
Azınlıklarına yönelik muamelede anlamlı bir değişiklik için Pakistan, çoğunlukçu zihniyetini değiştirmek zorunda kalacak, bunu söylemesi yapmaktan daha kolay.
Pakistanlıların, yalnızca uluslararası toplumun ülkenin dini azınlıkları korumadığı ve saygı duymadığı yönündeki görüşü nedeniyle değil, ülkedeki dini azınlıkların kötü durumu hakkında endişelenmesi gerekiyor.
ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu’nun (USCIRF) son yıllık raporuna göre, “Pakistan’daki din özgürlüğü koşulları olumsuz yönde gelişmeye devam ediyor.” Pakistan’daki çeşitli dini topluluklara – Ahmedi, Hıristiyan, Hindu, Şii ve Sih – yönelik nefret kampanyalarında son zamanlardaki endişe verici artış, yalnızca bu görüşü desteklemektedir.
Ahmediler hedef alınmaya devam ediyor
Pakistan’daki gerçek, dışarıdan bakanların bazen vurguladıkları gerçeklerle örtüşüyor. 2 Eylül’de, Ahmedî inancına sahip bir İngiliz vatandaşı olan Maksud Ahmet, Pencap, Nankana Sahib Bölgesi’nde hedef gözeterek işlenen bir cinayetin kurbanı oldu. Maksud Ahmet yaşadığı İngiltere’den ziyarete gelmişti ve İngiltere’ye dönüşü Covid kısıtlamaları nedeniyle ertelenmişti.
Maksud Ahmet, Pakistan Ordusu gazisi ve hırslı bir voleybolcuydu. Geride genç, babasız bir aile bıraktı. Tek suçu Ahmedî olmaktı.
Maksud Ahmet’in öldürülmesi, Cumhurbaşkanı Arif Alvi’nin Ulusal Azınlıklar Günü’nde yaptığı, anayasanın azınlıklara eşit hakları güvence altına aldığına dair açıklamasının sadece laftan ibaret olduğunu gösterdi. Pakistanlı liderler, Maksud Ahmet’inki gibi vakalardan bahsetmekten kaçınıyor ve suçlanan, saldırıya uğrayan veya dine küfretmekle suçlandıktan sonra hapishanelerde çürüyen pek çok azınlık vatandaşından hiç bahsetmiyorlar.
Zorla din değiştirme, adam kaçırma ve dine hakaret davaları
Ağustos ayında, Rahim Yar Khan’daki bir Hindu ailesinden sekiz yaşındaki bir çocuk, dine küfretmekle suçlandı. Çocuk, şimdiye kadar dine küfretmekle suçlananlar arasında en genç olanıydı. Oğlan önce tutuklandı ancak daha sonra polis gözetiminden serbest bırakıldı. Buna karşılık, büyük bir Müslüman kalabalığı misilleme olarak yerel bir Hindu tapınağına saldırdı. Oğlan ve ailesi saklanıyorlar, ama ne ülke içinde, ne de dışarıda geleceklerinin ne olacağı bilinmiyor.
Pakistanlı Hristiyan ve Hinduların, zorla İslam’a döndürülen genç kızlarının kaçırılmasına son verilmesi yönündeki sürekli yalvarışlarına neredeyse hiç resmi yanıt verilmiyor. Din değiştirme ölümle cezalandırılan bir suç olduğundan, bu “döndürülenler” asla evlerine veya ilk baştaki inançlarına geri dönemiyorlar.
Rwadari Tehreek Başkanı Samson Salamat, Başkan Alvi’nin Azınlıklar Günü ile ilgili formaliteden açıklamasına sert bir şekilde karşı çıktı. Bir Hristiyan olan Salamat’a göre Pakistan’da “köklü dini ayrımcılık ve eşitsizlik biçimleri, nefret söylemi, asılsız dine küfür iddiaları bahanesiyle azınlıklara yönelik kışkırtma ve provokasyonlar ile Hindu ve Hristiyan kadınları ve kızları din değiştirmeye zorlamak için sürekli baskı var.”
Salamat’ın iddiası gerçeğe resmi söylemden daha yakın. Pakistan, Eyüp Han’ın Hindular ve Bengalliler’e karşı açık nefretiyle başlayan onlarca yıllık bir zihniyete sahip. Zülfikar Ali Butto, anayasanın Ahmedî karşıtı İkinci Değişikliği’ni kabul etti. Ziya-ül Hak’ın İslamlaştırması, Sünni Müslümanlar dışındaki dini inançlara müdahale eden yasaların önünü açtı.
Pakistan’da tüm vatandaşlar eşittir ama Müslüman vatandaşlar daha eşittir. Ve Müslümanlar arasında Sünni görüşler, küfür, saygısızlık veya çoğunluğun dini duygularını incitme tehdidi olmaksızın, başkalarının neye inanacakları veya söyleyebileceklerini belirlemede baskın olanlardır.
Başbakan İmran Han’ın hükümeti, fiilen fazla bir değişiklik yapmadan, Pakistan’ın dini özgürlükleri ihlal ettiği yönündeki uluslararası algıyı değiştirmeye çalıştı. Hükümet düzmece bir Azınlıklar Komisyonu kurdu ve değişimin göstergesi olarak Asya Noreen’in (Asya Bibi olarak bilinir) hapishaneden serbest bırakılmasını sağlayarak ülkeyi terk etmesine izin verdi. Benzer şekilde, 2013 yılında dine küfretmekle suçlanan genç bir Hıristiyan kız olan Rimşa Masih’in Kanada’ya gitmesine izin verildi. Ancak bu zaferler tamamen semboliktir çünkü fiili durum kötüleşmeye devam etmektedir.
Ancak uluslararası topluma hükümetin azınlıkların durumunu değiştirme konusunda ciddi olduğunu göstermeye çalışmak, onların durumunu değiştirmekle aynı şey değildir.
Azınlık topluluklarının üyelerine yönelik şiddeti durduramayan bir Azınlıklar Komisyonu boş bir jesttir. Askeri ya da sivil hiçbir hükümet, azınlıklara zarar vermek için suistimal edilmeye devam eden Pakistan’ın dine karşı küfür yasalarını değiştirme niyetine veya azmine sahip olmadı. Başbakan İmran Han defalarca bu yasaları desteklediğini belirtti. Birçok Sünni Müslüman erkek, Pakistan’ın kurucusunun çoğulcu vizyonunu benimsemek yerine Pakistan ve İslam’ın iç içe olduğunu düşünüyor.
2014 yılında Pakistan Yüksek Mahkemesi, dini azınlıkların haklarının gerçekleştirilmesi için temel oluşturan emsal bir karar yayınladı. Yüksek mahkeme, ilgili makamlar zamanında önlem almış olsalardı, azınlıkların ibadethanelerine saygısızlık olaylarının önlenebileceğini kaydetmişti. Kararda, kolluk kuvvetlerinin eylemsizliğinin, ilgili yasayı gerektiği gibi anlamamalarından kaynaklandığı belirtildi.
İbadet yerlerinin güvenliğinin iyileştirilmesinin yanı sıra mahkeme, yetkilileri, okul ve fakülte seviyelerinde “uygun müfredatı” geliştirerek ülkede dini hoşgörüyü teşvik etmeye de yönlendiriyordu.
Ancak, aradan yedi yıl geçmesine karşın bu karar uygulanmadı çünkü rotayı düzeltmek konusunda isteksizlik var.
Azınlıklarına yönelik muamelede anlamlı bir değişiklik için Pakistan, söylemesi yapmaktan daha kolay olan çoğunlukçu zihniyetini değiştirmek zorunda kalacak. Pakistan, yakın zamanda sözkonusu yasanın kurbanı olan Asya Noreen’in kötü yasa dediği, bu dine küfür yasasını değiştirmek veya yürürlükten kaldırmak zorunda kalabilir. Batılı Uluslararası Din Özgürlüğü STK’ları ve denizaşırı ülkelerdeki insan haklarını ve dini azınlıkların korunması görevine atananlar, genellikle bu konunun etrafından dolanmakta ve bu yasaları değişmez kabul etmektedirler.
Ancak yasalarla ve onların besleyip topluma kazandırdığı nefret ve tepeden bakmayı ele almadan, kurtarılan canlara odaklanmanın, Pakistan’ın daha derin sorununu çözmesi pek mümkün değil. Vatandaşların ve yabancı paydaşların, Pakistan Anayasası’nın 20. maddesi ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 2. ve 18. maddelerinde belirtildiği gibi, Pakistan hükümetinden tüm vatandaşlar için Din veya İnanç Özgürlüğünü sağlamasını talep etme zamanı çoktan geldi.

Farahnaz Ispahani, Purifying the Land of the Pure: A History of Pakistan’s Religious Minorities ve yakında çıkacak olan Domination Through Hate: Politics of Religion Majororitarianism in South Asia (2022) kitaplarının yazarıdır.
Bu makale The Friday Times’da yayınlanan İngilizce orijinalinden Türkçeye çevrilmiştir.