“Doğa boşluktan nefret eder.”[1]
Sürdürülemez kapitalizm insan(lık)ı, doğanın ve doğalın fiziki sınırlarındaki bir yıkıma mahkûm ederken; Ovidius’un, “Doğa, insan gözünden esirgediklerini ruhun gözlerine bağışlamıştır”; Genç Seneca’nın, “Doğa, tanrı değilse nedir?”; Alexander Pope’un, “Her şey görkemli bir bütünün parçası; Gövdesi doğa, ruhu tanrı,” ifadelerindeki “ulvi” vurgulara müracaat etmek yerine; ne ve nasıl olursa olsun hakikâtten hareket etmeli, dünyayı değiştirmek için ona sarılmalıyız…
Evet, evet Noam Chomsky’nin, “Basit gerçekler; entelektüeller, hükümet temsilcileri ve medya işbirliğiyle ‘ayak takımını’ uzak tutmak için kullanılan anlaşılmaz bir dilin gerisinde gizlenmektedir,” diye ifade ettiği absürdün orta yerinde “Gerçek ürkütücü bir şey”ken;[2] “Gerçek dünyayı olduğu gibi anlamak, olmasını istediğimiz gibi değil, bilgeliğin başlangıcıdır,” diye uyarır Bertrand Russell…
O hâlde gerçeği anlayıp, sesini duyurabilmek eleştiren mantığa muhtaçken; gerekli olan, bir şeyin kötü yanını görüp, acil önlem almaktan geçiyor.
François Voltaire’in, “Gerçek araştırmalardan korkmaz, dimdik ayakta durur ve her zaman üste çıkar”; Miguel de Cervantes’in, “Gerçek incelse de kopmaz ve zeytinyağının suyun üstüne çıktığı gibi, daima yalanın üstüne çıkar,” biçiminde ifade ettiği meselede gerçek olmayana inanmak da; gerçek olanı reddetmek de yanlışken; bir kez daha tekrarda yarar var: Gerçeği güzellemeden, onu olduğu gibi görüp, aşmak için hakikâtin sadece şimdi olduğunun altı ısrarla çizilmelidir.
Tam da burada durup; sürdürülemez kapitalizmin doğa yıkımı şahsında, nedeni bulup, tanımlamamız gerekiyor ki, bu ücretli köleliğe yaslanan sömürü düzenidir.
Bilinmiyor olamaz: “Kâr-makinesinin” genişleme eğiliminin doğal çevre üzerindeki etkileri doğadaki virüslerin yeni canlı türlerine atlamasını, bu türlerden insana sıçramasını kolaylaştıran bir yıkıma yol açıyor.
Küresel ısınma kırsal yaşamı olumsuz yönde etkiledikçe hızlanan kentleşme, yoksulluk bu virüslerin, denetimsiz taze et pazarlarında insana sıçrama ve mutasyon yaşama olasılığını artırıyor. Küresel taşımacılık ağları virüslerin hızla yayılmasını kolaylaştırıyor. Küresel ısınmanın etkisiyle şiddeti artan ve sıklaşan fırtınalar, yağmurlar, su baskınları, hızlı kentleşmenin giderek daha da aşındırdığı altyapıyı etkileyerek insan dışkılarındaki, taze et pazarlarının, et işleyen fabrikaların atıklarındaki mikrop ve virüslerin içme suyu kaynaklarına karışmasına yol açıyor.
Ormanların, kereste elde etmek, tarlaya ve arsaya dönüştürmek amacıyla kesilmesi, yakılması, böylece yaşam alanlarını kaybeden canlı türlerini insan yerleşim yerlerindeki gıda kaynaklarına (çöpler vb.) doğru göç etmeye itiyor. Vahşi hayvanların insanlarla teması, zoonetik sıçrama olasılıklarını artırıyor. Küresel ısınma ile erimeye başlayan donuk alanlardaki (permaforst) metan gazlarının atmosfere salınmasına ek olarak, milyonlarca yıllık virüslerin serbest kalmasına yol açıyor.
Bunlara ek, aşıların “kâr-makinesi” tarafından belirlenen fiyatları, önce zengin ülkelerin aşılanmasına, hatta aşının buralarda stoklanmasına yol açıyor. Tüm insanlık aynı anda aşılanamadığından, virüsün yayılma, hasta bünyelerde uzun süre kalarak bulaşma hızını, aşıya direncini artıracak mutasyonların gerçekleşme olasılığını artırıyor. Omicron varyantı, kapitalizmin zoonetik krizinin hız kesmeden devam ettiğini gösteriyor.[3]
* * * * *
İfade edilen çerçevede ekolojik krizin uç noktası kürsel ısınma olarak karşımıza dikilmektedir.
Örneğin Dünya’nın ısısı, Sanayi Devrimi’nin başladığı 1850 yılındakinden 1 derece fazla ve her on yılda 0.2 derece artmaktayken;[4] Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, 1 Ekim-30 Kasım 2021 arasında 2 aylık dönem içinde yağışlarda geçmiş yıllara göre yüzde 29 azalış yaşandı.[5]
Tüm bunlar küresel ısınma felaketiyle ilintiliyken; yaşamı yok eden insanı köleleştirip her şeyi metalaştıran sermaye ve devletleri, Glasgow’daki 26. İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP26) aklımızla alay eden kararlarla iklim değişimi sorununu çözebileceklerini iddia ettiler!
“Çözüm”(?) için önerilen tek somut şeyleri “emisyon ticareti”; yani soluduğumuz temiz havayı kirletenler hem temiz havayı hem de kirlettikleri karbon yüklü havayı ticari meta olarak pazara sunuyorlar. Sadece bir örnek kendi kendilerine bile nasıl kazık attıklarını gösteriyor.
Ülkelerin emisyonlarını beyan ettikleri ile atmosfere gönderdikleri sera gazları arasında devasa bir uçurum olduğu ortaya çıktı. 8.5 milyar ton ile 13.3 milyar ton arasında verinin eksik rapor edildiği basına yansırken, bu eksiklik üzerinden belirlemeler yaparlarken 1.5 ya da 2 derecelik artışı geçmemek hayal oldu ve artık 2.7 derece sıcaklık artışı bugün geri çekilemez boyutta.[6]
Bunda şaşırtıcı bir şey yok! Çünkü “Kapitalizmin karbonsuzlaşma yolu, ekonomik büyüme saikleri doğrultusunda ilerliyor. Hâl böyle olunca da COP26 gibi iklim zirvelerinden çok büyük sonuçlar beklemek, hayal kırıklığından başka bir anlama gelmiyor”ken;[7] 197 ülkenin katıldığı COP26 Zirvesi hayal kırıklığı yarattı.[8] Prof. Dr. Murat Türkeş de, COP26’nın bekleneni karşılamadığının altını çizerken[9] haksız değildi!
* * * * *
Kaldı ki COP26 öncesinde yaptığı açıklamada Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres dünyanın iklim felaketine doğru hızla ilerlediğini ve G20 ülkelerinin yoksul ülkelere daha fazla yardım etmesi gerektiğini belirtip,[10] dünyanın iklim felaketine sürüklendiği uyarısıyla ekledi: “İnsanlığın geleceği, küresel sıcaklık artışını 2030’a kadar 1.5 santigrat derecede tutmaya bağlı. “Paris Anlaşması’na taraf ülkeler şimdiye kadar bu hedefe ulaşmada başarısız oldu”![11]
“Bugüne kadar yapılan iklim zirveleri hiçbir çözüm üretemedi. COP26’nın da farklı bir sonuç yaratması nerdeyse imkânsız”ken;[12] ‘Dünya Meteoroloji Örgütü’ne (WMO) göre, Sibirya’nın Verkhoyansk kasabasında 20 Haziran 2020’de ölçülen 38 derece sıcaklığın, Kuzey Kutup Dairesindeki (Arktik) sıcaklık rekoru olarak onaylandığını duyurdu. Sibirya’daki sıcak dalgası sırasında bir meteoroloji istasyonu tarafından kaydedilen 38 derece sıcaklığı “Kutuptan çok Akdeniz’e uygun” diye niteledi.
‘Nature Climate Change’ dergisinin araştırmasına göre, yerkürenin yüksek kesimlerindeki buzul göllerinin kapladığı alanın 1990’dan 2018’e kadar yüzde 51 arttı.
Leeds ve Edinburgh üniversiteleri ile University College London’da görevli bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre de yeryüzünde 1994 yılından bu yana toplam 28 trilyon ton buzul eridi. 28 trilyon ton buzul, İngiltere’nin tüm yüzeyini 100 metre kalınlığında donmuş bir su tabakasıyla kaplayabiliyor.
‘ABD Havacılık ve Uzay Ajansı’nın (NASA) fotoğrafları da bu araştırmayı doğruladı. Yeryüzü gözlem uydularının çektiği 254 bin 795 fotoğrafı inceleyen araştırmacılar, 28 yıllık sürede, buzul göllerinin sayısının yüzde 53, kapladığı alanın ise yüzde 51 arttığını tespit etti.[13]
Yine WMO göre, iklim değişikliğinin yol açtığı doğal felaketlerin sayısı 50 yılda beş kat artarak 2 milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesine neden oldu![14]
Ayrıca aşırı şiddetli yağmur ve fırtına 2100’e kadar 14 kat artacak.[15]
‘İngiltere Meteoroloji Kurumu’nun (Met Office) araştırmasına göre, küresel sıcaklık artışının 2 santigrat dereceye ulaşması durumunda, 1 milyar kişi ölümcül aşırı sıcaklık stresiyle karşı karşıya kalabilir.[16]
WMO verilerinde, 50 yılda iklim değişikliği kaynaklı afet sayısı ve aşırı hava koşulları beş kat artış göstermiş durumda.[17] Bununla beraber 33 AB ülkesinin 1980-2017 arasında bununla ilişkili olarak bildirdiği ekonomik kayıp ise 453 milyar Euro.[18] İklim değişikliğinin etkilerini artırmasıyla bu yükün gitgide ağırlaşacak olması da gayet doğal.
Büyük bir sigorta şirketinin araştırması ise mahsul verimi düşüklüğünden doğal kaynak kayıplarına kadar birçok iklim değişikliği kaynaklı faktörün bir araya gelerek 2050’de küresel ekonomiye 23 trilyon dolar civarında zarar verebileceğini gösteriyor.[19] 738 ekonomiste yöneltilen ankete göre de iklim değişikliğiyle mücadelede başarısız olmak, 2050’ye kadar dünyaya yılda 1.7 trilyon dolara mal olabilir.[20]
Bu tabloda 66 ülkeden 234 bilim insanının beş yıl süren çalışması ile hazırlanan ‘BM İklim Raporu’ şunların altını çiziyor:
İtalya bilinen tüm dönemlerin en sıcak gününü yaşadı 48.8 derece…
Almanya da hiç görülmemiş su baskınlarında 160 kişi yaşamını kaybetti…
Sibirya ormanları yanıyor…
Cezayir’de yangınlar çok arttı; söndürme çalışmalarında ordu mensubu 65 kişi yaşamını yitirdi…
Kanada ormanları yanıyor ve Kanada hükümetinin bu yangınları söndürmeye gücü yetmiyor; yüzlerce kişi sıcaklardan yaşamını kaybetti…
ABD’de Kaliforniya yangınları çoğaldı. Su, ormanlardan daha değerli hâle geldi…
Sıcak mevsimler uzayacak soğuk mevsimler kısalacak.
Üretici yüzde 60 zarara uğrayacak.[21]
Özetle dünya ekonomisi artık tükenmiş bir kapitalizmin elinde iki ucundan “yanarken”, gezegenin ekosistemi, gıda havzaları, su kaynakları, ormanları, enerji sistemi hidrokarbon tüketimine dayalı bir kapitalist modelin elinde gerçekten yanıyor.
İngiltere’de muhafazakâr ‘Chatham House’un ‘İklim Değişikliği Değerlendirme’ raporu o kadar korkutucuydu ki The Independent’ta bir yorumcu, “Beni perişan etti – yalvarırım okuyun” diyor ve ekliyordu: “Çocuklarını seven her anne-baba mutlaka okumalıdır.”
Gerçekten 16 sayfalık kısa bir rapor bu ama her rasyonel kişiyi derin kedere sürükleyecek, “Bu uygarlık yolun sonuna gelmiş” dedirtecek verilerle, uyarılarla dolu. Kısaca aktarırsam, Paris İklim Anlaşması’nın koyduğu 1.5 °C’lik sınırın altında kalma olasılığı bugünkü koşullarda yalnızca yüzde 1. Yaşamın artık onulmaz düzeyde cehenneme dönmeye başlayacağı 2.7 °C’lik sınırın altına kalma olasılığıysa yalnızca yüzde 5. Rapor, eğer Co2 üretimi bugünkü düzeyde artmaya devam ederse sıcaklık artışı 2050’ye kadar 7 °C’ye ulaşabilir diyor.
Bir “orta yol” senaryo üzerinde duran rapor, 2040-2050’ye kadar artış 2.7 °C altında kalsa bile orman yangınlarının yüzde 800 artmasını, 2040’a gelirken her yıl 3.9 milyar insanın aşırı sıcak dalgalarından etkilenmesini, dünyanın ekmek teknesi olarak görülen üç tahıl havzasında aynı anda ürün kaybının gerçekleşme şansının yüzde 50 artmasını bekliyor.
Hâlen 230 milyon insan deniz seviyesinin en fazla 1 metre, 1 milyar insan da 10 metre üzerinde yaşıyor. Rapor bir mucize olsa ve 2.7 °C altında kalsak bile deniz seviyesinin 12 metre yükselmesinin beklendiğini hatırlatıyor.[22]
Bu kadar da değil! Konuyla ilişkili olarak ‘Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin raporu da çok korkutucu saptamalar içeriyor: Tüm önlemler zamanında alınsa bile, iklim krizinin, kutuplardaki buzların, dağlardaki buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, okyanus sularında asit oranının artması gibi bileşenleri artık geri çevrilemeyecek. Küresel sıcaklık artışı 1.5 derece C ile sınırlanabilse bile aşırı sıcak dalgaları, sert fırtınalar, seller ve kuraklıklar insanların yaşamını etkilemeye devam edecek.
İklim krizinin genel olarak insan eyleminin değil de kapitalizmin ürünü olduğunu gösterebilmek için son 1000 yılın, karbondioksit ve metan gazı emisyonlarındaki artışı, fosil yakıt kullanımındaki artışı bir grafikte buluşturmak yeter. Bu grafikte, üç değişkenin, XVIII. yüzyılla (kapitalist sanayileşme) birlikte yükselmeye başlayan eğrileri bir şey daha gösteriyor. Neo-liberal küreselleşmeyle birlikte eğrilerdeki yükseliş aniden büyük bir ivme kazanıyor. Bu son dönemde, kredilerle, yeni teknolojilerle ve hazlara dayalı bireyci, kısa döneme odaklanmış öznellikler üreterek hızlandırılan tüketim, gezegenin kapitalist uygarlığı destekleme kapasitesinin sınırına dayandı.
Örneğin, kapitalist uygarlığın tüketim kapasitesi, dünya kaynaklarının yenilenebilmesi için gereken yıllık tüketim sınırını her yıl geçiyor; geçme süresi de giderek kısalıyor: Bu sınır 2020 yılında 22 Ağustos’ta geçilmiş; 2021’de 29 Temmuz’da. Tek tek ülkelerin katkısına gelince, bu sınırın Dubai’de Şubat’ta, ABD, Kanada, Avustralya, Belçika’da Mart’ta, Almanya ve İngiltere’de Mayıs’ta, Çin’de Haziran’da geçildiği görülüyor.
Kısacası insanlık toplumsal evriminin kapitalizm aşamasında, varlığının en zayıf yerine denk gelen sorunu bizzat kendisi üretiyor: “İnsanlık” iklim krizine uyum sağlayamazsa yok olacak.[23]
Evet, kuşku yok! Kapitalizm, yok olmanın eşiğine getirdiği uygarlığı, iklim krizinden kurtaramaz![24]
Credit Suisse’in ‘Küresel Servet (Varlık) Raporu’na göre dünyada toplam hanehalkının en zengin (1 milyon doların üzerinde) dilimi 2019’da toplam hanehalkının yüzde 1’ini oluşturuyormuş. Bu oran 2020’de 1.1’e çıkmış, Aynı dönemde, bunların servetinin toplam içindeki payı yüzde 43.4’ten yüzde 45’e yükselmiş. Toplam servetleri de 173.3 triyon dolardan 191.6 triyon dolara. Bu en alt yüzde 55’lik dilimi oluşturan (10 bin doların altında) hanehalkının payı ise yüzde 1.4’ten yüzde 1.3’e gerilemiş.
Küresel çapta, hanehalkının yüzde1.1’inin payı, varlığı artmaya devam ediyor. Bu kesimde, dünya hasılasının iki katına yakın bir varlık birikimi söz konusu. Toplam varlığın yüzde 55’i ABD ve Avrupa’da yoğunlaşmış. Dünyadaki dolar milyarderlerinin yüzde 67’si ABD ve Avrupa’da. İklim krizini durdurmak için yılda 4 trilyon dolar gerekiyor, en zengin kesimin varlığının yüzde 2’si gibi bir şey.
‘Bloomberg’in derlemesine göre en zengin listesindeki ilk 10 kişinin toplam varlığı 1.4 trilyon dolar, ikinci 10 kişininki 728 milyar dolar. Bu sayılar iklim krizini durdurmak için gereken yıllık 4 trilyon dolarlık yatırıma çok yaklaşıyor. Bloomberg’in listesinde en “yoksulu” 5.8 milyar dolarlık olmak üzere 500 milyarder var. Bunların varlıklarının yüzde 1’i bile kamulaştırılabilse kaynak sorunu filan kalmaz.[25]
* * * * *
Soru(n) da ortada, çözüm de!
Net değil mi?
O hâlde John Sawhill’in, “Toplum sadece yarattıklarıyla değil aynı zamanda yok etmeyi reddettikleriyle de tanımlanır,” vurgusu eşliğinde diyeceklerimizi toparlarsak; tehlike büyük ve büyüyor da!
Evet, kapitalist yıkımı durdurmazsak kötü olacak…
Şimdi Sait Faik’in uyarısını hatırlama zamanıdır: “Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil, ama çocuklar sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.”[26]
Akademisyen, antropolog, yazar, çevirmen, aktivist. 1956 yılında İstanbul’da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra Fransa’ya giderek, üç yıl süresince Fransa’da dil ve Paris VII ve Paris Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun; 1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasını da aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun’un çok sayıda çeviri ve telif eseri bulunmaktadır. Telif eserlerinin çoğu Temel demirer ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır.
Yazar, aktivist. 1954, Kale Mahallesi / Çorum doğumlu. Baba adı Kemal, anne adı Necla’dır. Eserlerinin çoğu Sibel Özbudun ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır. Kitapları dışında kendisi hakkında yeterli bilgi bulunamayan Temel Demirer, kendisini şöyle anlatır:
“Kendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm… Ne yazacağımı kestiremedim. Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım… “İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil” diyen(lerden); dünyaya aşağıdan bakan(lardan); kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan); yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan) ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden); sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden); bir afet-i devrana aşık olan(lardan); hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan) ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim… Ve nihayet halen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım.”
N O T L A R
[*] Newroz, Ocak 2022…
[1] François Rabelais.
[2] Irvin D. Yalom, Nietzsche Ağladığında, çev: Aysun Babacan, Ayrıntı Yay., 2012.
[3] Ergin Yıldızoğlu, “Kapitalizmin Patojenik Krizi”, Cumhuriyet, 29 Kasım 2021, s.11.
[4] Cihangir Dumanlı, “İklim Değişikliği Ulusal Güvenlik Sorunudur”, Cumhuriyet, 17Aralık 2021, s.2.
[5] “Yağışlar Kürt Coğrafyasında Yüzde 76.2 Azaldı”, Yeni Yaşam, 11 Aralık 2021, s.16.
[6] Yusuf Gürsucu, “Ya Kapitalizm ya da Yaşam, Arası Yok”, Yeni Yaşam, 13 Kasım 2021, s.16.
[7] Batuhan Sarıcan, “COP26 Fiyaskosu ve Yeşil Kapitalizm”, Birgün Pazar, Yıl:18, No:768, 28 Kasım 2021, s.4.
[8] “Daha önce iklim krizinin bir sınıf sorunu olduğunu yazmıştım. Çoğunluğu ezen ve azınlık tarafından inşa edilen bir sistem. Sadece büyük bir güç dağılımı iklim krizinin derinleşmesine engel olabilir ve bundan sonra daha iyi bir dünya inşa edebilir.” (Jeremy Corbyn, “Dünyayı Yok Eden Azınlıktan Gücü Devralmalıyız”, Birgün, 7 Kasım 2021, s.13.)
“Hindistan liderliğindeki fosil yakıt kanadı, anlaşmanın ‘kömürden çıkış’ ile ilgili maddeleri son anda sulandırmayı başladı ve anlaşmada çıkış yerine ‘azaltma’ ifadesi kullanıldı. Yoksul ülkeler açısından neredeyse hiçbir kazanım olmadı. Görünüşe göre kimsenin acelesi yok ve adım adım felakete sürükleniyoruz. Emisyonları 2030’a kadar kesme şansımız kalmadı gibi bir şey.” (John Vidal, “Glasgow Zirvesi Yüzüstü Bıraktı”, Birgün, 15 Kasım 2021, s.10.)
[9] Dilara Şimşek, “COP26 Hayal Kırıklığı Oldu”, Birgün, 14 Kasım 2021, s.2.
[10] “Krizin Sorumluları Çözüm Arayışında, Birgün, 31 Ekim 2021, s.11.
[11] “Dünya İçin Alarm Zilleri”, Yeni Yaşam, 1 Kasım 2021, s.16.
[12] Yusuf Gürcüsu, “COP26’da Patinaj Devam Ediyor”, Yeni Yaşam, 6 Kasım 2021, s.16.
[13] “WMO, Sibirya’da Kaydedilen Rekor Sıcaklığı Doğruladı”, 15 Aralık 2021… https://www.avrupademokrat.com/wmo-sibiryada-kaydedilen-rekor-sicakligi-dogruladi/
[14] “BM: İklim Krizinin Yol Açtığı Afetler Son 50 Yılda Beş Kat Arttı; 2 Milyon Kişi Yaşamını Yitirdi”, 2 Eylül 2021… https://www.gazetepatika15.com/bm-iklim-krizinin-yol-actigi-afetler-son-50-yilda-bes-kat-artti-2-milyon-kisi-yasamini-yitirdi-96867.html
[15] “Korkutan Tahmin”, Cumhuriyet, 27 Temmuz 2021, s.16.
[16] “Küresel Sıcaklık Artışının 2 Dereceye Ulaşması 1 Milyar Kişiyi Etkileyebilir”, 29 Kasım 2021… https://www.avrupademokrat.com/kuresel-sicaklik-artisinin-2-dereceye-ulasmasi-1-milyar-kisiyi-etkileyebilir
[17] Climate Change Leads to More Extreme Weather, but Early Warnings Save Lives, https://unfccc.int/news/climate-change-leads-to-more-extreme-weather-but-early-warnings-save-lives
[18] Economic losses from climate-related extremes in Europe, https://www.eea.europa.eu/data-and-maps/indicators/direct-losses-from-weather-disasters-3/assessment-2
[19] Climate Change Could Cut World Economy by $23 Trillion in 2050, Insurance Giant Warns, https://www.nytimes.com/2021/04/22/climate/climate-change-economy.html
[20] Economists support ‘immediate and drastic action’ against climate change, https://www.weforum.org/agenda/2021/04/economists-global-action-climate-change-natural-disasters
[21] Orhan Ayber, “İklim Değişikliği: Ne Yapmalıyız?”, Cumhuriyet, 26 Ağustos 2021, s.2.
[22] Ergin Yıldızoğlu, “Titanik Güvertesinde”, Cumhuriyet, 30 Eylül 2021, s.9.
[23] Ergin Yıldızoğlu, “En Büyük Tehlike”, Cumhuriyet, 12 Ağustos 2021, s.11.
[24] Bugün üç milyardan fazla insan yetersiz beslenmekte ve gezegenimizin 7 milyar nüfusunun çoğu düşük kaliteli diyetler yemektedir. Aynı zamanda, dünya nüfusu hızla genişlemekte olup 2050 yılına kadar gezegenimizde 10 milyara yakın insanın olacağı tahmin edilmektedir. (Birol Saygı, “Gıda ve Sürdürülebilirlik”, Cumhuriyet, 3 Aralık 2021, s.2.)
[25] Ergin Yıldızoğlu, “İklim Krizi, Adalet ve Emperyalizm”, Cumhuriyet, 1 Kasım 2021, s.8.
[26] Sait Faik, Son Kuşlar, Yapı Kredi Yay., 2011.