Mike Whitney
İmha savaşı, amacı bir devletin tamamen ortadan kaldırılması ve halkının yok edilmesi olan bir savaştır. “Bütün psiko-fiziksel sınırların” ortadan kaldırıldığı ve stratejik hedeflerin gerekli her şekilde izlendiği radikalleşmiş bir savaş biçimi olarak tanımlanmaktadır. Kuralları, kısıtlamaları veya ahlaki kısıtlamaları olmayan bir savaştır. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya’ya karşı, amacı ekonomiyi, kültürü, nüfusu ve ulusu tamamen yok etmek olan bir imha savaşının ilk aşamalarındadır.
“NATO genişlemesinin 5 dalgasını gördük. Şimdi NATO Romanya ve Polonya’da ve füze saldırı sistemlerini orada konuşlandırıyorlar. Bahsettiğimiz şey bu. Kimseyi tehdit etmediğimizi anlamalısınız. Rusya, ABD sınırlarına veya İngiltere sınırlarına gelmedi. Hayır. Siz bizim sınırlarımıza geldiniz ve şimdi ‘Ukrayna NATO’ya girecek ve orada sistemlerini konuşlandıracak’ diyorsunuz. NATO’nun askeri üslerini ve saldırı sistemlerini konuşlandıracaklar.’ Güvenliğimiz konusunda endişeliyiz. Bunun ne anlama geldiğini anlıyor musunuz?” Vladimir Putin, basın toplantısı, You Tube
Soru- Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin bir gerekçesi var mı?
Cevap- Evet, var. Rusya, Ukrayna’daki gelişmeler tarafından tehdit ediliyordu, bu yüzden Ukrayna’ya ya yaptıklarını durdurmasını ya da sonuçlarına katlanmasını söyledi. Ukrayna bu uyarıları görmezden gelmeyi seçti, bu yüzden Rusya işgal etti. Temelde olan buydu.
Soru- Ama bu işgali nasıl haklı çıkarır, sonuçta Ukrayna egemen bir ülkedir ve egemen ülkeler kendi topraklarında istediklerini yapabilmeli, değil mi?
Cevap- Hayır, bu yanlış. Ukrayna’nın kendi topraklarında istediğini yapma hakkı yoktur. Ukrayna ve 50’den fazla ülke, kendi güvenliklerini başkalarının güvenliği pahasına güçlendirmeyeceklerini kabul eden anlaşmalar imzaladılar (“1999’da İstanbul’da AGİT ve 2010’da Astana zirvelerinde”). Buna “güvenliğin bölünmezliği” denir, ancak pratik anlamda bu, garaj girişinize topçu silahları ve tanklar koyamayacağınız ve onları evime doğrultamayacağınız anlamına gelir. Çünkü bu benim güvenliğimi zedeler. Anlıyor musunuz? Aynı kural milletler için de geçerlidir.
Bu konudaki düşüncenizi kabul edersek, John Kennedy’nin Küba’ya nükleer silah yerleştirdiği için Fidel Castro’ya meydan okumaya hakkı olmadığı sonucuna varmak zorunda kalırız. Ancak hakkı vardı çünkü Castro’nun eylemi ABD’yi nükleer bir saldırı riskiyle karşı karşıya bıraktı. Başka bir deyişle, Castro’nun ABD pahasına kendi güvenliğini iyileştirmeye hakkı yoktu. Bu durum da farklı değil. Putin, Rus halkının güvenliğini ve selametini savunmak için her türlü hakka sahiptir, hatta, insanların liderlerinden beklediği şey budur.
Soru- Anlamsız konuşuyorsunuz. Putin Ukrayna’yı işgal etti, bu nedenle Putin bir saldırgan.
Cevap – Katılmıyorum, ancak bunun hakkında tartışmak yerine bir benzetme kullanalım:
Diyelim ki kafanıza silah dayadım ve beyninizi dağıtmakla tehdit ettim. Ama hemen silahı alıp beni bacağımdan vurdunuz. Bu olayın suçlusu kim?
Benim sorumlu olduğumu düşünüyorsanız, haklısınız. Bu durumda mağdur, kendi güvenliğini en iyi sağlayacak şekilde tepki vermiştir. Buna tamamen yasal olan nefsi müdafaa denir.
Aynı standart, “Özel Askeri Harekatı” kendi ulusal güvenliğini savunmak için önleyici bir adım olan Rusya için de uygulanabilir. Rusya’nın Ukrayna topraklarına dair herhangi bir planı yok ve Ukrayna’nın içişlerine burnunu sokmaya da çalışmıyor. Rusya’nın tek amacı, Washington tarafından yaratılan varoluşsal krizi sona erdirmektir. NATO’yu Ukrayna’ya ölümcül silahlar pompalamaya teşvik eden Washington’du. Doğu Ukrayna’da etnik Rusları tehdit eden aşırı sağcılara silah sağlayan Washington’du. Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’yi Minsk’i terk etmeye ve nükleer silahların geliştirilmesini alenen desteklemeye ikna eden Washington’du. 2014’te darbeyi başlatan ve demokratik olarak seçilmiş başkanı görevden alan ve onun yerine bir ABD kuklası geçiren Washington’du. Ve Rusya’yı tecrit etmek ve şeytanlaştırmak için tamamen kendi ürettiği provokasyonlarla elinden gelen her şeyi yapan Washington’du. Kısacası Rusya’nın kafasına silah dayayan ve beynini dağıtmakla tehdit eden Washington’du.
Bunu göremiyor musunuz yoksa bu fiyaskonun Putin’in tankları sınırı geçtiğinde başladığını düşünecek kadar beyniniz mi yıkandı? En hevesli CNN propagandacısı bile bu saçmalığa inanmıyor. Kriz, amansız silah birikimiyle başladı ve bunu birbiri ardına hesaplı kışkırtmalar izledi. Rusya kasten ve defalarca kışkırtıldı. Olayları yakından takip eden hiç kimse buna itiraz edemez.
Bu arada Putin, Kiev’deki hükümeti devirmekten ve onun yerine Moskova destekli bir yardakçıyla değiştirmekten hiç bahsetmedi. Hayır. Planı “silahsızlaştırma” ve “nazilerden arındırma” amaçlıdır. Neden?
Çünkü Putin’in tek amacı bunlardır. NATO ve ABD’nin (çatışmayı körüklemek için) Ukrayna’ya gönderdiği silahları yok etmek ve Rusya Federasyonu’nun yeminli düşmanı olan Nazi militanlarını ortadan kaldırmak istiyor.
Bu mantıksız mı? Meksika, El Kaide ve IŞİD hücrelerinin Guadalajara veya Acapulco’da açıkça çalışmasına izin verse ABD’nin farklı davranacağını düşünüyor musunuz? Gülünç olmayın. Gözlerini bile kırpmadan tüm bölgeyi bombalarla yerle bir ederlerdi.
Buna da “istila” diyebilir miydiniz?
Hayır, tıpkı Rusya’nın müdahalesini “Özel Askeri Operasyon” olarak adlandırması gibi, Washington da muhtemelen buna “Özel Askeri Operasyon” diyecekti.
Buradaki sorun Rusya’nın ne yaptığı değil, sorun ABD’ye her zaman farklı bir standart uygulanması. Tek istediğim, insanların kendi eleştirel düşünme becerilerini kullanmaları -medyanın histerik anırmalarını görmezden gelmeleri- ve konuyla ilgili kendi kararlarını vermeleri.
Rusya herkesin yapacağını yaptı; kendi güvenliğini en iyi sağlayacak şekilde tepki verdi. Tanım olarak, bu öz savunmadır. Kendisini büyük zarar veya ölüm tehdidinden kurtardı ve şimdi kendi güvenliğini yeniden kurma sürecinde. Ukrayna, Rusya’nın meşru güvenlik endişelerini görmezden gelmeyi seçti ve şimdi Ukrayna bunun bedelini ödüyor. İşte Dünya Sosyalist Web Sitesindeki bir makaleden Rus operasyonundan önceki olayların mükemmel bir özeti:
“İşgalin kışkırtılmamış bir eylem olarak sunulduğu medyadaki anlatı, başta ABD olmak üzere NATO güçlerinin ve Ukrayna hükümetindeki kuklalarının saldırgan eylemlerini gizleyen bir uydurmadır…
ABD, Avrupa ve Asya’da, Rusya’yı kuşatmayı ve boyun eğdirmeyi amaçlayan bir strateji izledi. Sovyet bürokrasisi ve Rus oligarşisinin boş hayallere kapılarak inandıkları önceki vaatlerini doğrudan ihlal eden NATO, Ukrayna ve Beyaz Rusya dışında Doğu Avrupa’daki neredeyse tüm büyük ülkeleri kapsayacak şekilde genişledi.
2014’te ABD, Kiev’de Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı çıkan Rus yanlısı bir hükümeti deviren aşırı sağcı bir darbe düzenledi. 2018’de ABD, Rusya ve Çin ile “büyük güç çatışmasına” hazırlanma stratejisini resmen benimsedi. 2019 yılında, orta menzilli nükleer füzelerin konuşlandırılmasını yasaklayan Orta Menzilli Nükleer Silahlar Antlaşması (INF) Antlaşması’ndan tek taraflı olarak çekildi. Rusya ile savaş hazırlıkları ve Ukrayna’nın silahlandırılması, Demokratların 2019’da Donald Trump’ı ilk görevden alma girişiminin merkezinde yer alıyordu.
Geçen yıl boyunca…Biden yönetimi Rusya’ya karşı pervasızca provokasyonları tırmandırdı….Bunu anlamanın anahtarı, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmytro Kuleba tarafından 10 Kasım 2021’de imzalanan ABD-Ukrayna Stratejik Ortaklık Sözleşmesi’dir… ”
Anlaşma, Kiev’in Mart 2021’den itibaren Kırım’ı ve ayrılıkçıların kontrolündeki Donbass’ı “geri alma” askeri hedefini açıkça ilan eden ve böylece Doğu Ukrayna’daki çatışmayı çözmenin resmi çerçevesi olan 2015 Minsk Anlaşmalarını reddeden askeri stratejisini destekliyordu…
Washington ayrıca, “müşterek çalışmayı teşvik etmek için Ukrayna’nın NATO Gelişmiş Fırsatlar Ortağı statüsünü en üst düzeye çıkarma çabalarını”, yani NATO’nun askeri komuta yapılarına entegrasyonunu açıkça onayladı.
Ukrayna’nın NATO’ya üye olmaması, nereden bakılırsa bakılsın bir kurmacadır ve hep öyleydi. Aynı zamanda, NATO güçleri, Ukrayna’nın resmi olarak üye olmadığı gerçeğini, Rusya ile hemen bir dünya savaşına dönüşmeyecek bir çatışmayı körüklemek için bir fırsat olarak kullandılar.
ABD, Ukrayna’daki faşist güçlerin hem Rus ordusuna hem de nüfus içindeki muhalefete karşı şok birlikleri olarak başlıca rolü oynayacağının tamamen farkındaydı… Faşist Svoboda Partisi’nden neo-Nazi Azak Taburu’na kadar onların torunları artık Ukrayna devleti ve ordusuyla derinden bütünleşmiş durumda ve NATO silahlarıyla ağır bir şekilde silahlanıyor.
Ukrayna oligarşisinin, ülkeyi bir ölüm alanına ve Rusya ile savaş için bir fırlatma rampasına dönüştürme sözü karşılığında Washington’dan ne vaatler aldığını ortaya çıkarmak tarihçilere düşecek. Ancak bir şey açık: Kremlin ve Rus genelkurmayı, bu belgeyi yaklaşmakta olan bir savaşın duyurusu olarak okumaktan kendilerini alamadılar.
2021 boyunca ve işgalden hemen önceki haftalarda, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin defalarca Ukrayna’nın NATO’ya entegrasyonunun ve Batılı güçler tarafından silahlandırılmasının Rusya için bir “kırmızı çizgi” oluşturduğu konusunda uyardı ve ABD ve NATO’dan “güvenlik garantileri” talep etti.
Bununla birlikte, ABD tüm bu açıklamaları küçümseyerek reddetti ve NATO, . . . savaşa giden haftalarda Rusya’nın sınırlarında birbiri ardına büyük askeri tatbikatlar düzenledi, sürekli Rusya’nın yaklaşan işgali konusunda uyarı yapmasına rağmen Biden yönetimi, bunu önlemek için hiç bir diplomatik girişimde bulunmadığı gibi, bunun yerine kışkırtmak için elinden gelen her şeyi yaptı.” (“Kasım 2021 ABD-Ukrayna Stratejik Ortaklığı ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali”, World Socialist Web Site)
Peki, bu olayların özetinden ne anlayabiliriz?
Washington’un Moskova’yı Ukrayna’da bir savaşa sokmak gibi açık bir amaçla Rusya’nın güvenliğini baltalamak için elinden gelen her şeyi yaptığını görebiliriz. Başından beri amaç buydu. Washington, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin Putin’in “kırmızı çizgilerinden” biri olduğunu biliyordu, bu nedenle ABD dış politikasındaki egemen çevreler Putin’in kırmızı çizgilerini ona karşı kullanmaya karar verdi. Ukrayna’yı isim dışında her şeyde bir NATO üyesi yapmaya karar verdiler; bu da bir işgal için yeterli kışkırtma olacaktı (öyle varsayıyorlardı). Plan buydu ve plan işe yaradı.
Geçen yıl, Ukrayna’ya sürekli bir ölümcül silah akışı oldu; tankları yok edebilecek ve uçakları vurabilecek ağır silahlar. Aynı zamanda, Ukrayna’nın muharebe birlikleri ve subay birlikleri, NATO danışmanlarından düzenli eğitim aldı. Ayrıca Ukrayna içinde ve Avrupa’nın diğer yerlerinde NATO birlikleriyle sık sık ortak askeri tatbikatlar yaptılar. (Yalnızca bu yıl için bu ortak askeri tatbikatlardan en az 10’unun daha yapılması planlanıyor.) Son 12 aydır, NATO uzmanları, birlik kontrol sistemleri zaten NATO’ya tam olarak entegre edilmişken, neredeyse sürekli olarak Ukrayna topraklarında bulunuyorlar. “Bu, NATO karargahının Ukrayna silahlı kuvvetlerine, hatta onların ayrı birimlerine ve mangalarına bile doğrudan emir verebileceği anlamına geliyor”.
Ayrıca, Ukrayna’nın “havaalanları ağı iyileştirildi, hava sahası ABD stratejik ve keşif uçakları ve Rus toprakları üzerinde gözetleme yapan insansız hava araçları tarafından uçuşlara açıldı.”
Kısacası, WSWS yazarının belirttiği gibi, “Ukrayna’nın NATO’ya üye olmaması (büyük ölçüde) bir kurmacadır”. Ülke, resmi bir üyelik beyanı dışında her şekilde gizlice İttifak’a entegre edilmiştir. Sonuç olarak, Rusya düşman bir orduyla ve batı sınırındaki askeri altyapısıyla, ulusun hayatta kalması için varoluşsal bir tehlikeyle karşı karşıya. Putin’in kendi deyimiyle, “NATO’nun askeri altyapısı boğazımıza dayanmış bir bıçaktır.”
Dolayısıyla, Putin’in analizi özünde bizimkiyle aynı, yani Rusya meşru müdafa dahilinde hareket ediyor. Putin sadece Washington’un kafasına doğrulttuğu silahı kapıyordu. Bu yanlış mıydı? ABD’nin jeopolitik gündemini kesintiye uğratmadan sürdürebilmesi için tüm halklar sürekli hayatlarından endişe ederek mi yaşamak zorunda?
Hayır, her ülke temel güvenliği ve şiddet tehdidine karşı korunmayı hak eder. Rusya bu konuda diğerlerinden farklı değil. Ve bu temel güvenlik endişeleri, tişört giymiş (Zelensky gibi) kuklalar tarafından görmezden gelindiğinde, ülkeler meseleleri kendi ele almak zorunda kalıyor. Başka ne seçenekleri var? Ulusal güvenlik devletin en yüksek önceliği olmaya devam ediyor. Her devletin! “Küresel güvenliğin garantörü”nün aynı zamanda (Martin Luther King’in sözleriyle) “bugün dünyanın en büyük şiddet sağlayıcısı” olması talihsiz bir durumdur. Ama bu, içinde bulunduğumuz durumun üzücü bir ironisi.
Peki ABD neden Putin’i Ukrayna’yı işgal etmeye teşvik etmek için bu kadar zahmete girdi diye sorabilirsiniz. Sonuçta, ülke önümüzdeki yıllarda yıkıcı ve kanlı NATO askeri operasyonları için muhtemel bir zemin olacağı gibi, bundan en çok zarar görecek olan da Ukrayna halkı olacaktır. Buradaki stratejik hedef nedir?
Siyasi analist ve eski Avrupa Parlamentosu Üyesi Nick Griffin, Unz Review‘daki yakın tarihli bir makalesinde bunu şöyle özetliyordu:
“NATO savaş çığırtkanlarının bu krizdeki temel hedefleri Rusya değil, Almanya ve Çin’in Bir Kuşak, Bir Yol girişimidir. Almanya’yı aşağıda, Çin’i dışarıda tutmaya çalışıyorlar; her ikisini de yapmamak, ABD’nin dünyanın temel ekonomik bloğundan binlerce mil uzakta izole edilmiş, ekonomik olarak çökmüş bir ada olacağı anlamına gelir….
Aynı gelişme, doların dünyanın finansal rezerv para birimi olarak sonunu da ifade ediyor.……. NATO’nun Rusya’ya yönelik saldırganlığı kendine duyduğu güvenden değil korkudan kaynaklanmaktadır. Sadece otuz yıl içinde, “Tarihin Sonu”ndan Dolar İmparatorluğunun yaklaşmakta olan sonuna geldik….
Rusya’yı Ukrayna’da savaşa zorlama girişimi… aslında Dolar İmparatorluğu’nun jeopolitik çıkarlarını desteklemekle ilgili değil – bu onun hayatta kalmasıyla ilgili.
(İşte bu yüzden) Gerçekten de savaş için can atıyorlar!” (Eski Avrupa Parlamentosu Üyesi “Ukrayna’nın Minsk Anlaşmalarını Uygulaması ve Anlaşmazlığı Bitirmesi ABD ve İngiltere’nin İsteyeceği Son Şey, Diyor” Unz Review)
Griffin haklı. Ukrayna’daki savaş Ukrayna ile ilgili değil, jeopolitik ve özellikle Washington’un küresel sahnedeki gücünün sürekli erozyonu ile ilgili. Bu yüzden Çin’i kuşatma yolunda Rusya’yı ezmeye yönelik bu menfur girişimi görüyoruz. Bu tamamen çaresizlik ve iki liderin Avrupa ve Asya’yı “altyapı bağlantısı” -hızlı demiryolu ve enerji kaynaklarının ortaklaşa dağıtımı yoluyla birbirine bağlayacak yeni bir “küresel yönetim sistemi” ilan ettiği, 4 Şubat’ta Vladimir Putin ile Çin Devlet Başkanı Şi arasında yapılan zirveden bu yana önemli ölçüde daha da kötüleşti.. Rusya ve Çin, tarihin en büyük serbest ticaret projesinde müttefikler, bu yüzden Sam Amca sorun çıkarmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Alfred McCoy’un Counterpunch‘taki makalesinden alıntı yaparsak:
“5300 kelimelik dönüm noktası niteliğindeki bir açıklamada, Şi ve Putin “dünyanın çok önemli değişikliklerden geçtiğini”, “gücün yeniden dağıtıldığını” ve (Pekin ve Moskova’nın sağlamayı açıkça amaçladığı) “giderek artan bir liderlik talebini” ilan ettiler. Washington’un üstü kapalı “hegemonya girişimleri”ni kınadıktan sonra iki taraf “demokrasiyi ve insan haklarını koruma bahanesiyle egemen devletlerin iç işlerine müdahaleye karşı oldukları konusunda mutabık kaldılar.
Liderler, Avrasya’da küresel ekonomik büyüme için alternatif bir sistem inşa etmek üzere, Putin’in öngördüğü “Avrasya Ekonomik Birliği”ni Şi’nin halihazırda devam eden trilyon dolarlık Kuşak ve Yol Girişimi ile birleştirmeyi ve “Asya Pasifik ve Avrasya bölgeleri arasında daha fazla bağlantılılığı” teşvik etmeyi planladılar. İlişkilerini “Soğuk Savaş döneminin siyasi ve askeri ittifaklarından daha üstün” ilan eden iki lider, gergin Mao-Stalin ilişkisine dolaylı bir gönderme yaparak, ittifaklarının “sınırlarının olmadığını ifade ettiler… Stratejik konularda, iki taraf da NATO’nun genişlemesine, Tayvan’ın bağımsızlığına yönelik herhangi bir harekete ve 2014’te Moskova’nın Ukraynalı temsilcisini deviren gibi “renkli devrimlere” şiddetle karşı çıktılar.” (“Ukrayna Savaşının Jeopolitiği,” Alfred W. McCoy, Counterpunch)
Bunun Ukrayna’daki savaşla nasıl bir ilgisi var?
Bu, Sam Amca’nın Orta Asya’ya güç yansıtabilmek ve Washington’un küresel güç üzerindeki kontrolünü sürdürebilmek için Rusya’yı yok etmeye çalıştığını gösteriyor. Gelecek yüzyılın en kalabalık ve en müreffeh bölgesini, Asya’yı kim kontrol edecek? Washington’un Ukrayna’daki eylemlerine yön veren soru bu.
Basitçe söylemek gerekirse, Washington’un planı önce Rusya’yı ezmek ve ardından Çin’e geçmek. Bu, ABD’nin neden tüm zamanların en kapsamlı ve en şiddetli yaptırımlarını uyguladığını açıklıyor. Kılıçlar çekildi ve Washington’un Rus ekonomisini boğmak, Rus pazarlarını çökertmek, hayati petrol ve gaz gelirlerini kesmek, yabancı rezervleri dondurmak, özel sektöre ait varlıklara el koymak, yabancı sermaye akışını sonlandırmak, milyarlarca dolarlık boru hattı projelerini sabote etmek, sermaye piyasalarına erişimi engellemek, rubleyi uçurumdan atmak, Rus liderliğini şeytanlaştırmak ve Rusya’yı milletler topluluğundan çıkarmak için taş üstünde taş bırakmamayı amaçlayan bir kampanyaya bulaştığını görmeye başlıyoruz. Aynı zamanda, CIA, Rusya karşıtı bir isyan başlatmak için kullanılacak aşırı sağcı militanlara danışmanlık yapmaya ve onları eğitmeye devam ederken, ABD Ukrayna’ya ölümcül silah akışını artırdı.
Washington’un Rusya’ya yaklaşımının temelden değiştiği şimdiye kadar açıklığa kavuşmuştur. Mevcut stratejinin gaddarlığı, seyrek görülen çatışmalardan Rus devletine karşı tam bir yok etme savaşına geçtiğimizi gösteriyor.
Mike Whitney, ABD’nin Washington eyaletinde yaşayan, özgürlükçü bir bakış açısıyla siyaset ve ekonomiyle ilgilenen bir gazetecidir. Russiagate ve COVID-19 darbeleri hakkında kapsamlı yazılar yazdı. Hopeless: Barack Obama and the Politics of Illusion (Umutsuz: Barack Obama ve İllüzyon Politikası) kitabına katkıda bulundu.
Bu makale UNZ Review’da yayınlanan İngilizce orijinalinden Türkçeye çevrilmiştir.
Çeviren: Irmak Gümüşbaş