
Perry Blankson
1831 Noel Günü’nde Jamaika’da köleleştirilmiş 60.000 Afrikalı efendilerine karşı ayaklandı – bu, Britanya Batı Hint Adaları’nda o güne kadar yaşanmış en büyük ayaklanma ve birkaç yıl sonra köleliğin kaldırılması yolunda bir kilometre taşıydı.
Aralık 1831’in sonlarında, beyaz Jamaikalı büyük çiftlik (plantasyon) sahiplerini geceleri uyku tutmuyordu. Ada genelindeki çiftliklerde yaşayan köleleştirilmiş Afrikalılar arasında huzursuzluk olduğu söylentileri uzun süredir dolaşıyordu. Çiftlik sahipleri daha ne olduğunu anlamadan, on binlerce kişi özgürlükleri için savaşmak üzere silahlanırken adayı ateşe vereceklerdi.
Daha sonra anılacağı üzere Noel İsyanı (ya da en önemli tertipçilerinin inancından aldığı adla Baptist Savaşı), Britanya Batı Hint Adaları tarihinde köleleştirilmiş Afrikalıların en büyük ayaklanmasıydı ve 1833’te köleliğin kaldırılmasını ve 1838’de kölelerin tam olarak özgürleştirilmesini doğrudan etkiledi.
Ayaklanma sırasındaki dinamikleri anlamak için, on dokuzuncu yüzyıl sömürge Jamaika’sının sosyal yapısını anlamak çok önemlidir. Jamaika, Batı Hint Adaları’nın çoğu gibi, bir plantokrasi (büyük ciftlik sahiplerinin rejimi) olarak biliniyordu. Bu düzenlemede, beyaz Avrupalı yerleşimciler, insan kaçakçıları ve plantasyon sahiplerinden oluşan bir azınlık adadaki köleleştirilmiş Afrikalıların çoğunluğuna hükmediyordu.
Azınlık olduklarının bilincinde olan plantasyon sahipleri (Afrikalılar sayıca beyazların on iki katı fazlaydı), kölelerini evde “disipline etmek” için vahşi şiddet uyguluyorlar ve azımsanmayacak zenginlikleri ile nüfuzlarını Parlamento ve basında kölelik karşıtlarına karşı lobi yapmak için kullanıyorlardı. Ancak tüm çabalarına rağmen, İngiliz İmparatorluğu’nda kölelik son günlerini yaşıyordu ve yakınlardaki kurtuluş umutları, köleleştirilmiş nüfusu meseleleri kendi ellerine almak konusunda yüreklendiriyordu.
Siyah Baptist bir Diyakoz olan Samuel ‘Baba’ Sharpe, köleleştirilmiş Afrikalıları, ücretler ve artan özgürlükler talep ederek 25 Aralık 1831’de barışçıl bir genel greve katılmaları için örgütledi. Niyet barışçıl olsa da, Sharpe şiddet konusunda kötü şöhretli plantasyon sınıfının aynı şekilde karşılık vereceği gibi bir yanılsama içinde değildi.

Onun askeri komutanları olarak görev yapanlar, birkaç farklı malikâneye dağılmış, köleleştirilmiş, okuryazar Afrikalılar idi; bu durum halk arasında “fısıltı gazetesi” olarak bilinen geniş iletişim ağının etkinliğinin işaretiydi. Ayrıca Sharpe’a verilen sınırlı özgürlük de çok önemliydi: Bir Diyakoz olarak adanın etrafında hareket etme ve dua sonrası toplantıları gizlice organize etme imkanına sahipti.
Başlangıçta barışçıl olan gösteri kısa sürede şiddetli bir ayaklanmaya dönüştü ve 600.000 kişilik bir nüfustan tahminen 60.000’i çiftlik sahiplerinin baskılarına direnmek üzere silaha sarıldı. Kensington Malikânesi köleleştirilmiş isyancılar tarafından ateşe verildiğinde, barışçıl bir gösteri numarası sona erecek, kısa bir süre sonra ciddi bir isyana dönüşecekti.
Plantokrasi
Noel İsyanı, köleliğe karşı kitlesel direnişe dair bir fikir vermenin yanı sıra, bir plantokrasiyi yönetmenin karmaşıklıkları ve köle direnişinin çelişkileri hakkında değerli bir vaka çalışması da sunuyor. İsyanı bastırmak için yardım arayan sömürge yetkilileri, ikisi de kaçan eski kölelerin birbirinden farklı, militan gerilla örgütleri olan Acompong ve Windward Maronları’ndan yardım aldı.
Maronlar, on sekizinci yüzyılda kendi Maron Savaşlarını takiben bir dereceye kadar bağımsızlık kazanmıştı. 1728-139 Birinci Maron Savaşı’nın ardından sömürge makamlarıyla imzalanan anlaşmaların bir sonucu olarak, taraf Maron fraksiyonlarına kısa süre sonra Maron kasabaları olarak bilinen küçük toprak parselleri verilmişti.
Bu anlaşmanın şerhi, bu Maron kasabalarına beyaz bir komiser atanacağı ve Maron savaşçılarının, köleleştirilmiş kardeşlerinin gelecekte gerçekleştirebileceği ayaklanmaları bastırma ve kaçak köleleri yakalama konusunda sömürge makamlarına yardım etmelerinin gerekeceğiydi. Bu düzenlemeye birçok Maron fraksiyonu direndi, ancak daha sonra kendilerini ezilen Afrikalıların karşısında savaşırken bulacaklardı.
Ayaklanma, bugün tahmini 124 milyon sterlin değerinde maddi hasarla, on dört çiftlik sahibinin ve iki yüz köleleştirilmiş Afrikalının ölümüne yol açtı. Afrikalı isyancılar, aralarında daha sonra taşbaskıcı Adolphe Duperly tarafından resmedilen Roehampton Malikanesi’nin de olduğu, ada genelinde yüzlerce binayı yaktı. Ancak en sadistçe şiddet örneklerinin bazıları ayaklanmanın sonrasında gerçekleşti.
Sonrası
Beyaz Jamaikalı plantokrasi, isyana bildiği tek dilde yanıt verdi: tarifsiz vahşet. Jamaikalı çiftlik sahibi sınıfının, otoritelerine böylesi bir hakarete karşılık olarak yaptığı misillemeler, acımasızca ve ayrım gözetmeden yapıldı. İsyanın hemen ardından, yaklaşık 340 Afrikalı, çeşitli acımasız ve ürkütücü yöntemlerle idam edildi. Çoğunluğu asıldı ve başları, gelecekteki ayaklanmalara karşı bir uyarı olarak adanın dört bir yanındaki tarlalarda sergilendi.
Ancak Parlamento açısından kabul edilemez olan, isyan alevlerini körüklediğinden şüphelenilen beyaz bir misyonerin katranlanıp tüylere bulanmasıydı. Britanya İmparatorluğu’nun ırksallaştırılmış önceliklerinin bundan daha net bir örneğini bulmak zordur – binlerce Siyah Afrikalı’nın (birer köleden başka bir şey olmadıkları düşünülüyordu) vahşice öldürülmesinden ziyade, beyaz bir misyonerin beyaz çiftlik sahipleri tarafından cezalandırılması ciddi tepki topladı. Misyonerin pis fuları İngiltere’de onu görenleri dehşete düşürecek şekilde teşhir edilerek, beyaz kölelik karşıtlarının davasına destek oldu.
Bugün Sharpe’ı bir tür özgürleşme teolojisinin savunucusu olarak adlandırmak çok da yanlış olmaz. Sharpe başarısız ayaklanmasının ardından hapishanedeyken, İncil’den “beyazların Siyahları köleleştirmeye, Siyahların beyazları köleleştirmekten daha fazla hakları olmadığını” öğrendiğini ilan etti ve “Kölelik içinde yaşamaktansa orada darağacında ölmeyi tercih ederim” dedi. Sharpe 23 Mayıs 1832’de o darağacında idam edildi. Sharpe, 50 dolarlık Jamaika banknotunun üzerine basılmış sureti ile Jamaika’nın Ulusal Kahramanı olarak hatırlanıyor.
Devam Eden Bir Mücadele
Popüler anlatı, İngiliz İmparatorluğu’nun duyduğu ahlaki yükümlülükten dolayı 1838’de Jamaika’daki binlerce Afrikalı köleyi tamamen özgürleştirmeyi seçtiğine inanmamızı bekler. Ama gerçek tam tersidir. Başarısızlığına rağmen, köleleştirilmiş Afrikalıların sürekli direnişiyle birleşen Noel İsyanı’nın sadece çapı bile, yüzyıllardır süren kölelik uygulamasının savunulamaz hale geldiğini gösterdi.
Noel İsyanı, görünüşte köleliği ortadan kaldıran, ancak aynı zamanda daha önce köleleştirilmiş Afrikalıların serbest bırakılmadan önce eski efendilerinin altında bir “çıraklık” döneminden geçmelerini şart koşan 1833 Köleliği Kaldırma Yasası’nı doğrudan hızlandırdı. 1838’e kadar İngiltere tarafından tam özgürleştirme sağlanmadı.
Buna ek olarak, aralarında Jamaikalı çiftlik sahibi sınıfının da bulunduğu köle sahiplerine 20 milyon sterlinlik bir tazminat verildi. Bu o sırada Hazine’nin ulusal bütçesinin yüzde kırkını oluşturan ve bugün 17 milyar sterlinden fazla tutan bir meblağ. Bu devasa borç ancak 2015’te kapatıldı, yani potansiyel olarak aralarında köleleştirilmiş Afrikalıların torunları olan yaşayan İngiliz vatandaşlarından elde edilen vergi geliri, insan tacirlerinin tazminatına katkıda bulunmak için kullanıldı. Nesiller boyu tarifsiz vahşete maruz kalan eski köleleştirilmiş Afrikalılar hiçbir şey alamadılar.
Bu yıl, Jamaika hükümetinin, İngiliz hükümetinden 7 milyar sterlinlik tazminat talebiyle yaptığı başvuru karşılıksız kaldı. İngiliz hükümeti, uygulanabilirlik sorunları nedeniyle Jamaika’nın taleplerini reddetti. Kim ödeyecekti? Ve kime ödeyecekti?
İngiliz hükümeti köle sahiplerine “mülklerini” kaybettikleri için tazminat ödediğinde böyle bir soru sorulmadı. Noel İsyanı’nı ve neredeyse aşılmaz zorluklara karşı mücadele eden Afrikalıların cesaretini hatırladıkça, adalet için uzun süren mücadelenin henüz tamamlanmadığını da hatırlamalıyız.

Perry Blankson, Leeds Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisidir ve Genç Tarihçiler Projesi’nin üyesidir. Ayrıca History Matters Journal’ın Editoryal Çalışma Grubunun bir parçasıdır.
Bu makale Tribune’de yayınlanan İngilizce orijinalinden Türkçeye çevrilmiştir.
Çeviren: Irmak Gümüşbaş