26 Eylül 2025, Cuma
  • Giriş Yap
  • Kayıt Ol
Görüş
  • Dünya
    • Tümü
    • ABD
    • Afrika
    • Asya
    • Avrupa
    • Kuzey Amerika
    • Latin Amerika
    • Orta Doğu
    siyasal siddet

    Siyasal Şiddetin Yeni Yüzü

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Dogal Gaz boru hatti Sibirya

    Primakov Üçgeni ve Nükleer Enerjinin Dönüştürücü Gücü

    askeri Tören_CIN

    Barışta Sivil, Savaşta Asker: Çin’in Çınlayan Gülleri

    Finlandiya

    Finlandiya: Neo-Conların Rusya ve Amerika’yı Çatışmaya Sürükleme Planı

    Alaska Zirvesi

    Alaska Zirvesi 2025: Trump-Putin Buluşması, Ukrayna Savaşı ve Avrupa Jeopolitiği l Görüş21

  • Ekonomi
    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    Kredi karti bocrlanmasi

    Türkiye’de Kredi Kartlarının Krize Dönüşen Yükselişi

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

  • Politika
    Sibel_özbudun

    Grev, İşçi Sınıfının “Savaş Okulu”dur…(*)

    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Sibel_özbudun

    Hapishaneler”i Biliyoruz! peki ya “Tımarhaneler”i?(*)

  • Kültür & Sanat
    • Tümü
    • Edebiyat
    • Sinema
    temel demirer

    Üsküdar’dan Öte”nin Şairleri(*)

    sibel özbudun

    Mahpustan Aşka Dair Dizeler[*]

    temel demirer

    Zirvedeki Kürsüdür Sahne(miz)

    hollywood, Sinema, Film

    Hollywood’un Evrimi: Sessiz Filmlerden Dijital Yayına

  • Opinion Internatıonal
    • Tümü
    • Culture
    • Economy
    • Philosophy
    • Politics
    • World
    Dr. Jan Campell

    The 2025 China – Europe on Humanrights

    Dr. Jan Campell

    USA at a Crossroads: Weakness, Ignorance, and Arrogance

    opinion21

    Geopolitical Strategy and China’s Belt and Road Initiative

    Dr. Jan Campell

    Hauptansätze und Strategien Kasachstans in der Shanghaier Organisation für Zusammenarbeit (SOZ)

  • Gorüş TV
    humboldt

    Liyakatsız Bir Devletin Eğitim Reformlarıyla Yeniden Yapılandırılması: Wilhelm von Humboldt (2. Bölüm)

    humboldt

    Humboldt Kardeşler, Akademik Özgürlük ve Eğitim İdeali (1. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (2. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (1. Bölüm)

  • Görüş Podcast
    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    AKIN öztürk

    Uluslararası Hukuk Ne Diyor, Türkiye Ne Yapıyor? Akın Öztürk Örneği

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kenan_Karabag

    Kenan Karabağ ile Sözlü Tarih ve Maria Suphi’nin İzinde

  • Diğer
    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Nebiye - Hilal San

    Sahte Hayaller, Sahte Hayatlar

    aydinlanma

    Anti-Aydınlanma Çağı: Neoliberalizmin Gölgesinde Üniversite ve Toplum (1. Bölüm)

No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
Görüş
  • Dünya
    • Tümü
    • ABD
    • Afrika
    • Asya
    • Avrupa
    • Kuzey Amerika
    • Latin Amerika
    • Orta Doğu
    siyasal siddet

    Siyasal Şiddetin Yeni Yüzü

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Dogal Gaz boru hatti Sibirya

    Primakov Üçgeni ve Nükleer Enerjinin Dönüştürücü Gücü

    askeri Tören_CIN

    Barışta Sivil, Savaşta Asker: Çin’in Çınlayan Gülleri

    Finlandiya

    Finlandiya: Neo-Conların Rusya ve Amerika’yı Çatışmaya Sürükleme Planı

    Alaska Zirvesi

    Alaska Zirvesi 2025: Trump-Putin Buluşması, Ukrayna Savaşı ve Avrupa Jeopolitiği l Görüş21

  • Ekonomi
    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    Kredi karti bocrlanmasi

    Türkiye’de Kredi Kartlarının Krize Dönüşen Yükselişi

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

  • Politika
    Sibel_özbudun

    Grev, İşçi Sınıfının “Savaş Okulu”dur…(*)

    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Sibel_özbudun

    Hapishaneler”i Biliyoruz! peki ya “Tımarhaneler”i?(*)

  • Kültür & Sanat
    • Tümü
    • Edebiyat
    • Sinema
    temel demirer

    Üsküdar’dan Öte”nin Şairleri(*)

    sibel özbudun

    Mahpustan Aşka Dair Dizeler[*]

    temel demirer

    Zirvedeki Kürsüdür Sahne(miz)

    hollywood, Sinema, Film

    Hollywood’un Evrimi: Sessiz Filmlerden Dijital Yayına

  • Opinion Internatıonal
    • Tümü
    • Culture
    • Economy
    • Philosophy
    • Politics
    • World
    Dr. Jan Campell

    The 2025 China – Europe on Humanrights

    Dr. Jan Campell

    USA at a Crossroads: Weakness, Ignorance, and Arrogance

    opinion21

    Geopolitical Strategy and China’s Belt and Road Initiative

    Dr. Jan Campell

    Hauptansätze und Strategien Kasachstans in der Shanghaier Organisation für Zusammenarbeit (SOZ)

  • Gorüş TV
    humboldt

    Liyakatsız Bir Devletin Eğitim Reformlarıyla Yeniden Yapılandırılması: Wilhelm von Humboldt (2. Bölüm)

    humboldt

    Humboldt Kardeşler, Akademik Özgürlük ve Eğitim İdeali (1. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (2. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (1. Bölüm)

  • Görüş Podcast
    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    AKIN öztürk

    Uluslararası Hukuk Ne Diyor, Türkiye Ne Yapıyor? Akın Öztürk Örneği

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kenan_Karabag

    Kenan Karabağ ile Sözlü Tarih ve Maria Suphi’nin İzinde

  • Diğer
    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Nebiye - Hilal San

    Sahte Hayaller, Sahte Hayatlar

    aydinlanma

    Anti-Aydınlanma Çağı: Neoliberalizmin Gölgesinde Üniversite ve Toplum (1. Bölüm)

No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
Görüş

Naomi Klein İle Söyleşi | “Neoliberalizmin Enkazı Üzerine Yeniden İnşa Etmeliyiz”

Görüş Çeviri
6 Şubat 2021
Okuma süresi: 27 dakika
A A
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşPinterest'te PaylaşLinkedin'de PaylaşWhatsApp'ta PaylaşTelegram'da PaylaşE-Mail ile Paylaş
Naomi Klein

Grace Blakeley

Yazar ve aktivist Naomi Klein, Soldaki yaşamını, iklim krizinin aciliyetini, Covid-19’un neoliberalizmin sınırlarını nasıl gözler önüne serdiğini ve buna karşı örgütlenme fırsatları yarattığını anlatıyor.

Naomi Klein, dünyanın önde gelen sol görüşlü yazarlarından biridir. No Logo Küresel Markalar Hedef Tahtasında [i] ve Şok Doktrini [ii] kitapları, tüketici 1990’larda ve 2008 mali çöküşünün felaket dolu dönemi sonrasında toplumsal sistemimizin tanımlayıcı eleştirileri haline geldi.

İlgili İçerikler

Siyasal Şiddetin Yeni Yüzü

Küresel Şiddet: Siyasi Kargaşa, Kurumsal Başarısızlıklar ve Toplumsal Yüzleşme

Son yıllarda, Klein daha çok iklim değişikliği hakkindaki mücadesiyle ilişkilendirildi. 2014 tarihli İşte Bu Her Şeyi Değiştirir [iii] ve 2019 tarihli On Fire: The Burning Case for the Green New Deal, gezegenin karşı karşıya olduğu krizin aciliyetini ve zorluğun üstesinden gelmek için radikal siyasi çözümlere olan gerekliligi ortaya koymaya çalıştı.

Bu söyleşide, bu iki konuyu Tribune‘dan Grace Blakeley ile tartışıyor ve aynı zamanda sol siyasete giden yolu, 2020 ABD başkanlık seçimleri hakkındaki görüşlerini ve Covid-19 krizi ile karşı karşıya kalan işçi hareketini yeniden inşa etme konusundaki görüşlerini paylaşıyor.

Görüş Redaksiyonu’nun notu: Naomi Klein Röportajı ABD – Başkanlık Seçimleri öncesinde gerçekleştirilmiştir (29.09.2020)

İklim ve ABD Seçimleri

GB – CNBC News’te bu hafta, kuzey yarımkürenin kayıtlara geçen en sıcak yaz mevsimini yaşadığını anlatan, Haziran’dan Ağustos’a kadar sıcaklığın kuzey yarımküre ortalamasından 2.11 derece Fahrenheit, yani bir Santigrat derece daha sıcak olduğunu, bunun da kayıtların tutulmaya başlandığı 1880 Ağustosundan beri en sıcak ikinci yaz olduğunu anlatan bir haber vardı. Bu oldukça korkutucu bir haber, değil mi?

NK – Bu gerçekten korkutucu çünkü kutup buzlarını ürkütücü bir hızla kaybediyoruz. Bence, sıcaklık açısından en rahatsız edici, sıcak olan yer, daha kuzeydir. Kuzey Kutbu’nda şaşırtıcı derecede yüksek hava sıcaklıkları görüyoruz. Ve tabii ki, buzu kaybettiğimizde, deniz seviyesi yükselir ve bunun büyük küresel etkileri vardır ve bunu geri çeviremeyiz.

Arkadaşım Bill McKibben’in dediği gibi, dünyanın en önemli özelliklerinden biri olan Kuzey Kutbu’nu tahrip ettik. Yani evet, durum kötü. Ve tabii ki, orman yangınları bunun bir belirtisi. Fırtınalar, Kuzey Amerika’nın güney kıyılarını ve Karayipler’i vuran eşzamanlı kasırgaların bu yumruğu, bunun bir başka işaretidir. Yani başımız belada. Kesinlikle belada.

GB – Makalenin başka bir bölümünde, Ölüm Vadisi’ndeki sıcaklıkların, gezegende şimdiye kadar kaydedilen en yüksek sıcaklıklardan biri olan 54 santigrat dereceye ulaştığı belirtiliyordu.

NK – Evet. Geçen yaz o bölgedeydim ve 47 derece gibi inanılmaz bir sıcaklık vardı. Ve gerçekten bu benzersiz ekosistemleri kaybediyoruz. Joshua ağaçları, bu başka bir dünyaya aitmiş gibi görünen  manzaralar alevler içinde cayır cayır yanıyordu. Bu devasa orman yangınlarının nedeni rekor sıcaklıklardır. Sadece son birkaç gün içinde, Kaliforniya tarihinin en büyük beş orman yangını aynı anda sürüyordu. Yani sıcaklığın bununla çok ilgisi var. Tek faktör bu değil. Yangınların bu kadar kontrol dışı olmasının, ormanların yönetilme şekli de dahil olmak başka nedenleri de var.

Donald Trump’la ilgili tuhaf olan bu, genellikle az da olsa haklı. Kaliforniya’ya gitti ve bunun daha yüksek sıcaklıklarla, iklim değişikliği ile değil, orman yönetimi ile ilgili olduğunu olduğunu söyledi. Bu durum kesinlikle daha yüksek sıcaklıklar ve daha kuru sıcaklıklarla ilgili, ancak durumu daha da kötüleştiren şeylerden biri, Kaliforniya’da ve dünyanın pek çok yerinde yerlilerin bilgilerinin (tercübelerinin) tamamen silinmesi ve yok sayılması oldu.

Yerli insanlar eskiden kültürel yangınlar olarak adlandırılan veya bazen kontrollü yangınlar denilen şeyi uygulardı – bu, ormanı korumanın bir yoludur, biraz yangının olmasına izin vermek sağlıklı bir ekosistemin parçasıdır. Çevrecilik ormanı bir müze olarak görme eğilimindeydi, sakın değiştirmeyin yaklaşımındaydı. Kontrol dışı gelişme daha fazla olduğu için, çok fazla yangın korkusu da vardı. Dolayısıyla, daha en baştan yangın bölgelerine asla inşa edilmemesi gereken evleri kaybetmekten korkuyorsanız, o zaman herhangi bir yangını tolere edemezsiniz.

Bir de yakıt denen şeyin birikmesi var. Bu sadece kuru odun, çer çöp. Benim düşünceme göre, eğer bir kamp ateşi yakıyorsanız, küçük çıra parçaları ve belki biraz kağıt ve sonra daha küçük odun parçaları alırsınız ve ateşi bir kibrit ile yakarsınız ve sonra her şey yanmaya başlayınca büyük odunları da eklersiniz. Yani burada bir de doğal ateşin çer çöpü temizlemesine izin verilmemesi durumu var.

Sonra, iklim değişikliğine bağlı, döngüsel bir şekilde ölmeyen, odun yiyen, ağaçları yiyip gerisinde ölüsünü bırakan böcekler var. Ve şimdi aynı şeyi yapan yeni bir güve istilası yaşıyoruz. Yani çok fazla yakıt var. Bir kamp ateşi yaktığınızı düşünürseniz, bu da çıradır. Ve sonra ısı kibrit görevi görür, sıcaklık artar ve her şey ateş alır. Şu anda bu noktadayız.

GB – Başkanlık seçim kampanyasında bu konunun ne kadar önemli olacağını düşünüyorsunuz? Bu yıl gördüğümüz felaketlerin ölçeğinin, Trump iklim kriziyle herhangi bir ilgisi olduğu fikrini reddetse bile, temelde insanların buna dikkat etmeye başlamasına ve oy verme davranışlarını etkilemesine neden olacağını düşünüyor musunuz?

NK – Biden, son birkaç gündür verdiği mesajları sürdürürse, bunun büyük bir etkisi olabilir, çünkü anketler seçmenlerin iklim değişikliği konusunda çok endişeli olduğunu gösteriyor.

Son iki yılda, özellikle de geçen bir buçuk yıldaki en büyük değişim, iklim değişikliğine önem verdiklerini söyleyen Demokrat seçmenlere önem verdikleri konuları sıralamalarını istediğinizde yaşanıyor. Anketlerde insanlara neye daha çok önem veriyorsun, sağlık mı yoksa istihdam mı, istihdam mı yoksa iklim mi diye sormak; oldukça garip, öyle değil mi? Ve böylece insanlar bu saçma listeleri sanki bu meselelerin hepsi birbiriyle bağlantılı değilmiş gibi algılayarak, bu ankette, iklim değişikliğini önemseyen Demokrat Parti seçmenlerinden sorunları önem sırasına göre sıralamalarını istediğinizde, iklim değişikliğini istisnasız listenin en altına koyuyorlar, 19. veya 20. sıraya. Ve bu on yıldır böyle.

Ancak son birkaç yılda, bu konu Demokratik ön seçimler öncesi yapılan anketlerde bir numaralı mesele olarak sağlık hizmetlerine rakip olacak kadar yükselmekte. Aynı zamanda bağımsızlar ve birçok Cumhuriyetçi arasında da öncelikli bir mesele. Yani bu seçim kazandıracak bir konu. Kesinlikle bir aciliyet duygusu var ve özellikle de insanlar eşi görülmemiş olduğunu bildikleri bir durumla uğraşırken. Olabildiğince Cumhuriyetçi bir eyalet olan Mississippi’de, Katrina Kasırgası Körfez Kıyısı’nı vurduktan sonra oradaki Cumhuriyetçilerle konuşurken, “Tabii ki bu iklim değişikliği. Evlerimizi buraya inşa ettik çünkü suyun yükselme sınırını biliyoruz ve su daha önce hiç bu kadar yükselmemişti,” dediklerini anımsıyorum.

Yani insanlar bu durumu yaşarken, daha önce hiç böyle bir yangın olmadığını, daha önce hiç bu kadar güçlü bir fırtına olmadığını gördüklerinde, bunun hayatlarını etkilediğini anlarlar, o zaman tabii ki bu konuda muazzam bir aciliyet duygusu hissederler. Ve bence Biden cephesi bazı akıllı mesajlar verirken Trump’ın mesajının hedef kitlesi son derece belli; ortasınıfın yaşadığı, şehrin dışındaki zengin banliyölerdi: “Antifa banliyölere geliyor, banliyöleri yok etmek istiyorlar.” Ve bu arada, banliyöleri gerçekten yok eden şey Antifa değil, Kuzeybatı Pasifik’in her yerindeki orman yangınları. Bu benzeri görülmemiş fırtına dalgaları.

Biden’ın mesajları akıllıca. Umarım bunları sürdürür. Merkez Demokratlar sık sık bazı güzel iklim mesajları verip, sonra korkuyorlar. Felaketleri siyasallaştırdıkları söyleniyor onlar da cesaretlerini yitirip geri çekiliyorlar. Umarım cesaretlerini kaybetmezler çünkü bunun başarılı bir mesaj olduğunu düşünüyorum.

GB – Peki ya güncel politika? Biden, iklim için manşetlere taşınan 2 trilyon dolarlık planı açıkladı ve bunun ilerici kulvarda, hatta Bernie ve diğer adayları destekleyen insanlarda olumlu bir şekilde ele alındığını gördüm. Bunun göründüğü kadar dönüştürücü olacağını düşünüyor musunuz?

NK – Kendi haline bırakılırsa, cevabın kısaca hayır olduğunu düşünüyorum. Ve dürüst olmam gerekirse, bununla pek de ilgilenmedim. Açıkçası Biden cephesinin söylediklerini takip ediyorum, ancak sanırım bir merkez Demokrat’ın seçim kampanyasında söyledikleri ile göreve geldikten sonra yapacakları arasında gerçekten büyük bir fark olduğunu bilecek kadar seçim kampanyası gördüm.

Benimle aynı anketlere bakıyorlar. Bunun, zengin banliyölerin yanı sıra dezavantajlı topluluklar ve şehirlerde karşılık bulan, partizan ayrımları aşan önemli bir sorun olduğunu anlıyorlar. Ve aynı zamanda partilerinin, diğerlerinin yanı sıra, bazı doğru şeyleri söylemedikleri takdirde hayatlarını cehenneme çevirecek olan ve Gündoğumu Hareketi tarafından temsil edilen son derece aktif bir gençik kanadı olduğunu da biliyorlar.

Öyleyse bu, bize hayal etttigimiz Yeni Yeşil Mutabakat’ını sunacakları anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır. Bu o anlama gelmez. Bu, bunun seçimi kazanmalarını sağlayacak bir mesaj olduğunu, partinin ilerici kanadına bir şey önermemenin tehlikeli olduğunu anladıkları anlamına geliyor, ancak nabza göre şerbet veriyorlar. Biden ayrıca, hidrolik kırmayı [iv] yasaklamayacaklarından bahsedip duruyor çünkü Pennsylvania’da seçimi böyle kazanacaklarından eminler.

Bence ne bekleyeceğimizin gerçek ölçütü, Biden’ın etrafına kimleri alacağı ve nihayetinde kimleri atayacağıdır. Sanırım bir umut işareti iklim adaleti hareketinin bu soruya ilgili ‘bekle ve gör’ yaklaşımını benimsememesidir, ki bu “bekle ve gör” yaklaşımı Obama döneminde yaptığımız en büyük hatalardan biriydi.

Obama döneminde, Demokrat Parti’nin “adama bir şans verelim” olarak tanımladığım, Obama ne kadar saçma bir şey yaparsa yapsın – mesela halkı Wall Street’ten nasıl kurtaracağından söz ederek bu kampanyayı yürütmüş ve sonra ekonomik tavsiyesini Larry Summers’dan aldığı ortaya çıkmıştı ve hala “Adama bir şans verin” deniyordu. “Belki oynadığı üç boyutlu bir satranç oyunu, belki ‘Wall Street’i sakinleştirelim’ sinyalini vermeye çalışıyor, ama gerçekten bunu yapacak,” diyen çok güçlü bir kanat da vardı.

Bu konuda boyumuzun ölçüsünü aldık; adama şans vermeyin. Her anlamda baskıyı artırın. Çok sayıda çevre lideri tarafından imzalanan ve Biden yönetimini önemli enerji işlerine fosil yakıt sektörüyle bağlantılı insanları atamaması konusunda uyaran mektuplar yazıldı, ki Obama bunu yapmıştı.

Bu yüzden insanlar bunun önüne geçmeye çalışıyor ve sadece kampanya süresince güzel şeyler söylenmesiyle yetinmeyeceğimizi, bunun gerçekten kimin atadığı, etrafını kiminle çevrelediği ile ilgili olduğunu açıkça belirtiyorlar. Burada uygulanacak baskı çok önemli. Ama kesinlikle inanıyorum ki, Trump’tan kurtulmamız ve tartışmaların önemli olduğu bu alana varmamız şart.

Trump’a baskı yapmaya uğraşmıyoruz bile çünkü ona baskı yapmanın mümkün olmadığını biliyoruz. Özellikle de Yeşil Yeni Mutabakat gibi bir şey söz konusu olduğunda kesinlikle mümkün değil, bu boş bir çabadır. Bu yüzden, biraz gücümüzün olduğu bir alana kavuşmalı ve ilk dönemini boşa harcadığımız, pek çok konuda bir şans verdiğimiz Obama yıllarının hatalarından ders almalıyız. Anti-Keystone XL kampanyası ile iklim hareketinde ve Standing Rock’taki Dakota Access Pipeline kampanyasında veya Black Lives Matter hareketinde, göçmen hakları hareketi Dreamers’da kitlesel sivil itaatsizliği görmeye başlamamız için ikinci döneme kadar bekledik.

İnsanlar sokağa çıkıp Obama yönetimini protesto etti, sivil itaatsizlik eylemleri yaptı ve güçlü alternatifler ortaya koydu. Ancak o zaman biraz hareket ve kısmen doğru düzgün politikalar görmeye başladık. Açıkçası o kadar zamanımız yok. Yani Biden’dan ne alacağımız geçiş döneminde ve ilk günden itibaren ne talep ettiğimize bağlı olacak. Ve bunların hepsi şu anda mümkün olan en iyi senaryoya, Biden’ın kazanmasına bağlı.

Solda Bir Hayat

GB – No Logo adlı kitabınız, finansal krizden önce, küreselleşme hareketi sırasında var olan neoliberal çölde bir vaha gibiydi. Sonra, Arjantin’deki işçilerin bir fabrikayı devramasıyla ilgili The Take adlı bir belgesel yaptınız. Ve finansal krizin arifesinde ortaya çıkan ve ana tezinin doğruluğunu kanıtlayan Şok Doktrini vardı. O zamandan beri, en son kitabınız olan Bu Her Şeyi Değiştirir ve On Fire “Yeni Yeşil Mutabakat İçin Yakıcı Durum” da dahil olmak üzere, birkaç kitabınız daha yayınlandı.

Bize bütün bunlara nasıl dahil olduğunuzu biraz anlatır mısınız? Yazmaya başlama, aktivizme dahil olma dürtünüz nereden geldi?

NK – Ben hep yazdım. Kendimi bir aktivist olarak görmeden önce kendimi bir yazar olarak gördüm ya da yazmak istedim. Çocukken çok yazdım. Pek çok kötü şiir yazdım, pek çok günlük doldurdum, yazmayı severdim, okumayı severdim ve aktivist bir ailede büyüdüm. Annem bir belgesel yönetmeni. Kanada’daki, dünyanın ilk kadın film stüdyosu olan “Studio D”’nin bir parçasıydı. Anne babam savaş karşıtlarıydı. Kanada’ya, babam Vietnam’a gitmek istemediği için geldik. Büyükbabam kara listeye alınmış bir sendika lideriydi. Walt Disney için animatör olarak çalıştı, ilk animatör grevinin düzenlenmesine yardım etti, ardından kovuldu ve kara listeye alındı.

Ben de bunlarla büyüdüm. Büyükannem ve büyükbabam, Paul Robeson, Pete Seeger ve Woody Guthrie’nin sahne alacağı, Nature Friends adlı bir tür bir komünün kurucusu oldukları, New Jersey’deki “toprağa dönüş” hareketinin parçasıydılar. Yani büyürken bu kültürü gördük. Bense bundan inanılmaz derecede utanıyordum, çünkü 1980’lerde büyüdüm. Tüm bunların korkunç olduğunu düşünüyordum.

Ama bir şekilde, ailenin töresel bilgisi aracılığıyla bunlar beni etkiledi. Üniversitede kampüs gazetesi için yazmaya ve olaylar yüzünden siyasete karışmaya başladım. Üniversitedeki ilk yılımda, memleketim Montreal’deki bir üniversitede korkunç bir katliam oldu. Silahlı bir adamın, bir erkek olarak ayrımcılığa uğradığına inandığı için bir mühendislik okuluna girdiği, sanırım Kanada tarihinde o güne kadar yaşanmış en kötü saldırıydı. Adam bir tür ‘istemsiz bekarların’ (incel [v]) ilk örneklerindenmiş.Yıl 1989’du. İçeri girmiş ve mühendislik okulundaki erkekleri kadınlardan ayırmış, kadınları duvara dizip ‘hepiniz lanet feministlersiniz” deyip, 14 kadını öldürdükten sonra kendini vurmuştu.

Sonra şok içinde televizyonlarımızı ve radyolarımızı açtığımızda, bir sürü erkek yorumcunun bu olayın feminizmle, kadınlarla veya kadın düşmanlığıyla hiçbir ilgisi olmadığını söylediklerini duyduk. Bu sadece akıl hastalığıydı. Bu size tanıdık geliyor mu? Tabii bu tür şeyler insanı harekete geçiriyor, özellikle de beni, çünkü bu kültürle büyümüştüm. Ve o zamana kadar gerçekten bunların dışında kalmaya çalışmıştım. Büyük aktivist olan erkek kardeşimdi. Ben sadece yazar olmaya ve fazla göze batmamaya çalışıyordum. Birden kendimi toplantılara başkanlık ederken ve sahip olduğumu farketmediğim bir topluluğu cezbederken buldum, bunu yaptım çünkü oturma odasında siyasi toplantıların yapıldığı bir evde büyümüştüm. Yani evet, benim için her şey böyle başladı.

GB – Kariyeriniz neoliberal küreselleşmenin bir eleştirmeni olarak başladı. Liberallerin kurala bazlı dünya düzeni dediği şeye yönelik eleştirinizin 1990’lardan bu yana nasıl geliştiğinden biraz bahsedebilir misiniz? Özellikle de, bir tür küreselleşmenin geri çevrilme aşamasına girdiğimizi düşünüyor musunuz?

NK – İçinde olduğumuzun aşamanın tam olarak ne olduğunu bilmiyorum. Kimsenin de bildiğini sanmıyorum. Ama yeni bir aşamadayız. Ve bence Trump, kesinlikle yeni bir korumacılığın ortaya çıktığı farklı bir döneme damgasını vurdu. Ama onun neoliberal ticaret sistemi ile bizim buna inanmamızı istediği kadar çeliştiğini düşünmüyorum. Johnson’ın Muhafazakar Parti’yi küreselcilere meydan okuyan bir pozisyonda konumlandırmayı falan istemesinin de buna benzer olduğunu düşünüyorum.

Sanırım ticaret rejiminin sanayisizleşme, ekonomilerde bir boşluk oluşması ve emeğin değersiz hale gelmesi açısından temsil ettiği şeyin daha derin eleştirisinden yararlanmayı öğrendiler. Ve tabanlarının bunu önemsediğini biliyorlar. Bu yüzden, daha çok bu küresel ekonomik düzende değişiklikler gerçekleştirmenin yollarını buldular. Bununla birlikte, Çin ile çatışmalarda ciddi değişimlerin yaşandığını düşünüyorum. Bunun, Trump’ın sadece iktidarı elinde tutmak istemesinin ötesinde ille de bir sebebi olup olmadığını bilmiyorum.

Ama ben bu noktaya 1990’larda vardım. Çünkü Kanada’da Toronto Star gazetesinde bir gazete köşem vardı ve This Magazine adlı sol görüşlü bir derginin editörlüğünü yapıyordum ve bu ticaret rejiminin emek üzerindeki etkileri hakkında çok fazla haber yapıyorduk. Hem Endonezya’da, hem Filipinler’de hem de başka yerlerde, nihayetinde Çin’de, ürünlerimizin üretildiği merdiven altı üretim yapan atölyelerle ilgili haberler yapıyordum. Ayrıca McJobs’un yükselişini de haber yapıyordum. Bunların hepsini No Logo‘da anlattım.

Bu gerçekten bir şeylerin, hayatımızdaki şeylerin artık nasıl üretildiğini anlamaya çalışmaktan, kendi fabrikalarına sahip olmayan markaların, içi boş markalar dediğim şeyin yükselişini anlamaktan doğdu. Bunun sadece bir şeylerin nerede üretildiğiyle ilgili olmadığını, şirketlerin kendilerini öncelikle malzeme üreticileri olarak değil, bir nevi fikirlerin, kimliklerin ve kabilelerin üreticileri olarak düşündüklerini anlamaktan doğdu. Bu, Nike’ın iş modeliydi ve zamanında bir devrimdi – esas olarak spor ayakkabı üretimi ve satışı yapan bir şirket gibi görünen ama kendine ait hiçbir fabrikaya sahip olmayan bir şirketiniz olacaktı. Bu yeni bir iş modeliydi, çünkü tüm rakipleri kendi tedarik zincirlerinin tamamının sahibiydi ve Nike modeli o kadar kârlıydı ki herkes onu taklit etmeye başladı.

Ama yansıtmaya çalıştığım şey, iş modelinin hem emeği hem de kültürünü nasıl değiştirdiğiydi. Esasen, iş gücünü geçici işçi statüsüne geçirerek değiştirdiği için emeği değiştiriyor ve bir taşeron ya da alt taşeron ağı aracılığıyla istihdam edilen, üretimi yapan insanları büyük markalar için daha değersiz hale getiriyordu. Herhangi bir fabrikada sorun olursa, sözleşme feshedilip başka birine veriliyor, böylece emeğin gücü azaltılıyor. Ama aynı zamanda kültürü de değiştiriyor, çünkü eğer ürününüz sizin fikrinizse, kimliğinizse, o zaman pazarlama yoluyla üretiyorsunuz. Bu fikirlerin tezahürlerini ve ifadelerini gerçek dünyadaki kurumsal sponsorluklar vb. yoluyla yok ederek üretiyorsunuz.

Ve genç bir muhabir olarak, bu dönemde gençlik kültürünün nasil yokedildigiyleilgileniyordum ve No Logo hem bir emek kitabı hem de bir kültür kitabıydı, kültürümüzün nasıl değiştiğine dair bir kitaptı ve Trump da bu kültürün bir ürünü. Bu, anlamamızın önemli olduğunu düşündüğüm bir şey; Trump, devlet başkanı olan ilk boş marka.

Berlusconi’nin bunun ilk örneklerinden olduğunu iddia edebilirsiniz, ancak Berlusconi’nin kendisi marka değildi, değil mi? Tüm bu medya kanalları ve spor takımları ağının sahibi. O işin içindeydi ama marka Berlusconi değildi. Trump’ın durumunda marka Trump’tır. Ve o buna odaklandı. Bunu siyasi kariyerine çevirdi. İnsanların başkan olarak bir markaya sahip olmanın ne anlama geldiğini düşünmek için yeterince zaman harcadıklarını sanmıyorum. Bu gerçekten alışılmadık bir durum.

GB – Şok Doktrini’ni yazmanız inanılmaz. Kitap 2007’de yayınlandı ve bir yıl sonra tüm Avrupa ve Birleşik Krallık’ta hükümetler bu büyük krizi, mali çöküşün bedelini ödemek üzere çalışanlara kemer sıktırtmak için kullandı…

NK – Kapitalizm, bildiğiniz gibi bir kriz yaratımıdır, dolayısıyla bir krizin olması o kadar da inanılmaz değil! Özünde bu yöntem, Asya mali krizinden, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından, peso krizinden sonra dünyanın her yerinde uygulandı. Şok Doktrini‘nde anlattığım buydu. En sonunda Wall Street’teki güç merkezinin kapısına da dayandı.

GB – Açıkçası bu, o zamandan beri dahil olduğunuz hareketler üzerinde büyük bir etki yarattı. Corbyn ve Sanders’ın yükselişinin ardındaki enerjinin çoğu, şu ya da bu şekilde, Occupy ve mali krizin ardından ortaya çıkan protestolara kadar uzanabilir. Solda bu krizin kalıcı etkisini nasıl görüyorsunuz?

NK – Bazı açılardan, bu hareketlerin çoğundan ve haberlerde nasıl aktarıldıklarından ve sanki hepsi ayrıymış gibi yansıtılmalarından görebileceğimiz bir geçiş çizgisi olduğunu düşünüyorum. 2000’lerin başındaki ve 1990’ların sonundaki alternatif-küreselleşme hareketleri ile Occupy arasında bir bağlantı olmadığı düşünülen, ama tabii ki var, ve iklim adaleti hareketi ile Occupy, Bernie ve Corbyn arasında bağlantılar var.

Şansımız yaver giderse, hatalarımızdan ders çıkarırız. Hareketin belirli bir alanda sıkışmasının bu başarısız sisteme alternatifler öne sürememesi olduğunu düşünüyorum. Taleplerde bulunmamak bir fetiş haline gelmişti – bir şeye hayır diyorduk, ama onun yerine istediğimiz şey için güçlü bir talepte bulunmuyorduk.

Bunun istisnaları var, ancak Tahrir Meydanı’na veya Yunanistan ve Occupy’daki kitlesel ayaklanmalara karışan insanlardan, “hayır” demekten daha fazlasını yapamamanın dürüst bir eleştirisi, öz eleştirisi olduğunu düşünüyorum. Onlarla ilişkili olduğumu söyledin. Öyleydim. Onları destekledim ve birkaç kez Occupy eylemlerine gittim ve aktivistlerle görüştüm, toplantılara katıldım ama gerçek şu ki, Şok Doktrini çıktıktan ve küresel ekonomi çöktükten sonra, partnerim Avi’ye dediğim gibi, bir ‘Ben size demiştim’ turuna çıkmadım, çünkü böyle davetler alıyordum.

“İspanya’ya gelin, Yunanistan’a gelin, buraya gelin ve bize Şok Doktrini’nden bahsedin” gibi davetler alıyordum. Neden, diye düşündüm. Belli ki insanlar ne olup bittiğini anlıyorlardı. Sokaklardaki haykırış, “Krizinizin bedelini ödemeyeceğiz” idi ve bu inanılmaz, güçlü insan ayaklanmasını olup bitenin adını koyuyordu. Bu, seçkinler tarafından yaratılan bir krizdi. Bankalar tarafından yaratılmıştı. Krizin maliyeti sistematik olarak durumdan en az sorumlu ve en savunmasız insanlara yükleniyordu. Eylemler ülkeden ülkeye yayılıyordu ve insanlar direniyor ve durumun adını koyuyordu. Sadece “hayır” demenin durumu değiştirmeyeceği artık açıktı.

Herneyse, bunlar olurken Bu Her Şeyi Değiştirir‘i yazmaya karar verdim, mesafemi biraz koruma kararı vermiştim. Ne tür bir dünya istediğimize dair gerçekten dönüştürücü bir vizyona, kapsamlı bir ‘evet’e ihtiyacımız olduğunu gerçekten güçlü bir şekilde hissettim. “Çözüm” kelimesini kullanmak istemiyorum çünkü durumun bu kadar basit olduğunu düşünmüyorum. Bu kesişen tahribatın, fiziksel dünyamızın tahribatı, iklim değişikliğiyle fiziksel dünyamıza yaptıklarımız, diğer birçok ekolojik krizin, 40 yıllık kemer sıkma mirasının ve sağlık altyapılarımızdaki tahribatın ve devletin insanlara fiilen yardım eden kurumlarına yapılan tüm bu desteklerin kısıtlanması ile  yakından bağlantılı olan, bogucu devletin inşasının yarattığı eşzamanlı tahribatın bir onarım süreci olacaktır.

Yeşil Yeni Mutabakat’ı böyle görüyorum. Bu, birçok farklı isimle anıldı. Bu Her Şeyi Değiştirir‘i yazdığımda, Angelica Navarro adlı Bolivyalı bir iklim değişikliği müzakerecisinden alıntı yaptım. Aynı zamanda, Dünya Gezegeni için Marshall Planı çağrısında bulunan Bolivya’nın Dünya Ticaret Örgütü büyükelçisiydi ve aynı fikirdi. Aynı zamanda hem iş yaratalım hem de iklim değişikliğiyle mücadele edelim. Artık sömürgecilik ve kölelik için tazminat ödeyelim. Bunlar korkutucu sözler. Ama yapmamız gereken bu.

Bu Her Şeyi Değiştirir için araştırma yaparken Avrupa’da Aleksis Çipras ve Podemos’la tanışmıştım. Çipras bana kelimesi kelimesine, “Artık kimse çevreyi umursamıyor. Tek umursadıkları ekonomi,” dedi. Ben de “Senin işin onların önemsemesini sağlamak. Umursamıyorlar çünkü seçim yapmak zorunda olduklarını düşünüyorlar, oysa değiller. Bu mümkün. Nasıl iş yerleri yaratacağımız ve aynı zamanda iklim krizini nasıl çözeceğimiz konusunda bir vizyona ihtiyacımız var. Krizden çıkış yolu budur,” dedim. Söylediklerimi hiç düşünmeden tamamen reddetti.

O zamanlar benzer bir söylem duyduk, Pablo Iglesias’ın “İnsanlar sofraya yemek koymak zorunda kaldıklarında iklimi umursamazlar” dediğini hatırlıyorum, o zaman onlara bu seçimi yaptırmayın. Bildiğin gibi Grace, Yeşil Yeni Mutabakat’ın, ya da adına ne demek isterseniz deyin, ana fikri insanlara şunu söylemesidir: “Gezegenimizi aynı anda iyileştiren ve bizi fosil yakıtlardan kurtaran, aileleri geçindirecek işyerleri yaratabiliriz. “

Bu çok boşa harcanmış bir fırsattı ve küresel olarak boşa harcanan bir fırsattı, ancak bu konuda kendimizi eleştirmemiz gerekiyor. Bence artık iklim adaletini düzenleyenler, aktivistler ve isyancı politikacılardan oluşan, bu hatanın derinliklerini anlayan ve nihayet bu kesişme vizyonu için kampanya yapan bir nesil var. Benim de o dönemde yaptığım şey, nihayetinde planımız haline gelen şey üzerinde çalışmaktı ve tam olarak beş yıl önce ilk olarak Kanada’da, Sıçrama Manifestosu‘nu başlattık.

Covid Krizi

GB – Şu anda Covid-19’un yarattığı dünya çapındaki bu büyük krizin ortasındayız. Şok Doktrini’nin siyasetinde bunun bize yeni bir ders vereceğini düşünüyor musunuz? Yoksa bu anı, sadece olumsuz değil, olumlu diyebileceğiniz fikir etrafında şekillenen bir politikamız olduğu gerçeğine dayanarak gerçek bir değişimi zorlamak için kullanabileceğimiz konusunda daha iyimser misiniz?

Yeşil Yeni Mutabakat, şu anda bu kadar çok acıya neden olacak ve ekonomik ve sosyal sistemlerimizin çoğunun tamamen yeniden yapılandırılmasını gerektirecek bir krizin ardından mücadele edebilecegimiz ve zorlayabileceğimiz bir ‘evet’imiz olabilir mi?

NK – Öyle olmalı ve bence elimizden geldiğince geniş bir vizyona ihtiyacımız var, hareketleri gerçekten bir araya getiren bir vizyona ihtiyacımız var, çünkü aynı zamanda ırksal hesaplaşma, ırksal adalet ayaklanması denen şeyin ortasındayız. Bazı insanlar Siyah, Kızıl ve Yeşil Yeni Düzen hareketleri hakkında konuşmaya başlıyor. Ve bu çerçevelemeyi seviyorum çünkü bu hareketleri gerçekten bir araya getirmek, polis finansmanını kesmek, ölümcül devlete meydan okumak ve sosyal yardım altyapısına yatırım yapmak dahil, tüm hareketlerin dönüştürücü taleplerini almak için hala yapılması gereken daha çok iş olduğunu düşünüyorum.

Bu konuda feminist hareket tarafından bilgilendirilmeliyiz ki, mümkün olduğunca çok sayıda insanın mücadele etmesini sağlayacak, mümkün olduğunca geniş kapsamlı bir Yeşil Yeni Mutabakat’a sahip olalım. Bu sadece politik olarak doğrucu olmakla ve pek çok gerekliliği yerine getirmekle ilgili değil. Konu, kazanan bir koalisyonu nasıl kuracağımız. İnsanları bir şey için savaşmaya nasıl motive edersiniz? Çünkü başta da söylediğimiz gibi, bunu anlayan hükümetlere sahip olma şansını elde edebileceğimiz kavgaları kaybettik. Elimizdeki en iyi senaryo, merkezi bir İşçi Partisi ve merkezi Demokrat Parti hükümeti.

Öyleyse, toplumsal hareketlerin bu ‘evet’te birleştirilmesi – ki bu gerçekten heyecan verici bir temel- bu kitlenin bunun için mücadele etmesi ve yerel düzeyde uygulanması gerekiyor. İşçi Partisi’nin şehirlerde nerede hakim olduğuna bakmalıyız. Örneğin Londra’da neden bundan daha fazlasını yapamıyoruz? Veya Manchester’da? Aynısı New York, San Francisco ve Los Angeles için de geçerli. Johnson ve Trump’ı suçlayamayacağımız alanlar bunlar.

Sözüm ona bu yerlerde biraz gücümüz var ama yeterli değişim yaratılamadı – ve bu önemli çünkü çoğu insan şehirlerde yaşıyor. Öyleyse, bu politikalardan bazılarını kabul ettiğimizde yaşam kalitelerinin iyileştiğini görürlerse, o zaman sağcıların karşı savları dağılmaya başlar çünkü insanların yaşadıkları deneyimler onlara aksini, seçim yapmak zorunda olmadıklarını gösterir.

GB -Şimdi, dediğiniz gibi, merkezci adayların ABD ve İngiltere’deki siyasi partileri geri aldığını gördüğümüze göre, Yeşil Yeni Mutabakat’a gerçekten ulaşmak için uygun bir yol görebiliyor musunuz? Hareketlerin bu konularda daha radikal olmasının önemi hakkında biraz konuştuk. Nihayetinde mevzuata ihtiyacımız olacak. Bu büyük bir toplu eylem sorunudur. Sol kanat isyanlar yenilgiye uğratıldığına göre hem yasama değişikliğini yapabileceğimiz, hem de bu sorunu çözmemiz için gereken kolektif kaynakları sıralayabileceğimiz bir yol görüyor musunuz?

NK– Yani, bu çok daha zor. Ama zaten zor olacaktı, çünkü gerçek şu ki Corbyn’e ve Sanders’a karşı yürütülen bu acımasız karalama kampanyaları ve İşçi Partisi’nin önemli bir kısmının Corbyn yerine Johnson’ı tercih edeceği gerçeği kampanyalar sırasında yaşadığımız şey ve merkezci Demokratların önemli bir kısmı, demokratik bir sosyalist başkandan ziyade Trump’a şans vermeyi tercih etmeleridir. Bu, kazandıklarında ne kadar çok mücadele edeceklerini görmemizi sağladı. Yani kolay olmayacaktı ve başarılı da olmayabilirdi.

Bu bahsettiğimiz, büyük bir seferberlik gerektiren başka bir rota. Toplumsal hareket baskısından bahsettiğimizde, 1930’larda Roosevelt’in başkan olduğu dönemde neler olduğuna bakarsanız, Amerika Birleşik Devletleri’nde solda olanlara bakarsanız, durum olağanüstüydü. Her yıl daha çok grev oluyordu. Sosyal güvenlik ve işsizlik sigortası hakkı kazandığınızda ve bankaları parçaladığınızda, insanların genel grev yapmalarına gerek olmadığını düşünebileceklerini sanırsınız – ama tam da o zaman da genel greve gittiler.

Arkadaşım Raj Patel, 1930’larda yaşanan işçi eylemlerinin bir grafiğini oluşturdu. Ve gördüğünüz şey, Yeni Düzen ilerledikçe grevlerin sayısının keskin bir şekilde arttığı. Yani doruk noktası 1937 idi, Yeni Düzen 1933’te başlamıştı. İşte o zaman tüm şehirleri ve limanları vb. kapattılar. Bu sadece bir protesto değildi. Nüfus seferber edildi. İşte bu yüzden Howard Zinn, ” Oy kabinine girdiğinizde kime oy vereceğinizi düşünün. Ancak geri kalan zamanlarda güç inşa edin,” demişti.

Zinn’in Amerika Birleşik Devletleri Halklarının Tarihi – 1492’den Günümüze [vi] adlı kitabı – bildiğimiz gibi kadınları, tarım ve ev işlerinde çalışanlar dahil edilmediği için siyahları kapsamayan- orijinal Yeni Düzen ölçeğinde bir şeyi kazanacak gücü inşa edecek, her bir mahalleyi, işyerini örgütleyen gücü anlatıyor. Ayrıca işçi hareketinde sistemli bir ayrımcılık vardı. Ama aynı zamanda Afro-Amerikalılara ve yerli Amerikalılara o zamandan beri yapılan diğer programlardan daha fazla kaynak sunan programları da vardı.

Bunlar karmaşık miraslardır ve hem başarısızlıklarından hem de başarılarından ders almalıyız. Yani evet, bunun mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu gerçekten zor. Ve neoliberalizmin enkazı üzerine yeniden inşa etmemiz gerektiğini anlamakla ilgili. Bazı yönlerden, bu örgütlenmeyi yukarıdan aşağıya yapabileceğimizi düşünürken aşırı derecede saf olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü Corbyn ve Sanders, kazanmış olsalardı, Roosevelt’in sahip olduğu örgütlenmiş nüfusa sahip olmayacaktı, çünkü 50 yıllık saldırıların ardından işçi hareketini bu kadar hızlı yeniden inşa edemeyiz. Yani bu farklı bir manzara ve kesinlikle yapmamız gereken iş bu.

Sanırım pandemi hakkında sorduğunuz şeye ve potansiyel olarak nasıl kazanacağımıza geri dönersek, pandeminin yaptığı şeylerden biri, en harcanabilir muamelesi gören, işleri en çok aşağılanan, donanımsız oldukları, yerlerinin kolayca başkası tarafından doldurulabileceği söylenen milyonlarca işçiye, aslında ekonomimizin en çok ihtiyaç duyduğu calışanlar olduklarını göstermek oldu. Temel hizmet çalışanları olarak adlandırıldılar. Ve çalışanların kim olduğuna bakarsanız, bu işçi sınıfıdır, ekonomiyi canlı tutan insanlardır. Postayı getiren insanlardır. Yaşlılara bakan insanlardır. Kimden bahsettiğimizi biliyoruz. Dünyayı döndüren insanlardan bahsediyoruz.

Bunu nasıl söyleyeceğim konusunda dikkatli olmak istiyorum, çünkü bence bu işçilerin çoğu işlerinin ne kadar önemli olduğunu biliyorlardı. Ama bakın, neoliberal ideoloji kuvvetli bir güçtür. Artık Amazon çalışanları, insanların doyurulması ve giydirilmesi için ne kadar önemli olduklarını biliyorlar. Bence 1930’lardan farkı burada, bu, temel işçi gücünü kullanmak anlamına geliyor. Bu çevrimiçi ve yüz yüze örgütleniyor, ancak bunlar örgütlenmekte olan yeni araçlardır.

Kapitalizmin farklı bir çağında farklı vasıtalar olduğunu düşünüyorum, ama umudumuz bu kadar kötü muameleye maruz kalan esas işçilerde yatıyor. Kendilerini ve ailelerini güvende tutmak için ihtiyaç duydukları şeyler olmadan Covid hastalarına bakmaya gönderilen hemşireler gibi, şu anda haklı olarak öfkeli olan pek çok öfkeli işçi var. Ve eğer bunu seferber edebilirsek, burada güç var.

Bu röportaj Grace Blakeley’in ‘Kazanılacak Dünya’ podcast yayınında gerçekleşti.

Naomi Klein & Grace Blakeley Kimdir?

Naomi Klein bir gazeteci ve aktivisttir. Kitapları arasında Logo Yok, Şok Doktrini, Bu Her Şeyi Değiştirir ve en son olarak On Fire: The Burning Case for the Green New Deal yer alıyor.

Grace Blakeley Tribune’de çalışan bir yazar ve haftalık podcast A World to Win’in sunucusudur.

Bu makale Tribune’da yayınlanan İngilizce orijinalinden Türkçeye çevrilmiştir.

Çeviren: Irmak Gümüşbaş


[i] No Logo, Küresel Markalar Hedef Tahtasında (Bilgi Yayınevi, Çev. Nalan Uysal)

[ii] Şok Doktrini (Agora Kitaplığı, Çev. Selim Özgül)

[iii] İşte Bu Her Şeyi Değiştirir (Agora Kitaplığı, Çev. Osman Akınhay)

[iv] Hidrolik kırma (İngilizce: Hydraulic fracturing veya Fracking), belli bir hidrolik sıvının yerin binlerce metre altındaki tabakalara tazyikli bir biçimde pompalanarak, daha önce mümkün görülmeyen kaya gazı ve türevlerinin çıkarılmasını esas alan mevcut bir tekniğin sadece geliştirilmiş hali. (Kaynak: Wikipedia)

[v] Incel, İngilizce istemsiz bekârlar anlamına gelen “involuntary celibate” kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulmuş, kendileri istemelerine rağmen romantik veya cinsel partner bulamamaları ile tanımlayan bir internet alt kültürünün üyelerini tanımlar. (Kaynak: Wikipedia)

[vi] Amerika Birleşik Devletleri Halklarının Tarihi – 1492’den Günümüze (İmge Kitabevi Yayınları, Çev. Sevinç Sayan Özer)

İlgili İçerikler

Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları
Dünya

Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

Görüş Redaksiyon

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte dünya yeni bir düzene girerken, barış ve istikrar vaatleri, yerini Batı hegemonyasının giderek artan zorlayıcı...

Dogal Gaz boru hatti Sibirya
Dünya

Primakov Üçgeni ve Nükleer Enerjinin Dönüştürücü Gücü

Görüş Redaksiyon

Son 35 gün içinde nükleer enerji ve jeopolitik arenada yaşanan baş döndürücü gelişmeler, uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemin habercisi niteliğinde....

askeri Tören_CIN

Barışta Sivil, Savaşta Asker: Çin’in Çınlayan Gülleri

Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

Finlandiya

Finlandiya: Neo-Conların Rusya ve Amerika’yı Çatışmaya Sürükleme Planı

Turan Altuner

Toplumsal Piyasa Ekonomisi: Düşünürleri, İlkeleri ve Pratik Uygulamaları

Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi 2025

Jeopolitik Satranç Tahtası: Xi Jinping Çok Kutuplu Vizyonu ve ABD Hegemonyası

Alaska Zirvesi

Alaska Zirvesi 2025: Trump-Putin Buluşması, Ukrayna Savaşı ve Avrupa Jeopolitiği l Görüş21

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Makaleler

mutsuzluk ve tüketim - yanilsama
Felsefe

Gerçeklik, Güç ve Yanılsama: Kant’tan Modern Çağa Neden Mutsuzuz?

Görüş Redaksiyon

Sabah uyandığınızda elinize aldığınız akıllı telefon, cüzdanınızdaki banknotlar, yaşadığınız ülke ve hatta kendinize dair sahip olduğunuz “birey” algısı… Tüm bunların...

temel demirer

Üsküdar’dan Öte”nin Şairleri(*)

Sibel_özbudun

Grev, İşçi Sınıfının “Savaş Okulu”dur…(*)

sibel özbudun

Mahpustan Aşka Dair Dizeler[*]

KATEGORİLER

  • Dünya
  • Ekonomi
  • Politika
  • Kültür & Sanat
  • Opinion Internatıonal
  • Podcast
  • Gorüş TV
  • Diğer

SAYFALAR

  • Ansayfa
  • Gizlilik Politikası
  • Görüş Hakkında
  • Görüş’te Yazmak | Become an Opinionmaker
  • Künye
  • Yayın ilkelerimiz
  • İletişim | info@gorus21.com

BİZİ TAKİP EDİN

gorus-stickyl-ogo-dark

HAKKIMIZDA

21. yüzyılın disiplinlerarası, uluslararası, farklı görüşlerin yer aldığı yayın organı

© 2025 Görüş Tüm Hakları Saklıdır.

Hoş Geldiniz!

Hesabınıza aşağıdan giriş yapın

Şifrenizi mi unuttunuz? Kayıt Ol

Yeni Hesap Oluşturun!

Kayıt olmak için aşağıdaki formları doldurun

Tüm alanlar zorunludur. Giriş Yap

Retrieve your password

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş Yap
No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Politika
  • Kültür & Sanat
  • Opinion Internatıonal
  • Gorüş TV
  • Görüş Podcast
  • Diğer
  • Giriş Yap
  • Kayıt Ol

© 2024 Görüş Tüm Hakları Saklıdır.

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek çerezlerin kullanılmasına izin vermiş olursunuz.