
Simon Watkins |
İbn Suud’un 1932’de Arap Yarımadasında fethettiği yerleri Suudi Arabistan Krallığı altında birleştirmesinden bu yana, iktidardaki Suud hanedanının ülke üzerindeki kesintisiz yönetimi böylesi bir varoluşsal tehditle karşı karşıya kalmamıştı.
Suudi Arabistan’ın, nisan ayında Çin’e sevkiyatının iki kattan fazla artarak günlük 2,2 milyon varile, Hindistan’a sevkiyatının ise günlük 1,1 milyon varile çıkmasıyla son üç yıldır en yüksek seviyeye ulaşması, kuşkusuz Asya ihracat pazarlarında geçici bir avantaj yakalamasını sağladı. Ancak bu, ortaya çıkabilecek herhangi bir diğer faktörün olduğu kadar, Suudilerin nisanda ham petrol fiyatlarını onlarca yıldır en düşük seviyeye getirip, resmi satış fiyatlarını (OSP / official sales price) düşürerek fiyatları kırması ve mayıs ham petrol satışları için de aynısını yapmasının da bir sonucuydu.
Ancak bu küçük kazanım bile, Suud Hanedanı’nın Suudi Arabistan’ı içine soktuğu sorunların boyutunun gerçekten muazzam olduğuna dair yeni bulguların ortaya çıkmasıyla, şimdiden tehlikeyle girdi . Daha geçen hafta görüldüğü üzere muazzam ekonomik baskı Suudileri, Asya’ya satılan Arap hafif ham petrolünün haziran ayı teslimat fiyatını mayıstan itibaren varil başına 1.40 dolar artırmaya zorladı; her ne kadar bu bile Umman / Dubai alt sınır ortalamasından 5.90 dolar daha düşük olsa da. Piyasa beklentileri Suudi Arabistan’ın piyasadaki kârını korumak üzere OSP’leri (resmi satış fiyatları) düşük tutmaya devam edeceği yönündeydi.
Suudi Arabistan’ın bunu yapma nedeni, mali durumunun krallığın 2014’ten 2016’ya kadar başarısız bir şekilde sürdürdüğü ve Amerikan şeyl (kaya petrolü) endüstrisini yok etme girişiminde bulunduğu dönemden daha kötü durumda olmasıdır. O zaman, Suudilerin Amerikan kaya petrolü endüstrisini yok etme şansı çeşitli nedenlerden dolayı daha yüksekti, ancak o zaman bile bu girişim Suudi ekonomisini az kalsın ebediyen batırıyordu.
O dönem, Suudi Arabistan’ın 2014’teki 737 milyar dolarlık rekor düzeydeki yabancı döviz rezervi SAR / USD döviz kurunu sabitlemeyi sürdürmesi ve aşırı üretimden kaynaklanan petrol fiyat düşüşünün yarattığı bütçe açığını kapatması konusunda Suudilere hareket kabiliyeti sağlamıştı. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, Suudi Arabistan’ın 2014 – 2016 yılları arasında ABD kaya petrolüne (shale indusrty) karşı petrol fiyatları savaşı sırasındaki bu olumlu ortama rağmen, OPEC’e üye olan ülkeler düşük fiyat ortamı sonucunda toplamda 450 milyar dolarlık petrol geliri kaybetti.
Suudi Arabistan, 2015 yılındaki bütçe fazlasından, 98 milyar dolarlık rekor bir bütçe açığına düştü ve bu dönemde, üst düzey Suudi yetkililerin bile edebiyen kaybedildiğini belirttiği, döviz rezervlerinin en az 250 milyar dolarını harcadı. 2016 yılında Suudi Arabistan’ın ekonomik ve siyasi durumu o kadar kötüydü ki, ülkenin ekonomi bakanı yardımcısı Mohamed Al Tuwaijri Ekim 2016’da açıkça (ve üst düzey bir Suudi yetkiliden daha önce hiç görülmemiş biçimde) şunları söyledi: “Eğer biz [Suudi Arabistan] reform önlemleri almazsak ve eğer küresel ekonomi aynı kalırsa, üç ila dört yıl içinde iflas etmeye mahkum oluruz.” Yani, eğer Suudiler petrol fiyatlarını aşağıya çekmek için -bu yıl bir kez daha yaptıkları gibi- aşırı üretime devam ederse, üç ila dört yıl içinde iflas edeceklerdi.
Sadece ekonomik açıdan bakıldığında kimileri, yaklaşık 300 milyar doların SAR/USD sabit döviz kurunu korumak için yeterli olacağını ve Suudi Arabistan’ın mevcut yabancı döviz rezervlerinin bu parametreler dahilinde yeterli olduğunu söylediler. Bununla birlikte, bu yaklaşım, şu anda Suudi Arabistan’ın piyasada karşı karşıya kaldığı ve bu rezervlerin düşme oranını yavaşlatmak için gereken borç ve öz kaynak sermayesini yükseltme kapasitesini negatif etkileyecek olan olumsuz önyargıyı hesaba katmıyor. Suudi Arabistan’ın daha önce giriştiği ve felaketle sonuçlanan stratejisi – ve bunu 1918 yılındaki İspanyol Gribi’nden beri en tehlikeli küresel pandemik sırasında yapmaya yeltenmesi- sonucunda uğradığı itibar kaybından önce bile, ülkenin bağımsız menkul kıymetler ihraç farkının yarattığı tehdit, giderek yatırımcıların iştahını kaçırıyordu.
Suudi Arabistan bu sene özellikle iki kez uluslararası tahvil piyasalarını yoklayarak, yerli ve uluslararası yatırımcılardan 19 milyar dolar borç aldı. Küresel petrol piyasası ile ilgili yeni kitabımda derinlemesine analiz edildiği üzere, Suudilerin artık zehirleyici hale gelen borçlarını yüklemek üzere yeni bir yatırımcı grubunu cezbetmeleri, zor olacaktı. Özellikle de Saudi Aramco hisselerinin satışı sırasında görüldüğü üzere, azınlık hisse sahiplerinin haklarını ihlal edeceklerine dair çeşitli göstergeler olması ve hisseleri satın alanların haklarını tamamen göz ardı etmiş olmaları, yeni yatırımcı çekmelerini güçleştirecektir.
Suudi savunucularının göz ardı ettikleri gerçeklere bakıldığında, mart ayında Suudi Arabistan merkez bankasının net yabancı alacaklarını en azından 2000 yılından bu yana en hızlı oranda tükettiği görülüyor. Suudilerin kendi verilerine göre bile, sadece aynı ayın içinde, krallığın döviz rezervleri 100 milyar riyalin (27 milyar dolar) biraz üzerinde düşüş gösterdi. Bu, bir ay öncesiyle kıyaslandığında tam %5’lik bir düşüş ve mevcut toplam rezerv rakamı şu anda sadece 464 milyar dolar ile 2011 yılından beri en düşük düzeyde. Bu, ekonomik temel taşı olan SAR/USD sabit döviz kurunu muhafaza etmek için gereken 300 milyar dolar çıkartıldığında, geriye Suudilerin diğer tüm ihtiyaçları için ‘kara gün parası’ olarak kullanabilecekleri sadece 164 milyar dolar bırakıyor. Gerçekten de, nisan ve mayıs için de rezervlerde %5 düşüş rakamı olacağı varsayılırsa (ki bu rakam daha yüksek de olabilir) Suudilerin mevcut döviz rezervleri şu anda 418 milyar doların biraz üzerinde.
Düşük petrol fiyatlarının devam etmesi ve Suudi Arabistan’ın yakın zamanda kararlaştırılan düşük petrol üretim hedeflerine uyması durumunda, bu rakam çok daha düşecektir. Aynı zamanda krallığın ilk çeyrekte 9 milyar dolar üzerinde bütçe açığına düşmesi sonucu, bazı bağımsız analistler, ülkenin genel gayri safi yurtiçi hasılasının bu yıl %3’ten fazla (2017’den bu yana ilk kez ve 1999’dan bu yana görülen en büyük daralma) küçülebileceğini ve bütçe açığının ekonomik üretimin %15’ine kadar yükselebileceğini tahmin ediyorlar.
Daha önce başarısızlığı kanıtlanan, fiyatları düşürmek üzere aşırı petrol üretmek gibi bir stratejiyi, Coronavirüs’ün petrol talebi ve fiyatlarını düşürdüğü bir zamanda yapmayı seçme ahmaklığının ötesinde, Suudilerin yaptığı en büyük yanlış –ki önümüzdeki aylarda kendi halkı tarafından bundan bizzat sorumlu tutulacaklardır- ABD’nin kendilerine olan güvenini tamamen yıkmak oldu. Sokaktaki bir Suudi belki ABD’yi önemsemeyebilir, ancak petrol savaşından doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenen, ülkenin artan politik ve ekonomik güvensizliğini önemser.
Son haftalarda ABD Başkanlık yönetiminden farklı üst düzey kaynaklarca OilPrice.com’da defalarca tekrarlandığı üzere, Amerikalılara göre Suudi Arabistan, ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ve zamanın Suudi Kralı Abdülaziz’in 1945’te vardıkları anlaşmanın Süveyş Kanalı Acı Göl bölümünde yer alan ve o tarihten bu yana iki ülke arasındaki ilişkileri düzenleyen anlaşmayı (dolayısıyla güveni) ihlal etti. Anlaşmaya göre Suudi Arabistan’da petrol bulunduğu sürece ABD’nin tüm petrol ihtiyacı karşılanacak, karşılığında ise ABD Suudi Hanedanı hükümdarlığının güvenliğini garanti edecekti. Söz konusu anlaşma daha sonra Suudi Arabistan’ın ABD’nin şeyl (kaya petrolü) endüstrisinin faaliyet göstermesine ve büyümesine izin vermesini sağlayacak şekilde biraz değiştirildi. Bu, Suudi Arabistan’ın petrol fiyatlarını yüksek tutarken, şeyl (kaya petrolü) pazarını Amerikalı üreticilere kaptırması ve Amerikalı şirketlere ihracat fırsatlarını kaçırması anlamına geliyorsa da, ABD’nin Suudi Hanedanlığını politik, ekonomik ve askeri yönden korumasını sürdürmek için ödemesi gereken bir bedeldi.
Bu güvenin kaybedilmesiyle artık masada farklı seçenekler var. ABD Başkanı Donald Trump bir süre önce “Kendisi (Suudi Kralı Salman) ABD ordusunun desteği olmadan iki hafta iktidarda kalamaz,” diyerek el-Suud’ları uyardı. Çeşitli kaynaklara göre –ve ciddi bir seçenek olarak OilPrice.com tarafından daha önce vurgulandığı üzere- 2 Nisan’da Trump Veliaht Prens Muhammed bin Salman’la telefonda görüşerek, OPEC petrol üretimini düşürmediği sürece meclis üyelerinin ABD birliklerini Krallık’tan çekmek üzere kanun çıkartmaları karşısında elinin kolunun bağlı olacağını söyledi.
Ancak ABD için işler burada bitmiyor. Suudi Arabistan’ın daha fazla saçmalamasına, siyasi açıdan ABD tarafından müsamaha gösterilmeyeceğinin ve Suudi’lerin neden oldukları ekonomik sıkıntının bedelini ödemelerinin sağlanacağının açıkça belirtilmesi hususunda, hem Senato’da hem de Temsilciler Meclisindeki üst düzey Demokratlar ve kimi Cumhuriyetçiler arasında iyimserlik hakim.
Bunu sağlayacak olan mekanizma, OPEC, OPEC + ve Suudi Arabistan’ın yaptığı gibi petrol (ve gaz) üretimini yapay olarak durdurmayı veya fiyatları belirlemeyi yasa dışı kılan ‘No Oil Producing and Exporting Cartels Act’ (NOPEC) yasa tasarısı. Bu Tasarı ayrıca, bir grup olarak OPEC’e ve üye olan tüm devletlere ABD mahkemelerince tanınmis olan dokunulmazlık haklarının derhal kaldırılmasını öngörüyor. Bu da, yalnızca ABD’deki tahmini yatırımı 1 trilyon dolar olan Suudi Arabistan’ı, mevcut ABD anti-tröst mevzuatı uyarınca tazminat davasına açık hale getirecektir.
Bu makale OILPRICE.COM da yayınlanan İngilizce orijinal versiyonundan çevrilmiştir. Çeviri: Irmak Gümüşbaş