Dünya nüfusundaki hızlı artış, sanayileşme, teknolojik araç ve gereçlerin insan yaşamında yoğun bir şekilde yer alması, enerji tüketiminin çok hızlı artmasına sebep olmaktadır. Fabrikalar, atölyeler, evdeki elektronik araçlar, sokak aydınlatmaları, demiryolu taşımacılığı, hatta elektrikle çalışan otomobiller gibi birçok alanda enerji, temel girdi haline gelmiştir. Bütün bu gelişmeler,enerji tüketimini her yıl ortalama %4-5 oranında arttırmaktadır. Türkiye’de ve dünyada artan enerji ihtiyacına karşılık bu ihtiyacı karşılamada kullanılan fosil yakıt kaynakları ise hızla tükenmektedir. Üstelik fosil yakıt kullanımının olumsuz etkileri sebebiyle, gezegenimizde ortam sıcaklıkları yükselmekte, buzullar erimekte ve doğal felaketler meydana gelmektedir. Ayrıca, toprak, su ve hava kirliliğinin yol açtığı olumsuz etkilerden dolayı insan, hayvan ve bitkiler büyük zarar görmektedir. Tüm bu olumsuzluklara karşı, çevre sorunlarına neden olmayan, canlıların yaşamlarını tehdit etmeyen, temiz, güvenilir ve sürdürülebilir nitelikteki yenilenebilir enerjiler, insanoğlunun geleceği için büyük önem taşımaktadır. Bu enerji üretimleri, birincil enerjilerin temini için diğer ülkelere olan bağımlılığın da ortadan kaldırılmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Gelişmiş ülkelerde oluşan tablo ile bizdeki tablonun karşılaştırmasını yaptığımızda gördüğümüz enerji devrimi gerçekleşirken eski teknolojiler ile enerji üretimine sıkışıp kaldığımız görülüyor. Bu işte hatta o kadar ileri gittiler ki mikro enerji santrallerini evlere monte edip her konutu yenilenebilir enerji kaynaklarıyla kendi enerjisini üreten yapılara çeviriyorlar. Almanya’da bu durum için şu anda konut başına 900 euro yardım veriliyor ve kendi elektrikli arabaları için şarj üniteleri kurulmasına uğraşıyorlar. Yine İngiltere’de de 2030 yılına gelindiğinde tüm enerji ihtiyacını rüzgar enerjisinden karşılayacağı bir planlama gerçekleşiyor. Enerji ithalatının cari işlemler açığını önemli ölçüde arttırdığını gördüğümüzde bu işin ne kadar önemli bir milli mesele olduğu da daha iyi anlaşılacaktır.
Tabloda görüldüğü üzere bu cari açığın büyük bir bölümünü enerji ithalatı oluşturmaktadır ve bunun sürdürülebilir bir model olmadığı aşikardır. Ayrıca eski teknolojilerin karbon emisyon değerlerini yükseltmesi de ekolojik denge açısından yaşanan iklim değişikliklerini bu günlerde haberlerde de çokça gördüğümüz üzere birebir yaşamamıza neden olmaktadır. Şu anda enerji üretimindeki en büyük pay termik santraller ve hes projelerinden üretilmektedir. Ancak yatırım maliyeti olarak aslında dikkatli bir biçimde incelersek yenilenebilir enerji kaynakları olan güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi kaynakları ie çok büyük fark olmadığı görülecektir.
Bu tabloya bakım maliyetleri de eklemlendiğinde aslında kısa vadede yenilenebilir enerji santrallerinin diğer santrallerden daha karlı olduğu görülmektedir. Ulaşım endüstrisinde özellikle elektrikli arabalara olan yönelim ile enerji maliyetlerini düşüren gelişmiş ülkeler bu yatırımları sosyal durumlarını arttırmak için kullanacaklardır. Haliyle böyle bir dönüşümün içinde olan dünyada rüzgar ve güneş enerjisi yatırımlarına yönelmek milli bir mesele haline geliyor.
Ülkeler emisyonları olabildiğince önemli, hızlı ve maliyet etkin bir şekilde düşürmek istiyorlarsa, nükleer enerjiden ziyade yenilenebilir enerjilere yönelik desteğe öncelik vermelidirler. Araştırmacılar, yenilenebilir enerjilerden farklı olarak, dünya çapında daha büyük ölçekli ulusal nükleer projeleri olan ülkelerin önemli ölçüde daha düşük karbon emisyonları gösterme eğiliminde olmadıklarını ve daha fakir ülkelerde nükleer programların aslında nispeten daha yüksek emisyonlarla ilişkilendirilme eğiliminde olduğunu buldular. Sussex Üniversitesi’nin yaptığı bu araştırma bu kadar büyük ölçekli yatırımlar yerine karbon emisyon değerini düşüren yatırımlara yönelinmesini tavsiye ediyorlar.
Sonuç olarak istihdamı şimdiki seviyesinin çok çok üstünde yaratabilir hatta enerji maliyetlerini de sıfıra indirebiliriz. Nasıl mı ?
1-Yenilenebilir enerjiye geçeceğiz,
2-Her bölgedeki bina stoklarını yenilenebilir enerji toplayacak mikro enerji santrallerine dönüştüreceğiz,
3-Kesintili enerjileri depolamak için her binada ve altyapı genelinde depolama teknolojilerini uygulayacağız,
4-Her bölgedeki enerji şebekesini aynı internet gibi işleyerek enerjiyi paylaşan bir şebeke ağına döndürmek için internet teknolojisini kullanacağız,
5- Ulaşım araçlarını,iş makinelerini akıllı ,bölgesel,etkileşimli bir enerji ağı üzerinden elektrik alıp satabilen yakıt hücreli araçlarla değiştireceğiz.
Eski enerji sanayileri,en başta devletlerin enerji politikalarını şekillendirirken onlara etki edebilen zenginlerimiz yüzünden güçlerini halen koruyor. Devlet ödenekleri ve başka adam kayırma biçimleri yenilenebilir enerji konusunda yatırım yapanlar karşısında bu zengin arkadaşların haksız bir avantaj sağlamasına sebep oluyor yıllardır. Yenilenebilir enerji tiplerini kötüleyerek veya bunun yetersiz olacağını dile getirip duruyorlar. Ancak bu iddiaların hiç biri bir araştırmaya dayanmıyor. Şu gün hayatımızda ki teknoloji yukarıda saydığım 5 maddeyi de gerçekleştirilebilir kılıyor. Ülkemizdeki binaların çatıları %40 oranında bina yüzeyleri ise %15 oranında fotovoltaik uygulamalara elverişli. Ayrıca rüzgar enerjisi üretmek için kullanılacak türbinlerin kendini amorti etme süresi de 7 yıla kadar düşmüş durumda. Ayrıca bahsettiğim binaların her biri bulunduğu yerdeki çatıdaki güneş,dış duvarlara vuran rüzgar,evlerden çıkan atık sular,binaların altındaki jeotermal ısı(ülkemizdeki depremi avantaja çevirmek için uygulanabilir bir diğer model) gibi yenilenebilir enerjileri depolayabilecek potansiyel mini enerji santralleridir.
İşin istihdam kısmında 26 milyon haneye uygulanabilecek bu modelin yaratacağı ek istihdamın 250 bin kişi olabileceğini size söyleyebilirim. Aynısını İngiltere’de uyguladılar. Business Week dergisinde rakamlar mevcut. Bu projeler şu anda AB ülkelerinde,İngiltere’de ve Kuzey Avrupa ülkelerinde uygulanıyor.
Yeter ki bununla ilgili mevzuatlar hazırlansın, işin finans ayağı buna yenilenebilir binalara özel mortgage kredileri ile destek versin. Elektrikli araba projesini yapacaksak bunu neden kendi evimizdeki imkanlar ile şarj etmeyelim. Saydığım 5 madde birbirinden ayrılmaz bir bütünlükte hayata geçirilirse yaşadığımız coğrafyanın dezavantajlarından değil de doğal avantajlarından yararlanmayı düşünürsek ekonomideki kalkınmayı ek istihdam yaratarak ve gerekli tecrübeyi birbirimizle savaşmadan ya da iflas ettirmeden paylaşarak ,akılcı bir şekilde teknolojileri kullanarak yaratabiliriz.
Sonuç olarak mega projelere değil bütünleşik yapıdaki birbiri ile entegre mikro projelere ihtiyacımız var. Bu proje hayata geçerse dövizin geldiği düşük seviyeleri beraber izleriz ve her iddiasına da girerim ki fosil yakıtların kullanılmadığı şehirlerde ki hava kalitesi bile sizi tatmin edecektir. Dünya’da bu işin yaratacağı etkide ise yenilenebilir enerji ile doğa sevgisi aşılayan bir ülke imajı tüm bakış açılarını tersine çevirir ki küresel ısınmaya önlem alan Türkiye imajı çok güçlü bir imajdır. Yabancı yatırımcıların tüm ilgisini bir anda ülkemize çekebilecek cazibeyi kendimiz yaratabiliriz yeter ki isteyelim.
İnşaat mühendisi olarak planlama şefliği pozisyonlarında ve finansal analist olarak python bazlı fintech projelerinde danışman olarak çalışmaktadır . Balıkesir Üniversitesi inşaat mühendisliği lisans derecesi ve Beykent Üniversitesi bankacılık ve finans alanında yüksek lisans derecesi bulunmaktadır. Ağırlıklı olarak uluslararası inşaat projelerinde planlama ve bütçeleme departmanlarında çalışmış olup , finansal analist olarak python yazılımı ile çalışan Mehmet Çağdaş’ın uluslararası projelerde(github projeleri ve quantative modelleme) çalışmaları bulunmaktadır. Ayrıca makro ekonomiye meraklı olup fütürist çalışmalarını ekonomi-politik çerçevesinde yorumlamaktadır.