
Rusya Federasyonu (RF) Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından ulusal basına verilen son televizyon mülakatının dış politika gündeminin odağında Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) yer almıştır. Konuya ilişkin Putin, “Sovyetler Birliğinin ve Sovyet İmparatorluğu’nun yeniden canlanma olasılığına karşı var olan bazı fobilere ve korkuya rağmen eski Sovyet cumhuriyetlerinin AEB çatısı altında karşılıklı yarara dayalı bütünleşmeye gitmesi kaçınılmaz olarak devam ediyor” açıklamasını yapmıştır.[1] Pekiyi Rus liderce açıkça Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) anıştırması yapılan AEB nedir? Gerçekten yeni bir SSCB olma yolunda ilerleyen ulusüstü bir oluşum mudur? Bu yazıda Rus dış politikası kapsamında AEB’in kısa tarihi arka planı, oluşum süreci ve örgüt yapısına yer verilmesi ve Rus stratejik çıkarları için öneminin nesnel bir analizinin yapılması amaçlanmıştır.
Soğuk Savaş Sonrası Rus Dış Politikası
1991 yılında SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın dağılması, tarihe Soğuk Savaş olarak geçen iki kutuplu dünya sisteminin de son bulmasına yol açmıştır. Bu dönemde ülkenin siyasal aranasında güç kazanan Zapadniki (Batı yanlıları) Ruslar, kuruluş amacı komünizmle ve Sovyet yayılmacılığıyla mücadele olan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) varlık nedeninin ortadan kalkmasıyla kendini lağvedeceğini ve pazar ekonomisine geçen yeni Rusya’yı da kapsayacak “Ortak Avrupa Evi’nin” (Obşiy Evropeyskiy Dom) kurulacağını varsaymışlardır. Dahası, yine Rusların iddiasına göre, SSCB’nin dağılma sürecinde Batılı ülkelerle kapalı kapılar ardında yürütülen müzakerelerde Kremlin yönetimine Rusya ekonomisinin toparlanması için ihtiyaç duyulan maddi ve teknik yardımların yapılacağı da vaat edilmiştir. Nitekim “Sovyet deneyinin” ardından yaşanılan sosyo-ekonomik çöküntü koşullarında Batıyla daha fazla rekabet etmek yerine işbirliğine yönelen Moskova, bu süreçte Boris Yeltsin liderliğinde 1991–93 yılları arasında Atlantikçi bir dış politika izlemiş; Amerika Birleşik Devletleri (ABD) de eski Sovyet coğrafyasında yeni oluşan dengelerde first Russia (önce Rusya) stratejisini uygulamıştır. Ancak Rus dış politikasına egemen olan Atlantikçi eğilim, Moskova’nın Batıdan ekonomik ve siyasi boyutlu beklentilerinin gerçekleşmemesi nedeniyle giderek ivme kaybetmiştir. Üstelik eski CIA görevlisi Graham Fuller ve yöneticiliğini yaptığı düşünce kuruluşu RAND Corporation’ın önerisi üzerine Fetullah Gülen Örgütü’nün eski Sovyet ülkelerinde Rus etkisinin kırılması ve Amerikan yanlısı nesiller yetiştirilmesi için eğitim faaliyetlerinde bulunulması amacıyla CIA tarafından görevlendirilmesi[2], Moskova’da “Soğuk Savaş’ın” bitmediği algısını pekiştirmiştir.
Rus dış politikasındaki bu dönüşümün somut bir izdüşümü olarak 1993 yılında Moskova’da, 12 eski Sovyet cumhuriyetin katılımıyla “Ekonomik Birlik Anlaşması” (Договор о создании Экономического союза) imzalanmıştır. Ukrayna tarafından kısmen onaylanan bu anlaşma çerçevesinde taraf devletler, ortak Sovyet geçmişine atıfla mal, hizmet ve sermaye dolaşımını yeniden kolaylaştırma, ortak gümrük düzenlemelerini yürürlüğe koyma ve karşılıklı yarara dayalı olarak ekonomik bütünleşmeye gitme konusunda uzlaşıya varmışlardır.[3] Blijnee zarubejye (yakın çevre) jeopolitik kavramıyla Rus dış politika ufkunda kodlanan Avrasyacı yönelimin devamı olarak 1995 yılında da Belarus ve Kazakistan ile “Gümrük Birliği Anlaşması” (Соглашение о Таможенном союзе) imzalanmıştır. Esasında 1993 tarihli “Ekonomik Birlik Anlaşması’nın” devamı niteliğinde olan, ama Rusya’nın dışında sadece iki eski Sovyet cumhuriyetince onay verilen “Gümrük Birliği Anlaşması” çerçevesinde mal ve hizmet dolaşımının önündeki engellerin kaldırılması, adil rekabet için “ortak ekonomik oyun kurallarının” belirlenmesi ve uluslararası pazarda anlaşmaya taraf ülkelerin çıkarlarının birlikte korunması amacıyla ekonomi politikalarının eş güdümü hedeflenmiştir.[4]
1997 yılında NATO-Ukrayna Belirgin Ortaklık Şartı’nın (NATO-Ukraine A Distinctive Partnership) imzalanması, 1999 yılında Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’nın NATO’ya üye yapılması ve Yugoslavya krizine NATO’nun askeri müdahalesi, kuşkusuz, Rus dış politikasının Avrasya yönelimini savunan KGB kökenli Rus devlet adamı Yevgeniy Primakov’un ön planda olduğu devlet kliğinin ülke içi dengelerde konumu güçlendirmiştir. Bir tarafta dış politikada ABD’nin jeopolitik kuşatmasıyla karşı karşıya kalan, diğer tarafta ülke içinde sosyalizmden kapitalizme geçiş sürecinin ağır sosyal, ekonomik ve siyasi sancılarını yaşayan ve yeniden dağılma tehlikesi beliren Rusya’da Başkan Yeltsin 1999 yılında beklenmedik bir şekilde görevini dönemin Başbakanı Putin’e bırakmıştır. Böylelikle Siloviki (teşkilatçılar[5]) olarak adlandırılan sivil (KGB), askeri (GRU) ve/veya emniyet istihbarat kuruluşlarında eğitim almış ve çalışmış kişilerin uzlaşısı kapsamında iktidarı devralan Putin liderliğindeki Rusya’nın siyasi ve ekonomik açıdan görece güçlenmesiyle Batı ile “kadim rekabet” yeniden kızışmıştır. Primakov’un sırasıyla RF Dış İstihbarat Teşkilatı (SVR) Başkanlığı (1991 – 1996), Dışişleri Bakanlığı (1996 – 1998) ve Başbakanlığı (1998 – 1999) dönemlerinde ülkenin büyük stratejisi haline gelen “çok kutuplu dünya düzeni” hedefinin mirasçısı Antizapadniki (Batı karşıtları) ekibin temsilcisi artık Putin olmuş ve Rus jeopolitik kodlarına dayalı ulusal çıkarlar temelinde oluşturulan kurumsal dış politikada stratejik süreklilik çizgisi yakalanmıştır.
Avrasya Ekonomi Topluluğu (AET)
Bu doğrultuda Putin iktidarının öncelikli dış politika hamlelerinden biri “Avrasya Ekonomik Topluluğu’nun” (AET: Евразийское экономическое сообщество) kurulması olmuştur. 10 Ekim 2000 tarihinde Kazakistan’ın başkenti Astana’da Belarus, Kazakistan, Rusya, Tacikistan ve Kırgızistan Devlet Başkanları tarafından AET’in kurulmasına dair anlaşma imzalanmıştır. Moskova inisiyatifli “Ekonomik Birlik” ve “Gümrük Birliği” oluşumlarının ortak hedeflerini pekiştirmek ve ilerletmek amacıyla kurulan ve Ermenistan, Moldova ve Ukrayna’yı da gözlemci devlet statüsünde bünyesinde barındıran AET’in örgütsel amaç ve hedefleri şu şekilde sıralanmıştır:[6]
– Üye devletler arasında serbest ticaret işleyişinin tamamlanması ve ortak gümrük tarifesinin oluşturulması ve tarifesiz ortak sisteme geçilmesi,
– Sermayenin serbest dolaşımının sağlanması,
– Ortak finans pazarının oluşturulması,
– Tek para birimine geçiş için şartlar ve ilkelerde uzlaşıya varılmasının sağlanması,
– Mal ve hizmet ticaretinin ve onların iç pazarlara girişinin genel kurallarının oluşturulması,
– Ortak bir gümrük düzenlemesi sisteminin oluşturulması,
– Devletlerarası ortak hedeflere ilişkin programların oluşturulması ve uygulanması,
– Üretici ve girişimci faaliyetleri için eşit koşulların yaratılması,
– Ulaşım hizmetlerinin ortak pazarının ve ortak ulaşım sisteminin oluşturulması,
– Ortak enerji pazarının oluşturulması,
– Üye devletlerin pazarlarına yabancı sermayenin erişimi için eşit koşulların oluşturulması,
– Üye devlet vatandaşlarının topluluk içerisinde serbest dolaşımının sağlanması,
– Ortak iş gücünü öngören sosyal devlet yapılarının oluşturulması amacıyla sosyal politikaların belirlenmesi, ortak eğitim sisteminin kurumsallaştırılması, sağlık ve iş göçü sorunlarının çözümünde ortak yaklaşımların geliştirilmesi,
– Ulusal yasaların uyumlaştırılması, hukuk alanında ortak bir işleyişin oluşturulması amacıyla üye devletler arasında işbirliğinin geliştirilmesi.
Rusya’nın “Arka Bahçesinde” Artan Batı Nüfuzu
Avrasya satranç tahtasında Rusya’nın “AET hamlesi” karşısında ABD’nin yanıtı gecikmemiş ve 2003 – 2006 yılları arasında sırasıyla Gürcistan (2003 / “gül devrimi”), Ukrayna (2004 / “turuncu devrim”) ve Kırgızistan’da (2005 / “lale devrimi”) başarıya ulaşan, fakat Özbekistan (2005 / Andican olayları) ve Belarus’ta (2006 / Vasilkova devrim girişimi) gerçekleşemeyen, Rusya karşıtı, Batı yandaşı iktidar değişimlerini “renkli devrimler” dalgasıyla desteklenmiştir. Yine bu dönemde ABD, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya’yı 2004 yılında NATO bünyesine katarak örgütün sınırlarını Rusya’ya kadar genişletmesini sağlamıştır. “Yakın çevresine” yönelik ABD ve Batılı ortakları tarafından izlenen “düşmancıl politikalara” karşı miladi çıkışını 2007 yılındaki 43. Münih Güvenlik Konferansı’nda yapan Putin, “artık tek kutuplu dünyanın kabul edilmez” olduğunu savunarak ABD politikalarını sert bir dille eleştirmiştir. “Çar’ın” bu çıkışı uluslararası ilişkiler alanında “yeni Soğuk Savaş’ın” duyurusu olarak yorumlansa da Batının, Rusya’nın “arka bahçesi” olarak gördüğü eski Sovyet hinterlandında siyasi ve ekonomik nüfuzunu artırma çabalarını kesintiye uğratmaya yetmemiştir. 22 Temmuz 2008 tarihinde Brüksel’de toplanan AB Dışişleri Bakanları toplantısı sonrasında AB ile Ukrayna arasında “Ortaklık Anlaşması’nın” imzalanması kararı alındığı açıklanmıştır. Bu gelişmeden sayılı günler sonra da Batı destekli Gül Devrimi ile iktidara gelen Mihail Saakaşvili liderliğindeki Tiflis yönetimi yine Batının desteğiyle, ayrılıkçı tutum sergileyen Güney Osetya’ya askeri müdahalede bulunmuştur. Sıcak çatışmaların başladığı 8 Ağustos 2008 tarihinde Rusya buradaki “soydaşlarını koruma” gerekçesiyle hızlıca karşı saldırıya geçmiş ve 16 Ağustos 2008 tarihinde iki ülke arasında ateşkes anlaşması imzalanana kadar Gürcü tarafına ağır kayıplar verdirmiştir. Ardından Kremlin yönetimi, Gürcistan’dan tek yanlı olarak bağımsızlıklarını daha önce ilan etmiş olan Güney Osetya ve Abhazya’yı 26 Ağustos 2008 tarihinde “bağımsız devletler” olarak tanıdığını duyurmuştur.
Ukrayna Krizinin Arka Planı
Rusya’nın Gürcistan’a askeri müdahalede bulunması ve arkasından Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanıma kararı alması, Avrasya merkezli Batı – Rusya jeopolitik savaşımını yeni bir evreye taşıyarak devam ettirmiştir. 2009 yılında Arnavutluk ve Hırvatistan’ın NATO’ya üye edilişi ile 2008 tarihli NATO Bükreş Zirvesi’nin kararlarına uygun olarak Ukrayna’nın Avrupa-Atlantik hedeflerini gerçekleştirme amaçlı reformlarını Yıllık Ulusal Programı aracılığıyla ileriye taşımasını öngören bir bildirgenin NATO ve Ukrayna arasında imzalanması, Kremlin yönetiminde bir süredir egemen olan “Batının Rusya’yı jeopolitik kuşatması” tehdit algısını daha da güçlendirmiştir. Çünkü küresel düzlemde uluslararası enerji ve ticaret güzergâhları yönüyle jeo-ekonomik, bünyesindeki Slav–Ortodoks, Slav–Katolik ve Müslüman–Tatar unsurlar bakımından jeo-kültürel ve siyasi, ekonomik ve güvenlik odaklı pek çok uluslararası projenin hayata geçmesine ya da önünün tıkanmasına olanak tanıyan Avrasya’nın merkezindeki konumu nedeniyle jeopolitik önemi olan Ukrayna’nın[7] da NATO üyeliği yolunda ilerlemesi Kremlin’de ulusal güvenlik kaygılarının yükselmesi yol açmıştır.
Bununla birlikte 2010 yılında Ukrayna’da düzenlenen devlet başkanlığı seçimlerini Rusya’ya yakın bir siyasetçi olan Viktor Yanukoviç’in kazanması, Moskova için yeni Kiev yönetimini Avrasya tasarımına eklemleme sürecinde elverişli koşullar sunmuştur. Yanukoviç’e karşı yarışan, ama seçimi kazanamayan eski Başbakan Yulia Timoşenko gibi keskin Rusya karşıtı ve Ukrayna’nın AB ile bütünleşmesini savunan siyasiler çeşitli soruşturmalar kapsamında tutuklanmıştır. Nitekim Yanukoviç’in ilk dış politika faaliyetlerinden birisi, uzun vadeli ucuz Rus gazı karşılığında Kırım’da bulunan ve 2017 yılında süresi dolması beklenen Rus Donanma Üssü’nün süresini 2042 yılına kadar uzatan Harkov Sözleşmesi’ni (Kharkiv Pact) imzalamak olmuştur. Devamında 2011 – 2014 yılları arasında Yanukoviç yönetimindeki Ukrayna bir yandan AB ile “Ortaklık Sözleşmesi” (European Union Association Agreement), diğer yandan Rusya ile Gümrük Birliği’ne katılma konusunda yoğun diplomatik müzakereler yürütmüştür. Yürütülen diplomatik müzakereler sonucunda Yanukoviç, Rusya inisiyatifli Gümrük Birliği’ne katılmayı daha karlı bir seçenek olarak değerlendirmiş ve AB ile süregiden “Ukrayna-AB Ortaklık Anlaşması” sürecini dondurmuştur. Yanukoviç yönetiminin bu tutumu sonucunda, bağımsızlığından bu yana yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma, milli kaynakların akılcıl kullanılmaması ve etno-politik bölünmüş toplumsal yapı gibi süreğen sosyo-ekonomik ve siyasi sorunları bulunan Ukrayna’da Rusya karşıtı kesimler Batının da tam desteğini alarak 2014 yılının Şubat ayında “Meydan Ayaklanması’na” (Euromaidan Revolution) kalkışmış ve Yanukoviç’i devirmişlerdir. Rusya’ya kaçan Yanukoviç’in yerine Kiev’de iktidara gelen geçici yönetimin, etnik ve dilsel kimlik bakımından Rus olan ve Ukrayna’nın Doğu ve Güney bölgelerinde yaşayan yurttaşlarına yönelik baskılayıcı politikalar uygulamasını “faşizm” olarak nitelendiren Kremlin yönetimi, Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin önce bağımsızlık ilan etmesini, sonra da Rusya’ya katılmasını sağlamıştır. Uluslararası toplum tarafından yasadışı olarak kabul edilen Kırım’ın ilhakı, ABD öncülüğündeki Batılı ülkelerin Rusya’ya bir dizi siyasi, ekonomik ve askeri yaptırım kararı almasına yol açmıştır.
AEB’nin Güncel Yapısı ve Genişleme Perspektifi
Rus ekonomisini zorlayıcı Batılı yaptırımların gölgesinde Kremlin yönetimi eski Sovyet coğrafyasında hedeflenen ekonomik bütünleşmeyi büyük ölçüde sağlayamayan Avrasya Ekonomik Topluluğu’nu feshederek yerine Avrasya Ekonomik Birliği’ni kurmuştur. Astana’da 29 Mayıs 2014 tarihinde Belarus, Rusya ve Kazakistan liderleri tarafından imzalanan AEB kuruluş anlaşmasına, 10 Ekim 2014 tarihli Minsk Devlet Başkanları Zirvesi’nde Ermenistan ve 23 Aralık 2014 tarihli Moskova Devlet Başkanları Zirvesi’nde de Kırgızistan katılmıştır. Bu 5 daimî üyeden oluşan AEB’in kurumsal yapılanması şimdilik şu birimlerden oluşmaktadır:
- Avrasya Yüksek Ekonomik Kurulu (Высший Евразийский экономический совет)
- Avrasya Ekonomik Komisyonu (Евразийская экономическая комиссия)
- Avrasya Hükümetlerarası Ekonomik Kurulu (Евразийский межправительственный экономический совет)
- Birlik Mahkemesi (Суд Союза)
Topraksal açıdan yeryüzünün yüzde 14’ünden fazlasını kaplayan, toplam 184 milyona yakın nüfusuyla küresel gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 3,2’sine (1,9 trilyon dolar) sahip olan AEB’nin küresel ticaretin yüzde 2,8’ini oluşturacak şekilde üçüncü ülkelerle dış ticareti 753,8 milyar dolar olmuştur.[8] Benzer şekilde yeraltı ve yerüstü bazı temel kaynaklar bakımından da AEB küresel ölçekte;
- Sanayi üretiminin yüzde 2,2’sine,
- Petrol üretiminin yüzde 14,5’i,
- Doğalgaz üretiminin yüzde 20,2’si,
- Elektrik üretiminin yüzde 4,8’i,
- Çelik üretiminin 3,7’si,
- Potas gübre üretiminin yüzde 26,3’ü,
- Dökme demir üretiminin yüzde 4,4’üne
- Tarımsal üretimin yüzde 5,5
- Süt üretiminin yüzde 6,9’una sahiptir.
Üye devletlerin her birinin onayı ve ortak uzlaşısı çerçevesinde karar mekanizması işleyen AEB bünyesindeki ekonomik bütünleşmenin sağlanması ise aşama aşama hedeflenmektedir. Örneğin 2016 yılı sonuna doğru ortak ilaç ve tıbbi cihazlar sektörünün, 2019 yılında ortak elektrik enerjisi sektörünün, 2018 – 2020 yılları arasında ortak ulaşım sektörünün, 2025 yılında ortak petrol, petrol ürünleri ve doğalgaz pazarının oluşturulması hedeflenmiştir.[9]
Rusya inisiyatifiyle kurulan AEB’in mevcut üye sayısıyla yetinmeye pek niyetli olmadığı hususu da gözden kaçmayan bir durumdur. Öyle ki AEB 3 yıllık yoğun gündeminin ardından 2018 tarihli Soçi Devlet Başkanları Zirvesi’nde bölgesel etkinliğini artırma amacıyla genişleme işaretlere vermiştir. Bu doğrultuda anılan zirvede Moldova’yı “gözlemci devlet” statüsünde bünyesine katmış, Çin ile serbest ticaret anlaşması imzalamış ve İran ile de ortak serbest ticaret sahası kurulması için resmi yol haritası üzerinde uzlaşmıştır. Ayrıca Singapur, İsrail, Hindistan ve Mısır ile serbest ticaret anlaşması, Sırbistan ile de ortak gümrük uygulamasına geçilmesi yönünde diplomatik görüşmeler sürmektedir.
Rus Stratejik Çıkarları ve AEB
Rus yönetimince 20 yılı aşkın bir süredir eski Sovyet coğrafyasında ısrarla uygulanmaya çalışılan yeniden ekonomik bütünleşme stratejisini ve bu bağlamda AEB projesinin önemini anlamak için Rus dış politikası kapsamında Kremlin’in bölgesel ve küresel çıkarlarını kısaca irdelemekte yarar vardır. Buradan hareketle öncelikle, Soğuk Savaş sonrası Rus dış politikasının temel stratejik hedefinin, oluşan Amerikan tek kutuplu dünya düzeninde yeni Rusya’nın önceligi SSCB’nin yaşadığı jeopolitik çöküşün benzerine maruz kalmaması üzerine dayandığını ileri sürmek yerinde bir saptama olacaktır. Dolayısıyla Rus yönetiminin yeni bir jeopolitik küçülmeye uğramadan Rusya Federasyonu’nun topraksal bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla bir taraftan önceli SSCB mirası olan ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel kazanımlarını Moskova merkezli yeni bir bölgesel oluşum çatısı altında pekiştirme, diğer taraftan Çin, Hindistan, İran, Venezüella, Brezilya, Güney Afrika gibi ülkelerle ikili ve çok boyutlu ittifak biçimleri geliştirerek ABD üstünlüğüne direnebilme yönünde süreklilik arz eden bir yüksek siyasası vardır. Bu bakımdan Kremlin tarafından Rusya’nın yakın çevre havzasında yeniden etkin bir güce dönüşme projesi olan AEB de önceli SSCB’nin dağılmasının ardından oluşan jeopolitik boşluğun yine kendisi tarafından doldurularak eski birlik ülkeleri üzerindeki nüfuzunu sürdürmeye imkân tanımaktadır. Böylelikle AEB aracılığıyla Kremlin yönetiminin eski Sovyet ülkelerinin hem yeraltı ve yerüstü kaynaklarının Rusya’ya rakip ülkelerin eline geçmesini önleme, hem de Moskova merkezli bölgesel ekonomik kalkınma sürecine bu ülkeleri yeniden eklemleyerek Rusya’nın güvenlik ve istikrarını tehlikeye atabilecek her türlü olumsuz gelişmeye karşı “dış kalkan” oluşturarak bölgesel denetimi kendi tekelinde tutmayı hedeflediği çıkarımını yapmak mümkündür. Zira Rus uzmanlara göre Moskova açısından en kötü senaryo, Orta Asya bölgesinde “karışıklıkların” büyümesinin ülkeleri istikrarsızlığa sürüklemesi, çatışma ortamının alevlenmesi ve mevcut laik rejimlerin yıkılması sonucunda iktidara “radikal İslamcıların” gelmesidir.[10] Çünkü Rus jeopolitiği göz önüne alındığında, özellikle Volga, Ural ve Batı Sibirya bölgelerinin dış etkiye karşı son derece müsait oldukları görülmektedir.[11] “Güney cephesinin” zayıflığı nedeniyle bölgeye başka bir gücün sızabileceği riski Rus Devletini daima endişelendirmiştir.[12] Ayrıca Rusya, iki kutuplu dünyanın sonlanmasıyla uluslararası arenada hızla yaygınlaşan “Batı tipi liberal demokrasi biçiminin” eski Sovyet coğrafyasına yerleşmesinin kendi iç siyasal sistemini Batı nüfuzuna açacağı endişesini taşımakta ve bölgede “Rus tipi yönetim modeline” benzer yapıların olmasını istemektedir.[13]
Son olarak AEB’in bölgesel ve küresel enerji denklemi açısından Rus bakış açısına göre taşıdığı anlama da kısaca yer vermek faydalı olacaktır. Rusya’nın, Çin gibi Orta Asya ülkelerinin enerji kaynaklarına doğrudan ihtiyacı yoktur, fakat uluslararası enerji piyasalarındaki küresel rolünü sürdürebilmesi adına bu ülkelerin enerji sektörünü denetim altında tutması gerekmektedir.[14] Bu amaçla Rusya hem Sovyet döneminden beri faaliyette olan boru hatlarının tamirlerini yapmakta, hem de bölge ülkelerinin enerji sektörüne yatırım yaparak onlarla yeni hatlar için anlaşmalar imzalamaktadır.[15] AEB coğrafyasının Avrasya merkezli enerji kaynaklarının Avrupa ve Uzakdoğu’ya iletimindeki baskın “tedarikçi” ve “aktarımcı” konumu ile Rus ekonomisinin “atar damarının” enerji gelirleri oluşu göz önüne alındığında, bünyesinde ortak enerji politikalarını belirlemeye imkân veren AEB’in, Rus stratejik çıkarları için taşıdığı “özel ayrıcalık” daha iyi anlaşılacaktır.
Nitekim AEB’ne ilişkin Rus tarafının resmi sözlü ve yazılı açıklamaları da bu oluşumun Rusya için taşıdığı bölgesel ve küresel önemi açıkça yansıtmaktadır. Bu anlamda örneğin Putin AEB aracılığıyla temel hedeflerini şu ifadeyle açıklamıştır; “Biz güçlü bir ulus-üstü entegrasyon modelini oluşturmayı, çağdaş dünyanın yeni bir kutbu ve Avrupa ile dinamik Asya-Pasifik bölgesi arasında etkin bir “bağlantı” olmayı öngörüyoruz”. Aynı şekilde RF dış politikasının temel ilkelerini, öncelik alanlarını ve hedeflerini yansıtan resmî belge niteliğindeki 2016 tarihli son dış politika konseptinin 51. ve 82. maddeleri de Rus devleti tarafından AEB’e atfedilen bu stratejik rolü göstermektedir.
51. Rusya, Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) kapsamında Ermenistan Cumhuriyeti, Belarus Cumhuriyeti, Kazakistan Cumhuriyeti ve Kırgızistan Cumhuriyeti ile ekonomilerinin rekabet düzeyini artırma, istikrarlı kalkınma, çok boyutlu teknolojik yenilenme, dayanışma ve vatandaşlarının yaşam kalitesini yükseltme amacıyla ekonomik bütünleşmenin derinleştirilmesi ve geliştirilmesini temel bir görev olarak görmektedir. AEB’nin mal, hizmet, sermaye ve işgücü kaynaklarının serbest dolaşımının sağlanması, ortak altyapı ve yatırım projelerinin gerçekleştirilmesi için bir platform haline getirilmesi çağrısında bulunmaktadır. Evrensel bütünleşme ilkeleri temelinde kurulan AEB, Avrupa ve Avrasya bölgeleri arasındaki bütünleşme süreçlerinin uyumlaştırılmasında önemli bir rol oynamaya elverişlidir.
82. Rusya, Asya-Pasifik ve Avrasya bölgelerindeki bütünleşme süreçlerinin karşılıklı tamamlayıcılığını sağlamak amacıyla ASEAN, Şangay İşbirliği Örgütü ve AEB üyesi ülkeler ile açık ve ayrımcı olmayan ortak bir ekonomik işbirliği modelinin oluşturulmasından yanadır.
Değerlendirme
SSCB’nin dağılmasına karşın gerek NATO’nun gerekse AB’nin eski Varşova Paktı üyelerini bünyesine katarak yeni Rusya’yı gitgide çevrelemesi Kremlin yönetimince Batının jeopolitik kuşatması ve Rus stratejik çıkarlarına karşı meydan okuma olarak görülmektedir. 1990’lu yılların ortalarından itibaren Rus devlet adamları Amerikan tek kutuplu dünya düzeninin yeni Rusya’nın geleceği için varoluşsal bir tehdit sunduğunu anlamışlardır. Buna karşı direnmek ve ulusal çıkarlarını savunmak için Kremlin yönetimi Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasında merkezi güç olması gerektiğini düşünmüş ve bu amaçla son adı “Avrasya Ekonomik Birliği” olan ekonomik bütünleşme projesini hayata geçirmiştir.
Tarihsel süreç içerisinde oluşan Rus jeopolitik kodlarına dayalı olarak geliştirilen ve öncelikli dış politika hedefi haline gelen Avrasya yönelimi ve AEB projesi, Rus stratejik çıkarlarıyla örtüşmekle beraber kapsam ve edinilen somut sonuçlar açısından ne kadar yeterli olduğu tartışmaya açık bir olgudur. Bu anlamda AEB’e yönelik başlıca şu eleştirileri yöneltmek yerinde olacaktır. Birincisi, AEB’in tüm üyelerini kapsayan ve onların entelijansiyası tarafından benimsenen ortak bir kuruluş düşünsel öğretisi bulunmamaktadır. İkincisi, ne Rusya ne de diğer AEB üyesi ülkeler, Batılı ya da Uzakdoğulu ülkelerin aksine, bugüne kadar kendilerine özgü bir kalkınma modeli geliştirebilmiş değillerdir. Üçüncüsü, farklı ad ve yapılanmalar altında olsa da “AEB projesi” kapsamında ekonomik bütünleşme amacıyla 20 yılı aşkın bir süredir alınan kararların çoğu kâğıt üzerinde kalmış ya da istenilen sonucu vermemiştir. Bunda kuşkusuz Sovyet döneminden kalma düşünme biçimi ve iş kültürünün, Batılı gelişmiş kapitalist işleyişe ve gerekli kurumsal altyapıya hala tam olarak uyarlanmamış olmasının payı büyüktür. Dördüncüsü, AEB’i yaratan Rus jeopolitik ufku, önceli Sovyet dış politika ufkundan bile dar kapsamlıdır ve bu mevcut uluslararası ilişkiler sistematiğinde Rusya’nın ihtiyacı olan tek kutuplu güç olma hedefi için yetersiz kalmaktadır. Uzun vadede yeniden jeopolitik küçülmeye maruz kalmaması adına Rusya’nın başarısızlıkla sonuçlanmış “Sovyet deneyiminin” bile gerisinde kalan mevcut AEB ufkuna odaklanmak yerine, Avrasya düzleminde jeopolitik, jeo-ekonomik ve jeo-kültürel açıdan son derece önemli olan İran, Türkiye ve Ukrayna’yı da kapsayan yeni bir geliştirilmiş ulusüstü bölgesel bütünleşme stratejisine ihtiyacı vardır. Aksi halde AEB mevcut anlayış ve işleyiş düzeyiyle yoluna devam etmesi durumunda sadece jeopolitik ütopya olarak kalacağı ve öncülü SSCB ile aynı kaderi paylaşacağını öne sürmek abartı olmayacaktır.
*Görüş gazetesi, farklı disiplinlerden, farklı görüş ve içeriklere açık bir platformdur. Makaleler Görüş gazetesinin editoryal politikasıyla uyumlu olmak zorunda değildir.

Rusya ve Avrasya Siyasi Analisti olan Ferit Temur, bugüne kadar ulusal ve uluslararası düzeyde çeşitli kurum ve kuruluşlarda “Rusya-Avrasya” birimlerinde çalışmıştır. Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı, yüksek lisansını da Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü’nde tamamlayan yazar doktora çalışmasına Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Diplomasi Akademisi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde devam etmektedir. Türkçe, Rusça, İngilizce ve Gürcüce gibi farklı dillerde yayımlanan 75’i aşkın analiz, makale, rapor ve mülakat çalışması bulunan yazarın “20. Asrın Casusluk Şebekesi: Cambridge Beşlisi (2014)” ve “Yükselen Asya’da Şangay İşbirliği Örgütü: Dünü, Bugünü ve Yarını (2015)” isimli iki kitabı vardır. Yazarın uzmanlık alanları Türk Dış Politikası; Rus Dış ve Enerji Politikası, Rus Devlet ve Etnik Yapısı; Kafkasya ve Orta Asya Ülkelerinin Siyasi Yapıları, Güvenlik, Dış ve Enerji Politikaları; Avrasya’da Ulusüstü Örgütler; İstihbarat Teorisi ve Diplomatik İstihbarat’tır.
Referanslar
[1]Ангелина Мильченко, «Идем вперед»: Путин рассказал о преимуществах ЕАЭС, 19.04.2020, https://www.gazeta.ru/politics/2020/04/19_a_13054801.shtml
[2]Сергей Правосудов, “Турецкий проект ЦРУ”, February 24th, 2016, https://pravosudovs.livejournal.com/37152.html
[3]Договор о создании Экономического союза: http://cbd.minjust.gov.kg/act/view/ru-ru/17513
[4]Соглашение о Таможенном союзе (Беларусь, Россия, Казахстан), http://docs.cntd.ru/document/1900670
[5]Rusça “Cиловики” (Siloviki) olarak adlandırılan grup Rusya’da çoğunlukla istihbarat, asker veya polis kökenli kişilerden meydana gelen ve kendilerini “devletin bekası” için her türlü yetkiye sahip görüp, bu doğrultuda hareket eden organize bir örgüt yapısındadır. Rusya’nın yönetici elitini oluşturan Siloviklere, genel olarak KGB, askeri subay veya diğer emniyet / savunma teşkilatlarında eğitim görmüş oldukları için bazı Türkçe kaynaklarda “Güvenlikçiler” denilmektedir, ancak bu grubun “Teşkilatçılar” olarak adlandırılması terimin içeriğine daha uygundur.
[6]Евразийское экономическое сообщество: http://www.evrazes.com/about/history
[7]Ukrayna’nın stratejik önemi için bkz. Ferit Temur, “Ukrayna krizi yeni Soğuk Savaş’ı tetikler mi?”, Karar Gazetesi, 24.02.2017, https://www2.karar.com/gorusler/ferit-temur-yazdi-ukrayna-krizi-yeni-soguk-savasi-tetikler-mi-397524
[8]Burada yer alan veriler 2018 yılına ait olup, AEB’in resmi kurumsal web sitesinden derlenmiştir. Bkz. Евразийский экономический союз, http://www.eaeunion.org/#about
[9]Евразийский экономический союз, http://mfa.gov.by/mulateral/organization/list/e0e5d8b02b2fd7fc.html
[10]Чернявский, С. И., “Политика России в Центральной Азии и Закавказье в 1992-2002 годах”, Южный фланг СНГ. Центральная Азия – Каспий – Кавказ: возможности и вызовы для России. М., МГИМО (У), «Навона», 2003, s. 53.
[11]Masat Sarsekeev, “Russia In Central Asia: Geopolitical Models Of Strategy and Foreign Policy”, Central Asia and Caucasus Journal, Vol. 3, 2014, http://www.ca-c.org/online/2014/journal_eng/cac-04/03.shtml
[12]Mohammad Reza Djalili ve Thierry Kellner, Yeni Orta Asya Jeopolitiği: SSCB’nin Bitiminden 11 Eylül Sonrasına, İstanbul: Bilge Kültür Sanat – 2009, 1. Baskı, s. 66.
[13]Güner Özkan, “İkinci Kırgız “Devriminin” Rusya-ABD İlişkileri İçinde Anlamı”, Uluslararası Sistemde Orta Asya: Güvenlik ve Dış Politika, (Der) M. Turgut Demirtepe ve Güner Özkan, Ankara: USAK Yayınları-2013, s. 171.
[14]R.G. Gıdadhubli, “Russia-Central Asia Relations and Scope for Promoting Ties with India”, India, Central Asia and the World Powers, (Ed. Khan, N. Raza) New Delhi: Primus Books–2013, s. 87.
[15]Ainur Nogayeva, Orta Asya’da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları, Ankara: USAK Yayınları – 2013, 2. Baskı, s. 7.