Aydın Sezer ile Ukrayna – Rusya ve Donbass krizi, bölgesel ve küresel etkileri üzerine konuştuk.
Özet / Derleme
„Mavi Düş“ ve Türkiye – Rusya Ticari İlişkileri
Yazarı olduğum „Mavi Düş“ adlı kitabım Cumhuriyetin kuruluşundan, kitabın yayınlandığı tarihe kadar olan dönem içinde Türk – Rus ilişkilerininim özellikle iktisadi ve ticari boyutlarına odaklanıyor. Popüler bir tarih çalışması bir nevi.
Ama temel amacı 1997 den itibaren gündemde olan doğal gaz boru hattı (Mavi Akım) projesini açıklığa kavuşturmaktı. Bilindiği üzere zamanında bu proje ile ilgili birçok bakan ve bürokrat da yargılanmıştı.
Mavi Akım projesinin başlangıç döneminde (1997) Moskova Büyükelçiliğinde Ticaret Müşaviriydim. Bu kitabımda arka planda şahit olduğum olayları hasbelkader dile getirmeye çalıştım.
Kitabın isminin „Mavi Düş olmasının nedeni yine o dönem dost olduğum ve ABD’nin Moskova büyükelçiliğinde görev yapan Amerikalı diplomatların Karadeniz’in derinliğinin ve Rusya’nın böyle bir projeyi gerçekleştirebilecek finansal gücünün olmadığını iddia edip ve Mavi Akım projesini bir „Mavi Düş“ olarak değerlendirmesiydi. „Mavi Düş“ sonunda gerçekleşti.
Günümüzde Türk – Rus Ticari İlişkileri
Türk – Rus İlişkilerine istatiksel olarak bakıldığında Ödemeler dengesinin Türkiye’nin aleyhine olduğu doğrudur. Fakat bunun birkaç farklı nedenleri var:
birincisi Türkiye Rusya’dan doğal gaz ve petrol ithal ediyor. Bunun yanı sıra İran ambargosu nedeniyle dönem dönem petrol ithalatımızı dönem dönem Rusya’ya kaydırmak zorunda kaldık. Türkiye – Rusya arasındaki cari açığın temel nedenlerinden biri doğal gaz ve petrol faturalarının kabarık olması.
İkincisi ise Türk – Rus ticari ilişkilerinin diğer bir boyutu olan, resmi ihracatın dışında olan ve istatistiklere yansımayan, hala yapılan ve kapsamı dört ile altı milyar dolar arasında olan bavul ticareti.
Üçüncü ve diğer bir nokta, Türk – Rus Ticareti ve ödemeler dengesinde Turizm sektörü (Türkiye’ye gelen Rus turistler) ve Türk müteahhitlerin Rusya’da verdikleri müteahhit hizmetleridir. Ödemeler dengesi açısından bu noktaları da göz önünde bulundurmak gerekli.
Kırım ve Donbass meselesi | Rusya, – Ukranya, NATO ve Avrupa Birliği ilişkileri
Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Rusya Federasyonu’nun kurulmasından sonra, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini Rusya kendisi için bir tehdit olarak gördü.
SSCB’in dağılmasından sonra eski Sovyetler Birliği’nin bir bakiyesi olan Rusya Federasyonu’nda da farklı dinlere ve etnik gruplara ait halklar var. Bu yüzden Rusya’nın tıpkı Sovyetler Birliği gibi parçalanma endişesi var,
Rusya, 90’lı yılların başından itibaren NATO ve Batı ile yaptığı tüm görüşmelerde, NATO’nun doğuya doğru genişlemesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra, NATO’nun Rusya’nın sınırlarında olan bölgelerdeki faaliyetlerinin devam etmesini Rusya bir tehdit olarak algıladı.
Ama 90 lı yıllar boyunca Rusya, hem devletin hem de ekonominin yağmalandığı bir dönem ve 1997–1998 yıllarında ağır bir ekonomik kriz yaşadığından dolayı Yeltsin iktidarı süresince Batıya yönelik fazla tepki gösteremedi.
Ama hemen akabinde Rusya, Putin’in devlet başkanlığını henüz vekaletten yürüttüğü süreçte (2000) yeni bir güvenlik konsepti ile tanıştı.
Bu konsept bugün zaman zaman güncellenmekle birlikte hala geçerliliğini korumaktadır.
Rusya, bu güvenlik konsepti ile „siyasi sınırlarımız her ne kadar Rusya Federasyonu ile sınırlı olsa da, savunma sınırlarımız Bağımsız Devletler Topluluğudur (BDT), yani eski Sovyetler Birliği sınırlardadır“ diyerek bunu açıkça deklare etti.
Buna pararlel olarak Avrupa Birliği’nin eski sosyalist ülkelerini bünyesine katıp, doğuya Doğuya doğru genişlemesi ile birlikte Rusya aynı zamanda kendisini iktisadi ve siyasal bir tehditle de karşı karşıya buldu. Rusya, NATO’nun askeri tehditti ile birlikte Avrupa Birliği’nin Doğuya yönelik iktisadi ve siyasi açılımlarını da aynı derecede bir tehdit olarak algıladı.
Rusya, Avrupa Birliği’ni „benim arka bahçeme girmeyin“ diyerek sert bir şekilde uyardı. Ve Avrupa Birliği Ukrayna ile yaptığı işbirliği antlaşmasına Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı da katmayı planlarına dahil etti. Rusya hem NATO’nun hem de Avrupa Birliği’nin çift yönlü baskısı ile karşıya kaldı
Rusya tüm açılımları kendisine yönelik bir tehdit olduğunu açıkladıktan sonra, 2008 yılında NATO ve Avrupa Birliği’nin hiç beklemediği şekilde Abhazya ve Güney Osetya’ya askeri olarak müdahale etti. Gürcistan bu bölgeleri elden çıkarmak zorunda kaldı. Rusya bu hamle ile Batı’nın genişlemesini durdurduğunu düşünmeye başladı.
Ukrayna’nın NATO ve Avrupa Birliği ile „flörtü“ Şubat 2014 teki Maiden Devrimi veya Karşı Devrimi ve Viktor Yanukoviç’in kaçmasından 14 gün sonra (15 Mart) Rusya’nın Kırımı edip ve hemen akabinde yine sonraki 14 gün içinde yapılan bir referandumla Kırımı ilhak edip „anayurt’a geri döndürmesi“. İle sonuçlandı. Dolaysıyla Rusya sürece çok hızlı bir müdahil olup her şeyi dört hafta içinde sonuçlandırdı.
Batı ikinci denemsini Ukrayna ile yaptı ve bu da Kırım’ın ilhakı ile sonuçlandı. Donbass’ta ki durum da bugünkü bilinen haline hale geldi. Bölgede artık Pasaportta veren „Yeni Rusya“ adlı bir devlet kuruldu.
Şayet Batıdan Donbass’a yönelik herhangi bir bir hamle gelirse? Donnbass’ın da elden gideceğinden emin olabilirsiniz. Bu durumda NATO’nun ve Batı’nın yapabileceği hiç bir şey yok!
Aydın Sezer Kimdir?
Aydın Sezer, ODTÜ, iktisadi ve idari bilimler mezunudur. 19 yıl Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın çeşitli birimlerinde görev yaptı. Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı, Anlaşmalar Genel Müdürlüğü Afrika Ülkeleri Dairesi Başkanlığı ve Anlaşmalar Genel Müdürlüğü Yurt Dışı Müteahhitlik Hizmetleri Dairesi Başkanlığı görevlerinde de bulunmuştur. Bunların yanı sıra Kahire ve Moskova Büyükelçiliklerinde Ticaret Müşavirliği görevlerinde bulunmuştur. Kahire’deki Amerikan Üniversitesi’nde (American University in Cairo) iş idaresi eğitimi ve1992 yılında Cenevre’de GATT (bugünkü adıyla Dünya Ticaret Örgütü) dış ticaret eğitimi programını tamamlayarak ‘Dış Ticaret Diplomasi” almıştır.
Çeşitli yayın kuruluşları ve Televizyonlarda jeopolitik analist olarak sıkça bilgilerine başvurulup uluslararası ilişkiler ve dış politika hakkında yorumlar yapmaktadır. Ayrıca kendi deyimiyle „serbest siyasetçidir“.