Almanya.
Gurbet.
Alamancı.
Gurbetçi.
Expat.
“Ama sen hiç Türk’e benzemiyorsun.”
“Ama senin Almancan çok iyi!”
“Şu Almanyalı Türkler ne kaba! Çok acayipler. Türkiye’yi çokbeğeniyorlarsa, gelip buraya yerleşsinler.”
“Almanya’da bol bol et yiyorlar, biz burada istediklerimizi yiyemiyoruz.”
“Ooo, sen Almanya’dan mı geliyorsun? Euro kazanıyorsun sen.”
“Türkiye’deki Türkler çok şımarık. Aslında lüks içinde yaşıyorlar ama farkında değiller. Genelde ergen gibi davranıyorlar ve kendi sorumluluklarını dış faktörlere yüklüyorlar. ”
“Devlet suçlu! Sistem suçlu! Ekonomi suçlu! Ne diyorsun, ben suçlu değilim!”
“Sen artık Alman-Türk’sün. Buraya çok iyi uyum sağladın.”
“30 yıldır Almanya’da yaşayanlar var, Almanca bilmiyorlar.”
“Bence köylüler köyünde kalsın, şehirliler seyahat etsin.”
“Aysu Kayacı haklı mıydı, “Benim oyumla çobanınki bir mi?” derken? ”
İşte bunlar kafamda dönüyor günlerdir. Yok, günlerdir de değil, yıllardır. Son zamanlarda birçok kişi bavulunu kaptığı gibi vize engelini aşarak, ver elini Almanya, Hollanda, Amerika, ya da Kanada yapmak istiyor ya, yukarıdaki sözlerden hangilerinin zaman içinde Almanlar, ya da Avrupalı Türkler ya da kendileri tarafından söyleneceklerini düşünüp de yola çıksalar hiç fena olmaz.
Ülkelerinde ekonomik sıkıntılardan bunalan 30 yaş üstü Türkler, üstüne demokratik hakların ve düşünce özgürlüğünün de son onyıllarda kısıtlanması sebebiyle özellikle çocuklarına iyi bir gelecek sunabilmek için bavullarını alıp yola düşüyorlar. İyi ediyorlar demek isterim ama Türkiye için üzülüyorum çünkü iyi eğitimliler olması gerektiğinden daha düşük ücrete Avrupa’nın kalifiye çalışan eksikliğini kapatırken, Türkiye’de piyasa, maalesef vasat nitelikteki çalışanlara kalıyor. Bu sebeple herhangi bir devlet dairesinde, resmi ya da özel bir kurumda işiniz olduğunda, görevliyi yerinden kaldırıp kendi işinizi kendiniz halletmek istiyorsunuz. Peki böyle şeyler yurtdışında yok mu? Tabii ki var. Hatta göçmen olarak gittiğinizde, üstüne bir de ırkçılık sosu ekleniyor. “Hmmm lecker!” (lezzetli!)
Eğer satır aralarını iyi okuyamazsanız, Almancanız ya da içinde yaşadığınız toplumun dili hangisiyse, o dile hakim değilseniz, gülen yüzlerin altında, size sokuşturulan sözler belki size sevdiğiniz bir tatlı gibi gelebilir. Ancak bir gün -dilerim ki o gün hızlı gelir, dile hâkim olunca, duyduğunuz o sözlerin ne anlama geldiğini anlar, içten içe canınız sıkılır.
Almanya, Alice Harikalar Diyarı ya da 3-4 günlük tatillerinizde gördüğünüz Noel pazarlarındaki coşkuyu yaşamıyor günlük yaşamda. Orada da insanlar geçim sıkıntısı yaşıyorlar, eğitim ve sağlık sisteminde problemler var. Demokrasi her ne kadar gelişkin olsa da ve sosyal devlet anlayışıyla devlet halkın yanında olsa da, ırkçı parti yüksek oylar alarak Almanya’daki halkın geleceğini tehdit ediyor. Geçenlerde 4 Bulgaristan Türk’ünün yine yıllar önce Türklerin yakılarak öldürüldüğü Solingen şehrinde yine yakılarak öldürüldüğünü biliyor muydunuz? “Ama onlar Bulgar Türk’ü, ben elit Türk’üm!” diyorsanız, bu aslında çok da fark etmez ırkçı masalarda. Bunun dışında okullarda öğretmen eksikliği problemi var. Bundan haberdar mıydınız? Başka bölümler okumuş akademisyenleri formasyonu olmadan okullarda sözleşmeli olarak çalıştırıyorlar öğretmen olarak. Çocuklarınızın geleceğini düşünürken lütfen bunları göz önüne alın.
Öğretmenlerin, Almancası iyi olmayan çocukları, eğitilmesi zor çocukların gönderildiği okullara yolladıkları da bilinen bir gerçek maalesef. Çocuğunuz yanlış bir dil tanısı alarak hooop kendisini ona uygun olmayan okullarda, terapilerde bulabilir. Bunların dışında, mesela çocuk bakıcısı, evde yardımcı tutmak, apartmanda kapıcı -yani çöpü atan bir kişi- olması gibi kavramlar, Almanya’da çok daha az. Bunlar orada lüks sayılır ve bunları istiyorsanız, bütçenizi ona göre ayarlamanız gerekir. Ev kiralarken mesela, aksanınızdan nereden geldiğiniz belli olduğunda, ev bulmakta zorlanacağınız bir sır değil. Aynı zamanda evin kirası sizin maaşınızın üçte biri olmalı… gibi gibi şeyler…
Amacım aslında Almanya’da nasıl yaşanır kılavuzu yazmak değil. Bir ülkeden göç ederken, hatta göç etmezken, etrafınızdaki diğer insanları aşağılamamanız hakkında bir şeyler yazmak istiyordum. Türkiye’den göç ederken, Türkiye’de sizden olmayan insanlar hakkındaki konuşma tarzınızın ve kullandığınız sözlerin (özellikle Suriyeliler hakkında), Almanya’da ‘ağır ırkçı sözler’ sayıldığının farkında olun.
Irkçılık, maalesef evrensel bir sorun. Ancak, bazı ülkeler bunun farkında, bazıları da daha az farkında. Türkler açık açık, bastıra bastıra ırkçı sözler söylerken ve bu bir problem sayılmazken, Almanlar kendi tarihleri sebebiyle alttan alta, güler yüzle, satır aralarında, belli etmemeye çalışarak yapar bunu, dünyanın en normal şeyi gibi… Siz oraya göç ederken bunları bavulunuza koymayın. Diğerleri ise önyargılarınız.
Öncelikle “Gurbetçi” ve “Almancı” kelimelerini hiç sevmediğimi söyleyeyim. Yine ötekileştirmenin ağırlığını hissettiren sözcükler bunlar. “Onlar benden değil, onlar benden aşağıda, ben üstünüm…” Bunları çağrıştıran kelimeler “Gurbetçi” ve “Almancı”.
Onlar, fabrikalarda çalışanlar, onların çocukları ve torunları. “Kabalar, görgüsüzler, sahip oldukları şeyler ile tatillerde hava atıyorlar.”
Ancak siz de bir kere yurt dışında yasamaya başlayınca aynı tarzda olmasa bile, cappucinolarınızı güzel cafelerde içerken bunları anlatıyorsunuz. Hele Instagram’da daha 5 aydır Almanya’da yaşayanların Almanya uzmanı kesilmesi. Çünkü o beğenmediğiniz gurbetçilerle isteseniz de istemesiniz de aynı kültür coğrafyasından geliyorsunuz -ki onlar sizden bayağı önce Almanlaşmaya başladılar…
Almanya’da Türkiye’den gelen toplulukların da kendi içlerinde homojen olmadıklarını, Almanya’ya çok farklı grupların geldiğini de bilmeniz lazım. Üniversite okumuş ve beyaz yakalı olanlar sadece siz değilsiniz. Mesela Dilek Gürsoy var, yapay kalp uzmanı, beğenmediğiniz gurbetçilerden bir ailenin dünyaca ünlü uzman kızı. Fatih Akın’ı söylemeye gerek yok değil mi? Türkiye’den de sizden çok önce farklı sebeplerle buraya gelmiş olup büyük başarılara imza atanlar var. Ha, bir de Almanlar daha sade yaşadıkları için ve bizler gibi görgüsüz takılmadıkları için, sosyal medyada temsil edilmek bakımından bizden geri oldukları için köylü de değiller. Siz kendinizi elit sanırken, Alman elitlerinin yanına yaklaşamazsınız, yaklaşsanız da onları anlamazsınız, çünkü onların kıyafetleri ve saçları bizimkilerinkiler gibi parlamaz…
Bu yazı yine kılavuza dönüyor ister istemez. Belki de bunlar, benim içimde birikenler. Bence göç eden ve etmeyen herkesin, bütün insanlığın gözönünde bulundurması gereken, kendisinin bir başkasından üstün olmadığı ve kendini toplumda ona göre konumlandırması. Bir insanı insan yapan, para, ünvan, şöhret, yurtdışında yaşamak ve buna benzer şeyler değil. İnsan ne zaman kendisini ve başkalarını severse, ne zaman kendisine ve başkalarına saygılı davranırsa ve bunları etrafına yansıtırsa, kendisinin ve diğerlerinin haklarını korursa, işte o zaman belki bulunduğu yerden göç etmesine gerek bile kalmaz. Çünkü kendi mikro evrenini değiştiren insanlar, daha sonra makro evrenlerini de değiştirebilirler ve aslında bu da, toplumda değişikliğe yol açar. Bunu en güzel şekilde secim sonuçlarından okuyabiliriz. Öyleyse, herkese kolay gelsin!