13 Mayıs 2025, Salı
  • Giriş Yap
  • Kayıt Ol
Görüş
  • Dünya
    • Tümü
    • ABD
    • Afrika
    • Asya
    • Avrupa
    • Kuzey Amerika
    • Latin Amerika
    • Orta Doğu
    Kıyamet Faşizminin Yükselişi: 21. Yüzyılda Kıyamet Vizyonları ve Otoriter Güç

    Kıyamet Faşizminin Yükselişi: 21. Yüzyılda Kıyamet Vizyonları ve Otoriter Güç

    Turan Altuner

    Trump ve Yeni Milliyetçilik Çağı

    Cin, Tayvan,ABD

    Çin’e Karşı Güç Mücadelesi: ABD İçin Kaçınılmaz Bir Mağlubiyet mi?

    Naomi_klein_altyazi

    Naomi Klein ile söyleşi: “Alman Anma Kültürü Donuk Bir Niteliğe Sahip”

    NATO

    Jonas Tögel: Bilişsel Savaşın Manipülatif Silahlarını Kavramak, Anlamak ve Etkisiz Hale Getirmek

    BRİCS açılımını 4 Grafikte Görselleştirmek

    BRİCS açılımını 4 Grafikte Görselleştirmek

  • Ekonomi
    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    temel demirer

    Kapitalist Yıkımdan Çöküşe(1)

    temel demirer

    Özelleştirme Soygunu Üstüne

    Keynes, Kapitalizmin Krizi ve Çok kutuplu Dünya

    Keynes, Kapitalizmin Krizi ve Çok kutuplu Dünya

  • Politika
    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Sirri Süreyya Önder'in ölümü

    Sırrı Süreyya Önder: İletişimde Mizah, Samimiyet ve Derinlik

    Turan Altuner

    Jeopolitik Bir Şantaj Aracı Olarak Stratejik Göç Mühendisliği

    temel demirer

    Coğrafyamızda Göçmenlik Hâli (ya da Trajedisi)

  • Kültür & Sanat
    • Tümü
    • Edebiyat
    • Sinema
    Sirri Süreyya Önder'in ölümü

    Sırrı Süreyya Önder: İletişimde Mizah, Samimiyet ve Derinlik

    sibel özbudun

    Anlatılmayanı Analtan; Görünmeyi Gösteren Hikayeler(*)

    Maria Callas: Aşk, Güç, Tutku ve Bir Efsanenin Dramatik Sonu

    Maria Callas: Aşk, Güç, Tutku ve Bir Efsanenin Dramatik Sonu

    temel demirer

    Filozof Yönetmenler’in Düşündürdükleri Ya da Yedinci Sanatın Felsefesi

  • Opinion Internatıonal
    • Tümü
    • Culture
    • Economy
    • Philosophy
    • Politics
    • World
    Dr. Jan Campell

    USA at a Crossroads: Weakness, Ignorance, and Arrogance

    opinion21

    Geopolitical Strategy and China’s Belt and Road Initiative

    Dr. Jan Campell

    Hauptansätze und Strategien Kasachstans in der Shanghaier Organisation für Zusammenarbeit (SOZ)

    Scott Ritter

    Dogru Kuzey

  • Gorüş TV
    humboldt

    Liyakatsız Bir Devletin Eğitim Reformlarıyla Yeniden Yapılandırılması: Wilhelm von Humboldt (2. Bölüm)

    humboldt

    Humboldt Kardeşler, Akademik Özgürlük ve Eğitim İdeali (1. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (2. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (1. Bölüm)

  • Görüş Podcast
    AKIN öztürk

    Uluslararası Hukuk Ne Diyor, Türkiye Ne Yapıyor? Akın Öztürk Örneği

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kenan_Karabag

    Kenan Karabağ ile Sözlü Tarih ve Maria Suphi’nin İzinde

    AKIN öztürk

    Hukuk, Ahlak ve Toplumsal Çöküş

  • Diğer
    Sibel_özbudun

    Ölümünüm 100. Yılı Vesilesiyle Lenin ve “Kadınların Kurtuluşu” üzerine

    İktisatta Matematik, İstatistik ve Ekonometrinin Gelişimi

    Mesajını Doğru Verememiş Bir Roman: Martin Eden

    temel demirer

    “Kölelik” Üstüne Notlar

    sovyetler Edebiyati

    Nevzat Evrim Önal’a Yanıt: Sapiens Neden “Bencil” Olmasin?

No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
Görüş
  • Dünya
    • Tümü
    • ABD
    • Afrika
    • Asya
    • Avrupa
    • Kuzey Amerika
    • Latin Amerika
    • Orta Doğu
    Kıyamet Faşizminin Yükselişi: 21. Yüzyılda Kıyamet Vizyonları ve Otoriter Güç

    Kıyamet Faşizminin Yükselişi: 21. Yüzyılda Kıyamet Vizyonları ve Otoriter Güç

    Turan Altuner

    Trump ve Yeni Milliyetçilik Çağı

    Cin, Tayvan,ABD

    Çin’e Karşı Güç Mücadelesi: ABD İçin Kaçınılmaz Bir Mağlubiyet mi?

    Naomi_klein_altyazi

    Naomi Klein ile söyleşi: “Alman Anma Kültürü Donuk Bir Niteliğe Sahip”

    NATO

    Jonas Tögel: Bilişsel Savaşın Manipülatif Silahlarını Kavramak, Anlamak ve Etkisiz Hale Getirmek

    BRİCS açılımını 4 Grafikte Görselleştirmek

    BRİCS açılımını 4 Grafikte Görselleştirmek

  • Ekonomi
    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    temel demirer

    Kapitalist Yıkımdan Çöküşe(1)

    temel demirer

    Özelleştirme Soygunu Üstüne

    Keynes, Kapitalizmin Krizi ve Çok kutuplu Dünya

    Keynes, Kapitalizmin Krizi ve Çok kutuplu Dünya

  • Politika
    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Sirri Süreyya Önder'in ölümü

    Sırrı Süreyya Önder: İletişimde Mizah, Samimiyet ve Derinlik

    Turan Altuner

    Jeopolitik Bir Şantaj Aracı Olarak Stratejik Göç Mühendisliği

    temel demirer

    Coğrafyamızda Göçmenlik Hâli (ya da Trajedisi)

  • Kültür & Sanat
    • Tümü
    • Edebiyat
    • Sinema
    Sirri Süreyya Önder'in ölümü

    Sırrı Süreyya Önder: İletişimde Mizah, Samimiyet ve Derinlik

    sibel özbudun

    Anlatılmayanı Analtan; Görünmeyi Gösteren Hikayeler(*)

    Maria Callas: Aşk, Güç, Tutku ve Bir Efsanenin Dramatik Sonu

    Maria Callas: Aşk, Güç, Tutku ve Bir Efsanenin Dramatik Sonu

    temel demirer

    Filozof Yönetmenler’in Düşündürdükleri Ya da Yedinci Sanatın Felsefesi

  • Opinion Internatıonal
    • Tümü
    • Culture
    • Economy
    • Philosophy
    • Politics
    • World
    Dr. Jan Campell

    USA at a Crossroads: Weakness, Ignorance, and Arrogance

    opinion21

    Geopolitical Strategy and China’s Belt and Road Initiative

    Dr. Jan Campell

    Hauptansätze und Strategien Kasachstans in der Shanghaier Organisation für Zusammenarbeit (SOZ)

    Scott Ritter

    Dogru Kuzey

  • Gorüş TV
    humboldt

    Liyakatsız Bir Devletin Eğitim Reformlarıyla Yeniden Yapılandırılması: Wilhelm von Humboldt (2. Bölüm)

    humboldt

    Humboldt Kardeşler, Akademik Özgürlük ve Eğitim İdeali (1. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (2. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (1. Bölüm)

  • Görüş Podcast
    AKIN öztürk

    Uluslararası Hukuk Ne Diyor, Türkiye Ne Yapıyor? Akın Öztürk Örneği

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kenan_Karabag

    Kenan Karabağ ile Sözlü Tarih ve Maria Suphi’nin İzinde

    AKIN öztürk

    Hukuk, Ahlak ve Toplumsal Çöküş

  • Diğer
    Sibel_özbudun

    Ölümünüm 100. Yılı Vesilesiyle Lenin ve “Kadınların Kurtuluşu” üzerine

    İktisatta Matematik, İstatistik ve Ekonometrinin Gelişimi

    Mesajını Doğru Verememiş Bir Roman: Martin Eden

    temel demirer

    “Kölelik” Üstüne Notlar

    sovyetler Edebiyati

    Nevzat Evrim Önal’a Yanıt: Sapiens Neden “Bencil” Olmasin?

No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
Görüş

Kadına Şiddet Neo – Faşist İklimden Soyutlanamaz!(1)

Doç. Dr. Sibel Özbudun
10 Kasım 2024
Okuma süresi: 12 dakika
A A
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşPinterest'te PaylaşLinkedin'de PaylaşWhatsApp'ta PaylaşTelegram'da PaylaşE-Mail ile Paylaş
Sibel_özbudun

“Faşizm ölümün methiyesini yapıyor, hayatın en inanılmaz kıvılcımını, zekâyı, aklı sevmiyor. Faşizm ümidi mahvediyor. Bize, ‘Herkes olduğu yerde ebediyen kalacak’ diyor. Daha adil, daha güzel bir insan hayatına karşı duyduğumuz hasretle alay ediyor.”[2]

Kadına yönelik “erkek şiddeti”nden söz ederken, bir şeyin üzeri örtülüyor: gündelik yaşamı dönüştüren, yığınların en “dip” duygularını/ nefretlerini (kadın düşmanlığı, LGBTI düşmanlığı, hayvan düşmanlığı, ırkçılık, aydın düşmanlığı…) bir “değer” olarak paketleyen popülizme belenmiş faşizm.

Oysa siyaset bilimci Josh Vandiver’ın[3] işaret ettiği gibi erkekliğin pek çok çeşidi var. Ya da, daha doğru bir deyişle, erkekliği yaşamanın çok farklı çeşitleri var, hem tarihte, hem de verili bir coğrafya içinde… “Zalim felek attı bana silleyi/ Ben senin yoluna koydum kelleyi/ Tokat, Sivas, Burdur, Çanakkale’yi/ Dolaştım Güllüşah hep senin için…” diyen Aşık İhsani de erkek, Beyoğlu’nda barda gitar çalan at kuyruklu, kulağı küpeli delikanlı da, “Halkı askerlikten soğuttuğu” gerekçesiyle sürekli tutuklanan, sonunda ülkeden ayrılmak zorunda kalan vicdani retçi Halil Savda da öyle, altı çocuğuna bakamadığı için Mersin’de intihar eden inşaat işçisi Abdullah Ertem de, ya da dünyanın pek çok bölgesinde kadına yönelik şiddete karşı örgütlenen erkekler[4] de öyle…

İlgili İçerikler

Kadına Yönelik Ekonomik Şiddetin Dramatik Sonuçları

Krizin “Kadın Hali” ve Kadın Mücadelesi(1)

Hâl böyle ise, kadına yönelik şiddeti, özel olarak da kadın cinayetlerini faillerin tümünün erkek olduğu gerekçesiyle erkekliğe bağlamanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Hatta faturayı hem aile, hem de toplumda erkeğin üstünlüğüne cevaz veren, onu kanonize eden bir ideoloji olarak ataerkine kesmenin dahi eksik bir doğru olduğunu düşünüyorum. Bir genç erkeğin eski kız arkadaşını evinde katledip, yeni kız arkadaşının ise kafasını kesip surlardan aşağıya atmasını tek başına izah edemez ataerki kavramı. Ya da “Karım ve kızım rüyamda striptiz yapıyordu, uyanınca onları bıçakladım,” diyen vahşeti…

Doğrudur, geleneksel formunda ataerki, erkeğe kadın üzerinde kimi durumlarda yaşam-ölüm kararı dahil olmak üzere şiddet uygulama “hak”kını meşrulaştıran bir ideoloji. Ama aynı zamanda erkeği kadın ve çocukların geçimi ve korunmasından sorumlu kılıyor. Bir başka deyişle, ataerki, tek taraflı da olsa, bir denge, bir mübadele: geçim sağlama ve korumaya karşı boyun eğme… Kadınları yığınsal olarak domestik alanın dışında konumlanmış işyerlerine (tezgâhlar, fabrikalar, devlet daireleri vb.) çeken ve olabilecek en düşük ücretlerle erkeği evin tek ekmek-sağlayıcısı olmaktan çıkartan kapitalizmin sonsuza dek bozduğu denge…

Kadına yönelik şiddet, daha çok bu bozulan dengeyle, ve bununla bağlantılı olarak, erkekliğin özgül bir yorumuyla bağlantılı gözüküyor. Nedir bu yorum? “Toksik erkeklik” diyorlar… belki de “aşırı erillik”, “maskülinizm”, “şişirilmiş eril ego” vb. terimler kullanılmalı. Bu ise doğrudan neo-faşizan politikalarla ilgili. İki bakımdan:

– 20. yüzyıl olsun, 21. yüzyıl olsun, faşizm(ler)in tün versiyonları, şişirilmiş bir erilliği yerleştirir merkezine. Hitler, Mussolini, Franco, halk düşmanı diktatörler olmanın yanısıra, tescilli “kadın düşmanları”dırlar aynı zamanda. Onların savaştan tarumar olmuş ülkelerini yeniden kurmakla görevlendirdikleri “Yeni İnsan”, güçlü, gözüpek, sağlam vücutlu, savaşçı erkeklerdir. Ulusu güçten düşüren, “efemineleştiren”, yumuşatan herşeyi düşman bellerler: bedensel engellilik, entelektüalizm, lüks tüketim, burjuva hayat tarzı, feminizm, kent yaşamı, Yahudilik, eşcinsellik, komünistler… Onlar için kadınların tek yükümlülüğü, ulus için sağlam, sağlıklı, safkan çocuklar doğurmak ve yetiştirmektir. Çalışmak zorunda iseler, mümkün olduğu kadar düşük profilli ve geçici olmalıdır bu durum…

Neo-faşizm, zaman zaman “Reis”lerinin ağzından lapsus’lara düşse de[5] (en azından şimdilik) bu kadar “açık sözlü” değil. Kadınların mücadelelerinin sağladığı kazanımların tümünü bir anda ortadan kaldırmayı gözleri kesmiyor. Özellikle bunları göçmen karşıtı söylemde araçsallaştırdıkları ölçüde… (Avrupa neofaşizminin kadın-düşmanı İslâm’a karşı “Batı Uygarlığı”nın değerlerini, bu meyanda kadın haklarını savunma iddiası, örneğin) Ama adımlar atıyorlar: kürtajın sınırlandırılması/ yasaklanması, toplumsal cinsiyet araştırmalarının müfredatlardan çıkartılması, hatta terimin kendisinin kullanımının yasaklanması, LGBTQ + birey ve hareketlerin kriminalize edilişi, aileyi yücelten söylem ve pratikler…

Evet, eskisiyle, yenisiyle faşizm, “maskülinizm”i merkeze taşır. Eril egonun şişirildiği söylemler yöneticilerin (bu arada faşizmde “yöneten-yönetilen” ilişkisinin seçilmiş, vergilerle finanse edilen, denetlenebilir bir seçmen-seçilen ilişkisinden çok “pederşahi bir baba ile evlatları” arasındaki, saygı ve korkuya dayalı ve/ fakat intim (mahrem) ilişki modelinde kurulduğu belirtilmeli. Bu anlamda, yöneticiler aynı zamanda birer rol modeli”dir) dilinde tekrarlana gelir. Törenler, okullar, medya, hükümet denetimli “sivil” toplum örgütleri ve her türlü resmi propaganda aygıtı, erkekliğin yüceltirken, kadınlığı “modern hayatın ve feminizmin yozlaştırıcı etkilerinden kurtarılarak yeniden kocanın eşi ve muavini, çocukların anası olduğu ‘sıcak aile yuvası’na döndürülmesi gereken ‘fıtraten’ zayıf varlıklar” olarak kurgular. (Alman Nazi ideolog Alfred Rosenberg, “kadınları, kadın özgürlüğü hareketinden kurtarmak”tan[6] söz ediyordu, örneğin… Yıllar sonra, başka bir coğrafyada RTE ise şöyle konuşuyor: “Ben kalkıyorum kadının Allah’ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. ‘Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir’ diyor. Ya senin bizim medeniyetimizle, bizim inancımızla, bizim dinimizle ilgin yok ki.”[7])

Ve bu yolda yasal adımlar atılır. Nazi Almanya’sı ve faşist İtalya’da kürtajın yasaklanması, doğurganlığın teşviki, kadınların “erkek” mesleklerinden men’i ve kamuda istihdamının sınırlandırılması, öğrenim haklarının kısıtlanması, eşcinsellerin tutuklanarak temerküz kamplarına gönderilmesi…

Ya da günümüz neo-faşistlerinin “aile yuvasına dönüş” çağrıları, feminizmin kadının doğasını bozan, toplumsal istikrarı dinamitleyen, kadın-erkek ilişkilerindeki dengeleri altüst eden “aşırılıkları”na karşı başlattıkları “haçlı seferleri”. “Toplumsal cinsiyet” kavramının, “yıkıcı, bölücü mihraklar, iç ya da dış düşmanları, konspirasyon örgütleri (bunlar yerine ve meşrebine göre, Batı emperyalizminden Batı’yı ele geçirip İslâmlaştırmak isteyen fundamentalist örgütlere, Soros’çulardan Siyon Protokollerine, Gül ve Haç’çılardan FETÖ-PKK-DHKP-C ‘terör örgütü’ne… değişkenlik gösterir) tarafından dilimize/kültürümüze sızdırılmış bir “patlayıcı” olarak dillerden, müfredatlardan sürülmesi… Cinsiyetlerin ve cinsiyet rollerinin doğal/biyolojik ya da fıtratî olmayıp kişinin keyfine göre seçip büründüğü kimlikler olduğunu öne süren İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması… kürtajın olabildiğince sınırlandırılması… boşanmanın güçleştirilmesi… nafakanın tartışmaya girmesi…

– Neo faşist politikalar/politikacılar, ideologlar, maskülinist idealleri yüceltip kadını “aile yuvası”na mahkûm kılan söylemleri yaygınlaştırırken, sıradan insanlar açısından bunun, “atış serbest” olarak algılanmasına şaşırmamak gerek.

Çünkü günümüz faşizm(ler)i, “ulusu disipline etmek, eğitmek, nizam-intizama sokmak” gibi heveslerden kalkınan 20. yüzyıl faşizmlerinden farklı olarak, popülizmde sınır tanımamaktadır. Bu nedenle de en “geri” katmanların en ham duygularına hitap etmekten, dahası bunları bir “değer” olarak sunmaktan çekinmezler. Örneğin anti-elitizm: “Millete tepeden bakan”, “Batıcı”, “kozmopolit” vb. “elitler” halka yabancıdır, milletin kültürel, manevi değerlerini hiçe sayarlar, tepeden inmecidirler, emperyalizmin işbirlikçileridir, vb.

“Anti-elitizm” “anti-entellektüalizm”e bitişiktir: “Milletine yabancı”, “emperyalizm işbirlikçisi” elitlerle özdeşleşen aydınlar da yıllardır bu “mazlum” millete tahakküm etmiş, onu hakir görmüş, örf ve adetlerini, gelenek-göreneklerini, dinini-imanını hiçe sayarak ona şekil-şemal vermeye kalkışmıştır. Aslında bir şey bildikleri yoktur, onlar emperyalizmin, Siyonizmin vb. elinde birer kukladan ibarettirler, birer “mankurt”turlar. Yıllar yılı üniversitelerde, enstitülerde, araştırma kurumlarında, medyada serbestçe at koşturmuş, yemek yedikleri çanağa tükürmekten utanç duymamışlardır.

Anti-elitizm ve anti -entelektüalizm halk yığınları nezdinde yankısını bulmakta gecikmeyecektir: sonunda kendi dillerinden konuşan yöneticilere kavuşan güruhlar için ibre kısa sürede “ceketi satar kızı/ oğlanı okuturum”dan, “okuyup da ne olacak, bak, Reis profesörleri kulaklarından tuttuğu gibi kapı dışarı etti”ye dönecektir. Kendinden olan birilerinin odacılıktan kısa sürede daire başkanlığına yükselebildiğini görmek, cesareti ve özgüveni patlatır: güç artık çok okuyan, çok bilen olmakta değil, doğru ilişkileri yakalayabilmektedir. Partiden, İmam-Hatip’ten, cemaatten pozisyon sahibi birilerine yakın olmak, yükselmenin garantisidir bugün. Ve nasıl olsa, cehaletin bilgeliğini yücelten komplo teorileri, sosyal medya sayesinde yaygın olarak dolaşımdadır: Reis, Çamlıca’ya camiyi altındaki kobalt madenlerini güvence altına almak için yaptırmıştır; Lozan’ın “gizli” maddelerinin yürürlükten kalktığı yıl, artık kimse Türkiye’yi tutamayacaktır vb. vb.

Güruhların çok kolay benimseyip içselleştirdiği bir başka konu da, “kadın düşmanlığı”dır. Ne de olsa, “kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin,” diyen bir “bilgeliğin” mirasçısıdır bu ülkenin vasatı. Ama ataerkil geleneklerin pohpohladığı erillik, kronik ekonomik krizlerin sert dalgaları altında yerle yeksan olmuştur. Artık erkek “evin tek ekmek getiricisi” değildir.

Dahası, neoliberal ekonomi politikalar onu var olan güvencelerinden de soymuş, istihdam garantisini yok etmiş, patronlar karşısındaki pazarlık gücünü aşındırıp sıfırlamış, “ne iş olsa yaparım, ücreti mühim değil”ciliğe mahkûm kılmıştır. Kürtler, Suriyeliler, Afganlar boğaz tokluğuna çalışarak sefalet düzeyindeki ücretleri daha da geriye çekmektedir. Oğlanın okul giderlerini karşılamaktan, kıza palto alabilmekten geçtim, evin kirasını ödeyebilmekten acizdir. Çocuklar ise cep telefonunu yenilemenin peşindedir. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, evdeki “eksik etek” devamlı söylenmekte, hatta boşanmaktan dem vurmaktadır. Velhasıl, artık hayatının denetimi elinden kaçmıştır. Bir zamanlar tek hakimi olduğu o küçük krallık, aile çatırdamaktadır.

Neo-faşist söylem ve tasarruflar, “yenilgiye uğramış” erkeklik duygusunun yardımına koşar. Olan bitenden zinhar bir avuç yağmacıyı hoyratça zenginleştirirken, toplumun büyük bölümünü yoksulluğa, yoksunluğa mahkûm kılan ekonomi-politikalar değildir. “Batının kültürel saldırısı” milli ve manevi değerlerimiz”i zaafa uğratmış, feminizm kadınların ahlâkını bozmuş, doğal, fıtratî hiyerarşiler altüst olmuştur. Her şeyin haddine, hududuna geri çekilmesi gerekir.

Böylesi bir iklimde örneğin sıradan insanın zihninde “aile içi şiddete karşı” olarak kodlanan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, “kadına şiddetin serbest” olduğu biçiminde okunmuştur. Tıpkı “160 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un “hayvanları katletmek serbest” olarak yorumlandığı gibi.

Dahası, kadın örgütlerinin sıkça dile getirdiği gibi, “kadına yönelik suçlarda” kamuoyunda “cezasızlık” olarak algılanan bir durum söz konusudur. Boşanmak istediği için şiddet gören, ölüm tehditleri alan kadın karakola gittiğinde, koruma altına alınacak yerde “kocandır, döver de sever de” laubaliliğiyle evine geri gönderilmekte, güpegündüz, İstiklal caddesinde bir kadını yere yatırıp tecavüze yeltenen erkekler “acıdım, cebine 500 lira sıkıştırdım” deyip tahliye edilmekte, takım elbise-kravatla yargıcın karşısında 45 derece eğilip karısının başka erkeklerle mesajlaştığından dem vuran erkek, ceza indirimlerinden yararlanmaktadır. Kadın cinayetleri, “yatarım birkaç sene, zaten o vakte af çıkar” rahatlığıyla takviye edilmekte.

Vasat, sorunların, anlaşmazlıkların konuşarak, diyalogla, empatiyle, ya da ne bileyim, mahkeme yoluyla değil, ancak şiddetle, kaba kuvvetle çözüleceğine inan(dırıl)mış bir kere. 13 Ekim 2024’de Diyarbakır’da yapılması planlanan, ancak valilik kararıyla yasaklanan miting, DEM Parti yöneticilerin yetkililerle yaptığı görüşmeler sonucu basın açıklamasına çevrildiğinde, internetten toplantıyı yayınlayan kanallara yağan yorumların dile getirdiği gibi: “Polis, ne duruyorsun, saldırsana!”, “PKK’li ……’lara ölüm!”, “Susturun şu vatan hainlerini!”… Faşizm sever bu halet-i ruhiyeyi …

Söylediklerimi toparlayayım: Evet, bu ülkede, üstelik yalnızca bu ülkede değil, yeryüzü ölçeğinde kadına yönelik şiddet ve şiddetin uç biçimi, kadın cinayetleri tırmanıyor.

Ve bu durum, küresel neoliberal talanın yerinden, geçim olanaklarından, geleceğinden ettiği, gücünü yitirmiş “alttakiler”in öfke, korku ve tepkilerini, maskülanizmi, kadın düşmanlığını, ırkçılığı, şovenizmi, bağnazlığı, anti-entelektüalizmi, şiddeti olağanlaştıran neo-faşizmin temellük etmesiyle yakından ilgilidir.

Doç. Dr. Sibel Özbudun

Akademisyen, antropolog, yazar, çevirmen, aktivist. 1956 yılında İstanbul’da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra Fransa’ya giderek, üç yıl süresince Fransa’da dil ve Paris VII ve Paris Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun; 1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasını da aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun’un çok sayıda çeviri ve telif eseri bulunmaktadır. Telif eserlerinin çoğu Temel demirer ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır.

N O T L A R

[1] 16 Ekim 2024 akşamı Komün TV’de yayınlanan söyleşi metni… Kaldıraç Dergisi, No:280, Kasım 2024… Kaldıraç Dergisi, No:280, Kasım 2024…

[2] Nâzım Hikmet, Yeşil Elmalar, Adam Yay., 1990.

[3] “Josh Vandiver on Masculinism, Fascism and the Alt-Right”, illiberalism.org, 1 Mayıs 2023, https://www.illiberalism.org/joshua-vandiver-on-masculinism-fascism-and-the-alt-right/

[4] Üstelik yalnızca ABD ya da Batı Avrupa’da değil. Örneğin, “Şubat 2000’de Namibya’da toplanan ‘Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Erkekler Konferansı’nda Malavi, Kenya, Güney Afrika ve Zimbabwe’den erkek grupları cinsiyet temelli şiddete karşı bir araya gelerek stratejiler ve deneyimler konuşmuşlar.” (Serpil Sancar, “Cinsiyet Eşitliği için Erkek Hareketi: Şiddet Karşıtı Erkekler”, Bianet, 17 Haziran 2009, https://bianet.org/yazi/cinsiyet-esitligi-icin-erkek-hareketi-siddet-karsiti-erkekler-115266)

[5] Beş çocuğum var; beşincisi bir zayıf anıma geldi ve kız oldu.” (Bolsonaro).

“Sana tecavüz etmezdim. Bunu hak etmiyorsun.” (Bolsonaro)

“Çocukları severim. Ama onlara bakmak için kılımı kıpırdatmam. Ben parayı sağlarım, çocuklara o bakar. Onları Central Park’a gezmeye götürmeye yokum.” (Trump)

“(Kadınlara) bok gibi davranmalısınız.” (Trump)

“(Esquire dergisi muhabirine:) Güzel bir kıçın olduğu sürece ne yazdıkları hiç önemli değil. Ama genç ve güzel olmalı.” (Trump)

“Ben za­ten ka­dın er­kek eşit­li­ği­ne inan­mı­yo­rum.” (RTE)

“Ka­dı­na şid­det abar­tı­lı­yor.” (RTE)

[6] Shloak Shah, “Hypermasculinity and the Rise of Fascism”, 15 Aralık 2023, https://phillipian.net/2023/12/15/hypermasculinity-and-the-rise-of-fascism/

[7] “Bu Feministler Filan Var Ya…” Bianet, 17 Şubat 2015, https://bianet.org/haber/erdogan-bu-feministler-filan-var-ya-162367

İlgili İçerikler

Sibel_özbudun
Kadın Hakları

Kadınlar Dünyayı Nasıl Değiştiriyor?

Doç. Dr. Sibel Özbudun

Bana bakın, koluma bakın! Ektim ve biçtim, ve çiftliklerde çalıştım. Hiçbir erkek benimle yarışamazdı! Ve ben bir kadın değil miyim?...

sibel özbudun
Kadın Hakları

İran’ın “Uzun Yürüyüşü” veya Gelecek Uzun Sürer(*)

Doç. Dr. Sibel Özbudun

“Bu yılın ölüleri, yaşayanların en sevdalılarıydı” Gülten Akın’ın, “Geliyoruz kötülüğü süpürmeye suçlarımızla,/ Geliyoruz korku ne, kaçma ne, öfke ne…” dizelerindeki...

Sibel_özbudun

Bu Memlekete Feminizm Gerekirse…(*)

temel demirer

Kadınlık hâl(ler)i ve Mücadele Militanları

sibel özbudun

KADINLAR NE İSTİYOR?

sibel özbudun

Kadınlar ve Emek Mücadelesi – Sadece “Üretimden Gelen Güç” mü?[1]

latin amerika

Kriz, Pandemi, Şiddet ve Kadınlar[*]

toplumsal cinsiyet

Toplumsal Cinsiyet (2. Blm) | Ortaçağ, Sanayi ve Neoliberal Kapitalizmde Kadın Emeği

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Makaleler

Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet
Ekonomi

Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

Görüş Redaksiyon

Buenos Aires, Arjantin’de çeşitli insan hakları, sosyal ve siyasi örgütlerin üyeleri ile sendikalar, Plaza de Mayo Anneleri’nin 39. Geleneksel Direniş...

Sirri Süreyya Önder'in ölümü

Sırrı Süreyya Önder: İletişimde Mizah, Samimiyet ve Derinlik

Kıyamet Faşizminin Yükselişi: 21. Yüzyılda Kıyamet Vizyonları ve Otoriter Güç

Kıyamet Faşizminin Yükselişi: 21. Yüzyılda Kıyamet Vizyonları ve Otoriter Güç

Turan Altuner

Jeopolitik Bir Şantaj Aracı Olarak Stratejik Göç Mühendisliği

KATEGORİLER

  • Dünya
  • Ekonomi
  • Politika
  • Kültür & Sanat
  • Opinion Internatıonal
  • Podcast
  • Gorüş TV
  • Diğer

SAYFALAR

  • Ansayfa
  • Gizlilik Politikası
  • Görüş Hakkında
  • Görüş’te Yazmak | Become an Opinionmaker
  • Künye
  • Yayın ilkelerimiz
  • İletişim | [email protected]

BİZİ TAKİP EDİN

gorus-stickyl-ogo-dark

HAKKIMIZDA

21. yüzyılın disiplinlerarası, uluslararası, farklı görüşlerin yer aldığı yayın organı

© 2025 Görüş Tüm Hakları Saklıdır.

Hoş Geldiniz!

Hesabınıza aşağıdan giriş yapın

Şifrenizi mi unuttunuz? Kayıt Ol

Yeni Hesap Oluşturun!

Kayıt olmak için aşağıdaki formları doldurun

Tüm alanlar zorunludur. Giriş Yap

Retrieve your password

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş Yap
No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Politika
  • Kültür & Sanat
  • Opinion Internatıonal
  • Gorüş TV
  • Görüş Podcast
  • Diğer
  • Giriş Yap
  • Kayıt Ol

© 2024 Görüş Tüm Hakları Saklıdır.

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek çerezlerin kullanılmasına izin vermiş olursunuz.