
Geçtiğimiz hafta Kocaeli’nin Darıca ilçesinde yaşayan 18 yaşındaki bir gencin intihar haberi gündeme geldi. Furkan Celep isimli genç instagram hesabından yayınladığı bir notla intihar edeceğini belirttikten sonra kayalıklardan atlayarak yaşamına son verdi.
Bir kargo firmasında çalışan Furkan Celep sosyal medya hesabından intihar edeceği yönünde bir not paylaşırken, paylaşımda içki veya uyuşturucu maddenin etkisinde kalmadığını belirtti. Furkan Celep, bunalım veya depresyonda olmadığını ifade ederek, bunun günlerce, haftalarca hatta aylarca üzerinde düşündüğü bir konu olduğunu ve sonucunda böyle bir karara vardığını söylediği görüldü.

İntihar konusu insanoğlu için oldukça eski bir tartışma konusu. İntihar genellikle hastalık ve ruhsal çöküntü ile bir tutulurken intihar eden kişinin genellikle psikolojik sorunlar yaşadığı için canına kıydığı farz edilir. Gerçekten de ölümü bir hiçlik ve yaşamı da sahip olduğumuz belki de tek şey olarak düşündüğümüzde intihar “normal” insanlar için tümüyle anlaşılmaz olur.
İşte Furkan’ın intiharı da tam da burada dikkat çekici bir nitelik kazanıyor. Çünkü Furkan, herhangi bir psikolojik rahatsızlık nedeniyle değil de oldukça soğukkanlı bir tavır içinde intihar ediyor. Bu, kişinin kendi yaşamına son verme hakkının olup olmadığı yönündeki kadim tartışmayı beraberinde getirirken 18 yaşındaki bir genci ölüme sürükleyecek nedenlerin neler olabileceği de başka bir tartışma konusu. Ancak önce Furkan’ın bıraktığı notu okumakta fayda var:
Fazla hassas bir kalp
“Sözlerime başlamadan önce bir içki, uyuşturucu veya bir madde etkisinde olmadığımı belirtmek istiyorum. Bunalımda veya depresyonda değilim. Bu üzerine haftalarca hatta aylarca düşündüğüm ve sonucunda bu karara vardığım bir durum. Bu zaman diliminde birçok kişiyle dolaylı yoldan konuştum. Durumu bu kadar ciddi ve derinlemesine anlatmak istemedim. Paniğe kapılmalarını, bu konuya kafa yormalarını, saatlerini vermelerini, psikolojilerini ve yaşantılarını etkilemek istemedim. Olabildiğince yumuşattım ve gerektiğinde durdum. Kendi içimde kendi sorunumu çözmeye çalıştım. Vardığım sonuç ise bu.
Hassas kalpli diyebileceğiniz insanlardan birisiyim. Şu zamana kadar hep doğru olanı yapmaya çalıştım. Yalan söylememeye, küfür etmemeye ve argo kullanmamaya çalıştım. İnsanları incitmemeye özen gösterdim, onlara sürekli olarak elimden geldiğince yardımcı oldum, değerli hissetmelerini sağladım, verebildiğim kadar değer verdim. Çokça empati yaptım duygularını hissetmeye, onları anlamaya büyük özen gösterdim. Çok yönlü olabilmek için her kafa yapısına uygun şarkı dinledim, kitap okudum, araştırma yaptım. Herkesin görüşünü değerlendirdim, onlara saygı gösterdim.
Kendimi geliştirmek için spora gittim, yabancı dil öğrenmeye çalıştım. Herkese ve her şeye karşı merhametli oldum. Karıncayı bile ezmemeye özen gösterdim. Evde bir arı veya böcek olsa bile onu öldürmek yerine bardakla alıp özgür bıraktım, yemekten arta kalanları çatıya kuşların aç kalmaması için attım.
Zorbalıktan kaçındım, kimseye bulaşmadım, zorda kalanlara yardım ettim. Paraya ihtiyacı olana para ilgiye ihtiyaçları olana ilgi verdim. Hayvanları sevdim onlara ilgi gösterdim, besledim. Doğayı kirletmemeye çalıştım. Uzayı, doğayı, ormanları, gökyüzünü ve hayvanalar için plastiklerimi çöp yerine istifleyip geri dönüşüme bile atmaya çalıştım. Daha iyi bir dünya için elimden geleni yaptım.
Ailevi duygulardan yoksun büyüdüm hiçbir zaman babamla veya abimle doğru dürüst dertleşemedim, onlardan değer görmedim (bunun için onları suçlamıyorum sadece biraz değer biraz şefkat görmek isterdim sanırım bu iyi gelebilirdi)
Kendi özümü yeteneğimi öğrenemedim, bunun için çok uğraştım ve çaba gösterdim. Neyi sevdiğimi bilmiyorum, ne olmak istediğimi bilmiyorum, ne okumak istiyorum bunu dahi bilmiyorum. Benim yaşımdaki insanlara aramda uçurum var, her konuda benden daha üstünler.
Zaman geçtikçe kendi kişiliğimden ayrılmaya başladığımı hissediyorum. Gittikçe yalan söylemeye, argo hatta küfür kullanmaya başladım. İnsanlardan uzaklaşmaya onları önemsememeye, doğaya ve hayvanlara zaman ayıramamaya başladım. Kendimi zamanla duygusuz bir insana dönüşüyormuşum gibi hissediyorum. Bunlar bana göre değil ben böyle olmak, hayatımın geri kalanına duygusuz bir insan olarak devam etmek istemiyorum. Sorumluluk almak istemiyorum. Bir araba, bir ev veya herhangi bir şey uğuruna yıllarımı aylarımı harcamak istemiyorum. İş hayatı bana çok yorucu geliyor. Hem içten hem de dıştan yıpranıyorum. Bir şeyler uğruna bunca sorun yaşamak bana mantıklı gelmiyor. Bunun yerine her şeyi arkada bırakıp gitmek, her şeyi kapatmak daha mantıklı geliyor.
Belki de bu kadar derin, bu kadar hassas bir insan olmamalıydım. Keşke tanrı beni böyle yaratmasaydı deyip duruyorum kendime. Birisi en ufak hakaret bile etse buna üzülüyorum. Biraz üzülünce boğazımın yanıyor, sözcükler çıkamıyor boğazımdan. Merak ediyorum neden kimse bana değerli olduğumu hissettirmiyor? Neden kimse beni sevmiyor? Milyarlarca insan olmasına rağmen neden kendimi bu dünyada yalnız ve değersiz hissediyorum? Biraz daha eğlenceli, daha yakışıklı, daha çalışkan mı olmam gerek. Hayat bunları istiyor. Benim bunları karşılayacak ne gücüm ne de umudum var.
Daha iyi görünmek için, insanların beni sevmelerini sağlamak için kendimi yormak, yıpratmak, ruhumu bedenimi kirletmek istemiyorum. Neden beni böyle sevmiyorlar ki? Düşüncelerimi, fikirlerimi, değer verdiğim her şeyi sırf dış görünüşüm biraz kötü diye kestirip atıyorlar. Bu konuda önemseyeceğim birisini bulmaya çalıştım (değer vermek istedim, değer görmek istedim özel hissetmek istedim) ama her seferinde ters tepti, dostluklar arkadaşlıklar kurmaya çalıştım olmadı.
Çok sevdiğim, uğruna her şeyimi verebileceğim iki dostumu bu konuda üzdüğüm için özür diliyorum. Benimle geçirdikleri vakitler için, her şeylerini benimle paylaştıkları için, bana karşı nazik ve iyi kalpli oldukları için, benimle yıllarca birlikte oldukları için ve bana kattıkları her şey için çok teşekkür ediyorum. Onlara buradan bir kucak dolusu kalp yolluyorum.
Her şeye rağmen bugünün geleceğini biliyordum, hiçbir zaman yaşlanmayacağımı, düzgün bir hayat yaşamayacağımı biliyordum. Sadece bana bu kadar yakın olduğunu bilmiyordum.
Bu dünya yaşamak için çok kötü bir yer, bunu istemiyorum. Son kez bugüne kadar birisini üzdüysem veya kalbini kırdıysam bunun için üzgünüm, özür dilerim. Belki burada bulamadığım huzuru gökyüzünde bulurum. Huzurlu, mutlu ve umut dolu hayatlar sürmeniz dileği ile hoşça kalın…
Aslında hiçbir şey için yaşamıyorum. Yaşamak için bir nedenim bir amacım yok. İnsanların yoluma sürekli taş koyup beni yoracaklarını biliyorum, bunun için çabalamak istemiyorum.
Burada kalmamı sağlayan bir kaç şey vardı. Şarkılar, kitaplar, filmler, doğa, gökyüzü (özellikle bulutlar ve gün batımı) ve birkaç tane de dost. Bunlar benim bir süreliğine burada kalmamı sağladı, bunun için minnettarım.”
Hayata karşı ölüm: Nihilist Makine
Bu metinde dikkat çeken birinci şey, Furkan’ın intihar nedeninin belirli bir nedeninin olmaması. Örneğin yoksulluk, geçim sıkıntısı, psikolojik bunalım gibi belirli bir intihar nedeni yok. Alkol ya da uyuşturucu madde kullanımı söz konusu değil. Nedenin daha çok yaşamın Furkan’ın beklenti ve isteklerinin çok geride olmasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Burada soğukkanlı bir akıl yürütmeyle karşı karşıyayız. Mademki hayat benim istediğim gibi değil o halde ben de yaşamamayı seçiyorum tavrı söz konusu. Bu 18 yaşındaki bir genç için oldukça radikal bir düşünce.
Furkan’ın intiharının arka planında yatan şeyin genel olarak nihilizm olduğunu söyleyebiliriz. Nihilizm, bütün değerlerin değersizleşmesi durumunu ifade eder. Öyle ki uğruna yaşanacak değerler artık yoktur, eski değerler değersizleşmiş yeni değerler ise henüz doğmamıştır. Bu ara durumda insan kendisinden bıkkınlık ve yorgunluk duyar, yaşamayı istemez ve hiçliği arzular. İstenecek hiçbir şey yoksa hiçliğin kendisi istenir ve hiçliğin üzerinde hiçbir değer bulunamaz. Furkan’ın soğukkanlı intiharının arkasındaki psikolojik durumun bu nihilist tutum olduğunu söyleyebiliriz.
Evet Furkan hayal kırıklığına uğramıştır ancak bu hayal kırıklığı belli bir kişi veya olay üzerinden şekillenmemiştir. Furkan’ın hayattan beklediği değerleri hayat sunmamaktadır. Buradaki çelişki budur. Çalışmak, senelerce çalışmak ve bunun karşılığında ev veya araba satın almak Furkan’ın arzuladığı bir şey değildir. Çünkü Furkan’ın istediği tek şey biraz huzurdur ve çalışma yaşamı bu huzuru sunmamakta onun yerine sürekli bir kölelik mantığını devam ettirmektedir. Çalış, para kazan, biriktir, kendine eşya ve/veya ev-araba al sonra yeniden çalış yeniden biriktir ve yeni şeyler al. Kapitalizmin ve modern dünyanın sunduğu bu kısır döngü insan ruhunun derinliklerine hitap etmemektedir. O “huzur” istemektedir. Ama daha 18 yaşında olan bir çocuk neden huzur ister ki? Onun zaten huzurlu olması gerekmez mi? Evet ailesinden, özellikle de abisi ve babasından sevgi görmediğinden yakınmaktadır Furkan ama sadece bu intihar için yeterli bir neden olabilir mi?
İntihar insanın elinde olan tek şeyi yaşamı hiçliğe savurmasıdır. Ama bunun anlamı şudur: İnsan zaten hiçliğin içinde değil midir? Eğer öyleyse yaşamımız zaten bir hiçlik girdabındaysa o halde ölmenin yaşam karşısında ne gibi bir eksiği vardır ki? Günden güne eriyerek hiçlik içinde yok olup gitmektense kendi irademle kendi hayatımı hiçliğin içine savurmam daha mantıklı değil midir?
Furkan’ın, karar almadan önce çokça düşündüğünü söylediğini göz önüne alırsak bunların hepsini düşünmüş olması gerekir. Gerçekten de intihar eden bir kişinin bunları düşünmemesi olanaksızdır. Hayat zaten hiçliğe dâhil ve var olan her şey hiçliğin gölgesi altında solarken ölümün hiçliği, hiç değilse, huzursuzluk barındırmaması nedeniyle daha tercih edilesi değil midir? Evet, yaşam, bir hiçlik biçimi olarak bitecektir ancak onunla beraber bu huzursuzluk da sona erecek ve intihar eden sonunda derin bir nefes alabilecektir. Ama tam burada intihar bir paradoks olarak karşımıza çıkar. Müntehir derin bir nefes alacak ancak bu nefesi hayattan ölüme geçişin o kısa anıyla sınırlı olacaktır, intiharın ardından rahat bir nefes almak söz konusu olmayacaktır. Derin nefes sadece tasavvura ait bir şey ve sadece yaşamda olabilecek bir şeydir. O nedenle intihar bir paradoksa yakalanır: yaşamdan kaçar ama kendisine varamaz çünkü ölüm yoktur.
Furkan’ın bıraktığı nottan son derece hassas bir kalbe sahip olduğu anlaşılıyor. Bir yandan spor yapıp, bir yandan dil öğrenip bir yandan da hayatı yaşamaya değer bulmayışı çelişik görünüyor. Ama bunu Furkan’ın intihar etmeden önce bütün yaşam yollarını denediği şeklinde de yorumlayabiliriz. Tüm etkinliklerine rağmen yaşama etkinliğini göstermeyi arzulamamakta veya hayatın sert ve zor yanları karşısında bu etkinlik arzusunun fazla kırılgan olduğunu söyleyebiliriz.
Yukarıda Furkan’ın intihar eyleminin nihilist bir eylem olduğunu söylemiştik. Son derece radikal bir nihilist eylem olarak intihar, aynı zamanda yaşamın genelinde ağırlık kazanan nihilist tavrın bir yansımasıdır. Nihilist şöyle sorar: Neden yaşamalıyım? Ne için yaşamalıyım? Ve bu sorulara yanıt bulamadığından hiçliğe yönelir, yaşam onun için değersizleşir ve hiç olur. Bu dünya üzerinde yayılan bir tutumdur ve pek çok görüntüsü vardır. Örneğin ötanazi tartışmaları bu nihilist tutumun yansımalarından birisidir. İnsanların kendi iradeleriyle ölüme gitmeleri ve bunun yasal bir hak olarak tanınması talebi nihilizmin günümüzde vardığı düzeye ilişkin bir işaret olarak ortaya çıkar. Hindistan’da geçenlerde yaşanan bir olay ise bu nihilizmin vardığı düzeye ilişkin iyi bir göstergedir. Buna göre 27 yaşındaki bir genç, kendisine sormadan kendisini dünyaya getirdikleri için anne babasına dava açmıştı. Bu paradoksal durumun nihilizmi, insanın yaşama ilişkin eyleme arzusunu sakatlayarak onu felç eder. Anne babanın çocuklarını dünyaya getirirken ona danışma fırsatı olmayışı bir yana, yaşamın kötülenmesi, değillenmesi ve değersizleşmesi de giderek artan biçimlerde yaygınlaşmaktadır.
Son olarak Furkan Celep’in intiharı, her yıl yüzlerce kişinin intihar ettiği ülkemizde belki de çok üzerinde durulacak bir şey olmayacaktır. Her yıl yüzlerce insan intihar etmekte, bir o kadarı da iş cinayetleri, trafik kazaları gibi önlenebilecek olaylarda hayatını kaybetmektedir. Ancak Furkan’ın intiharının ayırt edici özelliği kendi eylemini soğukkanlı bir tercih olarak orta yere bırakmasıdır, bu hayatın değersizliğine dönük atılmış bir çığlıktır: Neden yaşayayım ki seni, yaşamak hiçlik olduğu ve değer taşımadığı sürece, yaşamaya değer olmadığı sürece neden yaşanmalıdır ki? Hayat kendi başına mutlaka yaşanması gereken kutsal bir şey midir? Yoksa yaşamın belli değer ve niteliklere sahip olması mı gerekir yaşamak için? Ama ya yoksa, ya yaşamak kendinde bir değer taşımıyorsa o zaman ölmeye hakkımız yok mudur? Furkan’ın radikal sorusu bu gibi görünüyor.

1979 İstanbul doğumlu. Lisans eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü’nde tamamladı. Ardından Londra’daki Middlesex Üniversitesi’nde felsefe üzerine yüksek lisansını yaptı ve uzun seneler Londra’da yaşadı. Halen Hacettepe Üniversitesi’nde felsefe bölümünde doktora öğrencisidir. Bugüne kadar aralarında çevirmenlik ve editörlüğün de bulunduğu pek çok işte çalıştı. Aynı zamanda şair. Pek çok dergi ve fanzinde şiiirleri yayımlandı.