Reha Erdem’in yazıp yönettiği 2013 yılı yapımı sinema filmi Şarkı Söyleyen Kadınlar yönetmenin en önemli filmlerinden biri kabul edilmektedir.
Binnur Kaya’nın başrolünü oynadığı filmde aynı zamanda Philip Arditti, Deniz Hasgüler, Kevork Malikyan, Aylin Aslım ve Vedat Erincan da yer almaktadır.
2014 yılında 25. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülünü alan film aynı yarışmada en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi görüntü yönetmeni, en iyi sanat yönetmeni, en iyi ses tasarımı alanlarında da ödüle layık görülmüştür. Film Türk, Alman ve Fransız ortak yapımıdır.
Film, yönetmenin A ay, Kaç Para Kaç, Korkuyorum Anne, Ekim’de Hiçbir Kere, Beş Vakit, Hayat Var, Kosmos, Jin ve Koca Dünya filmlerinin yanında en başarılı film olma özelliğini de korumaktadır. Film aynı zamanda Adem’in Yakarışları alt başlığını taşımaktadır.
Filmin iki ismi vardır: Bunlardan birincisi Şarkı Söyleyen Kadınlar iken, ikincisi ise Adem’in Yakarışları’dır. Dolayısıyla, filmin isminden yola çıkmak gerekirse, filmde anlatılan şey ikidir, bir şarkı söyleyen kadınlar, iki ise Adem ve yakarışları.
Şarkı söyleyen kadınlar üç kişiden oluşmaktadır. Birincisi Adem’in babasının yardımcısı olan Esma (Binnur Kaya), adada yaşayan Meryem (Deniz Hasgüler) ve Adem’in kendisinden boşanmaya çalışan eşi Hale (Aylin Aslım). Bu üç kadını film boyunca çeşitli karelerde ağaçların altında şarkı söylerken görürüz.
Üç kadının şarkı söylemesi elbette tesadüf değildir. Kadın kimliği ve karakterinin Reha Erdem sinemasında tuttuğu yer önemlidir. Hemen her filminde, anlatının merkezinde kadınlar vardır. Dolayısıyla burada da aynı şey söz konusudur. Bütün işleri kadınlar yapar, kesilen elektriği onlar tamir eder, bidonlarla eve onlar su taşır, anten bozulduğunda çatıya onlar çıkar, yemeği onlar yapar ve yetmezmiş gibi bir de erkeklerin cinsel arzularıyla baş etmeleri gerekir, özellikle de genç Meryem örneğinde olduğu gibi.
Esma, mistik yönleri olan ve aklının gidip geldiğini söyleyebileceğimiz bir karakterdir. Bir yönüyle Lars Von Trier’in Dalgaları Aşmak filmindeki Betty’ye benzer bir karakteri canlandırır. Kendine özgü bir Allah inancı vardır, sürekli olarak Allah’la konuşur. Kimseyi yargılamaz ve küçümsemez, yardımcı olmak için elinden geleni yapar. Kardeşi dedikleri Emin isimli karakterle ilginç bir ilişkisi vardır. Hatta Adem babasına Esma’nın Emin’le kardeş olmadığını aynı yatakta yattıklarını söylediğinde evin sahibi Mesut Bey Esma’yı işten atar.
Esma mistik yönleri olan birisidir. Sürekli olarak Meryem’le ve daha sonra da Hale’yle birlikte ormanda gezintiye çıkar, ağaçlar altına uzanıp şarkı söylerler. Esma bir gün orman gezisinde bir geyiğe rastladığını söyler. Ancak yaşanılan adada geyik olmaz denilerek herkes bunun bir halüsinasyon olduğuna inanır. Esma’ya kimse inanmaz, geyik ise filmin son sahnesinde görülür. Esma’nın Allah ile ilişkisine dair bir örnek vermek gerekirse şu sahneyi söyleyebiliriz: Esma düşüp dizini yaralamış olan Adem’in yarasına krem sürmektedir. Esma yarayı ovalarken Adem birden Esra’ya saldırır ve üzerine çıkar. Esma “Abi”, der, “Abi ne olursun bırak, beni Allah yarattı” der. Bunun üzerine genç kadının üzerinden kalkan Adem ise cevap olarak şunu der: “Ya ben! Beni de Allah yaratmadı mı?” deyip bir köşede ağlamaya başlar. Esma “seni de Allah yarattı” demekle yetinir ve Adem’i affeder. Daha doğrusu yaptığından ötürü Adem’e kızmamıştır bile.
Filmdeki önemli bir kadın karakter genç kız Meryem karakteridir. Daha önce evlenip boşanmış bu kadının filme girmesi, ihtiyar Doktor’un kendisine evlenme teklif etmesiyle olur. Buna göre Esma yaşlı bir adamın Meryem’in memelerini görmek istediğini, onun da bu ricayı geri çevirmediğini anlatır. “Niye göstermiş ki?” diyen Doktor ve Mesut Bey bu hikâyeyle çok ilgilenir ve Doktor kızı yanına hemşire olarak işe alır. Bir süre sonra da evlenme teklif eder. Ancak gerdek gecesinde kızın daha önce evlendiğini ve memelerini birisine gösterdiğini söylemesi üzerine genç kız Doktor’dan uzaklaşır.
Doktor karanlık bir tiptir. Genç kızla evlenmek istemesine ve evlenmesine rağmen onu zorlamaz. Adem, Doktor’un bir işkenceci olduğunu, işkence görenlere sağlam raporu veren bir “vatansever” olduğunu ve bu yüzden kaçmak için adaya sığındığını söylediğinde genç kızla Doktor’un arasındaki mesafe bir daha kapanmamak üzere açılır. Meryem’i elinde silahla doktorun kafasına nişan alırken görürüz ancak tetiği çekmez. Doktorsa Meryem’e parası olduğunu, Güney’e gidebileceklerini söyler. Ancak Meryem bu öneriye sıcak bakmaz.
Şarkı söyleyen üçüncü kadın Adem’in eşi Hale’dir. Hale boşanma işlemleri için adaya gelmiş ve Adem’den bir dilekçe almak istemektedir. Adem ise oldukça hastadır ve son zamanlarını geçirmek için adaya gelmiştir. Adem Hale’nin verdiği belgeleri yırtıp atar ve imzalamayı reddeder, Hale ise çaresiz bir şekilde adada kalır ve diğer kadınlarla birlikte ormanda dolaşmaya ve şarkı söylemeye başlar. Hale, burada Adem’in ilişki içinde olduğu kadınlardan birisi olarak karşımıza çıkar. Adem’in annesi ise filmde hiçbir şekilde yoktur, bırakalım gözükmeyi filmde adı bile geçmez.
Buraya kadar söylediklerimizi özetleyecek olursak filmin iki ana ekseni olduğunu söyleyebiliriz. Bu eksenlerden birincisi filme de adını veren Şarkı Söyleyen Kadınlar’dır. Filmde her işe koşturan, her işi yapan, yemekten tutalım cinselliğe kadar her konuda erkeğin faydasına koşulmuş ancak bundan dolayı mutsuz da olmayan, şarkılar söyleyip dans eden bir kadın figürüdür bu. Doktor’un karısı, Mesut Bey’in yardımcısı ve Adem’in karısı olarak bu kadınlar filmi yatay olarak keser. Filmde gördüğümüz bir diğer kadınsa kayıp olan oğlunu arayan bir annedir. Adem’in de bir sahnede yardımına koştuğu bu kadın kayıp olan oğlunu aramaktadır ancak oğlunun neden kaybolduğuna ilişkin bir emare bulunmamaktadır. Filmin sonuna doğru polisler kadını gözaltına alırlar. Adem de kadına yardım etmeye çalışır ancak başarılı olamaz.
Filmin ikinci ekseni ise Adem’in Yakarışları bölümüdür. Burada anlatılan hikâye Adem’in hikâyesidir ve Adem’in bütün erkekleri temsil ettiğini söyleyebiliriz.
Adem çok hasta olan ve babasıyla problem yaşayan bir gençtir. Hastalığını tedavi ettirecek parası yoktur, babası ise ona inanmadığı ve güvenmediği için para vermeyi reddetmektedir. Bunun üzerine Adem kalkıp adaya gider, niyeti orada ölmektir. Babasıyla bir türlü geçinemezler, sürekli sorun yaşamaktadırlar. Adem ise sürekli olarak hasta ve bitap düşmüş öleceği günü beklemektedir.
Burada belirtmemiz gereken şey, Adem’in hastalığıyla filmin bir çöküş psikolojisini tasvir ettiğidir. Film bir adada geçmektedir ve ada da deprem tehlikesi nedeniyle tahliye edilmektedir. Her yer kapanmakta, ada ıssız bir çöle dönmekte atlar ölmektedir. Fırtına, rüzgâr, ormanlar her şeyiyle yabanıl bir doğa geriye kalmakta onun dışındaki her şey, eczaneler dahil olmak üzere, kapanmaktadır. Bu da filmin bir çöküş ortamında geçtiğine dair kuvvetli bir veridir. Filmin geri planında çalışan televizyon haberlerindeki terör ve ölüm haberleri de bu hissi güçlendiren bir işlev görmektedir.
Geri planında bu çöküş ortamıyla adada kalmayı tercih edenler ise filmin kahramanlarıdır. Onlar dışında hemen herkes adayı terk etmiş ve taşınmışlardır. Adem ise ölümcül hastalığıyla bu giderek ıssızlaşmakta olan ada gibi çökmekte ve günden güne erimektedir.
Burada tekrar filmdeki kadınlara dönecek olursak, adadaki çöküşe rağmen ormanda şarkılar söyleyerek yürüyen kadınların neşeyi temsil ettiğini, erkeklerin daha karanlık ve kötümser bir ruh hali içinde olduklarını söyleyebiliriz.
Adem’e dönecek olursak, babası tarafından sürekli hor görülen bir karakter olarak desteğini alması kolay olmaz. Ancak Adem’i Meryem’den kıskanan Doktor’un yönlendirmesiyle babası oğlunu İstanbul’a göndermeyi ve tedavisi için gerekli olan parayı karşılamaya razı olur. Ancak Adem bunu kabul etmez ve adada kalmaya devam eder.
Adem’in adada tanıklık ettiği şey de yukarıda sözünü ettiğimiz çöküş ortamıdır. Babasına ait bir takım elbise giyip adada dolaşmaya çıkar. Babasına, “sen ölünce bunlar bana kalacaktı ama ben senden önce öleceğim için üzerlerindeki hakkımı kullanıyorum” der. Karşılaştığı zor durumdaki bir gence yardım eder ve onu yemeğe götürür, ona “ne çok kötülük, ne çok yara var” der. Yolda oğlunu arayan kadına rastlar ve ona “anneciğim” diye hitap eder. Kötülüklere karşı bir iyilik şövalyesi gibidir. Ölen atları izler ve onlara “çektiğin acıya kör kaldım” diyerek kendini suçlar.
Adem’in kim olduğunu anlamak için babasıyla ilişkisine bakmak gerekir. Baba, Adem’i hiç sevmemektedir. Rica minnet işe sokmuş Adem ise iş yerinde rüşvet almış ve üstelik rüşvet aldığı adamı şikayet etmiş kendisi de işinden olmuştur. Babanın köpeğiyle olan ilişkisinde bile Adem’le olan ilişkisinden daha fazla sevgi vardır. Buna mukabil Adem’le köpek birbirlerinden hiç hoşlanmamaktadır.
Filmin sonunda, Mesut Bey Hale’ye “her yer karanlık, burada artık hayat yok” der Hale ise “karanlık da hayat” diye yanıt verir. Adem hasta yatağında yatmakta babası da kalmasını beklemektedir. Sular çamur akmakta, televizyon çalışmamaktadır. Her şey çöküşe alamet etmekte, tüm düzen bozulmaktadır.
Adem ise hasta yatağında ölümü beklemektedir. Üç kadına birden sarılmış vaziyette “korkmuyorum” diyerek can verir. Babası gelip uyandırmaya çalışır ancak uyanmayınca “Deli kadın” diyerek Esma’yı onu öldürmekle suçlar. Onun ardından tüfeğiyle köpeği öldürür. Trafo patlar ve yangın çıkar, her şey yanar. Adem’in ölümüyle beraber adadaki son yaşam belirtisi de yitirilmiş olur. Çöküş tamamlanır.
Son sahnede Meryem ve Hale yerde yatmış gökyüzünü izlerlerken ormanda “artık hiç korkmuyorum” der. Esma’nın gördüğünü söylediği geyik görüntüsüyle film sona erer.
1979 İstanbul doğumlu. Lisans eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü’nde tamamladı. Ardından Londra’daki Middlesex Üniversitesi’nde felsefe üzerine yüksek lisansını yaptı ve uzun seneler Londra’da yaşadı. Halen Hacettepe Üniversitesi’nde felsefe bölümünde doktora öğrencisidir. Bugüne kadar aralarında çevirmenlik ve editörlüğün de bulunduğu pek çok işte çalıştı. Aynı zamanda şair. Pek çok dergi ve fanzinde şiiirleri yayımlandı.