
Derleme | Özet
Hane halkı borçlanması ile devlet borçlanması arasındaki temel fark, kamu borçlanmasının refahı, yatırımı ve kârı artırıcı bir işlevinin olmasıdır. Kamu borçlanması yurttaşlardan alınan vergilerin az olmasından ileri gelmektedir. Yani kamu harcamalarının alınan vergilerden daha yüksek olması durumu sözkonusudur.
Kamu borçları refahı yükseltici, reel sektörü ve üretimi artırıcı niteliğe sahiptir.
Hane halkı borçlanması ise insanların gitgide finans kuruluşlarına bağımlı hale gelip, sistem tarafından sömürülmesine ve gelirlerinin kaybolmasına neden olur.
Covid – 19 nedeniyle hane halkı ve şirketlerin bankalara olan borcu erteleniyor. Bir bakıma bilanço dışına çıkarılmış oluyor. Ama bu durum ne kadar sürdürülebilir? Tartışmaya açık bir durum. Bu borçlar bankacılık sistemi için ciddi riskler oluşturuyor. Diğer yandan hane halkının daha fazla mali yük altına girmesi ve harcama kapasitelerinin düşmesi yatırımlar içinde olumsuz bir durumdur.
Diğer bir faktör; hane halklarının borçları artıkça finansal riskler de artar, eğer hane halkı gelirleri borçlarına orantılı şekilde yükselmez ise ortaya finansal sistem için “kötü varlıklar” durumu ortaya çıkar. Bu da finansal sistem için riskler oluşturup, finanasal kırılganlklara yol açabilir.
Günümüzde Türkiye’deki hane halkı borçlanmasının hacmi 900 milyar TL tutarındadır. 2020 yılındaki artış % 40 civarında. Bu korkunç bir rakam aslında. Biraz önce sözünü ettiğim yoksullaşma finansal sistem üzerinde yük oluşturabilecek ve finansal varlık kalitesini bozabilecek niteliktedir.
Toplam hane halkının harcama kapasitesi zengin sınıfa göre daha fazladır. Hane halkının yükümlülüklerinin artıp, gelirlerinin artmaması kalkınma ve ekonominin geleceği için oldukça olumsuz diğer bir noktadır.
Türkiye’deki vergi politikaları son derece yanlıştır. Vergiler büyük oranda dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Hane halkları borçları, gelirlerinden fazla arttıkça harcama kapasiteleri düşecek, bunun da vergilere yansıması olacaktır. Hane halkı borçları arttığı için kredi alabilme olanakları da düşecektir. Dolayısı ile kredilerle hane halkı harcamaları kapasitesini artırmanın da başarı şansı düşüktür.
Dolar bazlı ticari krediler borçlanması (250 milyar TL / Eylül 2020) hala büyük sorun. Biz bu sorunu 2012 yılından beri dile getiriyoruz. Reel sektör, inşaat ve enerji sektörlerinin gelirleri TL ama borçlanmaları dolar cinsinden. Benzer durumda diğer sektörlerden olan şirketler var. Bu şirketler 2018 kur şokundan çok etkilendiler. O zamandan beri bu şirketler kredi politikalari ile bir şekilde yüzdürülmekte. Bu durum bilançolarını daha da bozuyor. Bu şirketlerin kredilerinin sürekli ötelenmesi bankacılık sektörü açısından da bir risk oluşturuyor.
Bu yüzden biz diyoruz ki devlet borçları sorun değil, asıl sorun olan özel sektör borçlarıdır. Bu yüzden en yoksulundan başlayarak tarımcıların, öğrencilerin vs. ve verimli kobilerin borçlarının silinmesi mutlaka gereklidir.
Aslında hane halkı gelirleri ve hane halkı harcamaları arttıkça yatırımlarımızı da artırabileceğiz. İnsanların gelir düzeyini mutlaka yükseltmeliyiz. Gelirler arttıkça yatırım ve tasarruflar da artacaktır. Aynı zamanda enflasyonla mücadeledeki başarı da artacaktır.
Bunun iki boyutu var: gelirleri ve bununla birlikte talebi artırdıkça, daha fazla sermaye yoğun ürün üretebiliriz. Bunu devlet de yapabilir. Devlet daha verimli ve tekonoloji yoğun alanlara direkt yatırım yapıp istihdam oluşturabilir. Bu, ülkenin tasarfuflarını artırmasının yanısıra talep artışı ile birlikte ekonomideki yatırımları da artırabilir. Ancak bu şekilde ülkedeki tasarrufu artırabiliriz. Türkiye’deki neoklasik ekonomistlerin sürekli iddia ettikleri “tasarruf açığı olduğu için cari açık var” savı da yanlıştır. Sanayi ve teknoloji yoğun ürün ihracına yönelirsek, işte o zaman hem tasarruf hem de cari fazlamız olur, yani cari açık verdiğimiz için tasarruf açığımız var. Bunun altını özellikle çizmek gerekir.
Neoliberal ekonomi politikasının kesinlikle değişmesi gerek. Türkiye gibi bir ülkeyi enflasyon ve mali alana hapsetmekle, yoksulluk darboğazına hapsetmiş oluyoruz.
Enflasyona temel neden teşkil eden sorunu bir türlü anlatamadık, bu durumda esas sorun cari açıklar ve sermaye hareketlerine bağımlılıktır. Bunlardan ve dış borçlardan kurtulmak gerekiyor. Yani bir makroplan dahilinde daha üretken, teknoloji yoğun bir ekonomiye geçmek gerekiyor, burada devletin rolü oldukça önemlidir.
Yoksulların gelirlerinin artması ile birlikte tarım ürünlerine yönelik talep azalacak, sanayi ürünlerine yönelik talep artacaktır. Emek yoğun üretim yerine teknoloji yoğun üretime geçtikçe, fiyat – talep esnekliği olan ürünler tüketmeye başladıkça ve dolaylı vergileri düşürdükçe enflasyon baskısı da azalacaktır. Dolayısı ile önce biz enflasyon sorununu çözelim. Mali disiplin politiklarına yönelmek doğru değil. Bu hem ücretleri baskılayacaktır hem de işsizliğe neden olacaktır. Bu çok yanlış olur. Bunun tam tersi politikalar uygulamalıyız ki enflasyon sorununu çözelim. Yoksulluk ve gelir dağılımı problemini çözmeden enflasyon sorununu çözemeyiz.
Faizler konusuna gelince: faiz artmak zorunda çünkü kur baskısı var. Kur baskısı yüzünden de enflasyon artıyor. Faizleri düşürebilmek için de kur baskısını dizginlemek gerek. Yani döviz kurunu 4,5 veya 5 TL seviylerine düşürmek gerekiyor. Bu mümkün olmadıkça faiz artmaya devam edecektir.
Yüksek kur – yüksek faiz, hem hane halkı hem de KOBİ’ler için önemli sorunlara yol açmaktadır. İşte burada da maliye politikları devreye girmeli, hem hane halklarının, tarımcıların ve benzeri meslek grupların hem de KOBİ’lerin borçlarını tasfiye etmelidir. Gerekiyorsa – ki bence gerekiyor- servet vergisi uygulamasına da geçmelidir.
Bitcoin ve Kripto Varlıklar
Bitcoin Türkiye ve dünya ekonomisi için bir tehlike mi, bir yol ayrımı mı? Biz mi bir yol ayrımı olarak değerlendiriyoruz yoksa tıkanmış kapitalist sistemin kendine açtığı bir kanal mı, buna bakmak lazım.
Kapitalist sistem 2008 krizinden sonra gittikçe borçlu hale geldi. Hane gelirleri düştü. Türkiyede 10 milyon civarında yoksul var. Ücret artışları son derece sınırlı. Kapitalist sermaye birikiminin tıkanması yeni arayışlara itti, yeni bir can suyuna ihtiyaç duyuluyor.
Bu merkeziyetsiz para sistemleri, gelirleri sürekli düşen ve ulus devlet politikalarıdan bıkmış insanlar için bir alternatif oluşturdu. Ortaya yeni çıkan bu seçenek herhangi bir aracı olmadan akıllı sözleşmelerle yatırım imkanı tanıyor. Devletin hukuk sisteminden ve vergilerden kaçarak servet birikimi yaratmaya çalışıyorlar. Temel özelliği aracısız olmaları.
Bu finans tarzının hacmi her geçen gün artıyor. 700 milyar dolar cıvarlarına çıkmış durumda. Toplam hacmi merkezi para sisteminin binde ikisi kadar. Henüz yeterli büyüklüğe ulaşmış değil. Fakat buna mukabil buradaki varlık fiyatlarının yükselmesi bir cazibe merkezi – bence bir balon oluşturunca, bu fiyat artışlarından faydalanmak isteyen çok sayıda enstrüman ortaya çıktı. Bitcoindeki fiyat artışından yararlanmak isteyen 10 bin farklı kripto varlık ortaya çıktı. Burada iki farklı borsa sistemi var, biri tamamen merkeziyetsiz, diğeri ise merkezi borsa sistemi. Ama pasta küçük.
Fiyatların sürekli artması ile birlikte merkezi olmayan varlıklarda Ponzi yapılar ortaya çıktı. Muhtemelen pek çok kripto varlık zamanla piyasalardan silinecektir. Güvenilir birkaç kripto varlık kalabilir. Bunun dışında merkezi kripto borsalarının da erozyona uğrayacağını düşünüyorum.
Bitcoin varlıklarına baktığımız zaman büyük bir kısmı çok az kişinin elinde. % 88’i piyasaya çıkarılan Bitcoin’in % 92’si sadece 100 kişinin elinde. Burada bir oligarşi var. Dolayısı ile çok da manipülasyona açık.

Doç. Dr Baki Demirel Gazi Üniversitesi lisans ve doktora programlarından mezundur. Gazi Üniversitesi İktisat Bölüm Araştırma Görevlisi olarak tamamladığı doktora sonrasında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisat Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak devam etmiş daha sonra Yalova Üniversitesi İktisat Bölümüne geçiş yapmıştır. Halen Yalova Üniversitesi İktisat Bölümünde öğretim üyesi olan Baki Demirel’in, açık ekonomi, makro ekonomi, döviz kuru sistemleri ve para politikası üzerine çok sayıda ulusal ve uluslararası dergide yayınlanmış makalesi bulunmaktadır.