
Tarihçi Sheila Rowbotham, LGBT Tarihi Ayı bağlamında şair, filozof, ütopik sosyalist ve Viktorya dönemi İngiltere’sinin baskısı altında eşcinsel haklarının öncüsü Edward Carpenter’ı anıyor.
Sheila Rowbotham
Edward Carpenter, Britanya’daki ilk sosyalistlerden biriydi. 1883’te Marksist Sosyal Demokrat Federasyonun (SDF) kurucusu Henry Hyndman, onu William Morris ile tanıştığı Westminster Bridge Road’daki devrimcilerin bir bodrum toplantısına götürdü.
Bu topluluk, birkaç ateşli gruptan biriydi. Anarşist Peter Kropotkin‘e göre, sadece iki yıl önce, Hyndman bir “Sosyalist Kongre” çağrısı yaptığında, toplantı o kadar küçüktü ki, delegelerin çoğu Hyndman’ların evinde toplanabiliyordu.
Edward Carpenter, sınıf mücadelesine katılması kaçınılmaz olan biri değildi. 1844’te doğdu, Brighton’ın üst sınıf bir ailesinde büyüdü ve Cambridge’den mezun oldu, önce bir Anglikan küratörü ve ardından bir yetişkin eğitimi hareketi olan University Extension’da öğretim görevlisi oldu. Dersleri Carpenter’ı Kuzey İngiltere’ye götürdü ve burada hem Isabella Ford gibi orta sınıf feministlerle hem de işçi sınıfı öğrencileriyle tanıştı. Kendi geçmişine rahatsız edici bir şekilde yabancılaşarak Sheffield’ın dışındaki Cordwell Vadisi’nde Millthorpe adlı gri bir taş eve yerleşti. Yeni arkadaşları yerel halk, çiftçiler, işçiler ve Carpenter’ın aşık olduğu George Hukin adında bir ustura bileyiciydi.
Carpenter, otobiyografisi My Days and Dreams’de (1916) (Günlerim ve Düşlerim), kamusal yaşamdaki tecimsellikten, sınıf ayrımından, kadınların boyun eğdirilmesinden, “hisse senetlerine ve tahvillere tapınmadan, insan kalbinin aç bırakılmasından, bedenin inkar edilmesinden nefret ettiğini” ifade eder. Kapitalizme karşı kendin yap alternatifini, basit yaşamı benimsedi ve bununla birlikte sanayileşmenin çevreye verdiği tahribatın ilk eleştirilerinden birini yaptı. Britanya çevresinde propaganda yapan bağımsız Sheffield Sosyalist Derneği’nin kurulmasına yardım etti.
1890’lar boyunca Carpenter, Millthorpe’taki bahçesindeki ahşap bir kulübede oturdu ve daha iyi bir toplum için vizyonlarını yazdı. From Adam’s Peak to Elephanta: Sketches in Ceylon and India (1892) (Adam’s Peak’ten Elephanta’ya: Seylan ve Hindistandan Eskizler) adlı Hindistan ve Sri Lanka’ya yaptığı uzun bir yolculukla ilgili anlatımında, Raj’ın uğursuz temsilcileriyle alay etti ve Cambridge’den arkadaşı Ponnambalam Arunachalam’ın rehberliğinde Gnani Ramaswamy’den nasıl öğrendiğini anlattı.
1893 ve 1895 arasında, hem erkek üstünlüğüne hem de cinsel ilişkilerle ilgili hüküm süren gizliliğe itiraz ettiği seks üzerine üç risale yayımladı. Erken dönem seks psikoloğu Havelock Ellis‘le evli olan ancak kadınlara ilgi duyan romancı Edith Ellis, onun “seks bombalarını” dört gözle bekliyordu. Risaleleri gerçekten de patlayıcıydılar, özellikle üçüncüsü, Homogenic Love and its Place in a Free Society (Homojenik Aşk ve Özgür Toplumdaki Yeri), sadece özel dolaşım için basıldı, çünkü eşcinsel aşk sadece uygunsuz olarak görülmüyordu, aynı zamanda yasadışıydı.
Love’s Coming of Age’de (1896) (Aşkın Erginlik Çağı), Carpenter, otobüslerde ve trenlerde yanlarında birisi olmadan seyahat ettiklerini veya bisikletlerine bindiklerini gözlemlediği, entelektüel açıdan huzursuz ve cinsel açıdan asi olan yeni kadınları selamlar. Bu güçlü azınlık, Viktorya döneminin kısıtlamasına şiddetle direnirken, Carpenter’ın keyifle belirttiğine göre, tersine, aşık olana kadar hobisi veya kariyeri peşinde neşeyle koşuşturan üst sınıf ‘büyümemiş erkek’, aşık olunca ‘pekmeze bulanmış bir sinek gibi debelenir’.
Carpenter, yoksul bir Sheffieldlı aileden George Merrill adında genç bir adama aşık olmuştu. 1891’de Totley’e giden bir trende gözgöze geldikleri ilk andan beri birbirinin cazibesine kapılan iki adam, ömür boyu yoldaş olacaklardı. Merrill için cinsel tabular uzak durulması sınırlar değildi; basbayağı onları önemsemiyordu. E. M. Forster daha sonra, 1914’te Millthorpe’a yaptığı bir ziyarette Merrill’in “arka tarafına” nasıl dokunduğunu ve içinden Maurice romanını yazma kapasitesini nasıl ortaya çıkarttığını anlatacaktı.
1890’ların sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında, Carpenter’ın evi isyancılar ve reformcular, doğa koruyucular, bahçeşehir ([i]) tasarımcıları, sendikacılar, Clarion sosyalist bisikletçiler ([ii]), feministler, doğum kontrolü savunucuları, vejetaryenler ve Bağımsız İşçi Partisi üyesi genç Fenner Brockway gibi radikal Hıristiyanlar tarafından ziyaret ediliyordu. Brockway daha sonra, kendisi gibi ILP’lilerin ‘sosyalist çalışmamızın heyecanından elimizi çekmek ve bize dayanma gücünü veren tek şey olan dinginlik ve sükûneti sessizlikte aradığımız o anlarda’ Carpenter’ın Whitman tarzında yazılmış uzun şiiri Towards Democracy’yi nasıl hevesle okuduklarını anlatacaktı.
Carpenter’ın Bristol’den sosyalist arkadaşı Robert Gilliard, ‘sosyalizmin bir mütevazı tarafı ve… bir de çok daha derin ve daha kapsamlı bir tarafı’ olduğunu dile getiriyordu. İkinci taraf, Brockway’in insancıl etiğinden, avangard New Age dergisi çevresinde maneviyat ile yaratıcı devrimin kaynaşmasına kadar çeşitli biçimlerde tezahür ediyordu. Utangaç bir Goldsworthy Lowes Dickinson, Carpenter’a insan deneyimi, mistisizm ve sosyalizme olan ilgisini nasıl birleştirdiğini sorduğunda, “kızıl bayrağını zemin kattan asmayı ve sonra nasıl göründüğüne bakmak için yukarı çıkmayı sevdiğini” söylüyordu.
Carpenter 1920’lerin sonlarına kadar yazmayı sürdürdü, uluslararası bir takipçi kitlesi edindi ve yelpazesini antropoloji, pagan dinler, toprak reformu ve endüstriyel demokrasiye kadar genişletti. Sadece madenlerde ve demiryollarında değil, orduda ve poliste de işçilerin kontrolünü savundu. Ölümünden sonra etkisi azaldı, ancak Millthorpe yakınlarındaki kırsal kesimdeki yerel halk, yaşlı sosyalistler ve 1960’larda ve 70’lerde örgütlenmeye başlayan bazı eşcinsel erkekler tarafından hatırlanmaya devam etti.
Onun adına on altı yaşındayken Havelock Ellis hakkında bir biyografide rastladım. Birkaç yıl sonra tarihçi E. P. Thompson’dan Leeds New Unionist organizatörü ve şair Tom Maguire’ın Carpenter’dan etkilendiğini öğrendim. 1960’ların ortalarında, Sheffield Kütüphanesi’nde Carpenter’ın makalelerini okudum ve bağımlısı oldum, Jeffrey Weeks ile birlikte Socialism and the New Life’ta (1977) (Sosyalizm ve Yeni Yaşam) onun hakkında yazdım ve sonunda onun bir biyografisini yazdım. Onun nüktedanlığı ve temkinli cesaretine kapıldım ve ayakları yere basan ama gözlerini yıldızlara dikmiş ütopyacılık versiyonundan ilham aldım.

Sheila Rowbotham, Britanya’daki Kadın Özgürlük Hareketi’nde etkili olan sosyalist feminist bir tarihçidir. Kitapları arasında Women, Resistance and Revolution (Kadınlar, Direniş ve Devrim) ve Beyond the Fragments: Feminism and the Making of Socialism (Feminizm, Sosyalizm ve Eylemde Birlik) yer alıyor.
[i] Bahçeşehir (İngilizce: Garden city), ilk olarak 1898 yılında Birleşik Krallık‘ta Ebenezer Howard tarafından başlatılan bir kentsel planlama yöntemidir. Bahçeşehirler, orantılı alanlarda konut, endüstri ve tarım alanlarını içeren yeşil kuşak ile çevrili, kendi kendine yeten topluluklar için planlanmaktaydı. Letchworth ve Welwyn Garden City şehirleri ilk örneklerinden biridir. (Kaynak: Wikipedia)
[ii] Ulusal Clarion Bisiklet Kulübü, 1894’te kurulmuş ve 20. yüzyıl boyunca işçi hareketiyle güçlü bağlarını koruyan bir İngiliz bisiklet kulübüdür. En güçlü olduğu dönem olan 1936’da, 233 Birleşik Krallık şubesi ve 8.306 üyesi vardı. 2021’de “sosyalizm ilkelerine verdiği desteği”, “adalet, eşitlik, kapsayıcılık ve çeşitlilik” desteğiyle değiştirdi. Bugün Büyük Britanya’da yaklaşık 30 şubesi ve 1.900’den fazla üyesi var.
Bu makale Tribune’da yayınlanan İngilizce orijinalinden Türkçeye çevrilmiştir.
Çeviren: Irmak Gümüşbaş