“Çocuklara aşılanacak en önemli şeyler erdem ve onurdur.”[1]
Gazel Bulut’u olasıdır ki tanımıyorsunuz. Ya da cezaevleri konusunda biraz daha duyarlı olanlarınız, onu önce gazetecilikten tutuklanan, tahliyesinin ardından da bu kez “örgüt üyeliği” suçlamasıyla 10 yıl 10 aya mahkûm olan, ve gerisinde iki aylık bir bebek bırakarak önce Muğla, ardından da Tarsus cezaevlerine kapatılan Dersimli bir genç kadın olarak anımsayacaktır. Gazel Bulut, bir süredir Kandıra cezaevinde. Arjin ise şimdilerde 6 yaşında olmalı.
Gazel, iyi bir anne. Bebeğine yakın olabilmek, onu sarabilmek için Muğla ve Tarsus cezaevlerinde yürüttüğü mücadeleye tüm tutsak dostları tanık[2]… Kızının büyümesini, parmaklıkların ardından izlemek zorunda bırakılan…
Cezaevi korkunç, soğuk yüzlü, duygusuz, hatta kimi zaman sadist bir öğretmendir. İnsan acılarından, yaralarından öğrenir en çok… Gazel’e yalnızca Arjin’in değil, tüm çocukların annesi olmayı öğretmiş…
Kalemi, kâğıdı almış eline, çocuklar için masallar yazmaya başlamış. İlk kitabı Damlayan Masallar, 2019 yılında yayınlandı. Arjin iki yaşındayken. Arjin ve pek çok çocuk, “dışarıdaki” babalarından, annelerinden ya da anneanne, babaannelerinden dinlediler bu damlayan masallar’ı.
Pulun Sırrı ise yeni yayınlandı.[3] Arjin okuma-yazma öğrenmiştir, herhâlde. Babasını beklemez, kendi okur annesinin masalını… Arjin’le birlikte, diğer çocuklar da…
“Gazel Bulut, cezaevinde kalemini masallaştırmayı, onunla aynileşmeyi önemseyen bir yazar. PULUN SIRRI adlı ikinci kitabı da çıktı. Bu kitabında çevre başta olmak üzere gelecek sorununu masala taşıyor. Şahmaran merkezi bir karekter olarak çıkıyor karşımıza. Metaforlarla tüm canlıları uyaran, gelecek kaygısını ateşleyen bir masal bu. Çocuklardan daha çok büyüklere yönelik, didaktik bir masal. Düşündürücü. Bana öyle göründü. Gazel’in dili, tökezleyen bir dil değil. Akıcı. Anlatımı, eğitimci tarzına biraz yakın. Bu anlatım tarzını, okuma yazma bilmeyen bir büyücü, bir çoban, bir dilenci, bir divane, bir kocakarı veya kadim bir kahin anlatımına doğru yaklaştırsa daha başarılı olacak, diye düşünüyor, devamını diliyorum.”
Muzaffer Oruçoğlu
Pulun Sırrı, bu coğrafyada çok yaygın bir mitos-efsanenin, Şahmaran’ın Gazel’in kaleminde serbestçe yeniden yorumlanarak bir masala dönüştürülmüş hâli. “Beyaz Antenli Karınca”nın, küçük (yüksek ihtimal, Dersimli) kız çocuğu Jina’ya anlattığı, başından geçenlere dair bir öykü. Ama sıradan bir öykü değil bu: karıncanın Şahmaran’la tanışması, ondan iyilik-kötülüğe, adalete, ölümsüzlüğe, savaş ve barışa, özveriye, yaşamın bütünlüğü ve bağıntılılığına, şifalı bitkilere dair pek çok şey öğrenmesi; yılanlar diyarının “Savaş ülkesi”nin “insan olmanın erdemine ulaşamamış” askerleri tarafından tarumar edilmesine, Şahmaran’ın katledilmesine tanıklığı, Şahmaran’ın vasiyetini yerine getirebilmek için karınca yaşamından vaz geçip yılanların “barış elçisi”ne dönüşmesi…
Masal efsane/mitos’un pek çok unsurunu taşıyor, elbette: Şahmaran’ı şifalı bitkilere değgin bilgilerin öğreticisi olması, barışı korumak adına yerin yedi kat altında bir mağarada yaşamaya razı oluşu, onu görenlerin sırtında pullar çıkması, yurdunun insanlar tarafından yağmalanışı, ölümünden diğer yılanların haberdar olmasını istemeyişi… Ve/ fakat farklı. Efsane/ mitosa bugüne değin dahil olmamış pek çok figürle tanışıyorsunuz. Jina, annesi, babası, akrepler, beyaz antenli karınca, küçük yılan… Bir bakıyorsunuz bir versiyondaki Lokman Hekim’in (Camşab) yerini bir karınca almış, küçük bir kız çocuğu yılanlarla insanlar arasında sonsuz barışın elçiliğini üstlenmiş, üstelik de buna da karıncanın kendisini ikna etmesi sonucu razı olmuş.
Ama anlatılar böyledir işte… Masallar, efsaneler, mitoslar anlatıcıları ve dinleyicileri tarafından, her birinin meşrebine göre tekrar tekrar yorumlanır, çağdan çağa uyarlanır, diyardan diyara, kültürden kültüre, sınıftan sınıfa farklılaşır, çeşitlenir, vurgu bir kahramandan diğerine kayar, kahramanlar dönüşür… Belki de söylendikleri her keresinde, çağın soru(n)larına değgin bir yanıt iletmeleri bundandır… Uzaktırlar, ama bize bizi anlattıklarına dair bir yakınlığı, tanışlığı hep taşırlar bağırlarında…
Gazel’in masalı da öyle… Akreplerin, karıncaların, yılanların dünyasında doğanın uyumuna, savaşa, barışa, sömürgeciliğe, iktidar hırsına, açgözlülüğe, kolektivizme, adalete, ezilenler arası dayanışmaya, kısacası insanlara, sınıflı toplumlarda yaşayan, sömüren-sömürülen, ezen-ezilen, tahakküm eden-madun insanlara dair pek çok mesaj buluyorsunuz.
Gazel, anasından-babasından dinlediği Şahmaran’ı bize kendi meşrebince anlatmış. Ezilenlerin yanında duran, haksızlıklara, adaletsizliklere, sömürüye, doğanın talanına karşı çıkan, dayanışmaya, yaşama sahip çıkmaya kararlı, bunun için de bedel ödeyen bir kalem, bütün çocuklara sevecen bir anne olarak…
“Çocuklar ne anlar bunlardan” demeyin sakın. Büyükler anlatılara “masal” diye dudak bükebilir belki, ya da akıllarını kemiren kaygılar, korkular ya da hesaplara boğulup, adalet, barış, eşitlik, ortaklaşmacılık gibi insanlığın kadim özlemlere sırtlarını dönebilirler. Ama çocuklar öyle mi? Onlar, Gazel’in, ya da Beyaz Antenli Karınca’nın deyişiyle, “yetişkinliğin getirdiği olumsuz düşünce ve duygularla tanışmamışlardır. Mensubu olduğu türün en saf hâlini taşırlar.” Ve onların “içinde bir yerlerde, doğanın güzelliklerinin birleşimi olan güç saklı”dır. (s.56)
Arjin’in ve diğer çocukların Şahmaran’ı, Beyaz Antenli Karınca’yı, Jina’yı anlayıp gereğini yapacağından hiç kuşkumuz yok.
Kalemine, yüreğine sağlık, Gazel Bulut…
Akademisyen, antropolog, yazar, çevirmen, aktivist. 1956 yılında İstanbul’da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra Fransa’ya giderek, üç yıl süresince Fransa’da dil ve Paris VII ve Paris Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun; 1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasını da aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun’un çok sayıda çeviri ve telif eseri bulunmaktadır. Telif eserlerinin çoğu Temel demirer ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır.
Yazar, aktivist. 1954, Kale Mahallesi / Çorum doğumlu. Baba adı Kemal, anne adı Necla’dır. Eserlerinin çoğu Sibel Özbudun ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır. Kitapları dışında kendisi hakkında yeterli bilgi bulunamayan Temel Demirer, kendisini şöyle anlatır:
“Kendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm… Ne yazacağımı kestiremedim. Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım… “İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil” diyen(lerden); dünyaya aşağıdan bakan(lardan); kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan); yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan) ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden); sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden); bir afet-i devrana aşık olan(lardan); hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan) ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim… Ve nihayet halen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım.”
[*] İnsancıl Dergisi, Yıl:34, No: 403, Şubat 2024… Kaldıraç Dergisi, No:271, Şubat 2024…
[1] Andery Tarkovski.
[2] Bkz. https://www.gorulmustur.org/yazar/gazel-bulut
[3] Gazel Bulut, Pulun Sırrı, Bando Yayınları, 2023, 72 sahife.