Spor, günümüzün en önemli toplumsal fenomenlerinden biri olsa da ve üzerinde çok sayıda kişi fikir egzersizi yapabilme hakkını kendinde bulsa da kavram, hem konusu ve kapsamı itibarıyla hem de içerisinde biriktirdiği siyasi, sınıfsal ve beşeri yüklerle derinlikli ele alınmayı gerçekten de hak ediyor.
Salt bedensel bir egzersiz olarak değerlendirildiğinde, toplumsal yönünün ihmal edildiği tespitinden hareketle, spor aslında ve öncelikli olarak sınıfsal ve beşeri bir olgu olarak öne çıkıyor. Bu durum ise sporun farklı veçhelerde, farklı perspektiflerle ele alınmasının zeminini yaratmış oluyor.
Kavramın günümüzde tanımlanma serüveninde oldukça farklı eğilimler olsa da sonda söylenecek şeyi baştan söyleyebiliriz. Spor, geleneksel ya da ana akım tanımlamayla organizasyonel faaliyetleri içerir ve endüstriyel spor içerisindeki güncel vurgularıyla, birçok bilim insanı tarafından ve kanımca toplumsallığı iğdiş edici bir şekilde, “İçsel ve dışsal ödüllerle motive olan katılımcıların şiddetli fiziksel çaba veya nispeten karmaşık fiziksel beceriler kullanmasını içeren, kurumsallaşmış, yarışmaya dayalı aktiviteler”[1] olarak servis edilir. Bu, bütünüyle yanlış bir tanımlama olmasa da sporun kültürel, toplumsal, estetik ve sınıfsal özelliklerini görmezden gelen bir yaklaşımın nihai sonucudur.
Oysaki sporun tanımlanmasında alternatif metotlar, sporun kültürel ve sosyolojik teamüllerine de öncelik tanırlar. “Örneğin işbirliğine dayalı ilişkilere önem verilen kültürlerde insanların ödüller için birbirleriyle yarışması gerektiği fikri, ayıp görülmese bile rahatsız edici olarak tanımlanır”[2]. Aynı zamanda “spor, içinde yapıldığı toplumun belli bir andaki durumunu yansıtan, tüm çelişkileri, kötülükleri, olumlu ve olumsuz yönleriyle sergileyen bir ayna”[3] olarak göstergebilimsel bir önem de taşımaktadır. Bu açıdan bakıldığında ana akım tanımlama refleksi ile alternatif/muhalif perspektif tezatlığı da gündemdeki yerini muhafaza etmektedir, denilebilir.
Bahsedildiği üzere, her ne kadar sınıfsız toplumdan sınıflı toplumlara geçişe kadar gerçekten de beden egzersizlerine sıkışan bir yapısı bulunsa da spor, Marksist perspektife göre sınıflı toplumların ortaya çıkışıyla birlikte yeniden bir yapılanma içerisine girmiş oluyor.
İlkel komünal yaşam içerisinde ve aslında tarihin ilk sporlarının iptidai pratiklerinin oluşmaya başladığı dönemde ya da sporun isminin “spor” olarak tanımlanmadığı çağlarda, bu faaliyetlerin insanın hayatta kalması adına yaptığı aktiviteler olarak değerlendirilmesi de olanaklı. Toplumsal işbirliği ve ortaklaşalık sürecinde spor, savunma/korunma kökenli yapılırken insan için bir yaşama kaygısına da dönüşüyor. Ve aslında, evrimsel metodolojiye de referansla, bu dönem, sporun ilk insan için kendi fiziksel gücünü ve özelliklerini keşfetmesidir. “Bu çağdaki en önemli şeylerden birisi de sportif açıdan mağaralarda birlikte yaşayan, göçebe hayat süren, yeni tanıyor olduğu dünyayı anlamlandırmaya çalışan ve yaşamda kalmak için avlanıp mücadele eden insanlık, ilk sportif birikimin de temelini atmıştır”[4].
Ancak bu keşif, primitif olarak, sadece insanın bedenini kullanması, geliştirmesi ve öne çıkarmasıyla ilgilidir ve sporun sosyolojik bilgisi için henüz erkendir. Zaman ilerledikçe ve üretim güçlerinin gelişmesiyle ve özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla birlikte ise yepyeni bir toplumsal/ekonomik yapı ve bunun belirlediği bilinç kendisini gösterecektir.
Sporun gün geçtikçe insanın kültürel ve toplumsal ajandasıyla birlikte büyümesi sonucunda dokulara yerleşmeye başlayan ilk spor branşları ya da bu branşların rüşeym halleri, toplumsal iletişimin de yeni bir evreye geçişine zemin hazırlamıştır. Birbirinden kültürel olarak da etkilenen insanlık, sporun farklı veçhelerinin de farkına ve ayrımına zaman içerisinde varmaya başlamıştır. “Farklı kesimler içinde ortaya çıkan ve gelişen bu faaliyetler; toplumların iletişiminde önemli bir olgu halini almış ve belirli kurallarla yeni şekline dönüşerek geniş kitleler tarafından kabul görmüştür”.[5]
Her ne kadar sınıfsız toplumlarda sporun anlamlandırılması, dayanışma ve işbirliği süreçleri içerisinde kabul görmüş olsa da, bu anlayış, kölelik toplumunun ortaya çıkışıyla birlikte başkalaşmıştı. İnsanlık kabile oyunlarına, kölelerin gladyatör olarak kolezyumda boy göstermesine alıştırılmış, arenalardaki rekabet, egemenlerin eğlencesi olarak toplumsal belleklerde yer etmiştir. Bu açıdan örneğin Roma’daki sınıfsal yapıyla açıklanırsa, hiç kuşkusuzdur ki Roma’nın Cumhuriyet yıllarında yönetimin en kritik halkası olan Senato’da yer alan bir soylu ya da egemen sınıf patrici (patrisyen) sınıf mensubu bir kişinin sportif oyunlara bakış açısıyla, Roma’da söz sahipliği pek olmayan bir plebin spora bakış açısında farklılıklar aranmalıdır.
Devam edersek, feodal çağ olarak da tarif edilebilecek olan dönem içerisinde spor, skolastik düşüncenin içerisinde eritilmiş ve yine egemenlerin elinde tarumar edilmiştir. Bu durumu Fişek (1983) şu sözlerle aktarmaktadır:
“Spor adına yakışır hiçbir iş yapılmadı Orta Çağ’da… Yüzme, türünden en hafif beden alıştırmaları bile yasaklandı. İzin verilen tek şey, soylu sınıfların, ‘şövalyeliğin yedi becerisi
sayılan’ ata binme, eskrim, av, satranç ve iyi şiir okuma melekelerini geliştirmek için gerekli alıştırmaları yapmalarıydı”[6]
Özetle sporun aydınlanma çağına kadar ki serüveninde inişli çıkışlı ve engebeli bir durum söz konusudur. Aydınlanma çağındaysa, özellikle de Sanayi Devrimi’yle birlikte ortaya çıkan iki yeni sınıf burjuvazi (kentsoylu sınıf) ve proletarya (işçi sınıfı) ile kapitalizmin gelişmesi yeni bir spor aklını olgunlaşacaktır.
Bu spor aklı, emekçilerin elinde ve onların alınteriyle vücut bulduğu anda yeniden kolektivize olacak, tersi durumda ise spor, ticari bir tarih yazımının amiyane tabirle mezesi halini alacaktır.
1987’de Tarsus’ta doğdu. İşletme lisans öğrenimini 2010 yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde; uluslararası ilişkiler lisans ve halkla ilişkiler ön lisans üzerine yaptığı çalışmalarını ise 2014 yılında Anadolu Üniversitesinde tamamladı. 2012 senesinde Çukurova Üniversitesi İşletme Yönetimi Ana Bilim Dalında İşletme Yönetimi (MBA) yüksek lisansı yaptı. Yüksek lisans bitirme çalışmasını, Nisan 2015’te “Yönetim Teorisinin Tarihsel Gelişimi / İşleyim Devrimi ve Kapitalist İşleyişe Dair Notlar” ismiyle kitaplaştırdı. İkinci yüksek lisans çalışmasını ise Maltepe Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım ABD / Pazarlama İletişimi Bölümünde bitirdi. Bu kez tez çalışmasını “Yeni Medya Çağında Suskunluk Sarmalı: Twitter Örneği” başlığıyla kitaplaştırdı.
Türkiye Basketbol Federasyonundan aldığı antrenörlük lisansıyla kimi okul ve akademilerde antrenörlük yaptı. Kadir Has Üniversitesi Spor Çalışmaları Merkezinde Spor İletişimi ve Spor Gazeteciliği eğitimi aldı. 2014 yılında aktif gazeteciliğe başladı. soL gazetesinde haber ve yazılar kaleme aldı. Haftalık yayımlanan soL dergisinde ise spor sayfası editörlüğü görevinde bulundu. Akademik makale, yazı ya da haberleri PRAKSİS, Bilim ve Aydınlanma Akademisi (BAA), GELENEK, Beleştepe, Sportmence, PolitikArt, Aratos, derdimizfutbol.com, soL Dergi, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (Umag) – Gazeteciler Platformu, Gazete Duvar, Bizim Gazete, dokuz8HABER ve Independent Türkçe vb. gibi yayın organlarında yer aldı; Sınırsız TV, Artı TV, soL TV, dokuz8TV ve Düzgün TV gibi kanallarda programlara katıldı. soL Haber Portalı internet sitesinde haber editörü olarak çalıştı.m2022 Haziran ayında Maltepe Üniversitesi Disiplinlerarası İletişim Bilimleri ABD, İletişim Bilimleri Doktora Programından mezun olarak, doktor (Ph.D) unvanı almaya hak kazandı.
Aktif olarak gazetecilik faaliyetlerini sürdürmekte, dokuz8HABER’de haber editörü olarak çalışmakta ; dokuz8AKADEMİ’de ise gazetecilik ve medya üzerine çalışma ve eğitmenlik faaliyeti yürütmektedir. Bağımsız akademisyen ve araştırmacı olarak akademik araştırmalar yapan yazar, kuruluş sürecinde aktif olarak yer aldığı Çukurova Bülten isimli haber sitesinin (www.cukurovabulten.com) ise genel yayın yönetmenliğini üstlenmektedir.
Akademik çalışma alanları; disiplinlerarası iletişim bilimleri ve medya tarihi, gazetecilik, propaganda, siyasal iletişim, çalışma sosyolojisi, siyasal ve ideolojik akımlar, siyasi tarih ve spor araştırmaları olarak özetlenebilir. Öte yandan Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi olan yazar, aynı zamanda Mersin Valiliği yerel basın kartıyla birlikte, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) tarafından profesyonel gazetecilere verilen uluslararası basın kartı (IPC) ile Dünya Basın Federasyonu’nun (WBF) gazeteciler için düzenlediği uluslararası basın kartına sahiptir. Yazar aynı zamanda Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) üyesidir.
[1] Coakley, J. & Pike, E. (2024). Spor Sosyolojisi: Sorunlar ve Çatışmalar.İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s. 34.
[2] Kohn, A. (1986). No Contest: The Case Against Competition: Houghton Mifflin. Boston: MA.
[3] Fişek, K. (2003). Sporun Anatomisi. İstanbul: YGS Yayınları, s. 45.
[4] Aykurt, İ. S. (2023). Sporun Alternatif Tarihi: Rutin, Ritüel, Reddiye: Ankara: Doruk Yayınları, s. 15.
[5] Karakaya, Y. E. (2022). Spor Tarihi: Erken Dönemden Moderniteye. Ankara: Nobel Yayıncılık, s.1.
[6] Fişek, K. (1983). Devlet Politikası ve Toplumsal Yapıyla İlişkileri Açısından Spor Yönetimi: Dünyada, Türkiye’de. AÜSBF Yayınları, s. 14..