26 Eylül 2025, Cuma
  • Giriş Yap
  • Kayıt Ol
Görüş
  • Dünya
    • Tümü
    • ABD
    • Afrika
    • Asya
    • Avrupa
    • Kuzey Amerika
    • Latin Amerika
    • Orta Doğu
    siyasal siddet

    Siyasal Şiddetin Yeni Yüzü

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Dogal Gaz boru hatti Sibirya

    Primakov Üçgeni ve Nükleer Enerjinin Dönüştürücü Gücü

    askeri Tören_CIN

    Barışta Sivil, Savaşta Asker: Çin’in Çınlayan Gülleri

    Finlandiya

    Finlandiya: Neo-Conların Rusya ve Amerika’yı Çatışmaya Sürükleme Planı

    Alaska Zirvesi

    Alaska Zirvesi 2025: Trump-Putin Buluşması, Ukrayna Savaşı ve Avrupa Jeopolitiği l Görüş21

  • Ekonomi
    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    Kredi karti bocrlanmasi

    Türkiye’de Kredi Kartlarının Krize Dönüşen Yükselişi

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

  • Politika
    Sibel_özbudun

    Grev, İşçi Sınıfının “Savaş Okulu”dur…(*)

    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Sibel_özbudun

    Hapishaneler”i Biliyoruz! peki ya “Tımarhaneler”i?(*)

  • Kültür & Sanat
    • Tümü
    • Edebiyat
    • Sinema
    temel demirer

    Üsküdar’dan Öte”nin Şairleri(*)

    sibel özbudun

    Mahpustan Aşka Dair Dizeler[*]

    temel demirer

    Zirvedeki Kürsüdür Sahne(miz)

    hollywood, Sinema, Film

    Hollywood’un Evrimi: Sessiz Filmlerden Dijital Yayına

  • Opinion Internatıonal
    • Tümü
    • Culture
    • Economy
    • Philosophy
    • Politics
    • World
    Dr. Jan Campell

    The 2025 China – Europe on Humanrights

    Dr. Jan Campell

    USA at a Crossroads: Weakness, Ignorance, and Arrogance

    opinion21

    Geopolitical Strategy and China’s Belt and Road Initiative

    Dr. Jan Campell

    Hauptansätze und Strategien Kasachstans in der Shanghaier Organisation für Zusammenarbeit (SOZ)

  • Gorüş TV
    humboldt

    Liyakatsız Bir Devletin Eğitim Reformlarıyla Yeniden Yapılandırılması: Wilhelm von Humboldt (2. Bölüm)

    humboldt

    Humboldt Kardeşler, Akademik Özgürlük ve Eğitim İdeali (1. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (2. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (1. Bölüm)

  • Görüş Podcast
    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    AKIN öztürk

    Uluslararası Hukuk Ne Diyor, Türkiye Ne Yapıyor? Akın Öztürk Örneği

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kenan_Karabag

    Kenan Karabağ ile Sözlü Tarih ve Maria Suphi’nin İzinde

  • Diğer
    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Nebiye - Hilal San

    Sahte Hayaller, Sahte Hayatlar

    aydinlanma

    Anti-Aydınlanma Çağı: Neoliberalizmin Gölgesinde Üniversite ve Toplum (1. Bölüm)

No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
Görüş
  • Dünya
    • Tümü
    • ABD
    • Afrika
    • Asya
    • Avrupa
    • Kuzey Amerika
    • Latin Amerika
    • Orta Doğu
    siyasal siddet

    Siyasal Şiddetin Yeni Yüzü

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Dogal Gaz boru hatti Sibirya

    Primakov Üçgeni ve Nükleer Enerjinin Dönüştürücü Gücü

    askeri Tören_CIN

    Barışta Sivil, Savaşta Asker: Çin’in Çınlayan Gülleri

    Finlandiya

    Finlandiya: Neo-Conların Rusya ve Amerika’yı Çatışmaya Sürükleme Planı

    Alaska Zirvesi

    Alaska Zirvesi 2025: Trump-Putin Buluşması, Ukrayna Savaşı ve Avrupa Jeopolitiği l Görüş21

  • Ekonomi
    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    Kredi karti bocrlanmasi

    Türkiye’de Kredi Kartlarının Krize Dönüşen Yükselişi

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

  • Politika
    Sibel_özbudun

    Grev, İşçi Sınıfının “Savaş Okulu”dur…(*)

    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Sibel_özbudun

    Hapishaneler”i Biliyoruz! peki ya “Tımarhaneler”i?(*)

  • Kültür & Sanat
    • Tümü
    • Edebiyat
    • Sinema
    temel demirer

    Üsküdar’dan Öte”nin Şairleri(*)

    sibel özbudun

    Mahpustan Aşka Dair Dizeler[*]

    temel demirer

    Zirvedeki Kürsüdür Sahne(miz)

    hollywood, Sinema, Film

    Hollywood’un Evrimi: Sessiz Filmlerden Dijital Yayına

  • Opinion Internatıonal
    • Tümü
    • Culture
    • Economy
    • Philosophy
    • Politics
    • World
    Dr. Jan Campell

    The 2025 China – Europe on Humanrights

    Dr. Jan Campell

    USA at a Crossroads: Weakness, Ignorance, and Arrogance

    opinion21

    Geopolitical Strategy and China’s Belt and Road Initiative

    Dr. Jan Campell

    Hauptansätze und Strategien Kasachstans in der Shanghaier Organisation für Zusammenarbeit (SOZ)

  • Gorüş TV
    humboldt

    Liyakatsız Bir Devletin Eğitim Reformlarıyla Yeniden Yapılandırılması: Wilhelm von Humboldt (2. Bölüm)

    humboldt

    Humboldt Kardeşler, Akademik Özgürlük ve Eğitim İdeali (1. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (2. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (1. Bölüm)

  • Görüş Podcast
    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    AKIN öztürk

    Uluslararası Hukuk Ne Diyor, Türkiye Ne Yapıyor? Akın Öztürk Örneği

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kenan_Karabag

    Kenan Karabağ ile Sözlü Tarih ve Maria Suphi’nin İzinde

  • Diğer
    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Nebiye - Hilal San

    Sahte Hayaller, Sahte Hayatlar

    aydinlanma

    Anti-Aydınlanma Çağı: Neoliberalizmin Gölgesinde Üniversite ve Toplum (1. Bölüm)

No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
Görüş

Kürtçe Anadil Eğitimi ve Çocukların Nörobiyolojik Gelişimi Üzerine | 2. Bölüm

Görüş Podcast
27 Temmuz 2021
Okuma süresi: 19 dakika
A A
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşPinterest'te PaylaşLinkedin'de PaylaşWhatsApp'ta PaylaşTelegram'da PaylaşE-Mail ile Paylaş
nörobiyoloji

Podcast (2. Bölüm) | Turan Altuner – Doç. Dr. Veysi Çeri / Transcript

  • Muharrem İnce’nin açıklamasından yola çıkarak Anadil eğitimi ile çocuğun sosyopsikolojik gelişimi ve pedagoji arasında arasındaki ilişkiyi bize açıklar mısınız hocam?

Anadil eğitimi çocuğun psikososyal gelişimi açısından neden önemlidir? Bu konu çok az tartışılıyor, özellikle Türkiye bağlamında. Biraz önce de belirttim siyasal boyuttan, siyasal bir çerçeveden bakılıyor ama böyle psikososyolojik gelişim, pedagojik alanlarda pek tartışılmıyor. Almanya’da yaklaşık nüfusun %20’si göçmen 174 farklı kültürden insan yaşıyor. Burada anadilde eğitim sık sık tartışılıyor, psikososyal etkileri tartışılıyor, pedagojik etkileri de tartışılıyor, kültürler arası etkileri tartışılıyor. Hocam siz buradaki ilişkiyi nasıl kuruyorsunuz? Yani üç komponent var burada, psikososyal gelişim, pedagojik gelişim, bir de anadil eğitimi. Bu üç çerçevede değerlendirirsek, bu üçünün arasındaki bağlamı nasıl kurarsınız?

V.Ç. Şöyle, anadil çok konu çok önemli bir konu diye düşünüyorum. Yani bir çocuğun anadili dediğimizde onun aslında beyninin nöronal yapısını, sinapslarını, beyin hücrelerinin birbiriyle iletişimini, etkileşimini de şekillendiren dilden bahsediyoruz. Çocuğun nöronlarının yeni yeni gelişmeye başladığı, beyin ve sinir sisteminin yeni yeni oluşmaya başladığı, anne karnından itibaren duyup nöronlarının buna da uyum göstererek kendini ve beyin yapısını şekillendirdiği bir dilden, bir şeyden bahsediyoruz yani.

İlgili İçerikler

Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

Uluslararası Hukuk Ne Diyor, Türkiye Ne Yapıyor? Akın Öztürk Örneği

https://open.spotify.com/episode/2vV6GRExWq9Jx2l1VZbMMU

Şimdi, insanoğlunun devasa bir uyum özelliği var, her haliyle. Bakıyorsunuz bir insan Sibirya’nın soğuğunda doğuyor, oraya alışıyor, oradan çıkmakta zorlanıyor; bakıyorsunuz bir insan mesela Ekvator’a yakın bir yerde doğuyor, ona alışıyor, oradan çıkmakta zorlanıyor. Bize mesela çok zor geliyor oralarda yaşamak, mesela Sibirya’da, ya da Ekvator’da. Mesela siz Almanya’da doğup büyümüşsünüz, oradan çıkıp gelmek, Türkiye’de yaşamak size zor geliyor. Çünkü nöronlarınızdan tutun, vücudunuzun bir çok alanı bu yaşadığınız, doğduğunuz bölgeye uyum göstermeye başlıyor. Ne kadar patolojik de olsa, kötü de olsa, bir yerde doğup büyüdünüzmü orayı özlüyorsunuz sizin vücudunuz, zihniniz, duygularınız oradan bir şeyler almış ve ona uyum göstermiş olduğu için.

Tam da burada işte, anadilin de böyle bir biyolojik yapısı olduğunu bilmemiz gerekiyor. Yani çocuğun nöronal ağını bile şekillendiren bir yapıdan bahsediyoruz. Henüz annesiyle ilk ilişkisi bile çocuğun, dili üzerinden yani. Anne karnındayken söylediği ninniler, ya da kendi kendine söylediği hayaller, ülküler tüm bunlar annenin diliyle çocuğa ulaşır ve bunların çocuğun nöronal ağını, sinir hücrelerinin gelişimini etkilememesi, oradaki sinapsların oluşumunu etkilememesi söz konusu bile değildir hocam.

  • Hocam siz diyorsunuz ki anadilde eğitim her şeyden önce nörolojik bir sorun, değil mi? Sizi doğru anladım, değil mi?

V.Ç. Tabii ki, tabii ki. Nörobiyolojik bir şey. Bakın yani çocuğun ilk aldığı uyaranlar o dilde olmuş yani. Annesinin dili, anadili diyoruz bundan dolayı. Böyle olunca çocuğun kendini en güvende hissedeceği, en rahat hissedeceği şeyden bahsediyoruz yani işin doğrusu. Farkında olalım ya da olmayalım, şimdi bizim insanlar olarak iki türlü işleyen bedensel ve zihinsel yapımız var, hani bilinçli ve bilinç dışı diyoruz ya. Aslında bedenimizin büyük kısmı bilinçdışı, yani bizden habersiz çalışıyor. Kalbimizin atımı olsun, kanın damarlarımızda dolaşımı olsun, bağırsaklarımızın hareketi, binbir türlü şey yani… Bunun sadece çok az kısmı – işte konuşmamızdır, el hareketlerimiz, kol hareketlerimiz falan filan – yani çok az bir kısmını bilinçli olarak yapıyoruz. Aynısı bizim zihinsel yapımız için de geçerli, bizim zihinsel işleyişimizin çoğu bilinçdışı işliyor. Şimdi burada biz farkında olalım olmayalım, bilincimizde olsun olmasın, bir çocuğun anne karnındaki duyduğu ses – ya da anne karnı pozisyonu deriz ya, hani kendini çok kötü hissettiğinde ayağımızı karnımızda çekeriz, böyle bir battaniyenin altına gireriz, adeta biz kendimize anne karnındaki o güvenli halimizi ararız ya- onun bir komponenti de anadil işte. Bundan dolayı anadili aslında önemli. Bundan dolayı belki de anadil öğrenmek için, ya da işte bir şeyleri öğrenmek için belki de en iyi dil diyebilirim yani ben.

  • Hocam sizden önce Nebiye Hilal Şan’la bir podcast yaptık, kendisi bir dilbilimci. O podcast‘a hazırlanırken Almanya’da doğmuş büyümüş bir Türk annenin söyledigini okumuştum, diyor ki “Ben çocuğumu kucaklarken onunla Türkçe konuşuyorum ama alışverişe giderken Almanca konuşuyorum.” Yani o duygusal bağı, o güvende hissetme, bir kişilik olma, istikrarlı bir gelişim gösterme anadille birebir ilintili değil mi hocam?

V.Ç. Kesinlikle.

  • Anadili çocuğun yaşamından çıkardığınız zaman, bir de böyle zorla çıkardığımız zaman, onun psikososyal gelişimine büyük bir darbe vurmuş olmuyor muyuz hocam?

V.Ç. Maalesef vurmuş oluyoruz, zaten oraya gelecektim ben de. Şimdi, anadilden bağımsız bir konuyu daha dile getirelim. Yani Türkiye’de ciddi bir fırsatı olan, ya da Almanya’da yaşayan Türkler için, Kürtler için ciddi bir fırsat olan bir şeyden bahsedeyim. Şimdi biz bugün bunu net bir şekilde biliyoruz, bir çocuğun altı yaşına kadar duyduğu kelime sayısı ne kadar fazla ise beyin gelişiminin o kadar ilerlediğini biliyoruz yani. Bir de çocuğun altı yaşına kadar aldığı uyaran sayısı, incelediği cisimlerin sayısı, kurcaladığı, keşfettiği, yaptığı, ettiği şeylerin sayısı arttıkça, onun beyin gelişimi hızlanıyor ve artıyor.

Beyin yaşamın ilk yıllarında en fazla olmak üzere, ilk altı yılında en hızlı gelişimini, hatta %90’ını tamamlar. Böyle kritik bir dönemden bahsediyoruz yani. İlk altı yaşta çocuğa ne kadar fazla uyaran verirsek, ne kadar kelime sayısı verirsek, ne kadar keşfetme, kurcalama, oynama gibi fırsatlar sunarsak beyin gelişimini o kadar iyi desteklemiş oluyoruz. Burada mesela çok dilli bir ortamda büyümek…

Bugün araştırmalar çok dilli ortamda büyüyen çocukların özellikle beynin kimi bölgelerinin, mesela dikkatle ilgili bölümünün, mesela dilin kullanımı ile ilgili bölümünün, mesela empati ile ilgili bölümünün daha gelişkin olduğuna dair beyin görüntüleme, beyin fonksiyonel görüntüleme araştırmaları var yani. Bu fırsatı biz niye kaçırıyoruz? Mesela diyelim ki bir çocuk için, anne Türkçe biliyor, baba Almanca biliyor. Anne Türkçe konuşsun çocukla sadece, baba Almanca konuşsun. İkisi de Türkçe konuşsun ama kendi arasında Almanca konuşsun mesela yani, ya da hatta üç dil imkanı var. Anne Türkçe, baba Kürtçe, kendi aralarında da mesela Almanca konuşsunlar eğer böyle bir şey mümkünse.

Bu durumda -ama bunun da bir matematiği söz konusu – anne sadece bir dilde konuşacak, baba sadece bir dilde konuşacak, kendi aralarında da sadece bir dilde konuşacaklar çocuğun da kafasının karışmasını önlemek adına. Böyle olduğunda çocuğun aslında bu açıdan beyin gelişimini olumlu etkilediğini, sadece beyin gelişimi değil, zihinsel gelişimini de olumlu etkilediğimizi ve çocuğu çok dilli, çok kültürlü bir topluma hazırladığımızı gösteriyor araştırmalar. Yani çocuk birden fazla dilin olduğunu erkenden öğrendiğinde dünyaya da çok farklı perspektiflerden bakabilmeyi öğreniyor. Dünyanın çok kültürlü olabileceğini, farklı perspektiflerden bakılabileceğini öğrenebiliyor. Daha da önemlisi, bizim Theory of Mind dediğimiz, başkasının zihnini okuyabilme, başkasının zihni olduğunu, düşünceleri olduğunu, farklı düşünebildiğini öğrenme becerisi de daha erkenden gelişiyor. Biz şunu biliriz, Theory of Mind hemen gelişmez, sekiz yaşından sonra yavaş yavaş gelişmeye başlar. Ama çok dilli ortamda büyüyen çocuklarda bunun daha erken gelişebildiğini biliyoruz. Ve burada aileleri daha anadilde eğitime gelmeden önce, aslında mümkünse çocuklarına çok dilli bir ortamı evde sunmaları konusunda cesaretlendirmemiz gerekiyor. Almanya’daki bazı aileleri gördüm mesela orada çalıştığım dönemde. Aileler çocuklarıyla Türkçe konuşmuyor. Annenin Almancası çok iyi değil sonuçta, çocukla Almanca konuşuyor ve çocuğa aktarabildiği kelime sayısı daha az oluyor, bu da çocuğun daha az kelimeyle büyümesine neden oluyor. Ben o zaman ailelere diyordum ki, “Sizin en iyi konuştuğunuz dil Türkçe, o zaman çocuğunuzla bu dilde konuşun.” “Hocam işte sokağa çıkarsa, okula giderse iyi Almanca öğrenemez.” Sizin böyle bir kaygınız olmasın, çocuk öğrenecek. Yani çocuğun beyni bizim beynimiz gibi değil, siz evinizde Türkçe konuşun, sokakta çocuk diğer çocukların yanına gitsin veya kindergarten’da gitsin diğer çocuklarla Almanca konuşsun, Almancayı orada öğrensin yani. Burada siz ustası olmadığınız bir dili çocuğa sunarak çocuğa zarar vermiş oluyorsunuz yani. Çocuk daha az kelime sayısı öğrenmiş oluyor, sizin çocukla duygusal iletişiminiz de bozulmuş oluyor. Sonuçta bir ana dilinizle çocuğa aktardığınız duygu yoğunluğu ve sayısı ile başka bir dilde aktardığınız şeyin sayısı çok daha farklı. Bilmiyorum, bunu söylemek bile abestir diye düşünüyorum ama yani çok iyi bilmediğiniz bir dille siz duygularınızı çok iyi ifade edemezsiniz bir çocuğa, bir kişiye.

  • Hocam biraz önce bahsetmiştim ya Nebiye Hilal Şan’dan, kendisi de dil bilimci bir Türkiyeli ve Almancı, bizim gibi yani, iki kültür arasında büyümüş. O da aynısını söyledi. O tabii pedagojik bir perspektiften olaya bakıyor, siz daha çok nörolojik bir perspektiften bakıyorsunuz doğal olarak ama o da aynısını söylüyordu. Yani pedagoloji ve nörolojinin de birbirine ne kadar bağlı olduğunu siz burada anlatırken çok daha iyi anladım şahsen.

V.Ç. Tabii, kesinlikle. Zaten mesela bir eğitim programını, ya da çocuklarla ilgili bir şeyi belirlerken onların nöro gelişimini göz önünde bulundurmadan yaptığınızda, yaptığınız işin inanın hiçbir faydası olmaz, hiçbir etkisi olmaz. Şans eseri birbirbirini yakalayabilir ama işte mutlaka çocuklarla ilgili gerek eğitsel gerek psikogelişimsel her türlü müdaheleyi ele alırken mutlaka nörogelişimi de göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Size bir şey söyleyim, nöroplastisite diye bir durum söz konusu mesela. Siz altı yaşına kadar bir çocuğun işitme becerisini, ne kadar fazla sesle çocuğu buluşturursanız o kadar geliştirirsiniz ama altı yaşına kadar bir çocuğa sesleri duyuramazsanız, altı yaşından sonra ses duyursanız bile çocuklar o sesleri artık duyamıyor, yani anlayamıyor, birbirinden ayırt edemiyor. Çünkü beynin sesle ilgili kısmının gelişimi altı yaşından sonra artık olmuyor, altı yaşına kadar sesle buluşmazsa gelişmiyor yani. Bundan dolayı mesela, doğuştan işitme engeli olan çocukların mutlaka altı yaşına kadar – olabildiğince erken olmak şartıyla – en geç altı yaşına mutlaka kadar işitmesinin düzeltilmesi gerekiyor, aksi halde altı yaşından sonra düzelttiğinizde de çok fazla fayda görmüyor çocuklar. Sesleri anlamada, kavramada, birbirinden ayırt edip kullanmada ciddi eksiklerle hayatlarını sürdürmek zorunda kalıyorlar.

  • Evet hocam son bir soru ile kapatalım. Siz Diyarbakır’da da görev yaptığınız gençlerle, özellikle uyuşturucu bağımlısı olan gençlerle değil mi?

V.Ç. Evet aynen aynen.

  • Rehabilitasyon merkezi direktörlüğünü de yaptınız bir kurumun. Hocam orada ne tür tecrübeler edindiniz? Hocam kusura bakmayın benim Türkçem biraz şeydir, arasıra kayıyor yani, uzun yıllar yurtdışında olmanın verdiği bir etken. Onun için dinleyicilerimiz de beni bu Almancı halimle idare etsinler veya Almancı Türkçemle idare etsinler.

V.Ç. Baya iyi Türkçeniz hocam. Benim de Türkçem biraz bozuktur, ben öyle görürüm. Almanya’dayken hatta hastalar gelir, “Hocam siz ne kadar güzel konuşuyorsunuz Türkçe’yi” derlerdi.

  • Evet bana da derler burada Türkçen fena değil diye. Ben Türkçe çok kitap okuduğum için en azından yazılı Türkçem fena değildir ama konuşurken tabii aksanım var. Bazen de kelimeler aklıma gelmiyor veya bazı konuları Almanca okumuşum, Almanca düşünüp Türkçe konuşuyorum veya Türkçe düşünüyorum Almanca konuşuyorum, bazen hatlar karışabiliyor.

V.Ç. Aslında bu bile şeyi gösteriyor hocam, yani bizim beynimizin nasıl yaşadığımız yere uyum gösterdiğini, nasıl kendini en rahat hissettiğini, çevremizdeki dilden etkilendiğini gösteriyor aslında.

Bir de şunu söylemedik hocam, bu soruya geçmeden önce Muharrem İnce’nin açıklamasına gelirsek, burada şu perspektifle bakılırsa bir şey demem yani. İşte her ülkenin, Almanya’da olsun Türkiye’de olsun başka bir ülke olsun, ortak bir dili mutlaka olmalı.

Keşke bütün dünyada çok dilli bir eğitim olsa, keşke bizim çocuklarımız ilkokuldan itibaren, hatta anaokulunda, hatta evlerinde üç dilli bir eğitim öğrense. Türkçe, Kürtçe, İngilizce olur yani, ya da Fransızca olur veya başka bir dil olur veya ortak bir dünya dili de konuşabilse yani. Buna amenna. Ancak şunu demek, “Ana dilde eğitim pedagojiye uygun değildir,” demek, gerek nerobiyolojik, gerekse de pedagojik bütün gerçeklerle, verilerle çelişen bir durum yani. Hani, tabii ki mutlaka ortak bir dil olmalı, keşke bütün dünyada bir ortak dil olsa, bütün insanlarla hepimiz hiçbir tercümana ya da tercüme cihazına gerek duymadan konuşabilsek, yani öyle iyi bir şey olsa. Yok malesef, ama bu şu anlama gelmemeli – anadilde eğitim bence eğer ki bir çocuğun anadilinde eğitim ona verilebilecek en güzel, anlamasını sağlayacak en güzel eğitimdir diye düşünüyorum – ama bu tabii ki mesela Türkiye özelinde birilerinin sadece Türkçe eğitilip, birilerinin sadece Kürtçe eğitilmesi anlamına gelmiyor, gelemez. Bu da eğitsel açıdan sıkıntılıdır, yani toplumun gerçekleri açısından sıkıntılıdır. Biz bütün dünyanın aynı dili konuşabilmesini, en azından ortak konuşabilecekleri bir dilin olmasını savunurken, burada, ülkede ve hatta ilçelerde birbirini hiç anlamayan insanlar olması tabii ki kabul edilemez. Ama bu pedagojik şeylerle değil, bu hayatın gerçekleri ile çelişen bir sıkıntıdır yani. Yoksa bir çocuğun kendini en iyi hissettiği, kendini en rahat hissettiği, ya da en iyi anlayabildiği, en iyi konuşabildiği dille öğrenmesi en güzel şey olur yani.

Türkiye için, bir çocuk psikiyatristi olarak, çocuk ruh sağlığını ya da çocuk ruhsallığını iyi bildiğini düşünen birisi olarak soyleyebilecegim şu olabilir, yani sonuçta Türkiye’de yapılabilecek şey şu olur; eğitim öğretim dili Türkçe olur ancak ana dili farklı olan çocukların olduğunu kabul edip, buna göre ana dillerini göz önünde bulundurup, işte kindergarten’da, kreşte, ana okulunda bu çocukların her iki dili de çok iyi konuşabilmelerini sağlayacak bir ön hazırlık, okullarda da bu çocukların durumunu göz önünde bulundurup buna göre onların her iki dili de akademik düzeyde öğrenmelerini sağlayacak ve unutmamalarını sağlayacak bir sistemi sağlamak bence yapılabilecek en sağlıklı şey olur.

Bu nedir? İşte Çerkezce bilen bir çocuk varsa okulda o çocuğa akademik Çerkezce de öğretirsin yani. Aynı zamanda Türkçe öğretsin. Kürtçe ana dili olan çocuğa Kürtçe de öğretirsin bir Kürtçe dersi de olsun, dersleri Türkçe anlatılsın ama orada bir Kürtçe dersi de olsun. Yapılabilecek en zararlı şey ise bu çocukların evdeki öğrendikleri ana dillerini görmezden gelip, okulda ana dillerinin yasak olduğunu söyleyip, konuştuklarında cezalandırıp, zorla ve hiçbir eğitimden geçirmeden çok iyi bilmedikleri bir dilde sınıf içerisinde öğretmeye çalışma pratiği yapılabilecek en büyük yanlış ve çocuklara yapılabilecek çok ciddi zarar verici bir pratik olur diye düşünüyorum, ki maalesef bizde olan tam olarak da bu.

Bilmiyorum Almanya örneğinde bu nasıl? Yani çocukların Türkçe bilmelerinin farkında olup, onları ona göre biraz hazırlayıp okulda da Türkçe öğretiyorlar mı bilmiyorum Almanya’da, öyle mi hocam?

  • Valla hocam burada bu iki dilli eğitim çok konuşuluyor çünkü küresel bir mobilite de var aynı zamanda. Evet burada öğretiliyor. Okullarda kısmen var, Türkçe öğretiliyor. Yanılmıyorsam öğleden sonra haftada iki defa, bir dönem öyleydi. Emin de değilim, okul sistemi ile uzun zamandır uğraşmadığım için yanlış bir şey söylemeyim ama yani Türkçe eğitim olanakları var, hatta bunun kendileri için bir kazanım olarak kabul ediyorlar. Çok dilli, çok kültürlü, dünyanın her tarafından iyi yetişmiş insan yani sosyal kapitalimiz olacak. Düşünün şimdi Rusya’dan gelen birisi hem Rusça biliyor, hem Almanca biliyor, hem İngilizce biliyor. Bu ülkenin sosyal kapitalini yani yetişmiş insan geliştiriyor yani adam gidip Rusya’yla iş yapabiliyor. İnsan kaynakları olarak herhangi bir çıkmaza girmiyor, çünkü yetişmiş elemanları var.

Diğer konu, bu çok dilli yetişen veya çok kültürlü yetişen çocuklarda, farklı dünyalardan, farklı perspektiflerden dünyaya baktıkları için çok daha çözüm odaklı oluyorlar, farklı çözümler kombine edebiliyorlar. Bu da ülkenin inovasyon potansiyelini artırıyor. Mesela daha yaratıcı çocuklar oluyorlar, tabii literatürden biliyorum ben bunu. Tabii ki ben bu konularda biraz dikkatli konuşmalıyım hocam çünkü işin uzmanı değilim ama okuduklarım bunlar.

Şimdi bir de burada şu anda ismi yok ama, bir alıntı yapmıştım sizinle bu röportaja hazırlanırken. Orada diyor ki mesela bir profesor, ana dil eğitimi üzerine, yani çok dilli eğitim üzerine diyor ki, “Biz çocukların ana dillerini ve temel sosyalizasyonlarını kabul etmediğimiz zaman, onlara çoğunluk toplumunun sosyalizasyonunu ya da kültürünü dayattığımız zaman o çocukların kişiliklerine saygı duymuyoruz, dolayısıyla o çocukları kazanma imkanımız da olmuyor,” diyor bu profesör çift dillilik üzerine yazdığı bir makalesinde.

V.Ç.Aynen öyle hocam. Aslında az önce yemek konusunda bir örnek verdik ya, oradaki çatışmayı yani benzer bir çatışmayı – yani çocuğun yemediğini ona zorla yedirerek – burada da konuşmadığını ona zorla vererek aslında bir çatışma potansiyelini ortaya çıkartıyoruz. Hakikaten oldukça da birbirine benzeyen bir örnek işin doğrusu.

  • Burada da diyor ki mesela – ben de Almanca’dan çeviriyorum, şu an önümde de hocam – “Eğer biz çocuğun dilini kabul etmezsek onu kendi toplumumuza sağlıklı bir şekilde entegre edemeyiz.” Yani entegrasyonun ön aşaması diyor, çocuğu olduğu gibi, dili ile birlikte, yani o dil eğitimini vererek uyumunu sağlamak, topluma entegre etmek gerek.

V.Ç. Kesinlikle hocam. Zaten şeyde görüyorsunuz hocam, mesela birinci kuşak Türk göçmenlerin aslında Almancayı öğrenmekte çok daha isteksiz olduğunu görüyoruz yani değil mi? Aslında burada da ilk gittiklerinde onları Türkçeleri ile kabul etmemelerinin bir yansıması olarak görebiliriz, orada bir çatışma alanı oluyor. “Sen benim dilimi görmezden gelip bana sürekli Almanca empoze etmeye çalışırsan, ben de senin dilini o zaman hiç öğrenmem,” gibi bir çatışmalı şey ortaya çıkabiliyor. Halbuki mesela diğer, sonraki nesillere biraz daha kabul edici, dilleri ile kültürleri ile kabul edici bir yaklaşım, onların da yeni kültürü öğrenmelerine imkan tanıyor, daha kolaylaştırıyor işin doğrusu.

  • Evet hocam. Peki son olarak biraz Diyarbakır’dan bahsedelim hocam. Oradaki gençlerle yaptığınız tecrübe nedir yani? Onunla da kapatalım.

V.Ç. Şöyle hocam, tabi madde ya da uyuşturucu bağımlılığı konusu hakikaten çok zor, sıkıntılı bir konu. Beni de çok çarpan örnekler oldu, ben dokuz yaşında esrar bağımlılığı gelişen çocuk bile gördüm yani. Malesef orada da aslında bu tür bağımlılıklarla, bu tür kötü alışkanlıklarla mücadelede ailenin, iyi işleyen ailenin bu tür şeylere karşı koruyucu, en koruyucu şey olduğunu orada yaşayarak gördüm yani.

Tabi bize gelen çocukların neredeyse hepsinde iyi işlemeyen bir aile yapısı, iyi işlemeyen derken işte iletişimin kopuk olduğu, şiddetin kol gezdiği, ondan sonra aile üyelerinin birbirini anlamakta, birbirine empati duymakta, yakın durmakta zorlandığı aileler olduğunu gördüm. Bunun yanında, hemen hemen her bağımlı olan çocukta geçmişte bir travma öyküsü olduğunu gördüm. Araştırmalar da öyle söylüyor da… Bir kitaptan okumak ayrı bir şey oluyor, siz çalıştığınızda görmeniz apayrı bir şey oluyor. Kitaplarda da mesela derler ki, kitabi bilgi, “Bağımlılığı olan her iki insandan birisinde geçmişte ciddi bir psikolojik travma vardır,” der. Orada ben çocuklarla yaptığım şeyde hepsinde bir travma olduğunu gördüm. İşte kardeşi boğulandan tutun, işte çatışmalara şahit olan, bombalamalara şahit olan çocuklara kadar ve bunun sonrasında gelişen psikiyatrik hastalıkların tedavi edilmemesi sonucunda çocuklarda bunun – tedavisiz kalmanın – çocuğun kendini rahatlatmaya dönük bir şeylere sürüklenmesi ve böylelikle uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklara alışıp bağımlılığın gelişmesine sıklıkla şahit oldum işin doğrusu.

Tabii burada sadece aile değil, toplumun da iyi işlememesi aslında çocukların buna bulaşmasında ciddi bir risk faktörü. Mesela kalabalık sınıflar, mesela sınıf ya da okul sisteminden atılmak, yani okul sisteminin dışında kalmak bir şekilde, erkenden çalışmaya başlamak, bütün bunlar aslında bağımlılık için birer risk faktörü, benim de oradaki deneyimlerimde karşılaştığım risk faktörleriydi işin doğrusu. Ve benim için de çok da, hem zorlayıcı, hem de bir yandan da… İşin doğrusu ben şimdi hayatımda da yarın öbürsü gün böyle bir yerde çalışmak istiyorum ama tabii ki maalesef bizim kurumun çok da iyi çalıştığını söyleyemem yani, şartlar çok iyi değildi. Ama benim işin doğrusu Türkiye’de yapmak istediğim işte böyle 10-15 dönümlük yeşil alan içerisinde kurulu, çocukların doğayla ve alanında uzman aile terapistleri, bireysel görüşmeciler, akran destek grupları ile uyuşturucu madde bağımlılığını tedavi edebildiğimiz – ve ücretsiz olması gereken- belki bir kurumla birkaç kurumun desteğiyle veya devletin sağlayacağı imkanlarla, benim başında en son bilimsel verilere göre bağımlılık tedavisini sürdürebileceğimiz bir yer yani benim zihnimdeki. Benim Türkiye dönmemdeki en büyük faktörlerden biri bu. İnşallah bir gün açtırabiliriz diye düşünüyorum yani öyle bir yer. Çünkü sadece çocukları dört duvar arasında kapatıp bağımlılık tedavisi olmaz. Onları doğayla buluşturmak, onları doğaları ile buluşturmak, onları diğer insanlarla buluşturmak, yeniden doğmalarını sağlamak böyle bir ortama ve uyumlarını yeniden organize etmek gerekiyor. Yoksa çocukları tedavi etmeye çalışıp sürekli olarak bir ileri iki geri, ya da iki ileri bir geri şeklinde gitmek zorunda kalıyorsunuz işin doğrusu.

  • Peki hocam katıldığınız için çok çok teşekkür ederim. Umarım ileride farklı konuları sizinle tekrar konuşma imkanımız olur. Çok yararlı bilgiler verdiniz bu anadil eğitimi ve psikososyal gelişim konularında veya genel olarak çocuklarda ve gençlerde psikososyal gelişim açısından. Umarım artık dinleyicilerimiz ve okuyucularımız – aynı zamanda transkriptini de çıkartıyoruz biz podcastlerimizin – kendileri açısından gerekli dersleri çıkartırlar.

İsterseniz şöyle bitirelim bu yayınımızı; söylemek istediğiniz hocam, çocukların dünyalarına saygılı olmak lazım, nasıl bizim kendi kişiliğimiz varsa çocukların ve gençlerin de öyle bir kişiliği var, onların kararlarına saygılı olmamız lazım. Bir de çocuklara fonksiyonel bir aile ortamı sağlamak lazım.

V.Ç. Evet aynen, kesinlikle.

  • Peki hocam. Tekrar çok çok teşekkür ederim vakit ayırdınız, zahmet ettiniz.

V.Ç. Ben davetiniz için, röportajınız için teşekkür ederim. Size yayın hayatınızda da başarılar diliyorum. Böyle önemli konuları işlemeniz de ayrıca güzel bir şey. Çok çok teşekkür ederim. Her zaman da, bir şey olduğu zaman, destek vermeye hazır olduğumu söyleyim. İyi akşamlar.

  • Sağolun. Size de planladığınız, ya da hayalini kurduğunuz projede başarılar diliyorum. Umarım bir gün gerçekleşir. Peki hocam, görüşmek üzere, hoşçakalın.

Doç. Dr. Veysi Çeri Kimdir?

2002 yılında İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesinde doktorluk eğitimine başlayan Çeri, 6 yıllık tıp eğitimini başarı ile bitirerek 2008 yılında ‘Tıp Doktoru’ ünvanını kullanmaya hak kazanmıştır. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 1 yılı aşkın süre İç Hastalıkları asistanlığı yapan Dr. Çeri, 2010 yılında İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Çocuk ve Genç Psikiyatrisi asistanlık eğitimine başlamış,  4 yıllık  asistanlık eğitiminin sonunda uzman doktor olmuştur. Sakarya ve Kütahya’da bir süre çalışan Dr. Çeri, 2015 yılında  Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çalışmaya başlamıştır. Yaptığı bilimsel araştırma ve projelerle 2018 yılında Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Doçenti olmaya hak kazanan Dr. ÇERİ bir yılı aşkın süre Diyarbakır Çocuk ve Ergen Alkol ve Uyuşturucu Madde Tedavi Merkezinin Medikal Direktörü olarak çalışmıştır. Ulusal ve uluslararası birçok sempozyum ve kongrede sunumları olan Çeri’nin ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yayınlanmış 30’u aşkın araştırma makalesi bulunmakta, gerek bilimsel gerek sahadaki çalışma ve araştırmalarına devam etmektedir. 

İlgili İçerikler

Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları
Podcast

Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

Görüş Podcast

Geçmişin izlerini sürmek, unutulmuş hikâyeleri gün yüzüne çıkarmak ve tarihin sesini bugüne taşımak… Kenan Karabağ’ın Kura Çözüldü romanı tam da...

Kenan_Karabag
Podcast

Kenan Karabağ ile Sözlü Tarih ve Maria Suphi’nin İzinde

Görüş Podcast

Bugün değerli yazar Kenan Karabağ ile birlikteyiz. Yedi kitabı bulunan Karabağ, özellikle sözlü tarih çalışmalarından yola çıkarak ilginç romanlar kaleme...

AKIN öztürk

Hukuk, Ahlak ve Toplumsal Çöküş

ekonomi

Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl (2018-2023) ve Küresel Gelişmelerin Ortasında

Prof. Dr. Serap Durusoy

Kadına Yönelik Ekonomik Şiddetin Dramatik Sonuçları

Sanat ve edebiyat

Müziğin Devrimci Ruhu: Neveser Kökdeş

Gündem

İktisat: Çözüm mü, Sorunun Nedeni mi?

Sanat ve edebiyat

Felsefenin, Müziğin ve Karşıtlıkların Otobiyografisi: Martin Eden

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Makaleler

siyasal siddet
ABD

Siyasal Şiddetin Yeni Yüzü

Görüş Redaksiyon

Son yıllarda yaşanan küresel olaylar, modern politik şiddetin yalnızca ideolojik bir zemine dayanmadığını; aynı zamanda kişisel kin, ekonomik çaresizlik ve...

küresel siddet

Küresel Şiddet: Siyasi Kargaşa, Kurumsal Başarısızlıklar ve Toplumsal Yüzleşme

Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

mutsuzluk ve tüketim - yanilsama

Gerçeklik, Güç ve Yanılsama: Kant’tan Modern Çağa Neden Mutsuzuz?

KATEGORİLER

  • Dünya
  • Ekonomi
  • Politika
  • Kültür & Sanat
  • Opinion Internatıonal
  • Podcast
  • Gorüş TV
  • Diğer

SAYFALAR

  • Ansayfa
  • Gizlilik Politikası
  • Görüş Hakkında
  • Görüş’te Yazmak | Become an Opinionmaker
  • Künye
  • Yayın ilkelerimiz
  • İletişim | info@gorus21.com

BİZİ TAKİP EDİN

gorus-stickyl-ogo-dark

HAKKIMIZDA

21. yüzyılın disiplinlerarası, uluslararası, farklı görüşlerin yer aldığı yayın organı

© 2025 Görüş Tüm Hakları Saklıdır.

Hoş Geldiniz!

Hesabınıza aşağıdan giriş yapın

Şifrenizi mi unuttunuz? Kayıt Ol

Yeni Hesap Oluşturun!

Kayıt olmak için aşağıdaki formları doldurun

Tüm alanlar zorunludur. Giriş Yap

Retrieve your password

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş Yap
No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Politika
  • Kültür & Sanat
  • Opinion Internatıonal
  • Gorüş TV
  • Görüş Podcast
  • Diğer
  • Giriş Yap
  • Kayıt Ol

© 2024 Görüş Tüm Hakları Saklıdır.

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek çerezlerin kullanılmasına izin vermiş olursunuz.