
Çin, küresel teknoloji ve yapay zeka endüstrisinde büyük bir yankı uyandıran çığır açıcı bir teknolojik yenilik duyurdu. Ancak bu gelişmenin en dikkat çekici yönü, sadece teknolojinin kendisi değil, aynı zamanda zamanlaması ve ABD-Çin ilişkilerinin geleceği için taşıdığı anlamdır.
20 Ocak’ta, Donald Trump’ın 47. ABD Başkanı olarak yemin ettiği gün, Çin, ileri veri analizi için tasarlanmış DeepSeek R1 adlı yapay zeka teknolojisinin lansmanını yaptı. Trump’ın Çin’i hedef alan ticaret savaşlarına adeta güçlü bir cevap gibi. Lansmanın yapıldığı gün ABD teknoloji devlerinin hisse senetleri altüst oldu ve bir günde 1 trilyon değer kaybetti. ABD teknoloji şirketleri için adeta bir „”Kara Pazartesi” oldu.
DeepSeek, Amerika’nın OpenAI ve bilumum teknoloji ve yapay zeka şirketlerine ağır bir darbe vurarak doğrudan bir rakip olarak konumlandı. Burada en çok şaşırtıcı olan ise, OpenAI ve Google gibi şirketlerin ChatGPT gibi yapay zeka modellerini geliştirmek için milyarlarca dolar ve yıllar harcarken, Çin’in bu rekabetçi alternatifi yalnızca iki ayda ve çok daha düşük bir maliyetle—6 milyon dolar—geliştirmiş olmasıdır. Deyim yerindeyse daha ilk raund’da ABD teknoloji devlerini nakavt etti. ABD’de adeta bir şok yaşandı.„”Bizim yıllar ve yüz milyarlarca dolar harcayıp bugüne getirdiğimiz ve rakipsiz diye algıladığımız yapay zeka teknolojileri portföyümüz, Çin’in sadece ve sadece 6 milyon maliyetle hayata geçirdiği bir şirket tarafından yerle yeksan edildi..” Bu durum gerçekten sindirilmesi hiçte kolay olmayan bir durum.
DeepSeek R1’in Trump’ın göreve başladığı gün açıklanması elbette tesadüf değildi. Bu stratejik zamanlama, Çin’in şu mesajı açıkça vermek istediğini gösteriyor: Biden yönetimi sırasında uygulanan teknoloji yaptırımlarına rağmen, Çin yalnızca ayakta kalmadı, aynı zamanda gelişti ve ABD teknoloji şirketlerine küresel çapta meydan okuyup bu şirketlerin birgünde bir trilyon dolar kaybına yol açarak, adeta meydan okudu. ABD’nin söz konusu yaptırımları Çin’in teknolojik ilerlemesini engellemeye yönelik bir nevi savaş ilanıydı. Çin’in bu savaşa cevabı ise “acimasız” oldu. 6 milyonluk bir yatırım ve kullanıcılar için ABD’deki rakiplerinden kat be kat ucuz olan DeepSeek R1’in ile Çin bu savaştan şimdilik büyük bir zaferle çıktı.
Deepseek’in araştırma ve geliştirme ekibi, bu modeli sınırlı GPU’lar ve minimal kaynaklar kullanarak geliştirdi. Bu da, ileri yapay zekâ geliştirmek için milyar dolarlık bütçelere gerek olmadığını gösteriyor. Daha da etkileyici olan diğer bir konu ise, Çin’in DeepSeek R1’i açık kaynaklı bir yazılım olarak sunması. Bu, yazılımcıların ve geliştiricilerin küresel çapta bu teknolojiye erişmesine, geliştirmesine ve kullanmasına olanak tanıyor. Yani şöyle: Brezilya’nın gecekondu mahallerinde yaşayan yazılıma meraklı yetenekli gençlerle ve bir teknoloji şirketinde araştırma geliştirme bölümünde görev yapan yüzbinlerce hatta milyonlarca insanın ve zekalarının, yaratıcılıklarının bir platformda bir araya gelmesi ve bilgilerini ve yeteneklerini bir platformda birleştirmeleri demek. Buna başlı başına bir devrim demek hiçde abartılı olmaz.
Bu durum küresel kolektiv zekanin bir platformda bir araya gelmesi anlamina geliyor. Küresel kolektif zekanin bileşimi DeepSeek R1’in geliştirilmesine katsayisal bir dinamik kazandiracak ve neredeyse rakipsiz bir duruma getirecektir.
Deepseek Küresel Yapay Zekâ Endüstrisini Altüst Etti
DeepSeek R1’in tanıtımı, küresel yapay zekâ endüstrisi için kritik bir dönüm noktası. Model, Amerikan rakipleriyle aynı performansı sunuyor, ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere geliştirme maliyeti çok daha düşük ve kullanıcı açısından da son derece cazip fiyatla günlük hayatlarında kullanabilecekleri bir model. Bu gelişme, yapay zekâ inovasyonu ile uğraşan kişiler ve şirketler için teknolojiye ulaşım bariyerlerini en aza indiriyor. Aynı zamanda gelişmekte olan üklere için de düşük maliyetli olması nedeniyle yeni fırsatlar sunuyor. Bu yönüyle OpenAİ, Google ve Meta gibi şirketlerin teknolojik ve yapay zeka hâkimiyetini ciddi şekilde tehdit ediyor.
Bu nedenle Silikon Vadisi yöneticileri alarma geçti. Mühendisler, DeepSeek R1’i analiz ederek maliyet verimliliği stratejilerinden yararlanmanın yollarını arıyor. Çin’in, minimal bütçeyle rekabetçi sonuçlar elde edebilmesi, Silikon Vadisi’nin yapay zekâ projelerinin finansal sürdürülebilirliği konusunda ciddi soru işaretleri yaratıyor.
Çin; ABD’nin Teknolojik Üstünlüğüne Meydan Okudu
Teknoloji alanındaki gelişmeler o kadar baş döndürücü bir hızla ilerliyor ki 2 veya 3 yıllık geriden takip etme bile “sonsuz” bir süre olarak tanımlanıyor. Eski Google CEO’su Eric Schmidt bir söyleşide, ABD’nin yapay zekâ geliştirmede “Çin’in 2-3 yıl ilerisinde” olduğunu iddia etmiş ve bu süreyi bir “sonsuzluk” olarak tanımlamıştı. Ancak bu açıklamadan yalnızca birkaç ay sonra Schmidt, Çinli teknoloji devleri Alibaba ve Tencent’in hızla farkı kapattığını kabul etmek zorunda kaldı.
Çin’in başarısı yalnızca yapay zekâ ile sınırlı değil. Ülke, yarı iletkenler alanında da ABD yaptırımlarına rağmen büyük ilerlemeler kaydetti. Bu başarılar, başka bir gerçeği ortaya çıkardı: ABD’nin Çin’in yükselişini engelleme çabaları, Çin’in teknoloji inovasyonunu hızlandırdı ve önüne geçilemez bir duruma getirdi.
ABD, ileri yapay zekâ çiplerine erişimi önlemek için Batı dışında yer alan ülkelere belirli kısıtlamalar uygulayıp ve tam erişimi sadece belirli müttefiklerine sunuyordu. Ancak bu dıştalama politikalarının Meksika ve Hindistan gibi ABD’ye yakın sayılabilecek ülkeleri bile kapsayacak şekilde genis tutulması sözkonusu ülkeleri hayal kırıklığına uğrattı. Ayrıca bu politikalar, ABD’nin uzun süredir savunduğu serbest ticaret paradigmasıyla da çelişip, ABD’yi küresel ekonomiden izole etme riskini de beraberinde getiriyor.
Bu engellmeler ÇİN’i ABD açısından pek te öngörülemeyen yerli inovasyona yatırım yapmaya teşvik etti. Bir zamanlar ABD’den ithalata bağımlı olan Çinli teknoloji şirketleri, şimdi kendi kendine yeten ve küresel sahnede rekabetçi hale gelen bir konuma ulaştı. DeepSeek R1’in başarısı, Çin’in bu dönüşümünün en iyi örneklerinden biridir.
Sonuç
DeepSeek R1’in tanıtımı, sadece teknolojik bir atılım değil, aynı zamanda küresel güç dinamiklerinde büyük bir değişim anlamına geliyor. Batı’nın, özellikle ABD’nin teknolojik, ekonomik ve askeri üstünlüğü kırılmış durumda. Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönmesiyle, ABD-Çin ilişkilerinin geleceği belirsizliğini koruyor. Trump, Çin’i sınırlandırma çabalarını yoğunlaştıracak mı, yoksa mevcut çelişkileri ve çatışmaları diplomatik bir çözümle sonlandırmak için iş birliği yolları mı arayacak? Bunu zaman gösterecek.

Turan Altuner, uluslararası ağırlıklı iktisat, uluslararası işletme yönetimi, kültürlerarası iletişim, kültür antropolojisi ve endüstri işletmeciliği okudu. İşletmeci, danışman ve kültürlerarası iletişim koçu olarak çalıştı. İlgi alanları ekonomi, uluslararası ilişkiler ve kültürlerarası iletişimdir.