Gazetemiz yazarlarından Dr. Jan Campbell’in, daha önce İngilizcesini yayınladığımız Çin Çağdaş Dünya Çalışmaları Merkezi’nde verdiği konferansta yaptığı konuşmanın Türkçe tercümesini okuyucularımızın bilgisine sunuyoruz.
Günaydın, hanımefendiler, beyefendiler, meslektaşlarım ve dostlarım!
Yaklaşık 40 yıl önce ilk defa duyuduğum ve öğrencilerimden birinin kariyerine başladığı, benim de yaklaşık 5 yıl önce ziyaret ettiğim bir yerde, tam zamanında düzenlenen bu toplantının organizatörlerine teşekkür etmeme izin verin lütfen. İzninizle sizlere, birçok ülkede ve farklı medeniyetlerde bilinen veya daha az bilinen ve hatta bilinmeyen gelişmelerin kesiştiği bir noktadan hitap etmek istiyorum.
Zaman kısıtlaması nedeniyle, konuyla ilgili bazı ana tezler üzerinde yoğunlaşacağım: modernleşme ve bilim, teknoloji ve yenilikler.
Çin Çağdaş Dünya Çalışmaları Merkezi’nin Anlayışı
Bir düşünce kuruluşu, ülkenin, hükümetin ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için orijinal ve yaratıcı fikirler sunan nispeten bağımsız bir politika araştırma veya danışma kuruluşu olmalıdır. Araştırma devlet stratejileri, diplomatik politikalar ve uluslararası ilişkilere odaklandığı için kesinlikle kâr amacı gütmemelidir. Bağımsızlık, bir düşünce kuruluşunun güvenilirliği, tarafsızlığı ve yaygınlığı için vazgeçilmezdir. Bu olmadan, bisr düsünce kuruluşunun çıkar gruplarının sözcüsü haline gelmesi oldukca olasıdır.
Kendilerini düşünce kuruluşu olarak adlandıran ancak kar elde etmeye odaklanan enstitüler bu nedenle niteliksiz kabul edilmeli ve düşünce kuruluşu olarak adlandırılmamalıdır.
Bu yılın Ocak ayı sonunda merkezi yetkililer tarafından yayınlanan Çin Karakteristiğine Sahip Yeni Tip Düşünce Kuruluşlarının İnşasının Yoğunlaştırılmasına İlişkin Görüşlere göre, bunlar “ÇKP ve hükümet tarafından bilimsel, demokratik ve yasalara uygun olarak alınacak kararlara yardımcı olmak için esas olarak stratejik konular ve kamu politikaları üzerinde çalışan ve kar amacı gütmeyen araştırma kurumları ve danışmanlıklar” olmalıdır.
Bir analistinki de dahil olmak üzere, insanın kendi yaşam deneyimi, bilim ve inovasyon tarihi, felsefe ve dil bilgisinin önemi, patolojik bilim denilen şeyin, doğa benzeri teknolojilerin ne olduğu, kuantum fiziğinin ilkeleri ve son olarak da ekoloji, verimlilik ve eğitim, araştırma ve üretim süreçlerinin ekonomisi hakkında bilgi sahibi olmasını gerektirir.
Bilim ve inovasyon anlayışına giriş
Genel olarak bilim tarihi, bilimin antik çağlardan günümüze kadar olan gelişimini ve bilimin üç ana dalını kapsar: tabiat, toplum ve formel bilimler. Bilimin en eski kökleri M.Ö. 3000-1200 yılları arasında Eski Mısır ve Mezopotamya’ya kadar uzanmaktadır.
Birçok tarihçi astronomiyi en eski bilim olarak kabul eder. Bin yıl önce yaşamış olan İbn el-Heysem dünyanın ilk gerçek bilim insanı olarak kabul edilmektedir. Galileo Galilei ise Bilimin Babası olarak adlandırılmıştır.
Antik dönem Çinli bilim insanlarının ve mühendislerinin tarihi söz konusu olduğunda, Çinli bilim insanlarının ve mühendislerinin doğa bilimleri, mühendislik, tip, askeri teknoloji, matematik, jeoloji ve astronomi dahil olmak üzere çeşitli bilimsel disiplinlerde önemli bilimsel yenilikler, bulgular ve teknolojik ilerlemeler kaydettiklerini kabul etmeliyiz.
En eski icatların “genetik” sıralaması ikili kod abaküsü, güneş saati ve Kongming fenerini içeriyordu. Dört Büyük İcat – pusula, barut, kağıt yapımı ve matbaa – en önemli teknolojik gelişmeler arasındaydı ve Avrupa tarafından ancak 1000 yıl sonra Orta Çağ’ın sonunda bilindi. Bildiğim kadarıyla, özellikle Tang hanedanlığı (618-906) büyük yeniliklerin yaşandığı bir dönemdi. Qing hanedanlığına kadar Batı ve Çin keşifleri arasında büyük bir etkileşim vardı.
Cizvitlerin 16. ve 17. yüzyıllardaki Çin misyonları Batı bilimini ve astronomisinin tanınmmasına yol açarken aynı zamanda Çin’in teknoloji bilgisini de Avrupa’ya getirdi. 19. ve 20. yüzyıllarda Batı teknolojisinin girişi Çin’in modernleşmesinde önemli bir faktör olmuştur. Çin’de bilim tarihi alanındaki ilk Batılı çalışmaların çoğu Joseph Needham ve Çinli ortağı Lu Gwei-djen tarafından yapılmıştır.
Bugünkü konuşmamda, insanın kendisinde iki varlığın unsurlarını birleştirdiğine değinecem. İnsan, ruhsal dünyanın temelini oluşturan ruhu aracılığıyla, sadece evrenin iç yapısını, tüm gerçeklikleri birbirine bağlayan bağlantıları görmekle kalmaz, aynı zamanda dünyayı birbiriyle olan bağlantısı içinde kavrar ve görür.
Yukarıda söylediklerim bağlamında, gerçek ile yalan, aydınlık ile yalansızlık arasındaki sınırı aşmak her için zaman kolay ve tehlikelidir. Hayatta, Dostoyevski’nin Beşakh’ında olduğu gibi, yaşamak, yalan söylememek ve kendi yalanlarına inanmamak daha da zordur. Ya da Suç ve Ceza’da olduğu gibi: Her şey insanın hangi ortamda ve nasıl bir ortamda olduğuna bağlıdır. Her şey çevreye ilintilidir ve insanin kendisi bir hiçtir.
Şayet modernleşmeden bahsediyorsak, bunun Rus ya da Doğu yönü değil, Batı yönünün olduğunu hatırlamalıyız. Batı, modernleşme (modernite) kavramını ve onun mutasyonlarını yayma konusunda şimdiye kadar galip gelmiştir. Fromm ve Kozhev bu geçici zafere katkıda bulunmuşlardır. Kozhev’e göre Devrimci Savaş ve sonrasında yaşananlar, örneğin Tutchev tarafından eleştirilen devrimin bir devamıydı.
Yukarida bahsedilen modernleşme bağlamında Fromm’un değeri, Marx’ın materyalizminin manevi değerlerin karşıtı olmadığını, refahın paylaşımı ve insanın manevi kurtuluşunun Marx’ın doktrininin merkezinde yer aldığını ikna edici bir şekilde kanıtlamasında yatmaktadır. Ancak Fromm, Marx’ın manevi kurtuluşu klasik Batı kültürü ve felsefesinde aramadığını anlamamıştır.
Eski materyalizm sivil topluma odaklanır ve bireyi merkeze alır; (Marx’ın) yeni materyalizmi ise birlik içinde olan insan toplumuna odaklanır. On Birinci Tez’de Marx, vaktinde yazdığı bir konuyla eleştirmenlerinin tabutuna son çiviyi çakar: filozoflar dünyayı çeşitli şekillerde açıklar ve tanımlar, ancak onu nasıl değiştireceklerini söylemezler.
On Birinci Tez, günümüzdeki zorluklar ve açmazlar gibi, tutarlı bir dünya görüşünü, bütüncül bilgiyi ve sağduyuyu teşvik etmektedir. Marx, Oswald Spengler’in (1880-1936) tutumunu eleştirmiştir. Tarih, sanat ve siyasetle ilgilenen bu Alman filozof ve yazar, muhafazakâr bir devrim çağrısında bulunan karşılaştırmalı bir medeniyetler çalışması olan Batı’nın Çöküşü (1922) ile tanınır.
Spengler eleştiri pozisyonunu Faustçu olarak adlandırdı. O dönemde Almanya atomlarına ayrılıyordu. Faust, en başından sonuna kadar kendi başının çaresine bakar. Faust için toplum yoktur, insan ırkı yoktur. Kendini kendi dünyasına hapseder ve kendisi tarafından kurtarılmayı bekler.
Dil, psikoloji ve yaratıcılık
Anadil terimi, bir başkasının dili olarak yorumlanmamalıdır. Dil, bir nesilden diğerine miras olarak aktarılan, her kültüre özgü bir sosyal etkileşim aracı demektir. Dillerin hiçbiri bir boşlukta gelişemez. Soyut bir dil, eleştirel düşünmemiz, yani net düşünmemiz için önemlidir. Bu, pek çok ulus için bir zorluk teşkil etmektedir. Dil ve eleştirel düşüncenin üç temel amacı vardır: 1) bilgilendirmek, 2) ikna etmek ve 3) açıklamak.
Dolayısıyla diller, sorunları nasıl çözdüğümüz açısından güçlü araçlardır. Bunlar nörodilbilim, nöroloji, psikoloji (sosyal ve transaksiyonel, bireysel ve kuantum), beyin teorileri (bağlantı, istatistik, sibernetik) ve zihinsel ve davranışsal programlamadan ayrı tutulamaz.
İngilizceyi ikinci dil olarak konuşan pek çok kişinin içerik, metafor, mizah, ironi, alaycı dil sözcüklerini ve Sanskritçe ve Farsça da dahil olmak üzere eski dillerle olan ilişkileri anlamadığını lütfen unutmayın.
Metaforlar, amaca yönelik yaratıcılık açısından bir model olarak kullanılabilirler, çünkü şunlar için bir zemin oluşturabilirler: 1) temsil; 2) açıklama; ve 3) tahmin.
Metaforlar aynı zamanda düşünme modelleri olarak da işlev görür: 1) düşünmek algılamaktır ve bir model oluşturmaktadır; 2) hareket halinde olmakla bir arama modeli ortaya çıkmaktadır; ve 3) bir manipülasyon nesnesi olarak düşünmek bir yeniden yapılandırma modeli ortaya çıkarmaktadır.
Psikolojik Atalet
İnsan psikolojisinin nasıl işlediğini bilmek, yaratıcı veya yenilikçi süreçlere dahil olanlar için çok önemlidir. Psikolojik ataletin tehdit edici, ani veya yeni bir şeyin ortaya çıkmasıyla ilgili tepkisel bir süreç olduğunu bilmek, karmaşık sorunları çözerken yardımcı olabilir. Bu sürecin tıpta bir benzeri vardır ve altı temel aşamadan oluşur: İnkar-Saldırı-Öfke-İkame-Uzlaşma-Kabullenme
3E kavramları için temel kurallar
- Gösterebileceginiz saygı dışında çoğu durum kontrolünüz dışında olduğu için yargılamayın.
- Soruları formüle edin.
- Fiziksel dünya inananlar ve inanmayanlar arasındaki çatışmayı temsil ettiği için açıklayıcı cümleler kullanın.
- Hiçbir şey yapılmamasının bir şeyi hiçbir şeye dönüştürmekten çok daha iyi olduğunu kabul edin.
- Bizim ruhumuz yok. Bizler ruhuz. Dolayısıyla sadece bir bedenimiz var.
- Ödediğiniz bedel, karşılıklı etkileşimlerinizin bir ürünüdür.
- Yapamam ile keşke yapmasaydım arasındaki farkı keşfedin.
- Zengin olabilmek ya da zengin olmak bir sanattır ve neden zengin olmak istediğinizi bilmelisiniz.
Patoloji Bilimi
Irving Langmuir (1881-1957) Brooklyn’de doğdu. Fiziksel kimya eğitiminin ardından kariyerinin büyük bölümünü General Electric’in araştırma laboratuvarlarında geçirdi. 1932’de Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı. Ölümünden dört yıl önce, 18 Aralık 1953’te GE Araştırma Laboratuvarlarında o ünlü konuşmasını yaptı.
Konuşma, Langmuir’in “öyle olmayan nesnelerin bilimi” olarak adlandırdığı konuyla ilgiliydi ve konuşmasında bilim insanlarının bazen içine düşebildikleri belirli tuzakların birkaç örneğini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı.
Langmuir patolojik bilim konusundaki araştırmalarını hiçbir zaman yayınlamadı. Buna rağmen GE (General Electric) ve diğer ulusötesi şirketlerin önemli kurucularından biri oldu.
Konuşmasının bir teyp kaydı yapılmıştır. Ancak, bu kasetten yapılan bir mikrogroove disk dökümü Kongre Kütüphanesi’ndeki Langmuir belgeleri arasında bulunmuştur. Bu disk kaydının kalitesi düşüktür, ancak söylediklerinin çoğu biraz pratikle anlaşılabilir ve Robert Parks’ın Voodoo Science (Oxford, 2000) adlı kitabının metin bölümünü oluşturur.
Her şey 23 Nisan 1929’da başladı. Columbia Üniversitesi’nden Profesör Bergen Davis geldi ve eski binadaki bir laboratuvarda bir kolokyum verdi. Dr. Whitney’e, bana ve birkaç kişiye daha ne hakkında konuşacağını önceden anlattı ve bu konu hakkındaki hevesi bizleri de heyecanlandırdı.
Davis-Barnes-Barnes, mitojenetik ışınlar ve N-ışınları Patoloji Biliminin Altı Karakteristik Belirtisini anlamak için kullanılabilir. Bunların ortak noktaları vardır. Bunlar, sahtekârlığın söz konusu olmadığı, fakat insanların subjektif etkiler, hüsnükuruntu ya da herhangi türden bir etkileşim yoluyla yanlış yönlendirilerek insanin kendisine neler yapabileceğine dair anlayış eksikliğinden kaynaklanan yanlış sonuçlara sürüklendiği vakalardır. Bunlar, günümüzde ve son yıllarda çok yaygın olan patolojik bilim örnekleridir.
Genel olarak şöyle ifade edilebilir: Bu konular çok fazla ilgi çekmiştir. Genellikle üzerlerine yüzlerce makale yayınlanmıştır. Bazen on beş ya da yirmi yıl sürdükten sonra yavaş yavaş yok olmuşlardır.
Patentler, reklam ve gerçeklik
Bir fıkrin açıklanmasında üç tür yasal koruma vardır. 1) Patent; 2) Telif Hakkı; ve 3) Ticari Marka. Bunlar farklıdır; farklı tarihleri ve felsefeleri vardır, ancak yaratıcı fikirlerin ya da yaratıcılık veya yenilik olarak adlandırılan yaratıcı bir sürecin ürünlerinin korunması için kullanılan yegane üç araçtır.
Patentler söz konusu olduğunda, 13 Aralık 2007 tarihinde yürürlüğe giren ve gayri resmi olarak EPC 2000 olarak adlandırılan sözleşmenin gözden geçirilmiş metni de dahil olmak üzere, en azından ana ülkelerdeki, yani Amerika Birleşik devletleri ile Avrupa’daki tarihçe ve uygulamalar arasındaki temel farklılıklar hakkında bilgi sahibi olmak mutlak bir zorunluluktur.
Telif haklarıyla ilgili olarak, ABD Anayasası’nın Kongre’ye, yazarlara eserleri üzerinde sınırlı bir süre için münhasır hak sağlayarak bilimin ve faydalı sanatların ilerlemesini teşvik etme yetkisi veren maddesinin özünü anlamak önemlidir. Bu nedenle, telif haklarının Anayasa’dan kaynaklandığını ve bir hukuk bütünü oluşturduğunu bilmek önemlidir.
Cevaplanması gereken soru şu: PC çiplerinin yapımında kullanılan ürünlerin telif hakkını neden alamıyorum?
Ticari markalar ve hizmet markaları, patent ve telif hakkı yasasından tamamen farklı şekilde düzenlenmiştir. ABD ticari markaları teamül hukukuna tabidir. İngiltere ve Avrupa’daki eski loncalara kadar uzanır. Ticari markalarda kamu yararı söz konusudur.
Ticari markaların tescili, üç önemli konunun kapsamlı bir şekilde ele alınmasını gerektirir: 1) Kullanılan kelimenin kendisi; 2) Kelimenin türü; ve 3) hangi ürünler üzerinde kullanıldığı. Yaklaşık 30’u ürünler, 5’i hizmetler ve geri kalanı da her türlü unsuru kapsayan kategorilere ait olmak üzere 40 farklı kategori bulunmaktadır.
Kamuoyunun / tanıtımın ciddiye alınması gerektiğinden, ticari sırlara veya özel bilgilere duyulan gereksinimi kabul etmek önemlidir. Patent başvurusunda bulunmamak çoğu zaman daha avantajlı olabilir. Yaratıcılık, koçluk ve benzeri faaliyetlerde bulunanlar, alışılagelmiş olanla yasal olanı birbirinden ayırmalı ve adil kullanım doktrini terimini dikkate almalıdır.
Son olarak, araştırma ve uygulamalı bilimlerle ilgilenen herkes için çok önemli olduğunu düşündüğüm için, Aralık 2012 tarihli NYT’den Carl Zimmer tarafından yazılan bir alıntıyı aktarmama izin verin: ABD Yüksek Mahkemesi’nin yakın zamanda aldığı bir karar ile hakem değerlendirme sistemine yönelik bir analiz, bilimsel araştırmanın bu temel yönüne ilişkin şikayetleri doğrular niteliktedir. Uyduruk bilimleri ayıklamak bir yana, hakem değerlendirmesi yeniliklerin önünü tıkayarak halkın bilime olan desteğini yozlaştırıyor olabilir. Eğer hakem değerlendirmesi bir cözüm olsaydı, piyasaya sürülmesine asla izin verilmezdi çünkü faydalarına dair ikna edici kanıtlarımız yok ama zararlarına dair çok sayıda kanıtımız var.
Bu nedenle, Bilimsel Araştırma Kuruluşları Topluluğu üyelerinin sadece % 8’inin hakemli denetimlerin mevcut haliyle iyi işlediği konusunda hemfikir olduğunu bilmek önemlidir (Chubin, 1990, s. 192).
Bu teori uzay ve zaman kuantumlarını iyi bir şekilde tanımlamayı başarmıştır. Aslinda görünen o ki ne bölünemeyecek kadar parcaciklar ne de sonsuz kücücük zaman intervalleri mevcut. Bu teorinin sonuçlarından biri de gerçekliğin göründüğü gibi olmadığıdır.
Batılı ve Doğulu, özellikle de genç nesiller, siyasi elitler ve onların danışmanları, Rusya’nın bir bütün olarak Batı kültürü bağlamındaki rolünün kapitalizme karşı muhafazakar bir muhalefet değil, alternatif gelişmelerin uygulanması, neoliberal kapitalizm ve küreselleşmenin mevcut yapısının yarattığı zorlukların üstesinden gelinmesi olduğunun farkında değiller.
Rusya ve Devrim (1849) başlıklı makalesinde Tutchev, Avrupa’da yarından itibaren birbirleriyle savaşmaya başlayabilecek iki gerçek karşıt güç tanımlar. Böyle bir mücadele, insanların sahip olma duygusundan var olma(of being) duygusuna dönüşmesine ve diğer insanlara ve doğaya karşı empati ve ilgilerinin güçlenmesine yol açmaz. Ne de rakibin yok edilmemesi gereken bir mücadelede kabul görme arzusunun gerçekleşmesine yol açar; sonuçta bu onun kabul görmesiyle ilgilidir (diyor Kozhev). Ne de birleşen insanlığın insan toplumunun doğuşuna yol açar (Marx). Böyle bir mücadele anlaşmaya izin vermez, çünkü birinin ölümü ve diğerinin yaşamasi anlamına gelir.
Tutchev 1866’da akıl, rasyonalite, gurur ve klasik Alman felsefesi üzerine yazdı: Almanya, hiç şüphe yok ki, garip fikirlerin uzun süredir yan yana bulunduğu bir ülkedir. Düzenin ülkesiydi çünkü huzurluydu ve kimse kafalardaki (aklın) korkunç anarşinin beyinleri doldurduğunu ve harap ettiğini görmek istemiyordu. Neredeyse tüm Hıristiyanlık değerlerinin yok olması ve aklıselimin galip gelmesi Aydınlanma’nın sadece altmış yılını aldı.#
Bu devrim, karşılığını hayırseverlikte bulan bir Rusya nefreti doğurdu. Bugün (1866, yazarın notu) bu nefret doruk noktasına ulaşmış ve sadece sağduyunun değil, kendini koruma içgüdüsünün de önüne geçmiştir. Böbürlenme düzeni yok eder. Geriye dönüp baktığımızda, Tuchev’in burjuva devrimini ve burjuva modernitesinin eleştirisini kastettiğini biliyoruz. Bu da Tuchev’in Rusya ve Devrim makalesini sadece güncel kılmakla kalmayıp aynı zamanda mevcut durumdan çıkış için bir pusula haline getirmektedir.
Doğa benzeri teknolojiler
Bilimin ne zaman ortaya çıktığını herkes bilir. Aristotales bize Thales, Anaximander ve Anaximenes’in (6. yüzyıl İyon filozofları) doğa olaylarını araştıran ilk kişiler olduğunu söylemiştir. Bununla birlikte, modern zamanlarda yani Rönesans’tan bu yana, teori, deney ve gözlem bilim için çok önemli olmuştur.
Zaman kısıtlılığı nedeniyle ve örnek olması açısından, fotosentezin işlevini tam olarak çalışmanızı ve anlamanızı tavsiye ederim. Yeşil bitkiler, güneş ışığı, karbondioksit ve su kullanan birkaç organizma tarafından kendi besinlerini oluşturmak için kullanılan bir süreçtir. Fotosentez süreci ışık enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürür. Şu anda iki türünü biliyoruz: oksijenik fotosentez ve anoksijenik fotosentez.
Pratik açıdan bakıldığında ise, yazarlarından biri olduğum ve önemli bir sorunu ele alan bir makaleye atıfta bulunmak istiyorum: üretim faktörlerinin nicelleştirilmesinin sonuçları. Ekonomi, terimlerin tanımlanması, ölçülmesi ve bu nicelikler arasındaki karşılıklı ilişkilerin ifade edilmesiyle ilgilendiğinden, matematiksel modellerin oluşturulmasına olanak tanıyan matematiksel aygıt, açıklayıcı güçlerinin bir parçası olarak basitleştirilmiş olguları kullanır. Bu modeller, kapsamlı bir dizi ilişkiyi tanımlamanın yanı sıra deneyler ve tahminler yapmayı da mümkün kılar.
Sonuç
Bu makalenin son bölümünde, neden eski değil de yeni modernitenin yolunu izlememiz gerektiğini kısaca açıklayacağım. Bilinmeyene doğru bir yolculuktayız çünkü kuantum fiziği, mekaniği, kimyası ve biyolojisinin kurallarının hayatımıza girmesine izin verdik. Bu veriler birçok yerde analiz ediliyor. Sonuçlar ya çok az yayınlanıyor ya da hiç yayınlanmıyor. Herhangi bir sır vermeden, toplumun kuantum avantajlarından (socium nostrum visitamus) ve bunların jeopolitik, diplomasi ve yeni dünya düzeni açısından sonuçlarından örnek olarak bahsetmek istiyorum.
0’dan 1’e kadar ikili olmayan (non-binary) aralıktaki kuantum bilgisayar hesaplamaları sadece finans üzerinde değil toplumsal yaşam üzerinde de devrimci etkilere sahip olabilir. Günümüzün yeni kutsayıcı politikalarında, nesnel toplumsal diyalektiğe, bunun üçlü (triadik) düşünce biçimine yansımasına, kuantum sonrası kriptografi yöntemleriyle beşeri bilimlerde kuantum mobilizasyonuna ve en önemlisi de uygar (insani) neo-endüstriyalizmin gelişimine yer vardır.
Kaçımız toplumun birer üyesi olma yolunda ve kaçımız bir atık olma yolunda ilerliyoruz bilmiyorum ama bazı şüphelerim var. Covid-19, karartmalar, devletin dayatmaları, pşisik salgınlar ve gerçekliği umursamama eşliğinde, davranışlarımızın insanları metalara (alınıp satılacak nesnelere) dönüştürmeyi amaçlayan eğilimleri ve bilişim teknolojilerine, kâr ve tüketim kaynaklarına bağımlılıkları teşvik ettiğini unutuyoruz.
Çalışma kültünden tüketim, eğlence ve hizmet kültüne, kültürel bir kural olarak aile yasami ve matriks (geçmiş, şimdiki zaman, gelecek) döngüsünden bataklıkta bir lineer bir yolculuğun içinde bulunuyoruz. Herkesin kendi ve doğru yolunu bulmasını ve böylece önümüzdeki temel sorunların çözümüne ulaşmasını diliyorum. Onaya ihtiyaç yoktur. 27.11.2023
Dr. Jan Campbell Kimdir?
Jan Campbell Çek asıllı Alman vatandaşı bir analisttir. 1946 yılında dünyaya geldi. Kasım 2014’e kadar Campbell Concept UG Bonn’un başkanlığını yürütmüş ve Prag Ekonomi Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde yardımcı doçent olarak çalışmıştır. Pandemiye kadar, 1990’ların başında TACIS programı için AB koordinasyon ofisini yönetmiş ve Kırgız Cumhuriyeti’nin iki başbakanına AB danışmanı olarak hizmet vermek de dahil olmak üzere çeşitli yabancı üniversitelerde misafir akademisyen olarak çalışmıştır.
Ayrıca İngiltere, İtalya, İsviçre, Malezya, SSCB, Kırgızistan, Kazakistan, Rusya, Çek Cumhuriyeti ve Federal Almanya Cumhuriyeti dahil olmak üzere bir dizi başka Ülkede de çalışmalar yapmıştır. Rusya Ural Devlet Tarım Üniversitesi’nde fahri profesörlük unvanı aldı. 2014 yılında Slovakya’da yerli ve yabancı medya, ama bilhassa bir dizi uluslararası kamu ve özel kuruluşlarındaki profesyonel uygulamaları ile geçmiş ve güncel olaylara tamamen yeni bakış açıları getirdiği için Altın Biatec Ödülü’nü kazanmıştır.