17. yy’da Osmanlı Devleti’nin Değişimi ve Ateşli Silahlar
Prolog
Yaşadığımız onca acı, bilhassa yanan güney ormanlarımız, altında ezilmeye başladığımız enflasyon ve dahası… Böylesi zamanlarda ne yazmak güzel olur? İyi niyet temennileri mi, herşeyin daha kötüye gideceği söylemlerini mi?.. Acaba tarih bize bunlarla ilgili ne anlatabilir?
İşte bu yazı da biraz bunlarla ilgili… İçinde yaşadığımız toprakların ve vatandaşı olduğumuz devletin tarihi, gerçekleştirdiği reformların bir kısmı bize ufuk açabilir mi? İçinden geçtiğimiz iklim krizine, hızla değişen teknlojiye ve artan nüfus baskısına toplumlar nasıl ayak uydurabilir? Tarihten burada nasıl bir ders çıkarılabilir? Bu yazıda da bu yönde bir sorgulama yapmak mümkündür. Bu minvalde de okurun, Osmanlı reform tecrübelerinden bir kısmını okurken, gelecek için de düşünmesi faydalı olacaktır. Böylelikle Osmanlı tecrübesi, sosyokurumsal değişim tecrübelerimizi anlamamız için faydalı olacaktır.
GİRİŞi
Oryantalist perspektifken bakıldığında Doğu Devleti, despot, kanunsuz ve durağandır. Bu devlet başındaki despot tipiyle yüz yılları aşan bir süreklilik yaşar ve bu haliyle devlet ve hatta ülkenin hepsi sultanın malıdır. Ayrıca hem halkın kendisi hem de devletin yapısı, zamandan azade varlığını sürdürür. Demografik, ekonomik ve teknolojik değişimlere sürekli direnir. Bu haliyle de asırlar boyunca değişmeden kalabilir ve sultanın-despotun malı olmaya devam edebilir. Lakin yaşanan gelişmeler bu bakışı yanlışlar. Gelişmelere dikkatlice bakıldığında Osmanlı Devleti’nin, yani Batılıların ilk düşündükleri Doğu Devleti’nin durağan olmadığı görülür.
OSMANLI VE REFORM
Osmanlılar devlet yapılanması içerisinde çeşitli değişimler geçirmişlerdir. Özellikle askeri teknolojilerin tetiklediği değişimler, Osmanlıları derinden etkilemiştir. Zaten böylesi bir değişime hangi ülke karşı koyabilmiştir? Ne Fransa ne de Japonya, askeri tekniklerin gelişmesine kayıtsız kalamamışlardır. Nitekim Fransız İhtilali, İngiltere’deki gelişmelerin sonucunda hissedilen askeri tehdit sonucunda ortaya çıkmıştır. Japon Meici restorasyonu ise ABD’nin buharlı savaş gemilerinin Japon kıyılarının açıklarına demirlenmesi sonucunda yaşanan savunma kaygıları sonucunda yaşanmıştır.
Askeri tekniklerdeki değişimlerin böylesi köklü değişimlere neden olması ise can korkusunu tetiklemesi nedeniyledir. Zira askeri tekniklerin değişimi yani üst bir tekniğin ortaya çıkması, açıkça bunu kullanan tarafa avantaj sağlar ve savaşta dezavantaj, ölümü beraberinde getirir. Nihayetinde de yaşama isteği ya da ölümden kaçış da en sarsılmaz denilen yapıları sarsar. Hem toplumsal hem de kamusal kurumlar ölüm korkusu karşısında direnemez. Her türlü değişim, ölümden kaçınmak için tartışılabilir ve yeri geldiğinde uygulanabilir olur. Dolayısıyla mesele değişimin kendisi değil, zamanlaması ve nasıl uygulandığıdır. Zamanlamayı kaçıranlar ya da korkakça, isteksizce değişimi uygulayanlar başarısız olur. Nihayetinde Osmanlı tarihi de benzer tecrübeleri bize sunmaktadır. Yani Osmanlı Devleti de askeri değişimler karşısında köklü değişimler geçirmiştir.
Osmanlı Ordusunda Ateşli Silahlar
Osmanlı Devleti ilk olarak bir kuruluş devri yaşar. Bu devir Fatih Sultan Mehmet ile yeni bir aşamaya geçer. Bu yeni aşamaya klasik çağ denir. Klasik Çağ’ın başlamasında ise yeni bir askeri tekniğin, yani ateşli silahların etkisi yadsınamaz. Nitekim İstanbul’un fethi de ateşli silahlar sayesinde başarılmıştır.
Bu minvalde de ateşli silah ustalarına özel önem veren Fatih Sultan Mehmet ve sonrasında Osmanlı ordusu envanterinde ateşli silahlar artarak yer almaya başlar. Yaklaşık yüz elli yıl, yani kabaca Fatih Sultan Mehmet döneminden Kanuni Sultan Süleyman’a kadar olan dönem, ateşli silahları kullanan ve geliştiren bir Osmanlı Devleti’ni ortaya çıkarır. Bu devlet askeri teknolojiler alanında Avrupa’ya üstünlük sağlar. Bu ateşli silahların desteği altında da Osmanlı Devleti, merkezi bir yapı ortaya koyar.
Bu devlet yapısı, tımar sistemine dayalı ekonomi ve taşra idaresi ile merkezde ateşli silah kullanan yeniçerileri bünyesinde barındırır. Bu haliyle de kendine özgü bir karakter ortaya koyar. Bu devlet yapılanmasında ise idari denge çok önemlidir. Nitekim merkez orduları (kapıkulları) ile tımarlı asker arasında bir denge mevcuttur. Bu denge içinde klasik mali sistem de zengin bir ekonomi yaratabilmektedir.
Askeri Devrim: 17. Asır sonrasında Değişim
1500’lerin sonlarına kadar ateşli silahlar gelişkin olmadığı için kadim-klasik mali sistem tarafından finanse edilebilir durumdadır. Bazı reformları gerekli kılsa da kriz yaratmaz ve hatta siyasi sistemi değiştirme gücü merkezin işine yarar. Sonrasında ise durumlar değişir. Uzun Harpler’den yani 1593 yılından itibaren Osmanlı Devleti ateşli silahların gelişimi ve bu gelişime uygun yeni tip orduların ortaya çıkması sonucunda krize girmeye başlar.
Devleti krize sürükleyen en baştaki sebep, askeri devrim sonucunda orduların mevcutlarının artmasıdır. Bu durum hazinenin daha fazla maaş ödemesini gerektirir. Sonucunda da bütçe açıkları ile mücadele vermesine neden olur. Askeri değişimin bir başka sonucu ise savaş sistemini değiştirmesidir. Yeni savaş, süvarilerin savaşından farklıdır. Artık atlarla saldırı değil, siperlerde savunma savaşı önem kazanacaktır. Bu savunma savaşı ise siperlerde çakılı kalmak, savaşların yıllarca sürmesi anlamına gelmektedir. Bu değişimin sonucunda savaşlar uzamaktadır.
Savaşların uzaması ise yeni tip savunma kaleleri ile ilgilidir. Bunlar yüksek maliyetleri gerekli kılmaktadır. Ayrıca artık çok sayıda asker de gereklidir. Bu hal de kamu bütçelerini zorlamaya başlar. Artan giderler, yeni gelir kaynaklarını zorunlu kılar ve merkantilist politika güden Batı Avrupa’da bu birleşimin adı askeri devrim olur. Yani Avrupa’da ateşli silahların gelişimi, modern devlete yani 19 ve 20. yüzyıl devletine giden süreci başlatır.
Osmanlı gibi merkantilist olmayan bir devlet ise artan harcamaları mevcut üretim sistemi içinde daha fazla vergilendirme ile çözmeye çalışır. Lakin daha fazla vergi için daha güçlü yerel liderler lazımdır. Çünkü ancak böylelikle etkin bir vergilendirme yapılabilecektir. Fakat bu sefer de devlet yerelleşmek zorunda kalacaktır. Bu durum da ayanlar denilen yöneticileri ortaya çıkarmıştır. Sonuçta da merkezi devlet zayıflar. Dolayısıyla Fatih’in kurduğu merkezi devlet, ateşli silahların zorunlu kıldığı yüksek askeri harcamalar karşısında bozulup yerini yeni bir şeye bırakır. Devlet, âdem-i merkezileşir.
TIMAR SİSTEMİNİN İŞLEVSİZLEŞMESİNİN NEDENİ
Devletin yerelleşmesine neden olan ana neden, tımar sisteminin bozulmasıdır. Bu sistemin bozulması ile alakalı olaraksa savaşlarda süvarinin önemsizleşmesi, tımarlıların ateşli silah kullanmak istememesi gibi çeşitli sebepler ortaya konmaktadır. Lakin durum incelendiğinde görülebileceği üzere tımar sisteminin işlevsizleşmesi, savaşların uzaması nedeniyledir.
Nitekim klasik çağda tımarlı sipahi savaş masraflarını köyündeki vergi kaynakları ile karşılar. Bu sisteme göre tımarlı asker kışın köyünde olmalıdır. Lakin savaşların uzaması askerlerin köylerine dönmelerini engeller. Köylerine dönemeyen tımarlı asker ise vergi toplayamaz. Gelir elde edebilmesi de vergi toplamasına bağlı olan bu asker parasız kalır. Finansal sıkıntısı sonucunda da devletten para ister. Bu bir kısır döngü yaratır. Bu kısırdöngüden kurtulmak için, devlet cephedeki askere ödeme yapar. Bu artan bir harcama yaratır. Bunun sonucunda da devlet, tımarlı sipahiyi yani köyden vergi toplayan ve savaşan asker tipini uygulamadan kaldırır. Bu değişim sonucunda da köyde vergi toplayacak görevliler savaş işleri ile uğraşmamaya başlar. Cephedekiler ise vergi toplama işinden azade edilir. Profesyonel asker olurlar. Bu hal, pratikte tımar sisteminin ortadan kalkması anlamına gelir. Yasal düzenlemeler de pratik duruma zamanla uyarlanır. İltizam sisteminin yaygınlaşması ve yerini malikane sistemine bırakması da bu değişimin yasal ve pratik sonuçlarıdır.
SONUÇ YERİNE
Nihayetinde Osmanlılar da en az Avrupalı devletler kadar bir takım önemli reformlar gerçekleştirmişlerdir. Haddi zatında da altı yüzyıllık süre boyunca hanedanın kesintisiz iktidarı da bu reformlarla mümkün olmuştur.
Ayrıca bu reformalar günümüze kadar gelen bir değişimi ve dinamizmi de ortaya koymaktadır. Halil İnalcık’ın da dediği gibi Lale Devri ile başlayan dönem Atatürk devrimlerine giden süreci başlatmıştır. Lale Devrine ulaşım ise 17. asırda gerçekleşen reformların sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda da Osmanlıların dinamik bir toplum olduğu söylenebilir. Bu dinamizm içinde de klasik sistemlerini kurup üç kıtaya yayılabilmişlerdir. Ardından da bu yapıda bozulmayı göğüsleyip değişikliklere gitmişlerdir. Bu değişimlerin sonucunda da Batı ile temaslarını arttırıp modern dünyada yerini alacak olan Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolu açmışlardır. Sonuç olarak Cumhuriyeti kuranlar da bu Osmanlı bürokratlarıdır.
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Tarih alanında doktora eğitimine devam eden Kabacaoğlu, Yale Üniversitesi ve Tarih Vakfı gibi çeşitli kurumlardan seminer-eğitim sertifikaları bulunmaktadır. İngilizce ve Fransızca bilmekte, Osmanlıca okuyabilmektedir. Çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış yazıları ve basılmış-yayınlanmış hikâye kitapları bulunmaktadır.
KAYNAKLAR
Bulut, Yücel (2007). Oryantalizm. TDV İslâm Ansiklopedisi. https://islamansiklopedisi.org.tr/oryantalizm (26.09.2020).
İnalcık, Halil (2019). The Ottoman Empire and Europe: The Ottman Empire and Its Place in European History (ss. 63-94). İstanbul: Kronik Kitap.
Kabacaoğlu, Özgün (2020). Teknolojinin Savaşı Dönüştürmesinde Yeni Bir Aşama: Robotik Savaş. Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 13 (2), 291-305.
Kabacaoğlu, Özgün (2020). Askeri Teknolojideki Gelişmelerin Osmanlı İdari Yapısına Etkileri: 1593 – 1717. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İzmir: İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi.
i Bu yazı 25 Mart 2021 tarihinde yayınlanan Military Revolution and Ottoman Reforms adlı yazımın çevirisidir. İlgili yazıya ulaşmak için: https://ozgunkabacaoglu.medium.com/military-revolution-and-ottoman-reforms-1022e3986685