Anlamak gerçekten çok güç. İnsanın kafası karışıyor yaşadıklarımıza bakınca. Son iki aydır, şartlar uygun olmadığı halde, faizleri nedensiz düşüren bir kurum, bu ay ne oldu da faizleri sabit tuttu?
Rivayet o ki, “faiz kararını veren kişi” ikna edilmiş. Muhtemelen, 20 Aralık 2021 tarihi öncesinde, faizleri düşürmenin yol açtığı döviz kurlarındaki artışı zorlukla kontrol edebilen iktidar, benzer bir duruma maruz kalmamak için kolay ikna olmuş bu ay. Çok açık bir şekilde bu, politika faizlerini belirleyenin TCMB’nin olmadığının bir başka göstergesi.
Doğrusunu isterseniz, zaten kamuoyunda bilinen bir gerçekti bu. Ancak her gün bu gerçeği beynimize kazıyan olaylar yaşayıp duruyoruz. Son faiz karar da onlardan biri sadece.
Artık bu duruma TCMB’de uyum göstermiş görünüyor; üzerine pek alınmıyor. Banka sadece kendilerine “tebliğ” edilen faiz kararını kabullenerek, buna iktisadi gerekçe uydurmaya çalışıyor. Sonra da, uydurduğu bu gerekçelerini ısrarla kamuoyuna açıklıyor.
Bu duyuruların içeriği ve son aylarda hazırlanışında gösterilen “özenle” (veya “özensizlik”) birlikte düşünüldüğünde, çok çarpıcı bir hal alıyor; çelişkileri göze çarpıyor…
Bu ayki toplantı öncesinde sorulduğunda, bankanın faizleri düşürmeye devam edeceğine inandığımı söylemiştim. Bu tahminim iktisadi bir tahmin olmaktan öte, daha çok güncel siyasetin bize gösterdiği bir durumdu. Açıkçası yanıldım. Bundan çok da rahatsız değilim doğrusu. Ama bu karar da göstermektedir ki, iktidar Aralık ayındaki faiz kararının sonuçlarından ders almış ve yeni bir kur şokuyla karşılaşmaktan çekinmiş. Aman sakın, buradan iktidarın konunun önemini kavradığı ve benzer hataları bir daha yapmayacağı anlamı çıkmasın.
Bu kararı kamuoyunda yorumlayanların değerlendirmelerine bakıldığında, faiz kararını alan siyasi otoritenin “ikna“ edildiği yönünde ifadeler yer alıyor. Ülkenin mevcut ekonomik koşulları ve geçen ay yaşanılanlar düşünüldüğünde, bunun son derecede siyasi bir karar olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Bu yüzden de, sokak ağızıyla söylemek gerekirse, “karizmayı çizdirmemenin” bir yolu olarak, “ikna” bahanesinin kullanıldığını düşünüyorum.
Zira aksi bir karar verilseydi, oluşabilecek bir kur şoku ile bu kez nasıl baş edilecekti? Zaten ekonomi yönetimi şu ana kadar alabileceği tüm riskleri almış durumda. En son uygulamaya konulan Kur Korumalı Mevduat Modeli (KKM) böyle bir durumda alınabilecek tedbirlerin en cesuru olmasına rağmen, hala tam manasıyla kabul görmedi kamuoyundan. Bu koşullarda yeni bir kur şokuyla baş edebilmek oldukça zor olurdu. Öyle ya, Merkez Bankamız da TL’yi savunacak “güçlü” rezervlere sahip değil bugünlerde.
Neticede ülkenin mevcut siyasi koşullarında, bana göre Banka yapabileceğinin en iyisini yaptı; tabi “yukarısının” izniyle. Bundan daha fazlasını beklemek de doğru olmazdı diye düşünüyorum. Ama bunun süreklilik arz edeceğini de sanmıyorum. Dahası gelecekteki toplantılarda daha gerçekçi ve ülkenin iktisadi koşullarıyla uyumlu kararların alınabileceğini ise tahmin etmiyorum.
Bu faiz kararını doğru bulmakla birlikte, kararın gerekçelendirilmesinin özenli yapıldığını hiç düşünmüyorum. “Gerek var mı” diyeceksiniz şimdi, ama bu özensizliği gözler önüne sermek, bankanın konumunu anlamak ve liyakat bakımından geldiği yeri görmek kurumsal yıpranmanın düzeyini anlamak bakımında önemli diye düşünüyorum. Öyle ki, Banka bile sözüm ona “kurumsal düzeyde” aldığı faiz kararlarını gerekçelendirirken, bir istikrar sergilemekte zorlanıyor.
Prof. Dr. Öner Guncavdı Kitapları
Biz iktisatçılar açısından faiz kararının kendisi kadar, TCMB’nin kamuoyuna açıkladığı “Faiz Kararına İlişkin basın Duyurusunun” da önemi vardır. Zira bu duyuruda, Bankanın aldığı kararın hangi iktisadi gerekçelere dayandırdığını görme mümkündür. Böylelikle ülkemizdeki ve dünyadaki ekonomik gelişmeleri onun ve kamuoyunun nasıl okuduğunu karşılaştırabilme imkânı buluruz. Burada oluşacak farklılıklara göre, biz iktisadi birimler kendi kararlarımızı gözden geçiririz. İşte sürecin bu şekilde gerçekleşmesi Merkez Bankalarının ekonomiyi yönlendirebilmesine olanak sağlar.
Bu son kararın iktisadi gerekçelerini anlamak için PPK’nın Aralık ile Ocak ayı açıklamalarını karşılaştırmak yeterli. Faizler konusunda farklı karar verilmiş olsa da, her iki kararın açıklamaları büyük ölçüde birbirine benzer. Tabi bu akıl karışıklığına neden oluyor ister istemez. Bankanın vermek istediği mesajın kalitesini bozuyor. Daha geçen ay önce “[arz yönü faktörlerin] fiyat artışı üzerinde oluşturduğu geçici etkilerin ima ettiği alanın” kullanılabilmesinden bahsedip, sonra da faizleri 100 puan indiren Bankanın, aynı arz yönlü faktörlerin hala geçerli olduğu bugünkü koşullarda, bu kez faizleri sabit tutması gerçekten hayrete şayan bir durum oluşturuyor.
Ekonomik koşulları bu denli farklı okumanın nedeni nedir? Bunun açık bir cevabı yok. Kamuoyunda sadece rivayetler mevcut.
Son olarak Ocak ayı gerekçelerinde “Türk lirasını önceliklendirmeden” bahseden Banka, yaptığı değerlendirmede, TL’nin değerini fiyat istikrarı ile birlikte amaç olarak benimsemiş görünüyor. Bu amaçlardan hangisine, ne kadar ağırlık verildiği ise net değil. Cari işlemler dengesine yönelik hedeflerin bu kararda da yer alması nedeniyle, TL değerinin daha öncelikli bir amaç olduğu izlenimi ortaya çıkıyor ister istemez. Fakat bu kez TCMB’nin açıkladığı Enflasyon Raporuna bakılırsa da, kurlardaki oynaklık dışsal, faiz kararlarıyla ilgili değil deniliyor. Bu durumda TL’nin değerini veri almak doğru olmaz mı?
Çok daha önemlisi bu tip durumlarda, birbiriyle çelişen hedeflerin fiyat istikrarını bozucu etkileri akla geliyor insanın aklına. Burada konu edilen ekonomi ithalata bağımlılığın ve kur geçişkenliğinin yüksek olduğu bir ülke ise, TL’ni değeri ile ilgili dikkate aldığınız hedefin fiyat istikrarını bozucu etkilerinin olması kaçınılmazdır. Zaten 2021 yılı enflasyon raporunda bu hususa Bankanın kendisi bizzat dikkat çekiyor. En son alınan kararda ise bu noktanın üzerinde durulmuyor; yok sayılıyor.
Faiz kararın arkasındaki teknik detaylar bu kadar zayıfken, bu karara dayanak teşkil eden açıklamaların da kimseyi ikna etmeyeceği açıktır. Böyle bir durumda TCMB’nin ekonomiyi yönlendirebilmesi mümkün müdür?
Karar tamamıyla siyasidir; iktisadi değil. Banka sadece kendisine tebliğ edilen karara gerekçe uydurmuştur. Ancak kamuoyunun açıklanan bu gerekçelere bakarak kendi kararlarını, yine bankanın amaçladığı yönde gözden geçirmesi mümkün değildir. Bu uyumsuzluk ister istemez para politikasının da etkinliğini azaltmaktadır.
İktisadi birimlerin kendi kararlarını İşte bankasın düştüğü bu hal sonunda, Sayın Ekonomi Bakanı Nureddin Nebati’nin dediği gibi, faiz değil ama TCMB’nin kendisini ekonominin gündeminden çıkartmıştır.
İTÜ İşletme Fakültesi’nde öğretim üyesidir. Warwick ve Nottingham Üniversitelerinden ekonomi alanında yüksek lisans ve doktora dereceleri bulunmaktadır. Ağırlıklı olarak Türkiye ekonomisinin gelişme ve büyüme sorunları üzerine çalışan Öner Günçavdı’nın ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış birçok makaleleri, kitap bölümleri ve derleme eserleri bulunmaktadır. Ayrıca 2009 yılında Tarih Vakfı tarafından yayımlanan “Düşten Gerçeğe – Türk Sanayiinde Elginkan Topluluğu” isimli eser ile “Yolun Sonu: Türkiye’nin Büyüme, Faiz, Bölüşüm Açmazı ve Yeni Türkiye Söylemi” (Efil Kitapevi, 2015) adlı iki telif kitabın yazarıdır.