
Şili halkı, diktatör Pinochet döneminden kalma anayasanın yeniden yazılmasına yol açacak referandum için 25.10.2020 tarihinde sandıklara gitti. 28.10.2019 tarihinde yapılan bu röportaj, anayasa referandurumuna gidilme kararıyla sonuçlanan halk eylemlerinin çıkış noktasını ve konjüktürü anlatıyor.
Röportaj: Ronan Burtenshaw
Isidora Cepeda Beccar ile bir söyleşi
Şili’deki protesto hareketi bir neslin en büyük protestosu ve sadece ekonomik reformlarla sınırlı değil – Pinochet diktatörlüğünün mirasını devirmek istiyor.
Bu hafta sonu Şili, demokrasiye dönüşünden bu yana gördüğü en büyük gösterilere şahit oldu. Santiago’da bir milyondan fazla insan sağcı Piñera hükümetini protesto etmek için sokaklara döküldü.
Bu ayın başlarında toplu taşıma ücretlerindeki artışa duyulan öfke olarak başlayan protesto hareketi, kısa sürede emekli aylıkları, sağlık hizmetleri ve ücretlerle ilgili uzun süredir devam eden bir dizi sosyal ve ekonomik sorunlara yönelik protestoya dönüştü. Ülkenin dört bir yanına ulaştıkça, talepleri derinleşti: protestocular yeni bir anayasa ve ülke siyasetinde Pinochet rejiminden sonra yapılan reformlardan çok daha köklü reformlar talep etmeye başladılar.
Şehirler, sosyalist söz yazarı / besteci ve 1973 darbesi sırasında idam edilen, Allende hükümetinin destekçisi Víctor Jara’nın şarkılarıyla çınlarken, Şili’nin protesto hareketini Santiago merkezli bir katılımcı ve siyasi aktivist olan Isidora Cepeda Beccar ile konuştuk.
RB: Öncelikle bana bu protesto hareketinin nasıl başladığını biraz anlatır mısınız?
ICB:İlk olarak, hükümetin toplu taşıma ücretlerini artırması nedeniyle başladı. Şili’de, bu yeniden düzenlemelerin uygulanmasından sorumlu bir Toplu Taşıma Uzmanları Paneli var. Bu zammın petrol fiyatındaki artıştan, tüketici fiyat endeksindeki değişimden ve doların fiyatı gibi farklı faktörlerden kaynaklandığını savundular. Bu yüzden fiyatları otuz peso [3 pense eşdeğer] artırdılar- ki bu büyük bir miktar değildi ve hükümet protesto beklemiyordu. Fakat öğrenciler organize olmaya ve insanları ödememeye teşvik etmeye başladılar. Aslında bunlar kendi biletleri olan lise öğrencileriydi, bu yüzden fiyat artışları onları hiç etkilememişti.
Protestoları için ‘Bunu ailem için yapıyorum’ veya ‘Bunu annem için yapıyorum’ diyorlardı. İnsanların para ödemeden geçebilmesi için metro istasyonlarını açmaya çalıştılar. Bu protestolar sorun yarattı ve polis biber gazı kullanarak müdahale etti. Bu sadece öğrencilerin etkilenmediği anlamına geliyordu – istasyonda veya trende olan herkes göz yaşartıcı gazla boğuşuyordu.
Protestolar bundan dolayı tırmandı ve ardından geçen cuma kaos o kadar şiddetlendi ki metronun bazı istasyonlarının kapatılmasına karar verdiler. Santiago berbattı. İşten eve dönmeye çalışan insanlar bir metro istasyonuna gidip burayı kapalı bulunca, bir sonraki istasyona gidiyorlardı ve orası da kapalıydı. Bilgilendirme çok azdı . Bazı durumlarda insanlar kapalı istasyonlara saldırmaya başladı. Bazı istasyonlar şüpheli durumlarda ateşe verildi.
Bu, hükümetin o gece Olağanüstü Hal çağrısı yapması için bahane oldu. Ancak protestoların büyük bir halk desteği vardı. Son aylarda, hükümet bakanlarının Şili toplumundaki pek çok kişiyi etkileyen güvencesizliği anlamaktan ne kadar uzak olduklarını gösteren bir dizi açıklama geldi. İşçi sınıfı aileleri genellikle maaşlarının % 20’sini veya daha fazlasını ulaşıma harcamak zorunda. Protestolar, insanların genellikle evlerinden işe gitmek için iki saat seyahat etmek zorunda kaldıkları düşük gelirli bölgelerde başladı. İnsanlar yalnızca çalışmak için yaşadıklarını, onun dışında pek bir şeyleri olmadığını düşünüyordu.
Bu, protestoların hızla yayılması anlamına geliyordu. İnsanlar, demokrasinin dönüşünden beri örtülü olan talepleri dile getirmeye başladı. İnsanlar tüm hayatları boyunca makul bir maaşla çalıştıktan sonra kendilerini yoksulluk içinde buldukları -sağlık sistemi de dahil olmak üzere – bireysel emeklilik sistemi hakkında taleplerini dile getirmeye başladılar. Devlet esasen halk sağlığı sisteminden çekildi. Çok sayıda iyi doktor var ama altyapı çok yetersiz. Geçen ay doktorlar ilaç eksikliğinden bile şikayet ediyorlardı. İnsanlar, en temel ameliyatlar için üç ay bekleyebiliyorlar. Yakın tarihli bir rapor, 2018’de 26.000 kişinin tıbbi bakım için uzun süre beklenmesi nedeniyle öldüğünü ortaya çıkardı.
Bunlar derinden hissedilen adaletsizlikler. Şili’deki diktatörlüğü takip eden sistemin yalnızca küçük bir elite gerçekten fayda sağladığı gerçeğini ortaya koyuyorlar. Medya Şili’den Latin Amerika’nın cevheri olan zengin bir ülke olarak bahsediyor. Ancak çalışan insanların çoğu günlük yaşamlarında bunu böyle görmüyor. Bu hareket, durumu tam olarak nasıl değiştirmek gerektiğini size söyleyemez – ama açıkça değişiklik talep ediyor.
RB: Şili’nin geçen yıl Sebastián Piñera’nın seçilmesinden bu yana sağcı bir Başkanı var. Hükümeti bu harekete nasıl tepki verdi?
ICB: Piñera’nin öğrencileri dinlemeyi reddettmesiyle başladı protestolar aslında . Ancak bu beklenmedik bir şey değildi, genellikle hükümetin kararlarına yönelik küçük protestolar oluyordu. Sonunda yorulacaklarını ve olduğu gibi devam edeceklerini düşünüyorlardı. Hükümetin, her işçinin hayatını etkileyen metro istasyonlarını kapatmaya karar vermesi ve ardından gelişen protestolara böylesine sert bir baskı ile tepki vermesi ile durum değişti.
Metro istasyonlarının yanmaya başladığı cuma günü, enerji şirketi Enel’e ait başka bir bina alevler içinde kaldı. Bu yangınları kimin başlattığını gerçekten bilmiyoruz. Hükümet tarafından, hareketin kötü amaçlı gruplar tarafından organize edildiğinin ve kendi deyimleriyle “her vatandaşa” saldırı düzenlendiğinin kanıtı olarak sayıldı. Bu – söylemi, oldukça popüler olan hareketin taleplerini bu kadar çabuk değiştirmeye çalışmak, onu şeytanlaştırmaya çalışmak – bir hataydı. İnsanlar hükümetin olup bitenleri anlamaktan ne kadar uzak olduğunu anladılar.
Geçen cumartesi, hükümet bir başka gerginliğe neden olan orduyu sokaklara çıkardı. Sonra o pazar günü Piñera bunu bir üst seviyeye taşıdı ve harekete karşı bir “savaş” içinde olduğunu söyledi. Sözleri tam olarak, “hiçbir şeye ve hiç kimseye saygı duymayan güçlü ve amansız bir düşmana karşı savaş halindeyiz” idi. Düşmanın kim olduğunu belirtmedi, ancak onu çeşitli yorumlara açık bıraktı. Gerçek problemden – genel hoşnutsuzluktan – kaos hayaletini ve şiddetli örgütlü insanların oluşturduğu bir tehdit söylemini öne sürerek kaçınıyordu.
Çoğu sıradan insan bunun aşırı bir söylem olduğunu düşündü. Büyük çoğunluğun aşikar olan endişelerini bir kenara atmanın hiçbir gerekçesi yoktu. Yangınları tam olarak kimin başlattığı hala belirsiz, ancak insanlar Başkan’ın var olmayan bir canavar yarattığını hissetti. Gerçek olan, yıllarca biriken öfke ve hayal kırıklığı. İnsanlar şiddet eylemlerini desteklemedi, ancak çoğu bunun kaynağını anladı.
Bu tehdide karşılık olarak ordunun sokaklara çıkarılması kayda değerdi. Şili’deki ordunun tarihi olumlu değil. Sadece kendi halkına karşı hareket ettiler. Modern dönemde başka bir ülkeyle savaşmamışlardı. Orduyu sokaklarda görmek ürkütücü – özellikle de bu ordu yakın geçmişte siyasi faaliyetler nedeniyle halkınıza işkence edip öldürdüyse daha da ürkütücü. Bu, toplumsal imgelemde gerçekten canlıdır.
Bir anda sokaklarda zırhlı araçlarımız ve tanklarımız oldu. Metro istasyonlarının girişindeydiler. WalMart gibi süpermarketleri koruyorlardı. Sokağa çıkma yasağı getirildi. Bu süre zarfında çoğu insan evine gitti, çünkü sokağa çıkma yasağının kaldırılması durumunda ne olacağını bilmek istemiyorlardı. Tüm bunlar, kuşatma altında yaşadığımız fikrini pekiştirdi.
Protestocularla ordu ve polis arasında çatışmalar yaşandı. Resmi rakamlar on sekiz kişinin öldüğünü gösteriyor – ancak protestolar gece sokağa çıkma yasağı sırasında olursa, ne olacağını gerçekten bilmiyoruz. Basın yok. Polis ayrıca insanların evlerine baskınlar yaptı ve aktivistleri gözaltına aldı. Toplamda 3 binden fazla insan gözaltına alındı.
Bu haftanın başlarında Piñera taviz vermeye başladı. Hükümet, ulaşım ücretlerindeki artışı geri çekti ve emekli aylıkları, sağlık hizmetleri ve asgari ücretle ilgili reformlarla “yeni sosyal gündem” dediği şeyi teklif etti. Fakat bu tatmin edici değildi. Şili’de ‘bugün ekmek, yarın açlık’ diye bir söz vardır. Şu anda asgari ücret 300.000 peso [320 sterline eşdeğer] ve Piñera 50.000 peso [53 sterlin] zam yapmaya söz verdi – bu kimseyi yoksulluktan kurtarmayacak. Çarşamba günü bu tavizleri açıklamasının ardından bugüne kadarki en büyük protesto dalgasını yaşadık.
Şu anda, çarşamba gününe kadar olan biten her şeyin Başkanı kulak vermeye zorlamak için yeterli olmadığına dair ortak bir anlayış vardı. Ona neoliberal sistemin temel unsurlarını ve aslında eşitsizliğin doğrudan nedeni olan kalkınma modelini bile kabul ettirmek yeterli değildi. Cuma günü, sadece Santiago’da 1,2 milyondan fazla insanın sokaklarda toplandığı tahmin ediliyor. Başka şehirlerde de binlerce kişi katıldı.
Bu gösteriyle öne sürülen talepler çok çeşitliydi, ancak Cumhurbaşkanının istifasından yeni bir anayasa teklifine; medya eleştirisinden, polise ve ordunun davranışına yönelik bir kınamaya kadarbir ana fikir etrafında bütünleşiyordu. Hareket, hükümetin şimdiye kadarki çatışmaya yaklaşımını ve katılığını eleştiriyordu.
RB: Hareket şüphesiz kapsam olarak büyüdü. Peki nasıl gelişti bu hareket ?
ICB: Hareketin bir lideri ve koordine eden bir örgütü yok. Ancak sosyal medya önemli bir rol oynadı. Bir gruba, yerel bir feminist organizasyona ait oluyorsunuz örneğin. Facebook’ta şu anda bir meydanda toplanma hakkında bir gönderi yayınlıyor ve ardından bilgi mahallede paylaşılıyor. Μetro istasyonlarındaki ve farklı meydanlardaki yerel gösteriler buna benzer gelişti. Ardından hareket ilerledikçe insanların bir araya geldiği daha büyük gösteriler oldu. Geçen hafta kitlesel gösteriler yaşandı.
İnsanlar hükümetin tahrip edilen yerler hakkındaki nutuklarına yanıt verdi. Yangınların ve yağma yapan insanların fotograflarını görünce insanlar metro istasyonlarını ve mahallelerini korumak için organize oldular. Bu da insanları bir araya getirdi. Bu hükümetin taktiğinin geri teptiği anlamına geliyordu. Ve hareket yayıldı – ilk başta metro ücretinin arttığı Santiago’daydı. Ancak geçen cumartesi günü Valparaíso, Concepción, Temuco, Punta Arenas’ta da protestolar ve sokağa çıkma yasakları vardı. Hareket ulusal hale geldi.
Ayrıca, insanların dairelerinin pencerelerinden sokağa çıkma yasağına tepki olarak tencere ve tavaları çaldığı eylemler de (Cacerolazos) oldu. Bu, hareket ulusal olsa bile, her mahallede nasıl vuku bulduğuna dair bir fikir verir. Tencere ve tava çalma eylemleri (Cacerolazos), sosyal medyada herkesin Víctor Jara’nın ‘El Derecho de Vivir en Paz’ (Barış İçinde Yaşama Hakkı) adlı şarkısına eşlik etmesi için yapılan çağrıyla daha da güçlü hale geldi.
Santiago’da insanların evlerinden Víctor Jara’nın şarkılarını dinlemek harikaydi. Bundan öteye de gidip hareket büyüdükçe insanlardan ‘El Pueblo Unido, Jamás Será Vencido’ (Örgütlü Bir Halkı Hiçbir Kuvvet Yenemez) sloganları duyuluyordu.
Bu sesler sizi kırk ya da elli yıl önceye, Unidad Popular – Allende Koalisyonu zamanlarına götürüyor, ancak şarkı söyleyen insanlar o zamanların gazileri değil, öğrenciler.
RB: Bu şarkılar sadece Santiago’da değil aynı zamanda Şili Solu ve Allende hükümeti için büyük umutların beslendiği bir zamanda tüm dünyada uluslararası Solu da heyecanlandırıyordu. Şili’deki bugünkü Sol nasıl tepki verdi bu harekete?
ICB: Sol, hareket hakkında görüş belirtmek konusunda isteksizdi. Gündeme gelen hoşnutsuzluk otuz yıl öncesine dayanıyor, sadece diktatörlüğe yönelik değil, demokrasiye geçiş konusunda da. Sol, son yirmi yılın büyük bir kısmında Demokrasi İçin Merkez Sol Parti ve daha sonra sosyalistler aracılığıyla iktidarda kaldı.
Bilmemiz gereken, iktidar olan sosyalistler Allende’nin partisinden değildiler. Sahip olduğumuz Sol başkanlar, Ricardo Lagos ve Michele Bachelet, diktatörlüğün mimarisini değiştirmediler. Pinochet yapıyı kurdu onlar da sadece onu geliştirmeye çalıştılar.
Özelleştirme istikametinde devam ettiler, aynı zamanda sosyal programlarla pazarın akışına ayak uyduramayan insanlara yardım programlarını kurumsallaştırdılar. Şu anki sosyal devlet büyük ölçüde resmi Sol olarak adlandırabileceklerimiz tarafından şekillendirildi.
Resmi Solun son Bachelet hükümeti komunistleri de kapsayan ‘Yeni Çoğunluk (Nueva Mayoria) bayrağı altında yarıştı. 2010 yılındaki protesto günlerinden bu yana Şili Komunist Partisi Camila Vallejo ve Karol Cariola gibi yeni kuşak liderler yetiştirdi. Çok iyiler ve onlar için çok umut beslendi. Ama hükümetteyken çok disiplinliydiler ve hükümet çizgisini desteklediler. Bence bu onların güçlü ve eleştirel bir ses olmalarını zorlaştırıyor. Onlar da diğerleri gibi aynı ‘sürü’ içinde nitelendiriliyor.
Ayrıca Şili’de Frente Amplio veya ‘Geniş Sol’ olarak adlandırılan partiler ittifakı olan ‘yeni’ bir Sol var. Bunlar arasında Podemos’tan esinlenen bir parti olan Revolucion Democratica’nın yanı sıra yeşil partiler, hümanistler, feministler ve benzerleri var. Son seçimlerde iyi iş çıkardılar ve parlamentoda yirmi sandalyeye sahipler. Gösteriler hakkında net bir mesaj vermek için mücadele ettiklerini de söyleyebilirim. İlk cumartesi günü, mecliste ücretlerin düşürülmesi konusunda oylama vardı – bazıları görüşmelere katılacaklarını söylerken, diğerleri ordu sokaklardan çekilmeden katılmayacaklarını belirttiler. Durum oldukça muğlaktı.
Frente Amplio yeni nesil politikacıları temsil ediyor, ama tabiri caizse “halk ile birlikte” olduklarını söylemem. Söylemleri popüler çıkarları savunuyor, fakat politikacıları da eğitimli orta sınıfın parçası. Ama ciddi bir taban oluşturamadılar. Buna karşılık Komünist Parti, düşük gelirli mahalle ve sendikalarda çok güçlü bir katılım yapısına sahip. Birçok yerde örgütlüler. Frente Amplio ise sosyal organizasyonlarda yetersiz bir siyasal altyapıya sahip. Ama çok yeni oldukları düşünüldüğünde bu beklenen bir şey.
Bence Sol genel olarak bu protestoları beklemiyordu ve bazı yönleriyle Solun, temsil etmek istediği insanlardan ne kadar uzak olduğunu da gösterdi. Şimdi ise hepsi beklemede ve ellerinden geleni en iyi şekilde yapmaya çalışıp, halka kulak verdiklerini göstermeye çalışıyorlar. Kitlesel gösterilerden sonra, yapısal talepleri dile getirmek için ‘Cabildos’ (tabandan yukarıya partiler üstü özerk toplumsal alanlar) oluşturmak için birçok çağrı yapıldı. Bunların bir çoğu partiler üstü çağrılardı ama eminim ki Komunist Parti de tabanını Cabildos’lara katılmak için teşvik edecektir.
RB: Sendikalar da bu harekete aktif destek verdiler mi?
ICB: Evet. Şili’de uzun bir süre, sendikalar sektörel faaliyet gösterip sadece kendi taleplerini dile getirdiler. Bu protesto hareketi ile birlikte onların geniş ve popüler taleplere de müdahil olduğunu gördük. Bunlar sadece madencilerin, balıkçıların ya da nakliye işçilerinin sorunları değil, toplumsal sorunlardir.
Pazartesi günü, bazı sendikalar işi durdurup gösterilere katılmaya karar verdiler. Bu, Şili için önemi nedeniyle bizim “ülkenin geliri” diye adlandırdığımız maden sektörü ve limanlarları da kapsadı. Ama aynı zamanda metro işçilerinin gücünü görmek de ilginçti.
İlk cuma günü, sendika başkanları polis baskısının istasyonlarda üyelerini (işçileri) nasıl tehlikeye attığından bahsetti. Bu da onları daha geniş protesto hareketlerine katılma çizgisine getirdi. Sonra sendikalar kitlesel protestolarla aynı güne denk gelen çarsamba günü genel grev çağrısı yaptı. Ayrıca o haftasonu yapılan gösterilere de destek oldular.
RB: Hareketin başarı şansı nedir?
ICB: Bunu kestirmek zor, çünkü hareketin taleplerini dile getiren tek bir sözcü bile yok. Çok karmaşık; bu yüzden, ilk etapta, yanıt hükümetten gelmek zorunda. Piñera’nin öfkeyi yatıştırmak için reformlar önerme fırsatı vardı ama yapmadı. Şimdi nereye varacagını göreceğiz.
Bu gibi sosyal hareketler çok hızlı bir şekilde ateşlenebilir. Ancak risk, bu ateşin çok uzun süre ‘yanmamasıdır’. İnsanlar bir süre sonra işlerin normale dönmesini isterler. Bu hareketin son derece zayıf bir kurumsal yapıya sahip olmasının bir risk olduğunu düşünüyorum. Benim görüşüme göre, talepleri Sol tarafından öncelikli talepler olarak dikkate alınmaz ise uzun vadede gerçek bir değişime yol açmaz. Çünkü şu anda kimse kesin bir şey söyleyemez – örneğin, hareketin asgari ücreti yüzde kaç yükseltmesini istediğini ve sonrasında hükümetin kabul etmesi durumunda, zafer iddiasında bulunabileceğini söyleyemeyiz.
Bu hareketin sadece şu veya bu soruna işaret etmediği açıktır. Soru, hangi sorunun uygun olan çerçeveue oturtulacağıdır. Bence yeni bir anayasa talep etmeliyiz. Bugünkü anayasamız Şili’deki neoliberalizmin mirasıdır. Bazı şeyleri kökten değiştirmek için bu kökleri kesmemiz gerekiyor. Oyunun kurallarını yeniden belirlemeliyiz.
Toplumun tüm temsilcilerinden oluşan kurucu bir meclisin yapacağı tamamıyla yeni bir anayasaya ihtiyacimiz var. Bu, gerçek gücü halka vererek ve cesaretlendirerek çok ihtiyacimiz olan yeni katılımcı bir kültür ve toplumsal sorumlulukla siyasal arenaya müdahil olmalarını sağlar. Cumhurbaşkanı, parlamento, siyasi partiler bugün halkın taleplerini temsil etmiyor. Bunu yıllardır yapmadılar, neden şimdi yapsınlar ki?
Çeviri: Turan Altuner
Bu makale Tribune‘da yayınlanan İngilizce orijinalinden çevrilmiştir.
Isidora Cepeda kimdir?
Santiago, Şilili bir politik aktivist ve araştırmacıdır.
Röportaji yapan Ronan Burtenshaw ise The Tribune editörüdür.