“Emperyalizm doymak nedir bilmez. Belki yöntemlerini değiştirebilir, ama oburluğunu asla!”[2]
Bir zamanlar Meluha diyarıydı oralar. Tanrıça kültürünün bir parçasıydı. Nana Venüs’ün ta kendisiydi. Sonra sakallı, kalaşnikoflu erkekler, din adına gelip tanrıçalar ülkesine tecavüz ettiler.
Evet; gündemden düş(ürül)en, bugününün mimarı emperyalizm olan Afganistan’ı konuşmak istiyoruz.
Hani tarihinde Büyük İskender’e kafa tutan; işgalciler karşısında diz çökmeyen ve bugünlerde ana gelir kaynağı uyuşturucu olan coğrafyadan…
Kimse inkâra kalkışmasın: Afganistan’ın Talibanlı bugünü Karl Marx’ın, “Katliam, kölelik ve yağma pahasına edinilen servetler, sermayeye dönüştürülmek üzere metropollere getiriliyordu,”[3] notunu düştüğü emperyalizmin eseridir.
“Bugün” deyince John Berger’in, “Bugün dünya halklarının üçte ikisi soyulmakta, sömürülmekte, aldatılmakta, sürekli hakarete uğramakta, dünyanın en alçak ve yapay yoksulluğuna mahrum edilmekte ve insan olarak yadsınmaktadır,”[4] haykırışını unutmak mümkün mü?
Afganistan bugünlere İngiliz emperyalizminden ABD müdahalesine, “demokrasi adına”(?) emperyalizmin “kurtarıcılık” yalanlarıyla ge(tiri)ldi.
Tam da bunun için, gericilikle müsemma bugünlerde Recep Tayip Erdoğan’ın “Taliban’la ters yanımız yok,”[5] sözleri rasgele söylenmiş değildir;[6] yaşananlar, emperyalist barbarlık ile siyasal İslâmcı vahşet arasında sıkışan kadim bir coğrafyanın hazin öyküsüdür.
ABD İmparatorluğu’nun yirmi yıllık misyonunun çöktüğünden söz edilse de, asıl çök(ertil)en Afganistan’ıdır; arkasına bakmadan çekilen ABD emperyalizmi ardında Taliban trajedisini bıraktı.
Kendinden olmayana yaşam hakkı tanımayan kadın düşmanı Taliban’ın, Boko Haram’dan Ebu Sayyaf’a, Nahda’dan İhvan’a hiçbir farkı yok; hepsi birbirilerinin tıpkı basımı…
Tevile gerek yok: Siyasal İslâmcı Taliban, Taliban’dır. Emperyalist ABD ise ABD’dir; hepsi bir pisliğin parçalarıdırlar!
Siz bakmayın 20 Eylül 2001’de George W. Bush’un Kongre üyelerine, “Teröre karşı savaşımız El Kaide ile başlıyor ama orada bitmiyor. Küresel boyuttaki her terörist grup bulunana, durdurulana ve mağlup edilene kadar da bitmeyecek. Amerikalılar tek bir muharebe değil, daha önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemeyen uzun bir harekât beklemeli,” diye seslenmesine; ABD ile Taliban (siyasal İslâm) ilişkisi sembiyotiktir.
20 yıl süren emperyalist harekâtla, yani ABD’nin Afganistan’a ilk saldırısından askeri gücünü çektiği tarihe kadar geçen 7262 günün insan hayatı açısından maliyeti neydi, neler yarattı?
Bunu düşünen var mı?
11 Eylül ardından ABD’nin “teröre karşı savaş” harekâtları kapsamında, yüz binlerce insan öldü, sakatlandı. Resmi verilere göre Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Yemen bölgesinde yaklaşık 929 bin insan öl(dürül)dü ve bunların 387 bin 72’si sivil, 680’i gazeteci, 892’si insani yardım görevlisiydi![7]
Ayrıca 2013’de Afganistan’daki her bir ABD askeri için senede 2 milyon dolar harcanıyordu. Bu esnada Afganistan’da beslenme eksikliği çeken çocuk sayısı yarı yarıya artış gösterdi. Hâlbuki beslenme eksiği olan çocukların beyin hasarı yaşaması riskini azaltmak üzere iyotlu tuz tüketmelerini sağlamak için gereken kaynak çocuk başına yalnızca beş sent olarak hesaplanıyordu.
ABD Kâbil’de art arda askeri karakollar kurarken, mülteci kamplarında yaşayan insan sayısı her gün artıyordu. Kâbil mülteci kampında yaşayan insanlar çaresizce ısınmaya çalışırken plastik yakıyor, zehir soluyorlardı. Kampın tam karşısında bulunan ABD üssüne ise kamyonlar dolusu gıda, yakıt, su ve malzeme girişi yapılıyordu![8]
Emperyalist vahşetin yıkım tablosu böyleyken; Taliban, başkent Kâbil’e girdi, hem de elini kolunu sallaya sallaya. İnsanların çaresizliği, Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’ndaki kargaşa, uçağa binmek isteyenlerin yarattığı izdiham, uçaktan düşüp ölenler, Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin çaldığı paraları bavullarla yanına alıp ülkesini onursuzca terk etmesi uzun yıllar belleklerde kalacak elbette. Fakat Afganistan’dan alınacak dersler bunlarla sınırlı değil. Çıkarılacak çok daha fazla ders vardı.
Karanlık sayfa yeni bir başlıkla açılıyor ve ‘İslâmi Emirlik’ vaat ediyordu ve programı belliydi: Şerî hukuk uygulanacaktı.
15 Ağustos 2021’de Taliban kentin kapılarını tutarken sözcüleri, bazı taahhütler veriyordu:
– Kâbil’e girmek için barışçıl bir iktidar devri beklenecek. Geçiş sağlanana dek, Kâbil’in güvenliğinden Afgan hükümeti sorumlu olacak.
– Kimseden intikam alınmayacak. Hükümet ve orduda çalışanlar affedilecek. Yabancı güçlerle çalışanlardan intikam alınmayacak.
– Sivillerin ülkeyi terk etmesine neden yok. Herkes işinin başına dönebilir.
– Yabancı diplomatik temsilciler çalışmalarını sürdürsün. Diplomatlar için risk olmayacak. (Daha önce Mezar-ı Şerif’te 8 İranlı diplomatı öldürmüştü.)
– Kadın haklarına saygı gösterilecek! Bütün kadınların eğitime ve işe erişimi olacak, evden yalnız çıkmalarına izin verilecek ama örtünme kurallarına (hicap-burka) uyulacak.
– İdam, recm veya uzuv kesme gibi şeriat kurallarının uygulanması mahkemelere bırakılacak vs. Ve nihayetinde tüm Afganların katılacağı kapsayıcı bir hükümet kurulacak.
Garantileri dahi yeterince karanlıktı ve “Taliban yönetimi de bütün anti demokratik sistemler gibi sonunda çökmeye mahkûm,”[9] türünden dilek ve temennileri ciddiye almak mümkün değildi.
“Yeni” (olmayan!) Afgan kabinesinin içişleri bakanlığına ABD’nin terör örgütü olarak tanımladığı Hakkani grubunun kurucusunun oğlu ve Afgan sivillere yönelik birçok saldırıyı düzenlemekten suçlanan Sirajuddin Hakkani getirildi… Kolay mı?
Bu arada Taliban güzellemeleri piyasayı sarıverdi. Örneğin Erdoğan’ın “beklenti” içeren “Taliban yöneticilerinin yaptığı itidalli ve ılımlı açıklamaları bizler de memnuniyetle karşılıyoruz,”[10] sözleri de bunun bir parçası…
Kadının adının olmadığı karanlıkların orta yerinde iktidar medyası köktendinci Taliban’dan modern ve demokratik bir örgüt çıkarmakta kararlıydı ve Afgan halkının korkularını görmezden gelen yandaş medya, AKP iktidarını boşa düşürmemek için elinden geleni yapmıştı.
Taliban yöneticilerinin açıklamalarını memnuniyetle karşılayan Erdoğan’ın kontrolündeki medya, bu konuda kritik bir görev üstlenirken; Taliban sözcülerinden Abdulkahhar Belhi’nin açıklamasını sayfasına manşet yapan ‘Yeni Akit’, evlere yapılan baskınların ve kadınlara uygulanan şiddetin Batı’nın uydurması olduğunu iddia etti. Afgan kadınların korkuları dünya basınında yer alırken bunu görmezden geldi. Taliban’ın güncellendiğini iddia etti.
‘Aydınlık’ gazetesi ise ABD’nin 20 yıllık işgalinin sona erdiğini ve bu yüzden Taliban’ın varlığı ile Afgan halkının zafer kazandığını iddia etti. Ayrıca ‘haber’de gazeteciler ve medya kanalları hedef gösterildi; ABD emperyalizmini savunmakla suçlandı. Bir başka haberinde Taliban’ın verdiği ‘ılımlı imaj’ı yayımlayan Aydınlık, Afganistan halkının endişelerine yer vermedi. “Kadınlar toplumda aktif olacak ve kadınlarla omuz omuza çalışacağız” başlıklarıyla sundukları haberlerle, örgütü meşrulaştırma çabasına girerek, Afgan kadınların korkularını yok saydılar.
Oysa Afganistan sinemasının önemli isimlerinden Sahraa Karimi, “Dünya bize sırtını dönmemeli. Afgan kadınlarının, çocuklarının, sanatçılarının ve sinemacılarının sesi olmanıza, yardımınıza ihtiyacımız var… Ben bu dünyayı anlamıyorum. Bu sessizliği anlamıyorum. Ben burada kalıp ülkem için mücadele edeceğim ancak bunu tek başıma yapamam. Sizin gibi müttefiklere ihtiyacım var. Lütfen dünyanın olanlarla ilgilenmesi için bize yardımcı olun,”[11] diye haykırıyordu.
Sadece coğrafyamızda değil; yerkürenin farklı mevzilerin de böyleydi bu; ‘Al Jazeera’nın, Taliban’ın yeni Afgan hükümetinin tanıtımı seremonisine Türkiye, Çin, Rusya, İran, Pakistan ve Katar’ı davet ettiğini aktardığı üzere…
Bu arada Çin, Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesinden memnun görünüyorken; Dışişleri Bakanlığı, Taliban’ın “İyi, pozitif, pragmatik davranışlar içinde” olduğunu açıklayıp; uluslararası toplumun kalıplaşmış algıları terk etmesi çağrısı yaptı.[12]
Diğer bir Çin yorumuna göre, “Çin’in Rusya ile yakın koordinasyonu ve ortak çıkarları, Afganistan’daki olası yeniden inşa çabalarında da önemli bir rol oynayacaktı.”[13]
TALİBAN İKTİDARI
Bilmeyen yok: Taliban, Afganistan’da “Demokrasi olmayacak, yalnızca şeriat kurallarına göre yönetilecek,” diyor. Oysa “demokrasi” yönetenlerin, meşruiyeti son tahlilde yasalar karşısında eşit olan vatandaşların serbestçe katıldığı genel seçimlerle iş başına geldiği, güçler ayrılığı sistemine dayanır.
Lakin emirlikte, karar alıcıların meşruiyeti, kutsal bir kitabın metinlerinden kaynaklanacak. Böylece, karar alma süreçlerini, kutsal kitabın içindekileri, hadisleri yorumlama tekeline sahip dinci entelijansiya belirleyecek. Bunların iradesi de topluma dayatılacak: Emirlik açıkça terörist bir diktatörlüktür!
Bunu kanıtlarından birisi Taliban’ın 7 Eylül 2021’de açıkladığı “yeni(lenmeyen) geçici hükümetindeki isimlerdir.
Örneğin hükümetin başına, Taliban’ın kurucularından Molla Ömer’e yakın isimlerden Molla Hasan Akhundzade getirildi. Ahundzade, 15 Ağustos 2021’de Kâbil’i ele geçirmelerinden sonraki basın açıklamasında, Taliban’ın İslâm hukuku ile çelişmeyen tüm uluslararası yasalara, anlaşmalara ve taahhütlere bağlı olduğunu söyledi.
İçişleri bakanlığına terör örgütü olarak tanımlanan ve Afgan sivillere yönelik birçok saldırıyı düzenlemekten suçlanan Hakkani grubunun kurucusunun oğlu Sirajuddin Hakkani getirildi.
Öte yandan Kadın Bakanlığı’nın kaldırıldığı kabinede hiçbir kadının yer almaması yanında, ‘The Times’ da ‘Erdem ve Ahlâksızlığı Engelleme Bakanlığı’nın kurulduğuna dikkat çekti.
Konuyla ilgili olarak Taliban Sözcüsü Vayadullah Haşmi, “Afganistan bundan böyle Taliban Konseyi tarafından yönetilecek. Demokratik sistem hiç olmayacak. Çünkü Afganistan’da demokratik sistemin tabanı yok. Ne tür bir siyasi sistem uygulayacağımızı tartışmayacağız. Çünkü bu çok açık: Sistem şeriat yönetimi olacak. Kızların okula gidip gitmemesine, kadınların başörtüsü mü, burka mı yoksa peçe mi giyeceklerine de ulema karar verecek,” derken;[14] Molla Nooruddin Turabi de, infazların bu sefer halkın gözü önünde yapılmayabileceğini ve uzuv kesme cezalarının devam edeceğini açıklayıp, “Herkes stadyumdaki cezalar için bizi eleştirdi. Ancak yasalar ve cezaları hakkında hiçbir şey söylemedik. Kimse bize yasalarımızın ne olması gerektiğini söyleyemeyecek. İslâm’a uyacağız ve kanunlarımızı Kur’an’a göre yapacağız,”[15] dedi.
Sonrası “malum”!
Afganistan’da, müzik var diye düğün kana bulandı: Kendilerini Taliban mensubu olarak tanıtan kişiler, müzik çalındığı gerekçesiyle bir düğüne saldırarak en az üç kişiyi öldürdü![16]
‘Uluslararası Af Örgütü/ Amnesty International’, Afganistan’da yönetime gelen Taliban örgütünün Hazara etnik grubuna katliam gerçekleştirdiğini duyurdu. 30 Ağustos 2021’de Daykundi bölgesindeki Hızır ilçesine giren 300 Taliban mensubunun 17 yaşında genç bir kız da dahil olmak üzere 13 Hazara’yı öldürdüğünü ve katledilenlerin 11’inin eski Afgan Ulusal Güvenlik Kuvvetleri üyesi olduğunu kaydetti![17]
Özel üniversitelere talimat gönderen Taliban, kadınların üniversite giriş sınavlarına kayıt yaptırmasının önüne geçti. Üniversite öğrencisi Fatima, yeni yasağı “rejimin başka bir vahşiliği” olarak yorumlayıp, akademisyenler ise “Kararlardan rahatsızız,” dedi![18]
Kadın aktivist Mursal Ayar Kâbil’deki evinden zorla alındı. O, evinden alınıp götürülen altıncı kadın. Parwana Ibrahim, Tamana Paryani ve Paryani’nin kız kardeşleri Zarmina, Shafiqa ve Karima 19 Ocak 2023’den beri kayıp ve akıbetlerinden endişe ediliyor![19]
Afganistan’ın ilk kadın belediye başkanı Zarifa Ghafari, “Beni öldürecekler, oturdum ve gelmelerini bekliyorum. Ailemi bırakamam. Zaten nereye gidebilirim ki,” derken yönetmen Sahraa Karimi de ekliyor: “Taliban pek çok bölgeyi ele geçirdi. İnsanlarımızı katletti, birçok çocuğu kaçırdı, kız çocuklarını kendi adamlarına çocuk gelin olarak sattı, kıyafetleri yüzünden bir kadını öldürdü, bir kadının gözlerini oydu, çok sevdiğimiz komedyenlerimizden birini işkenceyle öldürdü, bir tarihçi şairimizi öldürdü, merkezi yönetimin kültür ve basın bakanını öldürdü, hükümetle ilişkileri bulunan herkesi katletmeye devam ediyorlar, insanları halka açık alanlarda astılar, yüz binlerce aileyi yerlerinden ettiler. Bu bölgelerden kaçan insanlar Kâbil’deki kamplarda kalıyorlar ve kampların şartları oldukça sağlıksız. Kamplarda yağmalar yaşanıyor ve bebekler sütleri olmadığı için ölüyor. Bu bir insanlık krizi”![20]
Ayrıca ‘Kabul Weekly’dan kadın gazeteci Qadria Azarnoosh, “Kâbil, Afganistan’da gerek Taliban gerekse gerici geleneklerimizle nasıl başa çıkacağımızı bize öğretmişti. Ancak Kâbil’in çehresi, Taliban’ın işgalinden sonra çok değişti. Kadınlar ve çocuklar dehşete düşmüş durumda. Afgan kadınlarının yaşadığı ve yaşayacağı sorunlar tüm dünya ülkelerinin sorunudur,” derken;[21] ‘Afganistan İçin Demokrasi Konseyi/ Council on Democracy for Afghanistan’dan Maryam Faraz, Afgan kadınların maruz kaldığı baskılara dikkat çekerek, “Bizi unutmayın. Afgan kadınlarını unutmayın. Afganistan’daki kadınları o karanlıkta yalnız bırakmayın” diye sesleniyordu…[22]
KADIN(LARIN) HÂLİ
Siz bakmayın Kâbil’e girdiklerinde İslâm Emirliği adına sözcü Zabihullah Mücahid’in, “Kadın haklarına saygılı olacağız,”[23] ya da Taliban sözcüsü Suhail Shaheen’in “Kadın haklarına saygı göstereceğiz,”[24] açıklama yapmasına! Bunların hiçbiri gerçek veya inandırıcı değildi; olsa olsa tanıdık kavramla “takiyye” idi…
Gerçek Afgan sosyolog Ali Kaveh’in, “Afgan toplumunda en iyi kadın, görülmeyen ve duyulmayan kadındır,” saptamasındaki üzereydi![25]
‘Afganistan Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu’nun (AIHRC) verilerine göre, Afganistan’da her yıl üç bini aşkın kadın intihara kalkışıyor. Akıl sağlığı sorunları, aile içi şiddet ve istismar, zorla evlendirmeler ve kadınlar üzerinde artan sosyal baskılar bunun nedeni olarak gösteriliyor. UNICEF raporuna göre ülkede her 3 kadından biri 18 yaşından önce evleniyor. 12 yaşında zorla evlendirilen, şiddet gördüğü için boşanmak istediğinde kocası tarafından burnu ve kulakları kesilen Bibi Aisha’yı unutmak mümkün mü!
BM Nüfus Fonu’nun açıklamalarına göre Afgan kadınların yüzde 87’sinin fiziksel, cinsel ya da psikolojik şiddete, yüzde 62’sinin de birden fazla istismar türüne maruz kaldığı görülüyor. Kadınların yüzde 85’i okuryazar değil, temel eğitimden yoksun. Dul kalan kadınlar, ölen kocalarının akrabalarıyla evlendiriliyor. Kadınların mülkiyet ve miras hakkı anayasal koruma altında değil. Tecavüz, yasalarda açık bir şekilde suç olarak tarif edilmiyor.[26]
Taliban, 1996-2001 kesitindeki ilk iktidarında kadınların dünya ile ilişkilerini kesip; onlara burka giydirmiş ve Taliban savaşçılarına en büyük ganimet kadınlar olmuştu.
Gerçekten de ‘İpekyolu Derneği’ Başkanı Afganistanlı kadın Valvala Jalal’ın, Taliban’ın 2001’de gerçek yüzünü dünyaya gösterdiğini hatırlatarak, “Taliban her ne kadar kadınlara karşı onlara haklarını vermek istese de aslında biz Afgan kadınları başımıza neler geleceğini çok iyi tecrübe ettik ve biliyoruz. Şimdiki Taliban yönetiminin de asla değişeceğini düşünmüyorum,”[27] ifadesindeki gibiydi her şey…
Taliban, Afgan kadınların hak ve özgürlüklerine yönelik acımasız baskısının adımlarından birisi olarak kadın öğrencilerin üniversite eğitimini askıya alıp, yasaklarını şöyle sıraladı.
– Kadınların sosyal yaşamlarına ve spor faaliyetlerine pek çok engel getirdi.
– Kadınların kriket oynamalarını ve vücutlarının herhangi bir kısmının görünmesine neden olacak diğer sporları yapmaları yasaklandı.
– Açılacağı ilan edildiği hâlde kız çocuklarının devam ettiği orta dereceli okullar kapatıldı.
– Yanlarında erkek bir akrabaları olmadan seyahat etmeleri yasaklandı.
– Yüzlerini kapatmaları için burka giymeleri zorunlu hâle getirildi.
– Aile içi şiddetten kaçan kadın ve kız çocuklara yönelik destek sistemi yıkıldı.
– Kadınlar ve kız çocukları, Taliban’ın ayrımcı kurallarını ihlâl ettikleri için keyfi olarak gözaltına alındı.
– Taliban’la birlikte çocuk yaşta ve zorla evlendirme oranları arttı.
– Kadınların çalışması engelledi. Özel sektörde birçok kadın, üst düzey pozisyonlardan ihraç edildi.
Konuya ilişkin olarak 1972’den beri kadınların hakları için mücadele eden ‘Afganistan Devrimci Kadınlar Birliği’nden (RAWA) Mariam şunları söylüyordu:
“Taliban dünya kamuoyuna ‘Eskisi gibi olmayacakları’ ve ‘Kadın haklarına saygı gösterecekleri’ konusunda çeşitli sözde güvenceler vermişti. Ancak geçtiğimiz yıl içerisinde Afganistan’da kadın haklarına getirilen kısıtlamalar bunun aksini gösteriyor.’
İlk yaptıkları şey, çalışan tüm kadınları evlerine geri göndermek oldu. Ayrıca kız çocuklarının her türlü eğitimini yasakladılar; bu, insanların günlük yaşamı için en korkunç değişim. Artık ailelerin ekmek kapısı olan kadınların çalışmasına izin verilmiyor. Kız çocuklarını sadece cinsiyetlerinden dolayı okula göndermelerine izin verilmeyen annelerin acısını muhtemelen hissedebilirsiniz. Bu genç kızların hissettikleri psikolojik baskıyı hayal etmek zor. Yavaş yavaş toplumdan dışlanıyorlar; onurları, kişilikleri ellerinden alınıyor.
Kadınlar ayrıca uzun siyah -rengi bile belirli- elbiseler giymeye zorlanıyor. Toplu taşıma araçlarını kullanmalarına izin verilmiyor, kendi başlarına seyahat etmelerine izin verilmiyor. Yanlarında her zaman bir erkek yakınlarının bulunması gerekiyor. Tüm bunlar kadınların gündelik hayata erişimini engelliyor.
Kadınlar için hayat tersine dönmüş durumda. Eşit haklardan bahsetmiyoruz, sosyal değişimlerden, kadınların toplumdaki siyasi rolünden bahsetmiyoruz. Çok temel şeylerden bahsediyoruz: nefes almak, hareket etmek, sağlık hizmetlerine erişmek, eğitime erişmek. Ne yazık ki kadınlar bugün bu insan haklarından mahrumlar.”[28]
Ancak!… ‘Afganistan Analist Ağı’nın raporuna göre de Katar merkezli birçok Taliban lideri, oğullarını ve kızlarını okula göndermeyi seçti ve Doha’daki çoğunluğu kızlarını okula kaydettirdiler![29]
GÜNCEL DURUM
Afganistan bölgesinde uygarlığın tarihi çok eskidir. 9 bin yıllık yerleşik bir yaşam var bu coğrafyada, insan yerleşiminin de 50 bin yıl önceye gittiği tarihsel kaynaklarda belirtilir.
Afganistan, 14 etnik gruptan oluşuyor… İran, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Pakistan’la çevrili Afganistan’da etnik yapının yüzde 40’ı Afgan veya Peştu, yüzde 25’i Tacik, yüzde 15’ Hazara, yüzde 9’u Özbek ve geri kalanlar Türkmen, Kırgız vb. 25 milyonluk nüfusun 2 milyonu göçebe…[30]
Taliban’ın Afganistan’da kontrolü ele geçirmesinin üzerinden bir yıl geçmişken; insani durum önemli ölçüde kötüleşti. Temel hizmetler çöküşün eşiğinde ve zaten savunmasız olan nüfusun ihtiyaçları artık neredeyse hiç karşılanamıyor.
Afganistan’ın ABD ve NATO tarafından işgal edilmesi, ülke nüfusunun dörtte birine denk gelen 5.3 milyon insanı mülteci hâline getirdi. Ülkenin yüzde 72’si yoksulluk içinde yaşıyor ve Afganistan dünya mutluluk endeksinde son sırada yer alıyor. Afganistan’da yoksulluk oranının yüzde 97’ye kadar ulaşabileceği öngörülüyor. Nüfusun yüzde 95’i hâlihazırda gıdaya erişimde güçlük çekiyor ve ekonomik savaşın, askeri savaştan da fazla can alabileceği öngörüleri yapılıyor.[31]
Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths, Afganistan’ın insani, ekonomik, iklim, açlık ve mali krizlerle karşı karşıya olduğunu vurgularken; acilen yaklaşık 770 milyon dolara ihtiyaç olduğunu belirtti. Nüfusun yarısından fazlasına denk gelen yaklaşık 24 milyon kişinin yardıma ihtiyacı olduğunu ve neredeyse 19 milyon kişinin akut gıda güvensizliği yaşadığını ifade etti.[32]
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve BM Dünya Gıda Programı’nın (WFP) ‘Afganistan Gıda Güvenliği ve Tarım Topluluğu’ başlıklı raporuna göre, nüfusun yüzde 50’sinden fazlası açlıkla karşı karşıya; akut açlıkla karşı karşıya kalan Afganların sayısı bir yılda yüzde 37 artarak 22.8 milyon oldu.[33]
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Afganistan’ın 2005’ten 2022’ye dünyada en fazla çocuk ölümünün yaşandığı ülke olduğunu açıkladı.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Afganistan’da 18 milyon insanın hayatta kalabilmesi için acil yardıma ihtiyaç olduğunu, her üç Afgan’dan birinin bir sonraki öğününün nereden geleceğini bilmediğini,”[34] söylerken; UNICEF Afganistan’da 16 yılda şiddet olayları yüzünden hayatını kaybeden ve yaralanan çocukların sayısının 28 bin 500 olduğu kaydetti. Bu rakamın dünyadaki çocuk ölümlerinin yüzde 27’sini oluşturduğu ifade etti.[35]
12.9 milyonu çocuk, toplamda 24.4 milyon insanın, insani yardıma ihtiyacı var. Ülkedeki yiyecek eksikliği, çocukların sağlığı üzerinde yıkıcı sonuçlar doğururken geleceklerini de tehdit ediyor.
‘Çocukları Kurtarın Vakfı’nın araştırmasına göre kız çocuklarının aç uyuma olasılığı erkek çocuklara kıyasla iki kat daha fazlayken; kız çocukların yüzde 46’sı, erkek çocukların yüzde 20’si okula gitmediğini söylüyor. Ayrıca kız çocukların yüzde 26’sı, erkek çocukların yüzde 16’sı ise depresyon belirtileri gösteriyor.[36]
Bu kadar değil; ‘Uluslararası Af Örgütü’nün -ABD emperyalizmi ile Taliban’ın Afganistan’da işlediği- insanlık suçlarına ilişkin çarpıcı raporda, sadece Taliban’ın değil aynı zamanda ABD ordusu ve Afgan Ulusal Savunma ve Güvenlik Güçleri’nin de ülkedeki sivil katliamlarında yer aldığı ve sorumluların ceza almadığı vurgulandı.
Genel Sekreter Agnes Callamard’ın, “Kâbil’deki hükümetin çökmesinden aylar önce Taliban defalarca savaş suçu işledi ve acımasızca kan döktü. Afgan ve ABD güçleriyse sivillerin ölümüne yol açtı. Yeni kanıtlarımız, Taliban’ın öne sürdüğü gibi kusursuz bir iktidar değişim süreci yaşanmadığını, Afganistan halkının bu değişimi canıyla ödediğini gösteriyor. Halkın devamlı öldürülmesi ve yaralanması sonucunda evler, hastaneler, okullar ve işyerleri suç mahâlline dönüştü,” diye betimlediği tabloda BM Afganistan Yardım Misyonu, 2021’in ilk 6 ayında bin 659 sivilin öldürüldüğünü, 3 bin 524 sivilin yaralandığını ve bu oranların, 2020’ye göre yüzde 47 arttığını açıklamıştı.[37]
Özetle eski Dış İşleri Bakanlarından Condoleezza Rice’ın, “Otuz yıl süren bir iç savaş Taliban’ın yedinci yüzyıl yönetim biçimlerinden bugünün dünyasının güvenli bir devletine geçebilmek için yeterli bir zaman dilimi değildi, hem ‘Bizim’ hem de ‘Onların’ daha çok zamana ihtiyacı vardı,” ifadesindeki üzere Afganistan trajedisi ABD’nin umurunda değildi ve olmamıştı da; Kâbil’i Taliban’a terk edip Birleşik Arap Emirlikleri’ne kaçan devlet başkanı Eşraf Gani’nin sözleriyle, “Günde 1.90 dolardan daha az parayla yaşayan Afgan halkının yüzde 54’ü”[38] söz konusu trajedinin sadece sessiz dekoruydu!
Bu trajediler coğrafyasına dair Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vassily Nebenzia’nın, ABD ve NATO müttefiklerinin ülke ekonomisini ayağa kaldırmak için hiçbir şey yapmadıklarını; sadece ülkenin “bir terörizm batağı” durumunu ve uyuşturucu üretim ile dağıtımını güçlendirdiğini söylediği[39] Afganistan bir narko-devlet’tir.
– Dünya eroinin yüzde 90’ı tek başına bu ülkede üretiliyor.
– Afganistan’dan üretilen eroinden her yıl 65 milyar dolar gelir elde ediliyor, her yıl 65 milyar dolar… Bunun sadece üç milyar doları Afganistan’da dağıtılıyor, gerisini bu işi organize edenler kırışıyor.
– Haşhaş Afganistan’da elbette hep vardı ama, bizzat ABD tarafından eroin üssü hâline getirildi.
– 2000’de Taliban fetva çıkardı, haşhaş ekimini yasakladı. 2001 yılında ABD’yi işgal etti. Feodal savaş lordlarını uyuşturucu trafiğini yönetmeleri için şehirlere “vali” yaptılar, böylece, 2002’den itibaren haşhaş ekimi tam gaz yeniden başladı, Afganistan eroin devleti hâline getirildi.
– 2001’de haşhaş ekilen arazi yedi bin hektarken, bugün 300 bin hektara çıktı.
– 2001’de yılda 150 ton uyuşturucu üretilirken, bugün yedi bin ton uyuşturucu üretiliyor![40]
BİRAZ TARİH
Burada durup, Afganistan tarihi hakkında konuşalım biraz; “Neden” mi?
Malum: “Buraya niye gelindi?” sorusunun yanıtı, tarihe kayıtlıdır; hem de Amilcar Cabral’ın, “Sömürgeciler genellikle bizi kendilerinin tarihe dahil ettiğini söylerler: Bugün bunun böyle olmadığını gösteriyoruz. Bize tarihi, kendi tarihimizi terk ettirdiler ve ardından kendilerini, kendi tarihlerinin ilerlemesini izlemek durumunda bıraktılar,” ifadesindeki gibi!
Afgan coğrafyası çok parçalıdır, çok dilli, çok kültürlüdür; kabile düzenini aşamamıştır. Bir arada durması Timur’dan Büyük İskender’e, Perslerden Birleşik Krallık’a, Sovyetler’den ABD’ye uznan işgallere “Hayır” deme refleksinin ürünüdür!
Yakın tarihte Hint Okyanusu’na ulaşmak isteyen Çarlık Rusya’sı ile Hindistan’ı sömürgeleştiren İngiltere arasındaki önemli bir paylaşım alanı özelliği taşıyan Afganistan, emperyalist devletlerin hedefinde oldu hep.
1839-1842 kesitinde yaşanan savaşın ardından İngiliz sömürgesi hâline gelmesi ardından 8 Ağustos 1919’da bağımsızlığını ilan edip, SSCB ile yakın ilişkiler kuran Afganistan’da, 1979’daki Rus askeri müdahalesi önemli kırılma noktalarından biri oldu.
Gericiliğin, dinciliğin, şeriatın güçlü olmasının kökleri söz konusu işgale kadar uzanır. Çünkü, Batılı emperyalist devletler ve bölgedeki işbirlikçileri Suudi Arabistan, Pakistan gibi ülkeler SSCB’nin etkisini kırmak için İslâmcı gruplar üzerinden rejimi devrime planını devreye koydular.
Dünyanın birçok ülkesinden “Mücahitler” Afganistan’a gönderildi ve böylece bölgede siyasal İslâm güçlendirildi. ABD’nin Afganistan işgaline gerekçe yaptığı El Kaide de, Taliban da Sovyet işgaline karşı mücadelede Batılı emperyalist devletler tarafından desteklenerek güçlenmişti.
SSCB’nin 15 Şubat 1989’da tamamen çekilmesiyle birlikte meydan Batılı emperyalistler ve onların bölgesel işbirlikçilerinin desteklediği radikal dinci örgütlere kaldı. Bu koşullarda Taliban ilk olarak 1996’da iktidara gelmişti. İkiz Kuleler’in bombalanmasından sonra ise ABD bu kez kendisinin besleyip büyüttüğü İslâmcı örgütlerle mücadele adına işgal harekâtı düzenledi.
Denilebilir ki ABD-Taliban ilişkilerinde koptuğu yere geri dönülüyor ve yeni bir başlangıç yapılıyor; Thomas Bernhard’ın, “Ülkemiz tarihinde hiç bu kadar alçalmamıştı, tarihinde hiç bu kadar alçak ve aynı zamanda karaktersiz ve budala insanlar tarafından yönetilmemişti. Ama halk da aptal, böyle bir durumu değiştiremeyecek kadar zayıf. Zavallı halk,”[41] sözlerini anımsatırcasına…
TALİBAN FASLI
“Taliban”, Arapça “Talib (öğrenci)” sözcüğünün çoğuludur. “Taliban (öğrenciler)” adını benimseyen örgüt, Sovyet işgaline karşı savaşan, Molla Ömer Ahund liderliğindeki yaklaşık 50 medrese öğrencisiyle, 1994’te kuruldu.
Geleneksel inançlı olarak hızla yandaş toplayıp gelişen Taliban, amacını, Sovyet savaşı ve iç savaşlarda ortaya çıkan “savaş ağalarından kurtulmak” olarak tanımlayıp, “ülkeye İslâma dayalı yönetim getirmek” ifadesiyle açıkladı!
Kurulduktan birkaç ay sonra, “medrese ve şeriat okulu öğrencileri” ile topluluğun gücünü 20 bine çıkarırken Pakistan “istihbarat teşkilâtı (ISI)” da örgütün yol göstericisi oldu…
Rus işgali döneminde Afganistan’dan yaklaşık üç milyon mülteci, Pakistan topraklarına geçiş yaptı. Özellikle genç olanları, Deobandi medreseleri aracılığıyla yaygın dini eğitimden geçirildi.
Bu “dini eğitim” Deobandi öğretisinden farklılaşmaya başladı. Suudi Arabistan’dan Kuveyt’e ülkeler resmi ideolojilerini yaygınlaştırmak adına büyük fonlar karşılığında Vahhabî-Selefî çizgide ideolojik eğitim yapılmasını sağladı. Perde arkasında “büyük abi” ABD vardı.
Burada “büyük abi” ABD hakkında Emir Sultan Terrar’a (“Albay İmam”a) dair önemli bir parantez açmak gerek: Emir Sultan Terrar. Pakistan Askeri Akademisini bitirdi. 1974’e ABD’ye, Kuzey Carolina’daki Fort Bragg askeri üssüne gönderildi. Burada ABD Özel Kuvvetleri ile birlikte eğitim aldı. Eğitimini tamamlayınca “Amerikan Yeşil Berelisi” unvanı verildi.
Yeşil Bereli Emir Sultan Terrar, Pakistan’da Özel Hizmetler Grubu’na katıldı. Gladyo’nun Pakistan sorumlularından Tuğgeneral Nasirullah Babar, Emir Sultan Terrar’a “Afganistan’daki komünist rejimden kaçan İslâmcı öğrencileri organize etme ve eğitme” görevi verdi.
İşte bu eğitimler sırasında kılınan namazlarda Afgan öğrencilere imamlık yaptığı için kendisine “Albay İmam” lakabı takıldı.[42]
Albay İmam’ın eğittiği öğrencileri arasında, Afganistan’ın 45 yılına damga vuran hemen tüm isimler vardır: Ahmet Şah Mesut, Gulbettin Hikmetyar, Celalettin Hakkani, Molla Ömer…
Albay İmam, Amerikan parasıyla kurulan kamplarda Afgan mücahitleri eğitti, sayıları 100 bini bulan cihatçıları Amerikan silahlarıyla donattı ve Afganistan’a savaşa yolladı…
Albay İmam, patronlarına Afganistan’da mihmandarlık da yapıyordu: Cihatçılara dolar sevkiyatında önemli bir isim olan ABD Kongre üyesi Charlie Wilson’un Afganistan gezilerine üç kez eşlik etti. CIA Başkan Yardımcısı Robert Gates’i cihatçı kampına götürdü.
Albay İmam’la Molla Ömer’in ilk karşılaşması 1985’de olmuş. Taliban kurulduktan ve Molla Ömer Taliban Emiri olduktan sonra, Albay İmam çeşitli düzeylerde bu örgüte destek vermiş. Şöyle ki…
Savaş ağalarının yerel egemenlik sağladığı yıllarda, Afganistan’ın en büyük ikinci kenti olan Kandahar’ın savaş ağası da Niyaz Vayand isimli bir cihatçıdır. Ama artık cihatçılıktan ziyade “Gucci Mücahidin” diye anılan grubuyla soygunculuk yapmaktadır. Vayand, 29 Ekim 1994’de 30 araçlık bir Pakistan konvoyuna el koyar, görevlileri esir alır. İçlerinde Albay İmam da vardır.
Albay İmam’ın esir alındığını duyan Kandahar’daki eski medrese öğrencileri silahlanarak ve 100 kişilik bir grup kurarak Gucci Mücahidin örgütüyle çatışırlar. Albay İmam’ı kurtarırlar. Ardından geri dönüp Kandahar’ı ele geçirirler.
İşte 29 Ekim 1994 günü Kandahar’ı ele geçiren bu grup Taliban ismiyle anılmaya başlar.[43]
Ve iki yıl içinde Taliban, biraz da cihatçı örgütlerin halka bıkkınlık veren çarpışması nedeniyle, hızla büyür ve Afganistan’ın önemli merkezlerine egemen olur.
Ancak bu süreçte, 1995’te Herat’a başkonsolos olarak atanan Albay İmam’ın, Taliban’ın önündeki engelleri, örneğin İsmail Han kuvvetlerini temizlemesi kritik önemdedir.
SSCB’nin Afganistan’dan çekilmesinden sonra, Albay İmam bizzat ABD Başkanı Baba Bush tarafından Beyaz Saray’a davet edilir. Bush Albay İmam’a Berlin Duvarı’ndan bir parça hediye eder. Parçanın üzerinde şöyle yazmaktadır: “İlk darbeyi vuran kişiye.”
İşte Albay İmam, bu denli Amerika’nın adamıdır! Ancak…
ABD Taliban’ın yönettiği Afganistan’a saldırmaya karar verdiğinde ve Pakistan’ı da buna zorladığında, durumlar değişir. Albay İmam, ABD’nin Taliban’ı hedef almasına karşıdır. Pakistan Cumhurbaşkanı General Pervez Müşerref ABD’nin talebini kabul eder, itiraz edenler de tasfiye edilir.
ABD, 2008’de Albay İmam ve Pakistan İstihbarat Servisi’nin üç eski görevlisini uluslararası terörist listesine konulması için BM Güvenlik Konseyi’ne verir!
Albay İmam, Mart 2010’da Afganistan’da Asya Kaplanları isimli bir grup tarafından kaçırılır. Beraberindekiler öldürülür. Albay İmam’ın bir ay sonra kaçtığı söylenir. Ancak aylar sonra, Pakistan hükümet yetkilisi Tarık Hayat, emekli istihbaratçı Emir Sultan Terrar’ın Afganistan sınırındaki aşiretler bölgesinde kalp krizi nedeniyle öldüğünü söyler.[44]
Kıssadan hisse: Amerika’nın “adamı” yoktur, kullanışlı aletleri vardır, gerçeğinin kanıtlandığı[45] bu örnekteki üzere ‘ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’ (USAID), Pakistan’ın Afganistan sınırında binden fazla medrese açmasını sağladı. Ve, Afganistan’a cihadın sürekliliğini mümkün kılacak insan gücünü yetiştirmek için Nebraska Üniversitesi’ne Peştun dilinde propaganda kitapları yazdırdı. Bunları Afgan mülteci kamplarına ve medreselere dağıttı.
Deobandi medreseleri, Afgan mültecileri devşirmek üzere faaliyete geçirildi. Böylece savaşın ilk yıllarında Gulbeddin Hikmetyar’ın Hizb-i İslâmî ve sonra Afganistan Mücahitleri İslâm Birliği saflarında savaşan “talebeler”, kendileri gibi Vahhabî-Selefî öğretiyle yetişen (yoksul Peştu köylüsünün oğlu) Molla Muhammet Ömer tarafından kurulan “Taliban” çatısı altında toplanmaya başlandığında yıl 1994 idi.
Sadece iki yıl sonra Taliban, 1996’da Kâbil’e girdi ve Afganistan İslâm Emirliği’ni kurdu.
Taliban’ın kısa süredeki “başarısında” ABD CIA, Suudi Arabistan GID, Pakistan ISI istihbarat servisleriyle ilişkisinin katkısı yadsınamazken;[46] Taliban hareketi Sovyet işgalini izleyen yıllarda filizlenmeye başlamış, ilk kez de 1994’te, ülkenin güneyinde Kandahar eyaletinde bir sosyal güç olarak ortaya çıkmıştı. Pakistan medreselerinde eğitim görmüş “talebeler” bu gücü Peştun halkından alıyorlardı.
Üç dört yüz aşiretten oluşan ve tüm nüfusun yarısına yakınını teşkil eden Peştun halkı Afganistan’ın en önemli etnik grubu ve bunlar için Peştun ile Afgan adeta aynı anlama geliyor. 1996’da, kendisi de Kandaharlı bir Peştun olan Molla Ömer’in liderliğinde “Afganistan İslâm Emirliği”ni kuran da Peştunlar oldu.
Bu ilk Taliban yönetimi (1996-2001), düşünce ve inanç itibariyle 1996 yılında bir Şura tarafından “Emir’ül Mü’minin” seçilen Molla Muhammed Ömer’in damgasını taşıdı.
Molla Muhammed Ömer’in doğru dürüst bir eğitimi yoktu, hatta yakınları onun okuryazar bile olmadığını söylüyorlardı. Buna karşılık gözü kara bir “mücahit” ve usta bir örgütçüydü. Sovyet ordusuna karşı ön saflarda savaşmış ve bu arada bir gözünü de kaybetmişti.
Molla Ömer, hareketin başarısı için hayati olan Pakistan askeri desteğini bu nitelikleri sayesinde sağladı ve aynı ülkenin medreselerinde yetişmiş bir sürü “Talib”i de yine bu sayede arkasına aldı. Sovyet ordusu çekildikten sonra Kandahar, Herat, Kâbil ve Mezar-ı Şerif gibi şehirlerde yine onun liderliğiyle hegemonya kuruluyordu. Üstelik Molla Ömer, bu arada Kandahar Camisi’nde bulunan -ve Peygamber Muhammed’e ait olduğu söylenen- kutsal mantoya bürünerek, diplomayla sağlayamadığı manevi dayanağı da sağlamıştı. Böylece, bir “Halife”nin bulunmadığı İslâm cemaatinde “Peygamberin temsilcisi” olduğuna dair genel bir izlenim yarattı ve bu şekilde de bir çeşit “karizmatik” lider hâline geldi.
Afganistan’daki bu ilk Taliban Emirliği hiç de başarılı olamadı. Yönetici zümrenin katı şeriat yorumu ülkede zulüm rejimine yol açmış, zulmün en büyük kurbanları da kadınlar ile Şiîler olmuştu. Taliban kendi düşüncesinde olmayanları acımasızca kırıyor, etnik kavgaları körüklüyor, halk açlıkla boğuşurken dışarıdan gelen gıda yardımlarını bile reddediyordu. Bu “talebeler” sadece “biz de insanız; bizim de haklarımız var!” diyen kadınları ve Müslüman saymadıkları Şiî’leri ezmekle kalmadılar, putperestliğin işareti olarak gördükleri tarihi eserlere de saldırdılar. Bamiyan eyaletindeki eski eserler ve Buda heykelleri de bu sakat zihniyetin kurbanı oldu.
Taliban Emirliği sadece Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliği tarafından tanınmış, bunun dışında ise geniş bir husumet çemberiyle kuşatılmıştı. Oysa zulüm de bitmiyor, aksine, artarak devam ediyordu. Öyle ki BM’nin bir raporunda Taliban vahşeti yıllar önce Bosna’da yapılan soykırıma benzetilmişti. Üstelik Emirlik zulmü tek başına yapmamış, cürümlerine dışarıdan gelen İslâmcı teröristleri ve bunların en acımasız olanı El Kaide’yi de ortak etmişti. Sonunu getiren de bu oldu. 11 Eylül 2001’de, El Kaide’nin Afganistan’da eğitip finanse ettiği 19 Arap, ABD’de ikiz kuleleri ve Pentagon’u vuruyor, Amerika da Irak ve Afganistan’ı işgal ediyordu. Afganistan işgali, 15 Ağustos 2001’de son Amerikan askerlerinin ülkeyi yüz kızartıcı koşullar altında terk etmesine kadar sürecekti.[47]
Tam da burada durup, “Afganistan’da Taliban’ın icraatları nelerdir?” sorusunu yanıtlamaya çalışrsak:
– Taliban, Afganistan’daki Hindu nüfusuna (Nazi Almanyası’ndaki Yahudilere yapılan muamele benzeri) rozet takma uygulaması başlattı.
– Taliban, gayrimüslimlerin çatılarına sarı bir bez koyarak evlerini tanımlamalarını emretti.
– Müslümanların mesafelerini koruyabilmeleri için gayrimüslim kadınların özel işaretli sarı bir elbise giymelerini zorunlu kıldı.
– Gayrimüslimlere ibadethane inşa etmeyi, gayrimüslimlerin Müslümanları eleştirmesini yasakladı.
– Ülkedeki son Yahudiler Zablon Simintov ve Isaac Levy haklarındaki karara itiraz ettikleri için Taliban tarafından hapse atıldı.
– Müslümanlara da benzer dayatmalarda bulunuldu: Örneğin Şiîleri tekfir etmekle/kafirlikle suçladı. Ağustos 1998’de Mezar-ı Şerif’te çoğu Şiî Hazara sekiz bin kişiyi katletti. Etnik temizlik için insanları konteynerlere kilitleyip boğulmaya terk etti.
– Birleşmiş Milletlerin 55 sayfalık raporuna göre, Taliban 1996-2001 yılları arasında Afganistan’ın kuzeyi ve batısındaki kontrolünü pekiştirmeye çalışırken, sivillere karşı böyle “15 sistematik katliam” gerçekleştirdi.
– Taliban, yardım kuruluşlarında çalışan yabancıları “Afganistan’da Hıristiyanlığı vaaz ettikleri” gerekçesiyle sorgusuz katletti.
– Tacik, Özbek ve Hazara bürokratları, nitelikli olsun ya da olmasın Peştunlarla değiştirildi.
– Taliban, Afgan halkının tarihi ve kültürel eserlerini yok ederek kültürel kırımda da bulundu. Örneğin: Afganistan Ulusal Müzesi’ne saldırdı; yüz bin eserin yüzde 70’ini yok etti. Puli Khumri Halk Kütüphanesi’ndeki 50 binden fazla eski el yazmasını yaktı. Bamyan Vadisi’ndeki VI. yüzyıldan kalma anıtsal Buda heykelleri gibi ülkedeki tüm heykelleri dinamitle uçurdu. Vs.
– Müziği yasakladı. Çok sayıda müzisyene saldırdı, öldürdü. Eğlence faaliyetlerine izin vermedi…
– Resim yapmayı, fotoğraf çekmeyi, futbol oynamayı, uçurtma uçurtmayı, satrancı, televizyonu, sinemayı, interneti yasakladı…
– Güvercin ve diğer evcil hayvanları beslemeyi bile yasakladı…
– Erkeklerin sakallarını traş etmelerini yasaklandı; başörtüsü takmaları istendi…
– Kadınların çalışmasını yasakladı. (Taliban’dan önce öğretmenlerin neredeyse tamamının kadın olması sebebiyle, okulların yaygın şekilde kapanmasına yol açtı.)
– Yanında erkek akrabası olmadan kadınların sokağa çıkmasını yasakladı.
– Peştu olmayan etnik gruplardan kadınların (cinsellik dâhil) kölelik yapmaları için kaçırılmalarına- pazarlarda satılmalarına göz yumdu!
– Taliban, uyuşturucu kaçakçılığını “yoz” bulmadı. Afganistan’ın haşhaş tarlalarının yüzde 96’sını kontrolu altına alındı. Afyonu en büyük vergi kaynağı hâline getirdi. Afyon “ihracatından” alınan vergiler Taliban’ın savaş ekonomisinin temel dayanaklarından oldu. Uyuşturucu hakkındaki görüşleri netti: Kafirlere zarar verdiği için ticareti yapılabilir!
– Pakistan pazarlarına kereste tedarik etmek için milyonlarca dönüm arazideki çam ve sedir ormanları kırıma uğratıldı.[48]
İŞGAL VE ABD
2001 işgalinden sonra 1 trilyon dolar harcaması, 2 bin 400 Amerikan askerinin bu dönemde ölmesi;[49] ABD ve NATO güçlerinin geride sayısız savaş suçu bırakıp, işgali süresince 71 bini sivil yaklaşık 241 bin kişi saldırılar ile çatışmalarda katli;[50] ya da ABD veya müttefikleri tarafından öldürülen sivillerin sayısının, genellikle Taliban tarafından bir yılda öldürülen sivillerin sayısını aşmasına[51] rağmen Afganistan da, Vietnam gibi ABD emperyalist gücünün tüm vahşi yıkıcılığına karşın bir limiti olduğunu teyit etti.
20 YILDA NELER YAŞANDI? | |
11 Eylül 2001 | El Kaide dört yolcu uçağı kaçırarak Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleri’ne ve Pentagon binasına saldırı düzenledi, bu saldırılarda 2 bin 996 kişi öldü. |
20 Eylül 2001 | Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, Afganistan’ı yöneten Taliban’a ültimatom gönderdi, ülkedeki tüm El Kaide liderlerinin ABD’ye gönderilmesini istedi. |
7 Ekim 2001 | ABD ve NATO ülkelerinin başını çektiği askeri koalisyon Afganistan’ın işgaline başladı. Kâbil, Kandahar ve Celalabad kentlerindeki Taliban ve El Kaide mevzileri vuruldu. |
13 Kasım 2001 | Afganistan’da Taliban’a karşı savaşan ABD destekli silahlı örgüt Kuzey İttifakı, Mezar-ı Şerif ve Kandahar harekâtları ardından Kâbil’i ele geçirdi. |
22 Aralık 2001 | Afganistan Ulusal Meclisi’nin kararıyla Hamid Karzai yemin ederek Devlet Başkanı sıfatıyla göreve başladı. Karzai, ABD’nin desteklediği işbirlikçi bir figür olarak öne çıktı. |
27 Ocak 2003 | Taliban, Firavun Faresi Operasyonu’yla başlattığı saldırılarla ABD koalisyon güçlerine büyük darbe vurdu, 2005’in Ağustos’una dek Taliban örgütü gücünü korudu. |
14 Kasım 2006 | BM Güvenlik Meclisi, artan Taliban şiddeti ve yasadışı uyuşturucu trafiği nedeniyle Afganistan hükümetini “başarısız devlet” olmakla suçladı. |
4 Mart 2007 | Afganistan’ın Nangrahar eyaletinin Shinwar bölgesine NATO güçlerinin düzenlediği saldırılarda onlarca sivil hayatını kaybetti, olay Shinwar Katliamı olarak kayda geçti. |
7 Şubat 2009 | Dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın, Afganistan’daki askeri birliklerin sayısını artırması sonucu ülkedeki asker sayısı 140 binle rekora ulaştı. |
25 Temmuz 2010 | WikiLeaks, 90 binden fazla belgeyle 2003-2009 arasındaki ABD ve NATO güçlerinin sivillere yönelik savaş suçlarını dünya kamuoyuna duyurdu. |
2 Mayıs 2011 | El Kaide lideri Usame bin Ladin, ABD güçlerinin Pakistan’ın Abbottabad kentinde düzenlediği bir operasyonla öldürüldü. |
28 Aralık 2014 | NATO, Afganistan’daki muharebe harekâtlarını sonlandırma kararı aldı. ABD yalnızca Afgan güvenlik güçlerini eğitmek için asker bulundurma kararını duyurdu. |
22 Haziran 2015 | Kâbil’deki parlamento binası saldırıya uğradı. Taliban, 2001 yılından itibaren ilk kez Kunduz’u ele geçirerek ülkedeki en büyük yerleşimlerden birinde kontrol sağladı. |
29 Şubat 2020 | ABD ve Taliban arasında Katar’ın başkenti Doha’da barış anlaşması imzalandı. ABD ve NATO müteffikleri, 14 ay içerisinde Afganistan’ı terk etmeyi kabul etti. |
13 Nisan 2021 | ABD Başkanı Joe Biden tüm ABD birliklerinin 11 Eylül’de Afganistan’ı terk edeceklerini duyurdu. 1 Mayıs 2021’de ABD askerlerinin geri çekilmesi süreci başladı. |
15 Ağustos 2021 | Taliban Kâbil de dahil olmak üzere Afganistan’ın dört bir yanındaki kasaba ve şehirlerin kontrolünü ele geçirdi. Afgan güvenlik güçleri Taliban ilerleyişi karşısında çöktü. |
26 Ağustos 2021 | IŞİD-Horasan örgütünün Kâbil Havalimanı’na düzenlediği saldırı sonucu 13 ABD askeri, 28’i Taliban militanı 180 kişi hayatını kaybetti. |
31 Ağustos 2021 | ABD ve NATO askerleri Afganistan’dan tamamen ayrıldı. |
Böylesi devasa bir yıkım ile ABD Devlet Başkanı Joe Biden, BM’deki konuşmasında, Afganistan’da 20 yıl süren savaşı bitirdiklerini söyledi!
Bir kez daha hatırlatalım: El Kaide ve Taliban daha sonra ABD’ye karşı eylemlerde bulunsalar da bu örgütler, ABD’nin attığı temellerin sonucunda ortaya çıktılar. Nitekim bu örgütlere uzun yıllar destek veren Pakistan ve Suudi Arabistan da ABD’nin müttefikiydi.
El Kaide’nin lideri Usame bin Ladin, Suudi Arabistan vatandaşıydı ve burada kazandığı paraları örgütüne aktarıyordu. Usame bin Ladin, öldürülmeden önce, yıllarca Pakistan’da saklandı.
Taliban’ın liderleri Pakistan’da medreselerde eğitim gördüler, Afganistan’da iktidarda olmadıkları dönemlerde, Pakistan’daki üslerde ve kamplarda saklandılar.
Pakistan’daki İslâmcı örgütlenmeler, 1977’de Genelkurmay Başkanı Ziya ül Hak’ın askeri darbesi sonrasında gelişti. Bu darbe ABD tarafından desteklendi. Ziya ül Hak, bir yandan ülkesinde laiklik karşıtı uygulamalara yöneldi, bir yandan da İslâmcı örgütlerin SSCB’ye karşı silahlandırılmasında, eğitilmesinde ve donatılmasında ABD’ye destek verdi. SSCB, 1989 yılında Afganistan’dan çekilmek zorunda kaldı.
Sonrasında ‘The New York Times’a konuşan eski ABD’li diplomat James Dobbins, “Taliban ile beraber bir dizi Afgan teslim olduğunda onları Bagram ve Guantanamo’da hapse attık ve bunun iyi bir fikir olup olmadığı hiçbir zaman tartışılmadı” vurgusuyla ekledi: “2001’de Taliban zayıf ve teslim olmaya hazırken ABD bunu kabul etmedi.”[52]
ABD’nin Afganistan’ı işgali, “terörle mücadele”, Taliban’ı etkisizleştirme amaçlı olmaktan çok, jeostratejik, jeopolitik ve ekonomik çıkarlarının bir gereğiydi…
Birincisi, Afganistan savaşı 11 Eylül El-Kaide saldırısına bir yanıt değildi; savaş kararı önceden verilmişti. İkincisi de, bilinenin ve sanılanın aksine, El-Kaide ABD için bir tehdit değil, tam tersine onun emrinde bir “savaş aracıydı”. Özetle ABD oraya Sovyetler Birliği’ni etkisizleştirmek, rakiplerinin önünü almak, Hazar bölgesinin zengin petrol, doğalgaz ve maden zenginliğine el koymak için gitmişti. Ve en önemlisi de Taliban ve İslâmi terörle mücadele söylemi Amerikan çıkarlarının hizmetindeydi…
ABD Afganistan’ı bir terör istasyonu hâline getirirken; savaşın kazananı Amerikan silah sanayi oldu… ‘The New Yok Times’a göre 20 yıllık Afganistan savaşının ABD’ye maliyeti 2.000 milyar dolardı. Bu da yılda 100 milyar dolardır ki, söz konusu rakam Afganistan bütçesinin tam 20 katıydı; varın gerisini siz düşünün!
Bu arada ABD, NATO’dan yanına aldığı kimi ‘dostları’yla Afganistan’ı işgal ederken, ülkenin yönetiminde Taliban vardı. Yirmi yıl boyunca ABD yönetimi, kendisine bağlı bir yönetim oluşturabilmek adına bu ülkeye büyük yatırım yaptı. Yani ülkede üretilen haşhaşın ihracatına göz kulak olurken; büyük askeri harcamalarda bulundu. Uluslararası silah tüccarları önce Afganistan’ın işgalini alkışladı. Afganistan’dan çekilse de, esasen Çin’e karşı konumlanan ABD ve müttefikleri açısından silah satışlarında herhangi bir azalma olmayacaktı.
Ancak savaşın maliyeti de baş döndürücüydü. Amerika’nın Afganistan işgalinin sona erdiğini duyuran Başkan Joe Biden, “ABD halkına karşı dürüst olmanın zamarı geldi” dedi ve üstü kapalı bir şekilde de olsa halkının savaş çıkarları için yalanlara boğulduğunu itiraf edip, “Yirmi yıldır yalnızca Afganistan’daki savaşın maliyetinin günlük 300 milyon dolar olduğunu söyledi.”[53]
Kolay mı 11 Eylül sonrasında peydahlanan savaşların ABD’ye maliyeti 6.400 milyar dolardı. Bu, yılda 320 milyar dolar demekti.[54]
‘Council on Foreign Relations’un araştırmasına göre ABD, 20 yılda Afganistan için 2 trilyon dolara yakın harcama yaptı.[55] Ancak işgal için 2 trilyon dolardan fazla harcansa da bu paralar, Amerika, Pakistan ve Afganistan’daki zenginleri “şişmanlattı.”[56]
Bu kapsamda ABD, Afgan güçlerinin eğitimi, donatımı ve altyapısı için de 20 yılda 89 milyar dolar harcamıştı.[57] ‘The Washington Post’a göre, Afganistan’da kâğıt üzerinde asker, polis ve diğer güvenlik görevlilerinin sayısı 352 bin gözüküyordu. Ama bu kadroların dörtte biri, NATO ve ABD’den daha fazla parasal yardım almak için yaratılmıştı.[58]
Meğer Afgan komutanlar, gerçekte var olmayan 100 bine yakın askerin maaşını alıp cebe indiriyor, mevcut askerlerinin bile ücretlerini zimmetlerine geçiriyormuş.[59] Böylece ABD’den daha fazla para sızdırıyorlarmış. Kimilerine göre, 88.3 milyar dolarlık Amerikan bütçesiyle ve bağımsız hareket etmek üzere kurulan ‘Afgan Ulusal Savunma ve Güvenlik Güçleri’nin (ANDSF) gerçek kapasitesinin ne olduğunu ABD yönetimi de bilmiyormuş![60]
Özetle bu tabloda ABD’nin, Afganistan’dan çekilmesi küresel güç mücadelesinde havlu attığı anlamına gelmiyor elbette. Hegemonyası zayıflıyor ama ABD hâlâ askeri olarak en büyük güç.
ABD emperyalizminin Afganistan’dan çekilmesi, sadece bu coğrafyadaki yeni sömürgeci harekâtının sonucu değildi. Bu, aynı zamanda, süregiden -ekonomik, toplumsal ve siyasi- krizlerine askeri araçlarla karşı koymak amacıyla sürdürdüğü saldırgan gündemin de sonucuydu.
Benzer saptamaları ‘Council on Foreign Relations/ Dış İlişkiler Konseyi’ (CFR) Başkanı Richard N. Haass da yapar. Haass’ın R.C. Altman ile birlikte kaleme aldığı, daha 2010’da ‘The Foreign Affairs’ta yaınlanan ‘Amerikan Ahlâksızlığı ve Amerikan Gücü’ başlıklı makalesinde, “2020 sonrasında mali görünüm düpedüz kıyamettir. ABD, hızla tarihsel bir dönüm noktasına yaklaşmaktadır. Ya mali durumunu düzene sokmak için harekete geçecek ya da bunu başaramayacak ve bunun ulusal ve uluslararası sonuçlarına katlanacaktır,”[61] denildiği üzere…
Ancak söz konusu duruma şunlar da eklenmeli: “ABD, Afganistan’dan apar topar çıkıyor” kanısına karşılık, Taliban’ın lideri ve kurucusu Molla Baradar’ın, 2018 yılında Pakistan’da hapisten ABD’nin isteği üzerine çıkarılarak ABD’nin çok önemli bir askeri, diplomatik ve istihbarat varlığıyla bulunduğu Katar’a gönderildiğini anımsamak gerekir. İkincisi, 2020’yılında ABD Taliban ile bir “yumuşak”, “kapsayıcı” siyasi geçiş anlaşması yaptı. Taliban bu anlaşmanın koşullarına hiç uymadı ama ABD kendi payına düşeni aksatmadan yapmaya, ülkeden çıkma hazırlıklarını sürdürmeye devam etti.
Dahası, “ABD yenildi” kanaatini de “terörizmle savaş”, ABD’nin stratejik ağırlığını Hint-Pasifik Denizi eksenine kaydırma planı ve hegemonya restorasyonu paradigması bağlamı içinde değerlendirmek gerekiyor. Örneğin, Çin’in Pakistan’la yakınlaşma süreci, ekonomik kanallardan Afganistan’a girmeye başlaması, ABD için bir taraftan sorun gibi görünürken diğer taraftan Hint-Pasifik ekseninde Hindistan’ı ABD ile ilişkilerini derinleştirme yönünde itiyor
“Terörizmle savaş”, bir zaferi değil, bir dönüşümler süreci içinde hegemonya restorasyonunu hedefliyordu. Bu süreç içinde, emperyalist ülkelerin devletleri, yeni kurumlar ve yasalarla daha da güçlendiler, yeni bir “izleme-gözleme-istihbarat” sektörü oluştu; “süreç olarak faşizm” canlandı. Terörizm kavramının kapsamı, kapitalizm, emperyalizm, hatta küreselleşme karşıtlığını kapsayacak biçimde genişledi. Kısaca denebilir ki ABD hegemonyasını restore etme paradigmasına ilişkin olan bu süreç, artık yerini bir başka paradigmaya bırakıyor.[62]
Şimdilik kesin olan ise bölgedeki gelişmelerin sadece Afganistan ve yakın sınırlarını değil Avrasya coğrafyasının kaderini etkileyeceğiyken; nihayet ABD’nin Afganistan’a giriş ve çıkışını, insanların yaşamlarını, kaynakları hiç acımadan harcayan bir politika değişikliği olarak görmek daha gerçekçi olacaktır. Romalı tarihçi, Tacitus’un, “Yakıp yıkarlar, adına barış derler” sözünü anımsamamak elde değil!
Özetle Serge Halimi’nin, “İmparatorluk silah bırakmaz”[63] vurgusunu “es” geçmeden, ABD’nin Afganistan’da çekilmesi, toplam bir sürecin içinde ve stratejik gerilemenin parçası olarak anlaşılabilir.
TOPARLARSAK!
Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’in Taliban’ın emperyalistler ile varılan anlaşmalar sonucu iktidarı aldığını belirtip; Pakistan Komünist Partisi’nin, “Taliban’ın, ABD tarafından yazılan ve tasarlanan bir senaryoyla Afganistan’ı ele geçirdi”ğini[64] ifade ettiği tabloda yanıtlanması gereken soru(n); Afganistan’da neden 43 yıldır aralıksız savaş hâli yaşandığıdır.
Yanıt da, emperyalizm ve yeniden paylaşım gerçeğinin ta kendisidir.
Görülmesi, kavranması gerek: ABD, Afganistan’dan çekilirken para ve itibar kaybı yaşamasına rağmen yine de kârlı çıktı. Çünkü, ABD’nin kaos içinde bıraktığı Afganistan, Rusya ile eski Sovyet cumhuriyetleri için ciddi bir güvenlik sorununa yol açacak kapasitededir.
Kaldı ki verili kaosta Orta Asya’nın “Büyük Oyunu” bu sefer Taliban gibi Selefî-Vahhabî ideolojinin ürünü radikal İslâmcı bir hareketin “meşrulaştırılması” üzerinden oynanıyorken; Moskova Devlet Dilbilim Üniversitesi (MGLU) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. İkbal Dürre’nin ifadesiyle, “Taliban büyük bir risk… Afganistan bundan sonra her hâlükârda Rusya için uzun vadeli ve gelişmelerin nereye varacağı belli olmayan bir kaos merkezi.”[65]
Örneğin ‘Xinhua’nın haberine göre, Çin’in BM Daimi Temsilcisi Yardımcısı Gıng Şuang, son 20 yılda IŞİD, El Kaide ve Pekin’in terör örgütü saydığı ‘Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketi’ (ETIM) gibi örgütlerin, Afganistan’da toplanıp gelişerek uluslararası güvenliğe tehdit oluşturduğuna dikkat çekerken;[66] Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Afganistan kaynaklı esas sorunun silah konusu olduğunu, “İlk ve başlıca tehdit, Taliban’ın eline fazla miktarda silahın geçmesi. Çok fazla,”[67] biçiminde ifade ediyorken; Max Horkheimer’ın, “Hükmedenler kendi budalaca planlarını kimi zaman nesnel zorunluluk olarak tanımlasalar bile, böyle bir nesnel zorunluluğa inanmazlar. Dünya tarihinin mühendisleri rolünü oynarlar,” saptamasının altını ısrarla çizeceğiz…
Nihayetinde Ray Bradbury gibi, “Sonu iyi biten her şey iyidir,” diyemeyeceğimiz Afganistan tablosunda, “Şimdi hayal edemeyeceğimiz koşullar altında direnmeyi sürdüreceğiz. Dayanışma içinde beklemeyi öğreneceğiz. Tıpkı bildiğimiz her dilde övmeyi, sövmeyi ve küfür etmeyi ilelebet sürdüreceğimiz gibi…”[68]
Ve de en önemlisi “Doğruluk (hakikât) eylemle meydana çıkar,”[69] gerçeğini unutmadan emperyalist kapitalizme karşı duracağız!
Akademisyen, antropolog, yazar, çevirmen, aktivist. 1956 yılında İstanbul’da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra Fransa’ya giderek, üç yıl süresince Fransa’da dil ve Paris VII ve Paris Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun; 1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasını da aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun’un çok sayıda çeviri ve telif eseri bulunmaktadır. Telif eserlerinin çoğu Temel demirer ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır.
Yazar, aktivist. 1954, Kale Mahallesi / Çorum doğumlu. Baba adı Kemal, anne adı Necla’dır. Eserlerinin çoğu Sibel Özbudun ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır. Kitapları dışında kendisi hakkında yeterli bilgi bulunamayan Temel Demirer, kendisini şöyle anlatır:
“Kendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm… Ne yazacağımı kestiremedim. Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım… “İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil” diyen(lerden); dünyaya aşağıdan bakan(lardan); kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan); yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan) ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden); sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden); bir afet-i devrana aşık olan(lardan); hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan) ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim… Ve nihayet halen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım.”
N O T L A R
[1] Kaldıraç Dergisi, No:260, Mart 2023…
[2] John Berger, Sanat ve Devrim, çev: Bige Berker, Agora Kitaplığı, 2007, s.170.
[3] Karl Marx, Kapital, Sermayenin Üretim Süreci, Cilt: I, çev: Alaattin Bilgi, Sol Yay., 1965, s.193.
[4] John Berger, Sanat ve Devrim, çev: Bige Berker, Agora Kitaplığı, 2007.
[5] Hayri Kozanoğlu, “10 Maddede Afgan Trajedisi”, Birgün, 17 Ağustos 2021, s.10.
[6] “TC’nin Afganistan’ı silah zoruyla kontrol altına almış Selefî-Vahhabî Taliban hareketi karşısındaki hâli utanç verici. Taliban ‘Eylülden itibaren ülke topraklarında yabancı askerler işgalci görülecek’ demiş bulunuyor. Ankara ise ‘bizi saymayın, biz sizdeniz,’ diye ısrar ediyor.” (Ceyda Karan, “Cilalı Taliban Devri ve Türkiye”, Birgün, 23 Ağustos 2021, s.5.)
[7] Zülal Kalkandelen, “Emperyalizm, Terörizmin En Büyük Kaynağıdır”, Cumhuriyet, 12 Eylül 2021, s.4.
[8] Kathy Kelly, “Afganistan’ın Savaş Suçluları”, Birgün, 16 Ağustos 2021, s.5.
[9] Burhan Şeşen, “En Büyük İtibar İnsana Dokunmak”, Birgün, 20 Ağustos 2021, s.15.
[10] Yakup Kepenek, “Afgan Çıkmazı”, Birgün, 22 Ağustos 2021, s.8.
[11] “Karimi’den Sinema Dünyasına Taliban’a Karşı Dayanışma Çağrısı”, Cumhuriyet, 18 Ağustos 2021, s.7.
[12] Yahya Emirhan Karabay, “Rusya ve Çin’in Taliban’a Bakışı”, Cumhuriyet, 20 Ekim 2021, s.2.
[13] Mk Bhadrakumar, “Afgan İzolasyonu İçin Delhi-Moskova İrtibatı”, Birgün, 7 Eylül 2021, s.5.
[14] Necati Doğru, “Taliban’ın Sicili!”, Sözcü, 20 Ağustos 2021, s.3.
[15] “Turabi, Uzuv Kesme Cezalarının Devam Edeceğini Açıkladı!”, Cumhuriyet, 25 Eylül 2021, s.7.
[16] “Afganistan’da, Müzik Var Diye Düğün Kana Bulandı”, Cumhuriyet, 1 Kasım 2021, s.7.
[17] “Londra, Taliban ile Temasta”, Cumhuriyet, 6 Ekim 2021, s.7.
[18] Derya Doğan, “Taliban Zulümde Israrcı”, Cumhuriyet, 30 Ocak 2022, s.7.
[19] “Taliban Baskısı: Kadın Aktivistler İçin Kaygı Artıyor”, Cumhuriyet, 5 Şubat 2022, s.7.
[20] Zeynep Altıok Akatlı, “Afganistan’da Kadınların Çığlıkları Yükseliyor”, Birgün, 19 Ağustos 2021, s.2.
[21] Deniz Güngör, “Azarnoosh: Bu Gericilik Bütün Kadınların Sorunu”, Birgün, 19 Ağustos 2021, s.5.
[22] “Afganistanlı Maryam Faraz: Bizi Unutmayın”, Yeni Yaşam, 18 Temmuz 2022, s.2.
[23] Zülal Kardelen, “Şeriatın Gölgesinde Kadın”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 2021, s.8.
[24] Çiğdem Toker, “Taliban ve Kadınlar”, Sözcü, 18 Ağustos 2021, s.8.
[25] Afganistan’da kadınlar başlarında bir erkek olmadan sokağa çıkamıyor. Ancak Afgan kadınlar için bundan daha ağırı, yaşadıkları ülkede görünmez olmaktan daha kötüsü de var. Karnında taşıdığı bebekten medet ummak, doğurduğu çocuğundan kendisine özgürlük getirmesini beklemek… Ah, bir oğlan doğurabilirlerse… Özgürlüğün, refahın, gücün anahtarı oğlan çocukları…
Evdeki tüm kız çocuklarının okula gidebilmesi için, annenin evden dışarı çıkabilmesi için, onlara refakat edecek bir oğlan gerek. Oğlan olacak ki kadınların konuşmasının yasak olduğu esnaftan alışveriş yapacak, çalışarak eve ekmek getirecek, babanın yükünü hafifletecek.
Kadının adının olmadığı, resmi belgelerde, hastane kayıtlarında, mezar taşlarında bile kadınların kendi isimleriyle değil, babalarının ismiyle yer alabildiği Afganistan’da kız çocuğu olarak doğup büyümek bile başlı başına bir meydan okuma sayılmalı. İşte bu meydan okumayı daha ileri taşıyan ve görünür olabilmek için “erkek” olmayı seçen kız çocuklarının hikâyesini yazmak istiyorum. “Bacha posh”, Dari dilinde “oğlan çocuğu gibi giyininen” anlamına geliyor. Afganistan’da bazı kız çocuklarının oğlan çocuğu kılığında dolaşması ve toplumsal hayatta yalnızca erkeklerin sahip olduğu özgürlüklere sahip olarak büyümesi geleneğine “bacha posh” deniyor.
Küçük yaşlardan itibaren oğlan çocuğu gibi giydirilen, saçları kısacık kestirilen ve kendisi gibi “bacha posh” olmayan kız kardeşleri evde otururken elini kolunu sallaya sallaya dışarı çıkabilen bu kız çocukları, anne ve babalarının oğulları olmaması sebebiyle duyduğu utancı da ortadan kaldırıyor. Oğlan kılığındaki bu kız çocukları, evdeki diğer kız kardeşlerine okula giderken refakat ediyor, annelerinin ev dışındaki tüm işlerini hâllediyor, okuldan gelip çarşıya, pazara satış yapmaya gidip eve katkı sağlıyor. Kısacası Afganistan’da bir erkeğin yapabildiği her şeyi yaparak ailenin “onurunu” kurtarıyor. (Ezgi Daryürek, “Afganistan’ın ‘Erkek’ Kız Çocukları”, Cumhuriyet, 29 Ağustos 2021, s.2.)
[26] Sema Aksoy, “Afgan Kadınların Bitmeyen Çilesi”, Cumhuriyet, 26 Ağustos 2021, s.2.
[27] Aycan Karadağ, “Afgan Kadınlar Taliban’ı İyi Biliyor”, Birgün, 18 Ekim 2021, s.5.
[28] Elif Turgut, “Bugün İran’da Olan Yarın Afganistan’da Olmalı”, Evrensel, 16 Aralık 2022, s.16.
[29] “İki Yüzlü Taliban”, Birgün, 10 Şubat 2022, s.13.
[30] İskit ülkesinin kuzeyli Şamanları, İranlı Zerdüştler, Budistler ve Semavi dinler… İpek Yolu’nun kadim ülkesi Afganistan, tarih boyunca pek çok farklı uygarlığın ve inancın kesişim bölgesi oldu. Bu zengin kültürel miras, bugün bütünüyle Taliban’ın kontrolünde… 80 binden fazla tarihi eser savunmasız hâlde (Sergen Çirkin, “80 Binden Fazla Tarihi Eser Savunmasız Hâlde”, Cumhuriyet, 19 Ağustos 2021, s.9.)
[31] Kareem Dennis, “Afganistan’ın Kazananları”, Birgün, 9 Mayıs 2022, s.10.
[32] “BM: Afganistan’da 6 Milyon Kişi Açlıkla Karşı Karşıya”, 30 Ağustos 2022… https://avrupademokrat.com/bm-afganistanda-6-milyon-kisi-aclikla-karsi-karsiya/
[33] “BM: Afganistan’ın Yarısı Açlıkla Karşı Karşıya”, Sözcü, 26 Ekim 2021, s.20.
[34] Fikret Başkaya, “Terör, Terörist, Terörle Mücadele…”, Yeni Yaşam, 7 Eylül 2021, s.14.
[35] “En Fazla Çocuk Ölümü Afganistan’da”, Yeni Yaşam, 3 Ocak 2022, s.9.
[36] “Taliban Gericiliği Kıskacında: Cehenneme Dönüş”, Birgün, 15 Ağustos 2022, s.11.
[37] “İnsanlık Suçları Cezasız Kaldı”, Birgün, 16 Aralık 2021, s.11.
[38] Melek Ulagay Taylan, “ABD’nin Afgan Masalının Trajik Sonu”, 25 Ağustos 2021… https://bianet.org/bianet/dunya/249256-abd-nin-afgan-masalinin-trajik-sonu
[39] “BM: Afganistan’da 6 Milyon Kişi Açlıkla Karşı Karşıya”, 30 Ağustos 2022… https://avrupademokrat.com/bm-afganistanda-6-milyon-kisi-aclikla-karsi-karsiya/
[40] Yılmaz Özdil, “Narkotik”, Sözcü, 12 Ağustos 2021, s.20.
[41] Thomas Bernhard, Bitik Adam, çev: Sezer Duru, YKY, 2000, s.86.
[42] Mahmut Osmanoğlu, Dünya Bülteni, 24 Ocak 2011.
[43] Esedullah Oğuz, Hedef Ülke Afganistan, Doğan Kitap Yay., 2001.
[44] Hürriyet, 24 Ocak 2011.
[45] Mehmet Ali Güller, “Albay İmam: Taliban’ın Babası”, Cumhuriyet, 4 Eylül 2021, s.8.
[46] Soner Yalçın, “Hz. Muhammet’in Gerisine Düşmek”, Sözcü, 2 Eylül 2021, s.10.
[47] Taner Timur, “Afgan Dramı, İnsanlık Dramı”, Birgün, 23 Eylül 2021, s.5.
[48] Soner Yalçın, “Safımız Belli”, Sözcü, 3 Eylül 2021, s.10.
[49] Hayri Kozanoğlu, “10 Maddede Afgan Trajedisi”, Birgün, 17 Ağustos 2021, s.10.
[50] “Savaş Suçlarının Hesabı Sorulmalı”, Birgün, 1 Eylül 2021, s.4.
[51] As’ad AbuKhalil, “ABD’nin Afganistan’daki Yenilgisi Sovyet Deneyimiyle Bir Tezat”, Birgün Pazar, Yıl:18, No:754, 22 Ağustos 2021, s.10.
[52] “Taliban Teslim Olacaktı, ABD Kabul Etmedi”, 24 Ağustos 2021.. https://bianet.org/bianet/dunya/249230-taliban-teslim-olacakti-abd-kabul-etmedi
[53] Bill Van Euken, “20 Yıllık Utanç”, Birgün, 13 Eylül 2021, s.5.
[54] İbrahim Varlı, “Ergin Yıldızoğlu: 11 Eylül Radikal İslâm’a Karşı Ilımlı İslâm’ı Devreye Soktu”, Birgün, 11 Eylül 2021, s.5.
[55] Ergin Yıldızoğlu, “Emperyalizm Canavarı”, Cumhuriyet, 19 Ağustos 2021, s.11.
[56] Vijay Prashad, “Taliban’ın 20 Yıl Sonra Dönüşü”, Birgün, 19 Ağustos 2021, s.5.
[57] Özgen Acar, “Taliban 1 – ABD 0”, Cumhuriyet, 27 Ağustos 2021, s.12.
[58] Levent Özçağatay, “ABD Yenildiği İçin Yenilmiş Sayıldık”, Birgün, 7 Eylül 2021, s.5.
[59] ABD’nin tarihsel pratiklerini görünce Afganistan’da işbirliği yaptığı siyasileri, bürokratları ve eğitip donattığı paralı askerleri yüzüstü bırakıp gitmesine şaşıranlara şaşıyoruz.
Dostum, kimin dostu mu? Hem herkesin hem hiç kimsenin. Paranın ve gücün dostu demek daha doğru. General Dostum’dan söz ediyoruz elbet. Sovyet işgali döneminde Kuzey Afganistan’da İslamcılara karşı savaşan Özbek asıllı General Dostum, Sovyetler çekilince bu kez ABD’nin maaşlı komutanı oldu. Mareşal unvanı bile verildi.
Savaş ve uyuşturucu baronu olan ve sicilinde tecavüz dahil her tür suç bulunan Dostum, Taliban ülkeyi kontrol edince bir kez daha kaçtı. Terk ettiği sarayının resimleri medyada paylaşıldı. Altın varaklı koltukları görünce gülmeden edemiyor insan. (Miyase İlknur, “Eğit-Donat-Çökert”, Cumhuriyet, 21 Ağustos 2021, s.5.)
[60] Zülal Kalkandelen, “Afganistan Batağında Yalan Rüzgârı”, Cumhuriyet, 24 Ağustos 2021, s.8.
[61] Mehmet Ali Güller, “Kissinger’ın Afganistan Öngörüsü”, Cumhuriyet, 6 Eylül 2021, s.8.
[62] Ergin Yıldızoğlu, “Afganistan’da Ne Oldu?”, Cumhuriyet, 30 Ağustos 2021, s.11.
[63] Serge Halimi, “İmparatorluk Silah Bırakmaz”, Le Monde Diplomatique-Türkiye, No:21, 4 Ekim 2021, s.1.
[64] “Karanlığa Dönüş”, Birgün, 20 Ağustos 2021, s.4.
[65] İkbal Düre, “Afganistan Rusya İçin Kaos Merkezi”, Birgün, 17 Ağustos 2021, s.10.
[66] Derviş Cemal, “Çin, Afganistan’dan ABD’nin Çıkmasını Fırsat Olarak Görmüyor”, Birgün, 18 Ağustos 2021, s.11.
[67] Sputnik, 24 Ağustos 2021.
[68] John Berger, Hoşbeş, çev: Aslı Biçen-Beril Eyüboğlu-Oğuz Tecimen, Metis Yay., 2017, s.104
[69] Louis Althusser, Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş, çev. İsmet Birkan, Can Yay., 2016, s.60.