1. Kafka’ya hoş geldiniz… Türk okurunun, 1951’de, Necip Alsan (1918-?) çevirisi Die kaiserliche Botschaft/İmparatorun Mesajı1 öyküsü ve 1952’de, Vedat Günyol (1912-2004) -ikinci erek dil/Fransızca’dan- çevirisi Die Vermantlung/Değişim kitabıyla tanıştığı, dünya edebiyatına “Kafkaesk” tarzını/sözcüğünü armağan eden bir “mecaz virtüözü”nün kendi hikâyesini “cımbızlama” serüvenime ve davetime hoş geldiniz… Tanışalım:
Huzur mu istiyorsun? – Az eşya, az insan…2
Dünya edebiyat tarihinin en çok okunan/tartışılan yazarları arasındaki Praglı “çelimsiz” sigortacı “aslında” kendini takdim etmektedir bu tanışma babında. Yoksa tatmin mi demeliyim?
Bir “Kafka Uzmanı” değil bir “Kafka Öğrencisi” olarak paylaşacaklarım, 1978’den (Lise-2) bugüne öğrenciliğini hiç aksatmadan sürdüren bir “örümcek”in bireysel okumalardan Prag kafelerine biriktirdiklerinden ibarettir. Ortak yönümüz ikimizde ikizler burcuyuz. -Burçlara dair ilgim ve bilgim sıfır olsa da.- O gün bugündür seviyeli bir ilişkidir devam etmekte… Çok şey öğrendim ve öğreniyorum… Kafka okumak, kimyasal bir tepkimeye benzer. Yüz elli sözcükle konuşan ve bu yüz elli sözcükle sesli harf tasarruflu (tmm…) yazan bir toplumda “K. taraftarı” olmak bertaraf olmaktır. Aidiyet oluşturmadan okunmaz; Marksçı filozof Georg Lukacs’a (1885-1971) göre “umutsuzluk peygamberi”3, Louis Aragon’un (1897-1982) “Kafka’yı yakmalı mı?”4, Albert Camus’nün (1913-1960) “Bizi insan düşüncesi sınırının sonuna götüren yazar. Absürd sorununu tüm boyutlarıyla ortaya koyan yazar…”5 dediği biri. İlk etapta, karamsar bir karakterdir O; yazdıklarında daima gizli bir umut ışığı olsa da. Güncelliğini toplumsal vicdanın çöküşüne borçlu olduğumuz yalın gerçektir. Hem de anlattıklarından daha yalın.
Kafka (03 Temmuz 1883 – 03 Haziran 1924), yüzü hiç gülmeyen bir “ıssız adam” mıdır? Bir ıssız adamın yanılsaması mıdır bu eserler? Yoksa! Yoksa bir ganimet midir Kafka?
İçinde yaşadığımız gerçekler absürt, absürtlüklerde gerçek olduğuna göre Kafka’nın değeri ortadadır; bir ganimet!
2. Kafka’yı okumak nasıl bi’şeydir? Kafka’yı okumadan önce hayatını okumak gerekir. Bir bireyin -kim olursa olsun, ressam, yazar, politikacı vs..- yaptıklarını/yapıtlarını, anlayabilmek için yaşamöyküsünü bilmek önemlidir. Ferit Edgü (1936-), “Kanımca, anlatan, kendini anlatır”6, dese de bunu teyit edecektir/etmelidir okur. Simgesel bir dil aracılığıyla metaforlar üzerinden ilerleyen Kafka’nın yaşamını didiklemek, yazdıklarını anlayabilmenin ön şartıdır. Aynı Ferit Edgü, Kafka’nın başka hiçbir ülkede Türkiye’den daha iyi anlaşılamayacağı iddiasında da ısrarcıdır: “Biz hemen hiçbir ayrımı olmadan onun ülkesinde yaşıyoruz. Bütün savunmalar, bütün konuşmalar boş. Aynı dili konuşuyoruz, istesek de istemesek de yapıyoruz bunu… Bütün her şey gözümüzün önünde olup bitiyor. Sanki bir Ceza Sömürgesi’nde yaşıyoruz… Bütün çaresizliklerimizle bütün olanaklarımızla biz Kafka’nın bütün yapıtlarıyla çizdiği o ülkede, o saçma, o bunaltı, o yalnızlık ülkesinde yaşıyoruz, evet hiçbir ayrımı olmadan, orda.”7Bu tespite katkı bağlamında dünyanın bu hâl üzre olduğu yargısına varmak daha insaflı olmaz mı? Kafka’yı okumak böyle bi’şeydir!
Kafka okumanın en büyük tehlikesi (ya da bedeli), toplumsal ataleti çoğaltıcı vitrin etkisidir; arkaplana ulaşmamak kolaycılığına teslimiyet sonrası.
3. Bir insan olarak Kafka. 1902’de Charles Üniversitesi’nde tanıştıkları kadim dostu ve sırdaşı Max Brod’a (1884-1968) göre Kafka, eserlerinin karamsar ve boğucu havasına karşılık, aslında grotesk biridir. Hatta Dava’nın taslaklarını dostlarına bizzat kendisi kahkahalar eşliğinde okumuştur. Yazdıklarına damgasını vuran karamsar havanın adresi, sorularını ve sorunlarını konuşarak değil yazarak dışa vurmak tercihidir. Kafka, hayatı boyunca babasının gölgesini üstünde hissetmiş ve bu nedenle özgüven sorunu yaşamış; bu özgüven sorunu, tüm hayatını örselemiştir. Eserlerindeki otorite takıntısının babasından kaynaklanmış olabileceğini iddia etmek şaşırtıcı değildir. Babası ile ilişkisini özetleyen en iyi metin, babasına yazdığı ama nedense ulaştır(a)madığı uzun mektubudur. Kafka’daki güçlü olana itaat etmenin arkaplanında gizli bir başkaldırı kendini hissettirir. Babası, sadece güçlü ve otoriter yapısı ile değil, heybetli duruşuyla da, Kafka’da hep bir eziklik hissettirmiştir. Kafka, ailesi bakımından çok talihsizdir; babasının otoriter yapısının yanı sıra, iki erkek kardeşi henüz o çocukken ölmüş, en sevdiği aile üyesi Ottla dahil üç kızkardeşi Nazi toplama kamplarında katledilmiştir. Belki veremden ölmeseydi, o da bu kampların kurbanı olacaktı.
Kafka, hiçbir partiye/örgüte üye olmamasına rağmen emekçi/sosyalist bir figürdür. Hatta anarşistlere sempati duymakta, her entelektüel gibi savaş karşıtıdır.
Kafka’nın Çek yazar Felice Bauer (1887-1960), Praglı sekreter Julie Wohryzek (1891-1944), Çek çevirmen Milena Jesenska (1896-1944) ve Polonyalı bebek bakıcısı Dora Diamant (1898-1952) olmak üzere dört gönül ilişkisi yaşadığını biliyoruz. Ölümünden sonra, Felice’nin en yakın arkadaşı Çek yazar Grete Bloch (1892-1944), Kafka ile uzun süre mektuplaştığını ve ilişkilerinin mektuplaşmanın çok ötesinde olduğunu iddia etmiş; Kafka tarafınından cevaplanamayan ama gerçek olma ihtimali yüksek bu iddia Kafka’nın kişisel tarihinde yerini almıştır. Grete Bloch, üç kızkardeşi ve Milena gibi Nazi kamplarında öldürülmüştür.
Okuduklarımız, böyle bir yaşamöyküsünün sahibine aittir.
4. Bir edebiyat figürü olarak Kafka. 1912’de ilk kitabı Betrachtung/Gözlem yayımlanan ve tüm eserlerini Almanca yazmış olan Kafka, olumlu-olumsuz tüm tartışmaların ötesinde yaşamda korkuyu güncel metafor olarak en iyi anlatan/kullanan yazardır. Korku, çağımızı özetleyen en yalın olgu! Toplumsal vicdanın çöktüğü süreçte Kafka güncelliğini hep koruyacaklar listesinin başlarında her zaman kendine yer bulacaktır. O, başlı başına bir ekoldür; Kafkaesk Edebiyat’tır. Kırk bir yıllık ömrüne yedi kitap sığdırmıştır. Bunların yanında üç tamamlanmamış roman ve üç bin sayfayı bulan mektupları ve günlükleri mirasıdır; Max Brod’a “öldüğümde tüm bu eserlerimi yak” vasiyetiyle… Hayattayken pek tanınmamış buna karşılık günümüzde kitapla-kitapçıyla hiçbir işi ve ilişiği olmayanların bile tanıdığı bir isim. Bir edebiyat efsanesi…
5. Bir düzenbaz portresi olarak Kafka. Kafka, müsvettelerini neden kendi yakmamıştır? Zeki, içten pazarlıklı bir adam yani; yaptığı marketing midir yoksa yazar beğenmezliği mi? Kafka iyi fikirdir, kocaman ve bir o kadar da ironik. Mirası yakılmalı mıydı yoksa yayımlanması doğru mudur tartışmaları boştur. Kafka’nın Max Brod’dan istediği, kitaplarının yok edilmesiydi; fakat o yapmadı belki de yapamadı. Doğru karar! Kafka, eserlerinin bir bölümünü yaşadığı dönem bizzat yok etmiş bir kısmı da Nazilerce yok edilmiştir zaten. 1920’li yıllarda, küçük bir edebiyat çevresine sahiptir Kafka. Fransız yazar Andre Breton’un (1896-1966) sahip çıkmasıyla, önce Fransa’da ardından İngiltere ve Amerika’da eserleri basılır… Almanya’da ilk kez, 1957’de basılabilmiş, özetle İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyada tanınmaya başlamıştır…1933-1945 yılları arasında Kafka da diğer Yahudi bilim ve kültür insanları gibi yasaklı, Nazi Almanya’sında eserleri yakılacak kitaplar arasındadır.
“Öldüğümde tüm eserlerimi yak” vasiyetinin altında yatan Kafka’nın kronik hale gelen özgüven sorunu olabilir mi? Kendisinin iyi bir yazar olmadığı, eserlerinin bir boka benzemediği vb… Belki de onun için yazmak sadece ve sadece bir hayatta kalmak dürtüsüydü, yazarak yaşayabilmek… Kim bilir? …Ortaya koyduğum bütün eserlerden sadece şu belirttiklerim geçerlidir: Yargı, Ateşçi, Dönüşüm, Ceza Kolonisi, Köy Hekimi; hikâyelerimden ise Açlık Sanatı. (Gözlem’in bir örneğinin kalmasını istiyorum, kimse bu hikâyeyi yok etme zahmeti çekmesin, fakat onun yeni basımının olmasını da istemiyorum.) Bu belirttiğim beş kitabın ve hikâyenin geçerli olduğunu söylemem, kesinlikle onların yeniden basılıp, yayımlanması anlamına gelmesin. Aksine ben bu eserlerin hepsinin yakılıp yok edilmesinden yanayım. Eğer bu kitaplara ulaşmak isteyenler varsa onlara da engel olamam.
Max Brod, Alman ordularının Prag’a girmesinden kısa bir süre önce Kafka’nın elyazması müsveddeleriyle birlikte İsrail/Tel Aviv’e kaçarak bir anlamda Kafka’ya edebî hayat verecektir… Max Brod, elyazması müsveddelerin bir kısmını Oxford Üniversitesi’nin Bodleian Kütüphanesi’ne transfer etmiş; bir kısmı da ölümü sonrası sekreteri (ve metresi) Ilse Esther Hoffe’nin (1906-2007) eline geçmiştir. (Esther’in kızlarına kalan Max Brod mirasını ise İsrail Ulusal Kütüphanesi sahiplenmiştir.)8
Kafka tüm günlüklerini, mektuplarını ve yarım kalmış eserlerini ölümünden sonra yakılmak üzere Max Brod’a teslim eden Kafka henüz hayattayken ve gitgide yaklaşan ölümü hissederken neden bu eyleme kendi cesaret edememiştir? Sorunun cevabı ebediyen sır kalacaktır.
6. Kafka, “bitmeyen ben mevsimiyle yüzleşmek” demektir. İnsanların bakışlarına bile dayanamıyorum, insan düşmanı olduğumdan değil, ama insanların bakışları, çevremde bulunmaları, öylesine oturup bakmaları, bütün bunlar benim için dayanılır gibi değil. Bir Prag kafesinden eve döndüğünde bu cümleyi yazar günlüğüne.
Kafka, dış dünyadan ödünç aldıklarıyla iç dünyasını harmanlayarak çok boyutlu gerçeklik betimlemeleri sunmakta; toplumsal panoramayı, eserlerinde sürekli işlediği yabancılaşma olgusu, iletişimsizlik, yalnızlık, korku, bunalım, değersizlik duygusu, özgüven eksikliği, bürokrasi ve hiyerarşinin insanı hiçe sayması vb. konularla ve grotesk bir kurguyla yani kendine özgü biçemiyle gözümüze sokmaktadır. Örneğin; Ceza Sömürgesi’nde, insanın, bürokrasi ve hiyerarşi karşısındaki çaresizliğini ve madde egemenliğinin maddeye tapan birey üzerindeki etkilerini ele alır. Edebiyat tarihi açısından yeni nesnelcilik (öznenin değil nesnenin gerçekliği) akımına dâhil edilen Kafka, aydınlanmacı aklın her şeye bir açıklama getirebileceği inancının çöktüğü, akıldışı, sezgisel boyutun gerçekliğe ulaşmada devreye girdiği bir dönemde/dönemi (1919-1932) yaşamış; Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları, sanayi devrimi sonrası düzenin kemikleşen yıkıcı yansımaları ile Nazi Almanyası’nın saldırgan karakteri Kafka’yı ve dolayısıyla eserlerini derinden etkilemiştir:
Niçin üzülüyorsun ki? Hiçbir eksiğin yok! -Haklısın! Hiçbir eksiğim yok kendimden gayrı!
7. Kafka’nın Kahramanları. Yazdıklarının odak noktasını; örgütlü burjuva toplumunda üst üste yığılmış değersiz eşyalar gibi yok olmak/metalaşmak, makinenin insana alternatifliği, yalnızlığa hapsolmak, evrensel acı, nesnelleşmek, kamusal güçler karşısında savunmasız ve çaresiz olmak/kalmak karşısında varoluş mücadelesi içinde kendini kaybolmuş/sıkışıp kalmış hissetmek/bulmak oluşturan Kafka’nın kahramanlarının ortak özelliği, düşsel atmosferler ortamında varoluşlarının anlamını bulma çabalarıdır, diyebiliriz. Kafka’nın yalnız kahramanları kendileriyle olduğu kadar çevreleriyle, gerçeklerle/düşlerle, binbir olasılıkla çatışır dururlar. Sarıldıkları cevaplar, yakalarından düşmeyen soramadıkları sorulardır. Bütün evrensel acılar ve başarısızlıklar kaderlerinde gizlidir. Kafka, insanı tüketen hoyrat yapılara karşı kurgular kahramanlarını… Gündelik burjuva hayatının hayaletlerine karşı… Bu hayaletler kimi zaman Praglı orta sınıftan ve yalnızca yaşamın maddi yönüyle ilgilenen bir ana babanın oğluna dair hikâyedeki küçük burjuva aile yapısıdır (Dönüşüm); bir başka zaman mülkiyetin ve adaletin izbe mekânlarda, tekinsiz koridorlarda, sinsi ve sünepe hayat sürdüğü bürokratik yapıdır (Dava); bazen de en az bürokrasinin çarkları kadar öğütücü ve köleleştirici bir çalışma hayatı yapısı (Şato ve Amerika)… Dönüşüm’deki menfaatçiler, Dava’daki yüce yargıçlar, Şato’daki yöneticiler Kafka’nın alegorilerindeki aşkınlığın temsilsicileridirler…
Kafka’nın gücü, eserlerindeki karakterlerin, “hakiki/doğal” olmalarından çok eserin seyri için(de) vazgeçilmez olmalarından ve neredeyse tümünün iyi birer mizah yeteneğinin varlığından beslenmektedir ki bu bağlamda Kafka bir dâhidir, diyebilir; eserlerinde kahramanlarının hayatını kâbusa dönüştürmeyi alışkanlık haline getirerek bir bakıma kendi içsel çelişkilerine de ayna tuttuğunu düşünebiliriz.
Eserlerinde ne Birinci Dünya Savaşı’ndan, ne içinde yaşadığı toplumdaki dini ve siyasi oluşumlardan ne de Prag’daki Yahudi azınlıktan bahseden Kafka, korkular ve yalnızlıklar tünelinde bütünleşir okurla: Dava, Joseph K.’nın bir sabah uyandığında tutuklanışı ile başlar… Dönüşüm, Gregor Samsa’nın yine bir sabah uyandığında böceğe dönüşmesiyle… Şato, Bay K.’nın şato yönetiminde olan bir köyde uyanmasıyla… Yaşadığının farkına varışının uyanışıdır bunlar. İroniyle anlatmayı seven Kafka’nın, kahramanları, sonunun nereye varacağını bilmedikleri labirentlerden geçererek bilinmeyen güce karşılaştırılırlar. Bilinmeyen yasalara istemeden karşı gelmek ya da çiğnediğinin yasa olduğunu bilmemek… Kafka, gündelik hayattaki olağan olaylara ayna tutmaz; o kendi kurallarıyla kendi dünyasını yarattığı için Kafka’dır. Kafka’yı yorumlamak ve anlamak için; savaşın, iktidarın ve Yahudi kültürünün eserlerindeki dolaylı etkisine dikkat etmek gerekecektir.
8. Kafkaesk. Almancanın prestijli sözlüğü Duden’de (www.duden.de) 1970’ler itibariyle yer alan “Kafkaesk” sözcüğü, Kafka’nın insanlığa bir armağandır. Kafkaesk nedir? “Kafka tarzı”ndan menkul bir sözcük. Türkçesi Kafkavari. Kafka’nın betimlemelerindeki gibi, tehdit edici ya da korkutucu anlamlarına gelen bir sıfat mı? Kafka’nın üslubuna özgü, eserlerinde anlatım akışının doğal bir parçası olarak bilinen ve algılanan gerçeklikten kopma, uzaklaşma durumu mu? “Kafka gizli öyküyü açıkça ve basitçe, görünür öyküyü ise muammalı ve karanlık bir şey haline getirene dek, gizlice yazar. Kafkaesk’in temeli işte bu evirme işlemidir.”9
“Kafkaesk durum”, bürokratik kurumların gündelik işleyişi içindeki gülünç saçmalıktan “idari” iktidarın en ölümcül tezahürlerine dek bir deneyim yelpazesini tanımlamaktadır. Kafkaesk sözcüğünün gündelik hayattaki yeri tesadüf değildir. Çek yazar Milan Kundera (1929-) Kafkaesk’e dair kapsamlı denemesinde özetle şunları söyler10: “Başka hiçbir kelimenin kavrama imkânı tanımadığı” durumları belirtir. Bu durumların bellibaşlı özellikleri şunlardır:
- Bireylerin ne kaçabilecekleri ne de anlayabilecekleri, labirent biçiminde devasa ve biricik bir kurumdan ibaret dünya,
- Bu Kafkaesk dünyada bürokratik dosya asıl gerçekliği oluştururken, insanların fiziksel varlığı bu dosyadaki bir fişin gölgesinden başka bir şey değildir,
- Sanıklar neyle suçlandıklarını bilmediklerinden, “kendi kendini suçlama” makinesi çalıştırılır.
Kafkaesk’in unsurları:
- Bireyler kurtulamadıkları ve anlayamadıkları tek ve dev labirentsi kurumdan başka bir şey olmayan bir dünyadadır,
- Bireyler için başka dünya olmadığına göre onların bütün varlığı bir/bu hatadan ibarettir,
- Cezalandırılan cezanın nedenini bilmediği gibi cezanın saçmalığı öylesine katlanılmazdır ki, suçlanan birey huzura kavuşabilmek için cezasına bir doğrulama bulmak ister: Böylece Ceza Suç’unu arar,
- Kafkaesk, komik trajiği güçlendirmek için değil, onu anlamsız kılmak için kullanılmıştır.
Milan Kundera’nın Kafkaesk Dünya’sı budur.
Tarzıyla, “gerçekçi” bir yazar olmaktan çok daha fazlasıdır Kafka. Eserlerinde gösterdiği şey yalnızca “nesnel gerçeklik” değil “aygıtlar”la karşı karşıya kalan bireyin öznel deneyimidir. O, mağlupların değil kaybedenlerin yani “bürokratik makine”nin öğüttüklerinin bakış açısıyla yazmıştır; Kafkaesk!
Kafka’nın son derece orijinal/özgün bir yazar olduğunun etiket değeridir Kafkaesk. Eserlerindeki kahramanların ruh hâllerinin ve olayların -o dönemde- gerçek dünyada olmayan karşılığıdır Kafkaesk. Farklı bir gerçeklikten kopuşun, bir başka ifadeyle bireyin içinde yaşadığı, yaşamak zorunda kaldığı/bırakıldığı değişkenlere bağlı olarak kendi yarattığı -kabullendiği- dünyada boğulmasıdır, boğulmasının betimlemesidir. Kafkaesk’in Kafka’da iki karşılığı vardır: Onun kendine özgü, alışılagelmemiş motifleri, konuları ve anlatım biçemlerini içeren edebî tarzını ifade etmek; tuhaf, gizemli, abes (absurd), tehditkâr, çaresiz, korku dolu, yabancı, bunaltıcı, terörist, grotesk vb. bireyin duygu durumları ile gereksiz yere karmaşık ve sinir bozucu olayları tanımlamak.
Kafkaesk sözlük bilgisi olarak tehdit edici ya da korkutucu anlamlarına gelmesine karşılık geniş anlamda, Kafka ile bütünleşmiş bütün kavramları kapsar: Umutsuzluk, yalnızlık, çaresizlik, korku, kuşku, suç, şüphe… Fakat hepsinden önce Kafkaesk bir ”belki”dir, ”olabilir”dir. Sonu görünmeyen karanlık bir yolun aydınlığıdır. Yürüdükçe çıkışa yaklaştığınızı düşündürten bir illüzyon… Belki de… Bir ütopya taslağı… Olabilir… Yolun sonunu tanımlayamamak, başlangıç ile sonuç arasına sıkışmışlık hâli… Kafkaesk’tir ve karşımıza çıkar: Benim hiçbir şeyim yok, adım bile yok… Onu bile sana verdim.
Kafkaesk, arabesk bir umutsuzluğun, ele geçirilemeyen/hâkim olunamayan bir dünyanın adıdır artık. Kafka’nın kahramanları, umutsuz küstahlıklarıyla bu dünyaya kafa tutmaktadırlar; dün, bugün, yarın… Rehavet dolu asude hayatlarımızın elimizden kayıp gittiğini gördüğümüz kâbuslar mı, yoksa o hayatların kendisi mi? Hangisi Kafkaesk’tir, yoksa ikisi de mi? Yoksa, bir sabah kalktığında kendimizi tutuklu ya da böcek olarak buluncaya kadar “a adam sende”cilik oynamaya devam etmek mi? Bir kitap başımıza inen bir darbe gibi bizi sarsmıyorsa neden zahmet edip okuyalım ki?
“Tipik bir Kafkaesk benzetme -kitap kafanızı korur- bizim için gerçek oldu. Saraybosna’da bir şair kendine kitaplardan gerçek bir sığınak inşa etti. Antredeki pencereye, cephede ön saflardaki nöbetçi misali, üzerinde Tito ile Zafere yazılı vinylex kapaklı lüks ciltli kalın bir kitap koydu.”11 Bosna Savaşı’ndan (1992-1995) arta kalan Kafkaesk gerçektir bu. Kafkaesk etkisi, Kafka okumanın bedeli ya da hediyesidir.
9. Şiir’de Kafka ile karşılaşmak. Güzeldir, hiç şiir yazmamış olsa da Kafka. Sırasıyla Cemal Süreya (1931-1990), Attila İlhan (1925-2005) ve Ataol Behramoğlu’nun (1942-) dizelerindeki Kafka’ya buyurun lütfen:
“Ellerim gece yatısına çağrılmış Ve
Telaşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi Yüzüm giyotine abone”12
“komşusu gizlice kafka okurmuş üstüne yokmuş doğrusu”13
“İnsan her zaman Bir uçuruma Hazır olmalı diye düşünüyorum. Ölmeye, soğukta ve tek Kalmaya.
-Kafka bunu Yaşamıştı. Ama bence Olumsuz bir tarzda- Birini bekliyorum alacakaranlıkta.”14
10. Kafka Ekonomisi. Kafka okumak moda mıdır? Ben yalnızca bir yazarım, başka bir şey ne olabilirim ne de olmak istiyorum, diyen Kafka, özgün anlatım tekniğinden ve kişiliğinden kaynaklanan alışılmışın dışındaki eserleriyle moda olmanın çok ötesindedir. Her okurun bir Kafka’sı vardır onu hiç okumayanlarında. Bir başka deyişle Kafka’yı okuyup anlayan, anlamaya çalışanlarla Kafka’yı hiç okumadan “Severim, ilginçtir”ciler bir aradadır. Kafka bugünleri görseydi? Yazdıklarının sadece edebiyat çevrelerinde değil farklı proje grupları arasında da ilgi gördüğünü, eserlerinin yeniden ele alınıp değişik üretimlere konu olduğunu… Çizgi romanlar… Tiyatro oyunları… Filmler… Çizgi filmler/animasyonlar… Bilgisayar oyunları (mif2000)… Kurumsal eğitim tasarımları… Hep çantasında taşıyıp okuyorumculuk oynayanlar… Tekrar tekrar okuyanlar… Kafka okuma atölyeleri… Ya Kafka Oteli… Kafka Cafe… Radyo Kafka FM (www.radyokafka.com)… Kafka Yayınevi… “Kafka Market”i bilir misiniz? (Cezmi Ersöz’ün öyküsü). Ya Kafka Turizm ve Seyahat Acentası’nı (www.kafkatur.com.tr). Kafka Okur’u (dergi)… Tişörtler, bardaklar, çantalar vb. hediyelik eşyalar… Karikatürler (Umut Sarıkaya: “Olm manyak mısınız, Kafka unutulur mu lan!”)… Kes-yapıştır tercümeler… Özetle devasa bir ekonomidir artık Kafka.
Arızalı bir tip? Bir pazarlama canavarı olabilir mi, hayır! Kafka Ekonomisi, Kafka’nın “edebî evreninin bereketi”dir.15 Sonuç, endüstriyel “mal”a Dönüşüm olmuşsa da.
Ülkemizde, Kafka’nın kitaplarını basmayan yayınevi kalmadı dersek yalan olmaz. Yürürlükteki 5846 Sayılı FSEK’nun 27. Maddesine göre; Koruma süresi eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl devam eder. Kitap telif hakkı koruma süreleri, ülkelere göre değişiklik göstermekle birlikte genel eğilim ve uygulama 70 yıldır. Kafka’nın eserleriyle ilgili yazara ve varislerine ait olan telif hakkı koruma süresi 1994 yılı itibariyle sona ermiştir. Artık Kafka’nın kitapları bir “kamu malı”dır ve isteyen yayınevi istediği gibi basabilmektedir.
Kafka’ya rahat yok vesselam ne sağlığında ne de öldükten sonra!
Yüz yıl önce 03 Haziran 1924’de veremden öldüğünde ömrünün baharındaydı Kafka. Mutsuz, terk edilmiş, ezik, yaşanmamış cinselliklerin, olmamış ilişkilerin toplamı muğlak bir portre olarak edebiyat dünyasının ikon haline getirdiği Kafka; modası geçmeyen gerçeklik ve yazdıklarıyla bir markadır bugün.
Peşinde koşmadığı şöhreti ölümünden sonra yakalamak! Bundan daha Kafkaesk ne olabilir ki?
1962, İzmir doğumlu. İşletme eğitimli. Danışmanlık şirketi kurucu ortağı. DEİK Türkiye-Tanzanya İş Konseyi Kurucu Başkanlığı yaptı (2011). Tanzanya İşbirliği Forumu Başkanı (2014-). Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek Afrikatürk dergisini projelendirdi ve yayımladı (2019). Afrika Menekşesi adlı öyküsü, Tarık Dursun K. Öykü Ödülü’nde “yayımlanmaya değer” bulundu (2019). Dünya Siyasetinde Afrika adlı akademik kitap serisinin bölüm yazarlarından (2020-). Afrika Şiiri’ne dair ülkemizdeki en kapsamlı araştırma-incelemeyi yaptı ve yayımladı (2021). Afrika üzerine yazıyor, seminerler veriyor, arada Afrika’da yaşıyor.
- Beş Sanat Fikir ve Sanat Dergisi, İstanbul: Eminönü Halkevi Yayını, S.?
- Kafka’ya ait tüm alıntılar, Kâmuran Şipal çevirilerinden yapılmıştır.
- Kafka, Franz (2010), Aforizmalar (Çev.O.Çakmakçı), F.Edgü’nün Kafka Güneşi/Önsöz’ünden alıntı, İstanbul: İş Kültür Yayını, s.vii.
- A.g.e., s.vii.
- Camus, Albert (2019), Sisifos Söyleni, İstanbul: Can Yayını, s.89.
- Edgü, Ferit (2007), Buluşmalar, İstanbul: Can Yayını, s.113.
- Edgü, Ferit (1961), Kafka’ya Giriş, Yeni Ufuklar Dergisi, Şubat/Mart 1961, s.425-426.
- Yahudi olan ve Prag’ın Naziler’e teslim olması (işgal değil) üzerine 1939’da eşi Elsa’yla birlikte Tel Aviv’e kaçan Max Brod, Kafka’ya ait belgeleri ve elyazması müsveddeleri de yanında götürmüştür. 1942’de eşinin ölümü sonrası, Filistin’de yaşayan Otto-I.Esther Hoffe çiftiyle kurduğu yakınlık sonucu Esther, Max Brod’un ölümüne dek hep yanındadır. Max Brod’un ölümüyle Kafka’ya ait elindeki tüm belgeler Esther’e kalır. Ölmeden önce, bu belgeleri İsrail Ulusal Kütüphanesi’ne bağışlamasını isterse de nasıl ki kendisi Kafka’nın isteğine uymamıştır, Esther’de Max Brod’un isteğine uymaz. Dava’nın elyazması müsveddelerini 2 milyon dolara Alman Edebiyat Arşivi’ne satar. Esther’in ölümüyle de diğer belgeler kızları Ruth ile Eva’ya kalır. İsrail’in Kafka aşkı burada başlar. Kızkardeşler, belgeleri satmak istediklerinde, İsrail Ulusal Kütüphanesi’nin muhalefeti ile karşılaşırlar. 2008’de başlayan dava süreci 2016’da İsrail Ulusal Kütüphanesi lehine sonuçlanır.
- Ricardo Piglia, Kısa Öykü Üzerine Tezler (Çev: T.Poyraz), Aralık 2012, www.birikimdergisi.com, erişim tarihi: 13 Kasım 2020.
- Kundera, Milan (1989), Roman Sanatı, (Çev: İ.Yerguz), İstanbul: Afa Yayını, s.119-123.
- Mehmedinoviç, S. (2009), Saraybosna Blues, (Çev: A.Başman-S.Baydur) İstanbul: Pupa Yayını, s.93.
- Süreya, Cemal (2008), Sevda Sözleri, İstanbul: YKY Yayını, s.64.
- İlhan, Attila (2010), Tutuklunun Günlüğü, İstanbul: İş Kültür Yayını, s.21.
- Behramoğlu, Ataol (2019), Bir Gün Mutlaka, İstanbul: Tekin Yayınevi, s.73.
- Bora, Tanıl (2016), Söyleşi: Kafka, ritimli ve hissiyatlı bir sadeliğin yazarıdır. www.arkakapak.com, erişim tarihi: 30 Kasım 2020.