
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli seçimi iki hafta önce tamamlandı ve toplumun değişim isteyen kitleleri tarifsiz bir hayal kırıklığına uğradı. Mevcut tabloda muhalefetin lokomotif partisi CHP seçimlerden en büyük kayıpla çıkan bir parti görünümü vermekte. CHP hem parlamento aritmetiğinde milletvekili yitirdi, hem de Cumhurbaşkanlığı seçiminde genel başkanını Çankaya’ya yollayamadı. Bugünlerde CHP’de yaşananlar önümüzdeki dönem parti için ciddi bir kaotik sürecin ipuçlarını vermekte. Peki bu kaotik sürecin olumlu bir düzleme çevrilmesi mümkün mü? Kanımca oldukça mümkün. Ancak, bu değişimin ve dönüşümün bir takım bedellerinin olması kaçınılmaz.
Öncelikle CHP Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olması dolayısıyla çok önemli bir değerdir. Bugün bu büyük değerli iktidara taşımak, toplumun değişim isteyen kitlelerine öncülük yapmasını sağlamak ve Türkiye’nin demokratikleşme yolunda partiyi lokomotif yapmak için bize düşen görevler nedir?
CHP’nin önümüzdeki kurultay sürecini kökten bir değişim fırsatı olarak görmesi gerektiği kanaatindeyim. Kurultay sadece genel başkan ve üst yönetim kadrolarının değişimini sağlarsa bu kozmetik bir çözümden ileri gitmeyecektir. AKP’nin son 22 yıldaki iktidarı boyunca CHP bir çok kurultay yaşadı, bir çok isim değişti. Ancak sonuç her seçim için hezimet oldu, parti tabanı bir çok balkon konuşması izlemek zorunda kaldı. CHP’nin en temel ihtiyacı program değişimi olarak karşımıza çıkmakta. Bugün CHP’yi siyasi yelpazenin neresinde konumlandırmalıyız sorusunu sorduğumda alacağım cevaplar birden fazla olacaktır. CHP sosyal demokrat bir parti midir? CHP ortodoks Atatürkçü düşünce sistemine sahip yerli siyasi referanslara sahip bir parti midir? CHP kalkınmacı, devletçi bir parti midir? Elbette CHP yukarıda örneğini verdiğim tüm örnekleri içinde barındıran bir parti görünümü vermektedir.
CHP programının kökünden değiştirilmesi partinin geleceği için en elzem ihtiyaçtır. Parti programının çağdaş sosyal demokrasi ilkelerini barındıran, emeği sadece sözde değil emeğin alım gücünü arttırarak kutsayan, üretimi, varsıllaşmayı hedefleyen, bilgi üretimini savunan, ekolojik dönüşümü, kadın erkek eşitliğini, hukukun üstünlüğünü temel alan bir hale getirilmesi çok önemlidir. Bu kapsamda, devletin birey için varolduğu savunarak, haşin bir devlet anlayışının yerine dost bir devlet anlayışını öne çıkaran bir program Türkiye’nin şu anki en önemli ihtiyaçlarına cevap verecektir.
Böylesi bir makas değişimi CHP’nin kuruluş yıllarından beri içinde barındırdığı devletçi refleksi de törpüleyecek ve partinin bireysel özgürlüklere daha fazla odaklanmasına sebep olacaktır. Bağımsız akademinin alt yapısının oluşturulacağı, seküler ve bilimsel bir eğitim sisteminin kurulacağını garanti eden çağdaş bir program toplumun değişim isteyen kitlelerini oldukça heyecanlandıracaktır. Kitle partisi olma yolunda sağa savrulmayı engelleyecek ilkeler bütünlüğünü oluşturmak CHP’nin tutarlı siyaset anlayışına gelmesi için çok önemli bir fırsat olarak karşımıza çıkıyor.
CHP’nin önümüzdeki dönemdeki konumunu etkileyecek en önemli konuların başında Kürt siyasetine bakışı gelmekte. Kürt siyaseti 2014 yerel seçimlerinden beri despotik iktidar bloğuna karşı özgürlüklerden, demokrasiden, hukuktan yana saf tutarak başta Ekrem İmamoğlu’nun, sonrasında da Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylıklarını destekledi. Yüksek bir oranda sandığa gitti ve Kürt siyasetinin iradesinin tecellisi yönünde tavır aldı. Yukarıda da değindiğim üzere CHP barındırdığı devletçi refleks sebebiyle yıllardan beri Kürt siyasetine mesafeli durmakta. Bu mesafenin nedenlerinden bir diğeri ise toplumda müthiş bir hegamonik baskı düzeni kuran iktidarın medyasında CHP’nin terorle iltsaklı olarak etiketlenmesi kuşkusuz.
Ancak, her koşuldan bağımsız, medyanın tek sesli bir hale geldiği bugünkü Türkiye’de bu gerçeği CHP yönetiminin görmesi, kabul etmesi ve bu gerçeğe rağmen cesur bir siyaset dili geliştirmesi çok kritik bir konu olarak karşımıza çıkmakta. 80’den fazla belediyenin kayyumla yönetildiği, Kürt siyasetçilerin bir bir hapsedildiği bir ortamda demokratik siyasetin meşruiyeti için mücadele etmek CHP’nin en önemli hedeflerinden biri olmalı.
AKP’nin Kürt açılımı programı için dönemin genel başkanı Deniz Baykal “Yeşilçam Açılımı” ifadesini kullanmıştı. Kanımca CHP’nin halktan kopukluğunu gösteren en kült ifadelerden birisi bu talihsiz ifade olmuştur. Türkiye’nin son 60 yılına etki etmiş, kitlelere malolmuş, insanların Yeşilçam filmlerindeki oyuncuların isimlerini çocuklarına verdikleri, açık hava sinemalarında filmler için kah gülüp kah ağladıkları sosyolojik gerçeği CHP’nin bizzat genel başkanı tarafından alaya alınmış ve seçkinci, üst perdeli bir eleştiri getirilmiştir. Bu eleştiri bir de Kürt sorunu gibi uzun yıllardır devam eden kangren olmuş bir sorun için iktidara yöneltilmiştir.
Her ne kadar Kemal Kılıçdaroğlu bu algıyı yıkmak için ciddi bir efor vermiş olsa da bugün arzu edilen noktadan ne yazık ki oldukça uzakta bir CHP resmi görmekteyiz. 1989 yılında dönemin Sosyal Demokrat Halkçı Partisi (SHP) kadroları tarafından hazırlanan “Kürt Raporu” bile bugünkü CHP’nin Kürt siyasetine bakışından ileri bir hatta tanımlanabilecek bir belge olarak kendisini göstermektedir. Bu çerçevede, CHP yönetiminin yeni dönemde en önemli derslerinin başında Kürt siyasetiyle olan bağlarını ve dayanışmasını kuvvetlendirmek gelmektedir.
Programın yanı sıra örgüt yapısının kökünden değiştirilmesi gerekmektedir. Örgütlerde görev alacak parti üyeleri liyakat ve yetkinlik temelinde belirlenmeli, feodal bir örgütlenme anlayışı terkedilmelidir. Bu kasamda, mezhepçi ve memleketçi atamaların yarından itibaren sonlanması şarttır. Partideki kadın kollarının acilen lağvedilmesinin, kadınların sadece kermes düzenleme ve sanat galerisi ziyaret etme faaliyetlerinin siyasi bir etiketten arındırılarak kadınların partinin asıl çalışma alanlarına kanalize edilmesini çok gerekli görüyorum. Gençlik kollarının birer okul haline getirilerek, parti içi eğitimin gençlerle başlatılması, gençleri ileriki dönemler için hazır yetkin ve bilgili kadrolar haline getirmek yeni dönemin önceliklerinden olmalıdır. Gençlik kollarına yönelik “siyaset akademi”lerinin kurularak gençlere bu akademilerden mezuniyet şartının getirilmesi parti gençliğinin teorik bilgisini geliştirecek olup daha fazla araştıran, merak eden bir gençliğin de temellerini atacaktır.
Kuşkusuz yukarıda kaleme aldığım konular kolay yönetilecek konular değildir. Ancak, değişim sancı da içeren bir süreçtir. Her doğum yeni bir devrimdir, ve CHP varolmak istiyorsa, bu yeniden doğumun sancılarına katlanmak zorundadır. Aksi halde, hibrid despotik bir düzenin yörüngesiz muhalefeti olmaktan başka çaresi kalmayacaktır.
Buğra Konuk, CHP Üyesi.

1980 yılında İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Ünibersitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı lisans mezunudur. MEF Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Özel Hukuk yüksek lisansını geçtiğimiz yıl tamamlayan Buğra Konuk, bu yıl da Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitisu’nde tarih yüksek lisansına başlamıştır. Sağlık sektöründe orta kademe yönetici olarak çalışmaktadır.