
“Dreyfus Meselesi” (“The Dreyfus Affair”) bir Fransız politik skandalı ve uluslararası çapta büyük bir hukuksuzluk ve adalet skandalıdır. 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında Fransa’da yaşanan bu olay, Fransız toplumunda derin bir etki yaratmış ve dünya çapında önemli bir olay olarak kabul edilmiştir. Eğer, sadece Dreyfüs ismi değiştirilerek yerine Osman Kavala veya benzeri isimleri eklesek, bu hukuksuzlugun bugünkü Türkiye’de vuku bulduğu hissine kapılacağınzdan emin olabilirsiniz.
Dreyfus Meselesi, 1894 yılında, Fransız Ordusu’nda görevli bir Yahudi subay olan Alfred Dreyfus’un, casusluk suçlamasıyla hapsedilmesiyle başladı. Ancak, delillerin zayıflığı ve adalet sürecindeki hatalar ve Dreyfus’ün suçsuzluğunu destekleyen kanıtların ortaya çıkmasına rağmen, Fransız ordusu ve hükümeti, Dreyfüs’ün suçlu olduğunu iddia etmeye devam etti.
Dreyfus’un suçsuzluğunu savunanlar arasında yazarlar, entelektüeller ve hukukçular bulunmaktaydı. Bu kişiler, Dreyfus’un Yahudi kimliğinin ve antisemitizm etkisinin, onun haksız yere suçlanmasında önemli bir rol oynadığını iddia ettiler.
Olaylar, Fransız toplumunu derinden böldü. Dreyfus’un suçsuzluğunu savunanlarla onu suçlu bulanlar arasında büyük bir ayrılık yaşandı. Dreyfus’un haksız yere mahkum edilmesi ve devamındaki adalet mücadelesi, antisemitizmle mücadele ve adaletin üstünlüğü gibi temel konuların tartışılmasına neden oldu.
Dreyfus’un büyük bir haksızlığa ve adaletsizliğe uğradığını savunanların en başında Emile Zola gelmekteydi. Yaşamları boyunca hiç görüşmemiş olan bu ikili; adaletsiz, haksız, hukuksuz bir davanın başlıca iki aktörü oldular: Dreyfus bir “sanık”, Emile Zola işe bu adaletsizle isyan eden ve bu uğurda ağır bedeller ödeyen; devleti, orduyu, tüm kurumları ve kiliseyi karşısına alan Fransa’nın “vicdanı” olma misyonunu yüklenen bir gazeteci ve roman yazarıydı.
Tüm basın – yayın bu hukuksuzluğu görmezden gelirken, bu deneyimli gazeteci ve başarılı romancı bu sessizliği 13 Ocak 1898’de “L’Aurore” gazetesindeki çarpıcı manşetiyle bozdu. Cumhurbaşkanı’na yazılan açık mektup, büyük boy “J’accuse / “itham” ediyorum” başlığı altında yayınlandı:
“İtham ediyorum: Yarbay du Paty de Clam. İtham ediyorum: General Mercier. İtham ediyorum: General de Boisdeffre ve General Gönse. İtham ediyorum: General de Pellieux ve Binbaşı Ravary. İtham ediyorum: Savaş Bakanlığı.”
Devamını podcast yayınımızdan dinleyebilirsiniz.
Tamalayıcı olması açısından ve Dreyfüs meselesinin ve adaletsizliğin bir toplumu nasıl içten içe çürüttüğünü, kutuplaştırdığını ve günümüz Türkiyesi ile inanılmaz benzerlikler taşıdığı konusunda Ahmet Özkan’ın, “Dreyfüs Olayı ve Emile Zola: Bir Adalet Arayışı” başlıklı makalesinden de yararlanabilirsiniz..