02/04/solmedya-yazarlarindan-sibel-ozbudun-ve-temel-demirer-oyunun-rengini-belirtti/
[9] “Kültür kavramını, kültürün maddiliğini (materiality) gösterecek bir biçimde, kullanmak istersek, biyolog, davranış bilimci, Prof. Dr. Robert Sopolsky’nin ‘davranışsal tarzların gelecek kuşaklara genetik olmayan yollarla transferi’ tanımından yararlanabiliriz. Bu tanımın kapsamının içine, değer yargılarını, beğeniler, cinsel töreleri, doğruyu ve yanlışı, adaleti, konuşmanın kodlarına ilişkin ‘hâkikat rejimlerini’ kolaylıkla koyabiliriz.
Bu açıdan bakınca da siyasi iktidarların sürdürülebilirliğinin (bekasının), kendilerini yeniden üretebilecek davranışsal tarzların (kültür) gelecek kuşaklara aktarılmasına, ‘eski rejimin’ davranışsal tarzlarını yok etme ya da yeni rejimin değerleri içinde eritme kapasitesine bağlı olacağını görebiliriz. Bu süreçte, yeni bir dil, kurumlar, mekânlar hatta yeni zamanlar doğar, eskileri ölür ya da yeniden tanımlanır. Bu ‘hesaplaşma’, diğer bir deyişle kültür savaşları, iktidar el değiştirmeden önce şekillenir ve kültür savaşlarını kazanmaya başlayanların siyasi iktidarı yıkma ya da koruma şansları artar. (…)
Kültür savaşlarını kazanamayan siyasi hareketler kalıcı iktidarlar, istikrarlı toplumlar kuramazlar hatta kendi varlıklarını dahi koruyamazlar. Bu gerçeği kavramadan ‘kayıpları’ geri çevirmek, süreç olarak faşizmi durdurmak mümkün olmayacak!” (Ergin Yıldızoğlu, “Kültür Savaşlarını Kaybediyoruz!”, Cumhuriyet, 20 Kasım 2023, s.9.)
[10] Farklı seçimlerdeki tavrımız için bkz: i) Temel Demirer, “12 Haziran Seçiminin Aslı Astarı”, Kaldıraç, No: 123, Temmuz 2011… https://temeldemirer.blogspot.com/2012/04/12-haziran-seciminin-asl-astar.html
ii) Temel Demirer, “Turgut Öker’i de Destekliyorum”… https://temeldemirer.blogspot.com/2012/04/turgut-okeri-de-destekliyorum.html
iii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Bir Döküm: ‘Yetti Artık’ ya da ‘Hayır’ Deyin!”… https://temeldemirer.blogspot.com/2012/04/bir-dokum-yetti-artk-ya-da-hayr-deyin.html
iv) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Açık Sözlü Olmak İyidir! (7 Haziran Sonrasına Dair Değerlendirme)”, SAV Almanak 2015 Analizleri, s.181-212… https://temeldemirer.blogspot.com/2015/07/acik-sozlu-olmak-iyidir-7-haziran.html
v) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “7 Haziran 2015 Seçimleri’ne Dair -Gerekçeli- Tavrımız”… https://temeldemirer.blogspot.com/2015/04/7-haziran-2015-secimlerine-dair.html
vi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “7 Haziran’dan 1 Kasım’a HDP Notları”… https://temeldemirer.blogspot.com/2015/10/7-hazirandan-1-kasima-hdp-notlari.html
vii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Bir Milat: Referandum ve Sonrası”, Rojname Newroz, Ağustos 2017… https://temeldemirer.blogspot.com/2017/08/bir-milat-referandum-ve-sonrasi.html
viii) Temel Demirer, “… ‘Referandum’larının ‘Evet’ine ‘Hayır’!”, Rojname Newroz, Nisan 2017… https://temeldemirer.blogspot.com/2017/04/referandumlarinin-evetine-hayir_30.html
ix) Temel Demirer, “Alayına İsyan, Hepsine ‘Hayır’!”, Kaldıraç Dergi, No:188, Mart 2017… https://temeldemirer.blogspot.com/2017/03/alayina-isyan-hepsine-hayir1.html
x) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “… ‘Evet’ Çıksa da ‘Hayır!”, Rojname Newroz, Nisan 2017… https://temeldemirer.blogspot.com/2017/04/evet-ciksa-da-hayir.html
xi) Temel Demirer, “24 Haziran Seçim(ler)i ve Tavır(ımız)”, Rojname Newroz, Haziran 2018… https://temeldemirer.blogspot.com/2018/06/24-haziran-secimleri-ve-tavirimiz.html
xii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Köleliğe Karşı Mücadelenin Birliği İçin (ya da ‘Ne Oluyor; Nasıl; Ne Yapmalı’ mı?)”… https://temeldemirer.blogspot.com/2019/09/kolelige-karsi-mucadelenin-birligi-icin.html
xiii) Temel Demirer, “Tarihin Sıkıştığı Andayız: Özgürlük ve Emek Cepheleri Birleşmeli”, Kadir Güney, Mezopotamya Ajansı, 11 Kasım 2021… https://temeldemirer.blogspot.com/2021/11/tarihin-sikistigi-andayiz-ozgurluk-ve_14.html
[11] Belediyeler konusunda bkz: i) Temel Demirer, Zor(unlu) Bir Mesele: Alternatif Devrimci-Halkçı Yerel Yönetim”, Kaldıraç, No:213, Nisan 2019… Devrimci Halkçı Yerel Yönetimler Deneyimi: ‘Topraktan Göğe’, Sancı Yay., 2019 içinde … https://temeldemirer.blogspot.com/2019/07/zorunlu-bir-mesele-alternatif-devrimci.html
ii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Var Olandan Kopmak İçin Yerel Seçim ve Soru(n)ları”, Kaldıraç, No:266, Eylül 2023… https://temeldemirer.blogspot.com/2019/01/var-olandan-kopmak-icin-yerel-secim-ve.html
[12] Mehmet Akkaya, “Yerel Yönetimler Üzerine”… https://www.facebook.com/mehmet.akkaya.3958
[13] Semih Gümüş, “Bu da Sosyalistlerin Yerel Seçim Deneyimi”, 23 Şubat 2024… https://www.gazeteduvar.com.tr/bu-da-sosyalistlerin-yerel-secim-deneyimi-haber-1671627
[14] Loren Balhorn, “Graz’da Değişim”, Birgün, 30 Aralık 2021, s.5.
[15] Nedir toplumcu belediyecilik?
Prof. Dr. İlhan Tekeli birçok yazısında bu belediyecilik anlayışını 5 madde altında toplamış ve bunları şöyle açıklamıştır.
* Demokratik belediye: Halk kitlelerinin yönetime katılımını sağlayarak ve bu sayede merkezi yönetiminin engellemesinin önüne geçilmesini sağlamak.
* Üreteci belediye: Kaynakları kıt olan belediyelerin tasarruf edici uygulamalar yapması, kendi üretebilecekleri hizmetleri kendisini üretmesi.
* Tüketim düzeyini belirleyen belediye: Halkın yaşamının ucuzlatılması için aracıların gücünün kırılmasını ve tüketicinin aracısız olarak ürüne ulaşımın sağlanması, tanzim satış, halk ekmek, halk süt vb. uygulamalar.
* Birlikçi ve bütünlükçü belediye: Belediye birlikleri kurarak, belediyeler arası dayanışmayı artırmak.
* Kaynak yaratıcı belediye: Belediyelerin gelir kaynaklarının demokratik belediye anlayışı çerçevesinde emekçi kitlelerinin ve geniş halk yığınlarının çıkarına doğru fiyatlandırılmasıdır. (Mahmut Aslan, “Yeniden Toplumcu Belediyecilik”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2019, s.2.)
[16] Bkz: “Seçim Sonrası Ortaya Dökülen Seçim Gerçeği”, Devrimci Duruş, No:114, Eylül-Ekim 2023, s.3-4.
[17] Bkz: i) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “… ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ mı Sahiden?!”… https://temeldemirer.blogspot.com/2019/04/secim-sonuclari-demokrasi-guclerinin.html
ii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “… ‘Lüzum” Üzere: Bir Kez Daha İstanbul Seçimi”, Rojname Newroz, Temmuz 2019… https://temeldemirer.blogspot.com/2019/07/luzum-uzere-bir-kez-daha-istanbul-secimi.html
iii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Seçim Sonuçları: ‘Demokrasi Güçlerinin Zaferi’ mi?”, Rojname Newroz, Nisan 2019… https://temeldemirer.blogspot.com/2019/04/secim-sonuclari-demokrasi-guclerinin.html
vi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “İstanbul Seçimi-Bir Değerlendirme”, Rojname Newroz, Haziran 2019… https://temeldemirer.blogspot.com/2019/06/istanbul-secimi-bir-degerlendirme.html
v) Temel Demirer, “Zaman Ancak Karar Vermek İçin Var”, Sosyalist Mezopotamya, No:13, Aralık 2022… https://temeldemirer.blogspot.com/2023/01/zaman-ancak-karar-vermek-icin-var.html
vi) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Yolun Kendisi Olmak veya Seçim(ler)e Dair Uyarı(lar)”, Rojname Newroz, Mart 2023… https://temeldemirer.blogspot.com/2023/03/yolun-kendisi-olmak-veya-secimlere-dair.html
vii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Seçim Tavrı(mız): Oyumuz Devrime!”, Kaldıraç Dergisi, No:262, Mayıs 2023… https://temeldemirer.blogspot.com/2023/04/secim-tavrimiz-oyumuz-devrime.html
viii) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “14-28 Mayıs 2023 Seçim(ler)inin Eleştirel Hikâyesi”, Kaldıraç Dergisi, No:264, Temmuz 2023… https://temeldemirer.blogspot.com/2023/07/14-28-mayis-2023-secimlerinin-elestirel.html
ix) Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Özeleştiri’nin Eleştirisi”, Kaldıraç Dergisi, No:266, Eylül 2023… https://temeldemirer.blogspot.com/2023/09/ozelestirinin-elestirisi.html
[18] “Kürkçü: Bunlarla Faşizme Karşı İttifak Edilemeyeceği Anlaşılmıştır”, 13 Eylül 2023… https://www.avrupademokrat3.com/kurkcu-bunlarla-fasizme-karsi-ittifak-edilemeyecegi-anlasilmistir/
[19] Merdan Yanardağ, “Toplumu Yeniden Ayağa Kaldırmak – I”, Birgün, 18 Eylül 2023, s.7.
[20] Merdan Yanardağ, “Toplumu Yeniden Ayağa Kaldırmak – II”, Birgün, 19 Eylül 2023, s.7.
[21] Cezmi Doğruer, “CHP ve Seçim Süreci”, Cumhuriyet, 22 Şubat 2024, s.2.
[22] Berkant Gültekin, “Bir Yerel Seçim Kararından Daha Fazlası”, Birgün, 31 Ocak 2024, s.9.
[23] Oğuz Oyan, “Yerel Seçimlere Doğru”, Birgün Pazar, 4 Şubat 2024, s.13.
[24] Yerel Seçimlerde Devrimci Siyaset”, Yol, No:12, Ocak 2024, s.8.
[25] Tayfun Kahraman, “Yerel Seçimlere Giderken”, Birgün, 28 Ocak 2024, s.16.
[26] Merdan Yanardağ, “Seçimler ve Laiklik Mücadelesi”, Birgün Pazar, 21 Ocak 2024, s.5.
[27] Bkz: Temel Demirer, “Eski(meyen) TİP”, Kaldıraç Dergisi, No:264, Temmuz 2023… https://temeldemirer.blogspot.com/2023/07/eskimeyen-tip1.html
[28] “CHP ve TİP Seçim İttifakı Yaptı”, 23 Şubat 2024… https://www.avrupademokrat3.com/chp-ve-tip-secim-ittifaki-yapti/
[29] Kemal S. Çözüm, “Seçim mi, Devrim mi? Reklam mı, Propaganda mı?”, 14 Şubat 2024… https://www.avrupa-postasi.com/secim-mi-devrim-mi-reklam-mi-propaganda-mi
[30] John Berger, Bir Fotoğrafı Anlamak, çev: Beril Eyüpoğlu, Metis Yay., 2015, s.31.
[31] Turgut Uyar, Büyük Saat, YKY, 2010.
[32] @acun_karadag, 26 Şubat 2024, https://twitter.com/acun_karadag/status/1761880689325084868
[33] “… ‘Biz AKP’yle hiçbir şekilde görüşmeyiz’ diye bir iddiamız yok. Bu seçimde ittifakımız yok ama ileride tabii ki görüşme olursa asla buna kapalı değiliz. ‘Herkese kapımız açık’ diyoruz,” diyen tavrına rezervle!