
Askeri çatışmalar Batı Avrupalıların kolektif tahayyülüne yeniden girdi. Askeri yetenek, yalnızca karmaşık bir sert güç ağından değil, aynı zamanda ittifaklar, hazır olma ve hareket etme kabiliyeti gibi daha yumuşak unsurlardan oluşur ve teknolojik gelişmelerden derinden etkilenebilir.
Ulrike Franke / Senior Policy Fellow
Askeri güç, herkesin bildiği gibi ölçülmesi zor olmakla birlikte, bir devletin gücünü değerlendirirken ölçü olarak en geçerli olan ve aranılan alanlarından biridir. Askeri bir çatışmadan önce, rakibin askeri gücü kadar bilinmesi gereken çok az şey vardır. Uzun yıllar boyunca, askeri veya sert güç, bir devletin gücünün birincil kaynağı olarak kabul edildi. Ancak soğuk savaşın sonlarına doğru ekonomik güç devreye girdi. “Tarihin sonu” hakkında yaygın bir anlatı, askeri çatışmalardaki azalmayla birleştiğinde, savaşların büyük ölçüde geçmişte kalacağı inancına -ya da ümidine- yol açtı. Bu inanç, ABD liderlerinin 1980’lerde – pasifist bir anayasaya sahip olan ve yasal olarak yurtdışına askeri güç gönderemeyen bir ülke olan – Japonya’nın, ekonomisinin hızlı büyümesi nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri’ni geçebileceği korkusuyla en açık şekilde gösterildi.
Ancak askeri güçtekrar önem kazandı. Büyük güçler arasındakiler de dahil olmak üzere askeri çatışmalar, Batı Avrupalıların kolektif tahayyülüne yeniden girdi. Küresel askeri harcamalar son yirmi yılda istikrarlı bir şekilde arttı. Ve geçen yıl, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne göre, neredeyse 2 trilyon dolara ulaştı. ABD askeri harcamaları tek başına bunun yaklaşık yüzde 39’unu oluşturuyordu.
Harita 1’deki askeri harcamalara ilişkin verilere bakıldığında, bu yüzyılın önemli askeri güçlerini belirlemek kolay görünüyor. ABD, harcamalarda rakiplerini ve ortaklarını önemli ölçüde geride bırakıyor. Çin’in askeri harcamaları son yıllarda hızla arttı ve şu anda 193 milyar dolar ya da GSYİH’nın yüzde 1,3’ü seviyesinde bulunuyor. Afganistan, Suudi Arabistan ve İsrail gibi daha küçük devletler, devam eden çatışmalar, artan tehdit algıları veya bölgesel etki kazanma arzusu nedeniyle GSYİH’lerinin nispeten büyük bir kısmını savunmaya harcıyor.
Harita 1
En çok hangi ülke savunmaya harcıyor? | Savunma harcamalarının GSMH ye oranı

Dünyanın önemli askeri oyuncuları aynı zamanda en seçkin küresel kulüplerden birinin üyesi olma eğilimindedir: nükleer silahlı devletler. 2021 itibariyle, dokuz devletin nükleer silahları var (İsrail’in nükleer yetenekleri konusunda kasıtlı bir belirsizlik politikası var). Dünya çapında kabaca 13.080 nükleer savaş başlığının yüzde 90’ından fazlası ABD veya Rusya’ya ait (bkz: Harita 2). Beş devlet – ABD, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa ve Çin – Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nın (NPT) üyeleridir. Bu, “nükleer silahsızlanmayla ilgili etkili önlemler konusunda iyi niyetle müzakereleri sürdürmeye ” söz verdikleri anlamına geliyor. Ancak NPT’ye ve daha yakın tarihli Nükleer Silahların Yasaklanmasına İlişkin Antlaşma’ya rağmen nükleer silahların devam eden varlığı, askeri gücün önemli bir unsurunun, caydırıcılık veya potansiyel bir düşmanı saldırmaktan caydıracak kadar çok yetenek gösterme kapasitesinin, altını çiziyor. Nükleer silahlar genellikle çok az taktik etkiye sahip, son çare olarak başvurulacak silahlar olarak değil, bu türden bir caydırıcılığa sahip silahlar olarak görülüyor.
Harita 2
Nükleer güçler | Nükleer savaş başlığı sayısı

Harita 1 ve 2’nin ışığında, dünyadaki askeri güçler sıralamasının oldukça açık olduğu ve Çin hariç, temelde son on yıllarınkine benzer olduğu varsayılabilir. Ancak ABD ve diğer Batılı ülkelerde alarm zilleri bir süredir çalıyor. Örneğin, ABD Ulusal Yapay Zeka Komisyonu, “Amerika, Yapay Zeka çağında savunmaya veya rekabet etmeye hazır değil. Bu, yüzleşmemiz gereken zorlu gerçek” diyor. Bazı Batılı devletler, gelişmekte olan teknolojilerin, daha küçük devletler ve hatta devlet dışı aktörler de dahil olmak üzere yeni aktörleri, kurulu güçlere önemli maliyetler getirmek üzere güçlendirebileceğinden korkuyor. Ve kinetik askeri çatışmalar yeniden daha yaygın hale gelse de; siber saldırılar, göçmenlerin silahlandırılması ve dezenformasyon kampanyaları gibi hibrit operasyonlar; tankların, uçakların veya nükleer silahların büyük ölçüde işe yaramaz olduğu tüm zorluklar, daha acil endişeler. Bu nedenle, yirmi birinci yüzyılda, askeri güç sadece sert güç değil, aynı zamanda bir devletin yeni teknolojiler geliştirme ve kullanma, zorluklara hızlı tepki verme ve bunlara karşı direnç oluşturma ve ortaklarından ve müttefiklerinden destek alma yeteneği tarafından belirlenecektir.
Yeni teknolojinin rolü
Tarihte, yeni bir askeri teknolojinin tanıtılması ve yenilikçi kullanımı nedeniyle savaş durumunun değiştiği anlar olmuştur. Tatar yayı ve barut, tank ve nükleer silahlar – ordular bu tür teknolojileri ilk kez benimseyip yeni biçimlerde kullandıklarında, bu durum bazen savaşları nasıl yürüttükleri, güçlerini nasıl örgütledikleri ve stratejiler geliştirdikleri üzerinde temel bir etkiye sahip olmuştu. Bu anlara “askeri işlerde devrimler” denir. Ve böyle bir devrimi rakipten önce gerçekleştirmek, dünyanın dört bir yanındaki ordular için ulaşılmak istenen hedeftir.
Bugün, askeri gücün önemli unsurları haline gelecek birkaç yeni teknoloji var. İnsansız hava araçları veya dronlar son yıllarda çok fazla ilgi görüyor. 2000’li yılların başına kadar uzanan gelişimleri, Batılı orduların yürüttüğü ‘teröre karşı savaşta’ önemli bir rol oynamıştır. Daha yakın zamanlarda, dronlar – özellikle silahlı dronlar – artık dünya çapında savaş alanlarında kullanılma noktasına kadar çoğaldı. Dağlık Karabağ’da 2020 yılında Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ihtilafta insansız hava araçlarının kullanılmasının gösterdiği gibi, devletler arasındaki çatışmalar gibi, asimetrik savaşların ötesinde de insansız hava araçlarının rolü vardır. Günümüzün insansız hava araçlarının, tam anlamıyla bir askeri çatışmada belirleyici faktör olma olasılığı düşük olsa da, devletlerin hava gücünü (veya, hatta devlet dışı aktörlerin havadaki yeteneklerini) belirgin şekilde artırabilirler. Türkiye ve Çin gibi bazı devletler, son birkaç yılda yerli drone endüstrilerinin oluşturulmasına ciddi kaynaklar ayırdılar. Harita 3’ün gösterdiği gibi, birçok ülkenin artık askeri insansız hava araçları var, bu ülkelerden bir düzine veya daha fazlası silahlı drona sahip. İHA cephaneliklerindeki farklılıklar, geleneksel güç dengelerini değiştirmeye yetecek kadar önemli olabilir: on drona sahip İngiltere, on iki drona sahip Fransa ve hiç dronu olmayan Almanya (hava kuvvetleri için beş silahlı dronun kiralanıp kiralanmayacağı konusunda uzun süredir devam eden bir tartışmaya rağmen) ile karşılaştırıldığında, Türkiye’nin şu anda tahmini 140 silahlı dronu var.
Harita 3
Askeri dronlar | Askeri dron envanterine ve drone-savar teknoloji sistemlerine sahip ülkeler

Drone’ların yükselişine, drone-savar sistemlerindeki bir artış eşlik ediyor. Harita 3’ün gösterdiği gibi, çeşitli drone-savar sistemleri kullanılıyor, geliştiriliyor ve test ediliyor. Genel olarak, bir drone’u indirmenin üç yolu vardır – kinetik, elektronik ve müdahale yoluyla. İlki, droneları mermi, roket veya benzeri mühimmatla vurmayı içerir. İkinci – elektronik çözümler – şu anda en umut verici olanıdır. Drone ve operatörü arasındaki sinyali bozma veya kesme yeteneği gerektirir. Bu yaklaşımın daha gelişmiş bir versiyonu, dron’u/drone’u?? hacklemek ve onun komutasını ele geçirmektir. Son olarak, dronları engellemenin birkaç yolu vardır. Örneğin, dronları diğer dronlarla savaşmak için kullanabilir veya bu yıl birkaç üst düzey siyasi toplantıda ortaya çıkan omuza takılan ağ atıcılar ile onları düşürebilirsiniz (bu ikinci yetenekler askeri olandan ziyade sivil bağlamla daha alakalı olsa da). Drone-savar sistemleri doğrudan askeri güce dönüşmese de, drone saldırılarına karşı kendini savunamamanın yıkıcı sonuçları olabilir ve önemli güvenlik açıkları yaratabilir. Ancak şimdilik devletler, hepsi bir yana, çoğu insansız hava aracına karşı koyabilecek herhangi bir yol bulamadılar. Bu ortamda, nispeten küçük ve basit insansız hava araçları bile önemli bir tehdit oluşturabilir.
Siber, geleneksel güç dengelerini alt üst etmesi beklenen bir başka alandır ve yatak odasında oturan o artık neredeyse klişeleşmiş gencin devlet kurumlarını hackleyebildiği bir alandır. Bu tür saldırılar mümkün olsa da, en önemli siber güç hala devletlerde, özellikle de gerekli yeteneklere kaynak yatırımı yapmak isteyenlerde. Belfer Ulusal Siber Güç Endeksi, 30 ülkenin siber yeteneklerini ölçer. Ölçtüğü yedi hedefe göre ilk on siber gücü şu şekilde sıralıyor: ABD, Çin, Birleşik Krallık, Rusya, Hollanda, Fransa, Almanya, Kanada, Japonya ve Avustralya. Ancak, Harita 4’te görüldüğü gibi, devletlerin performansı bu göstergeler bakımından büyük farklılıklar sergilemektedir. Örneğin, Çin, Fransa ve hatta Hollanda, yalnızca bu tür yeteneklerin karmaşıklığına değil, aynı zamanda varsayılan devletler yerine daha küçük devletleri nasıl güçlendirebileceklerine işaret ederek, savunma yetenekleri konusunda ABD’nin üzerinde yer alıyor.
Harita 4 | Siber güç
Belfer ulusal siber güç endeksi

Seçilen bileşene göre ilk 5 sıralaması

Hücum (Düşmanın altyapısını ve yeteneklerini yok etme veya devre dışı bırakma gücü) | Savunma (Ulusal siber savunmaları güçlendirme ve geliştirme gücü) |
1. ABD | ÇİN |
2. BİRLEŞİK KRALLIK | FRANSA |
3. RUSYA | HOLLANDA |
4. ÇİN | ABD |
5. İSPANYA | KANADA |
Kaynak: Voo, J., Irfan, H., Jones, S., DeSombre, W., Cassidy, D. ve Schwarzenbach, A.. (2020). Ulusal Siber Güç Endeksi, Eylül 2020
Kaynak: Voo, J., Irfan, H., Jones, S., DeSombre, W., Cassidy, D. ve Schwarzenbach, A.. (2020). Ulusal Siber Güç Endeksi, Eylül 2020
Bununla birlikte, uzay teknolojileri ile ilgili olarak, eski “nicelik kendi başına bir niteliktir” vecizesi hala büyük ölçüde geçerlidir. Birçok aktör, uyduları ve dünya merkezli uzay komuta merkezlerini içeren uzay yeteneklerini geliştiriyor (bkz: Harita 5). Lüksemburg gibi bir ülkenin bir uydusu veya Peru’nun bir uzay komuta merkezi olabilir, ancak daha büyük, daha yerleşik askeri aktörler – ABD, Rusya ve Çin gibi – hala çok sayıda uydu aracılığıyla bu alana hükmediyor.
Harita 5 | Uzay Hakimiyeti
Askeri uydular ve uzay yetenekleri

Askeri teknolojik gelişmenin gelecek vaat eden ancak ölçülmesi zor bir başka alanı da lojistikten otonom silahlara, siber savaşa ve dezenformasyona kadar her konuda faaliyetleri etkinleştirebilen ve destekleyebilen yapay zekadır (AI). Bu yetenekler, saldırı ve savunma cephelerini ve destek sistemlerini içerir.
Askeri uzmanlar, devletlerin askeri alanda yapay zekayı giderek daha fazla kullanacağı ve bunun önemli sonuçları olacağı konusunda hemfikir. Bununla birlikte, bu sonuçların ne olacağına dair değerlendirmeleri, yapay zekanın “savaşın değişmez doğasını değiştirebileceği” veya yapay zekanın “stratejik işlerin psikolojik özünü” değiştirebileceği şeklindeki abartılı ifadelerden, silah teknolojisindeki değişikliklerle ilgili daha spesifik ve sınırlı konulara odaklanan daha az aşırı görüşlere kadar değişir.
Son yıllarda, abartılı değerlendirmeler özellikle ABD çevrelerinde yaygınlaştı. ABD Yapay Zeka Ulusal Güvenlik Komisyonu, ABD’nin kendisini “yaygın yapay zeka yetenekleri ve yeni savaş paradigmaları olmadan yapay zeka destekli tehditlere karşı savunamayacağını” savunuyor.
Ancak yapay zekanın askeri sistemler ve operasyonlar üzerinde en büyük etkiye nerede sahip olacağına dair tahminlerde bulunmak zor. Ve şimdilik, bir devletin askeri yapay zeka yeteneklerini güvenilir bir şekilde ölçmek neredeyse imkansız bir iştir. Yapay zeka hala geliştirme aşamasında – şirketler yeni yaklaşımlar icat ediyor ve bu konuda önemli iyileştirmeler yapıyor. Ayrıca, yapay zeka üzerindeki en çığır açan çalışmaların çoğu sivil alanda gerçekleşiyor.
En önemlisi, herhangi bir teknolojinin savaş üzerindeki etkisi hakkında tahminlerde bulunmak zordur. Bunun nedeni, bir askeri teknolojinin etkisi için önemli olanın sadece teknoloji değil, bunun nasıl kullanıldığıdır. Yeni bir teknolojinin önemli bir etkiye sahip olması için, kullanıcıların bunu yapmak için doktrinlerle birlikte onu kullanmanın yeni yollarını bulması gerekir. Örneğin, tanklar 1916’da savaş alanındaydı. Ancak Wehrmacht’ın Blitzkrieg doktrininin telsizlerin kullanımını tankları bağımsız birimler olarak konuşlandırmanın yeni bir yolu haline getirdiği ve Almanya’nın birkaç gün içinde Fransız savunmasını kırmasına izin verdiği İkinci Dünya Savaşı’na kadar askeri potansiyellerini göstermediler. Askeri yapay zeka ve diğer gelişen teknolojilerle ilgili olarak hangi yeni doktrinlerin, örgütsel değişikliklerin ve eğitim rejimlerinin gelişeceği – veya bunların ne gibi etkileri olacağı- hala belirsiz.
Bu tür belirsizliklere ek olarak, mutlak askeri yetenekler yalnızca bir noktaya kadar geçerlidir. İhtiyaç duyulan askeri sistemler, eğitim ve doktrin türleri de, dahil olmayı bekledikleri askeri operasyonların türüne bağlıdır. Eşit güce sahip rakipler arasındaki topyekün devletlerarası bir savaş, daha küçük bir müdahale veya asimetrik bir çatışma için olandan farklı yetenekler gerektirir.
Özellikle ölçülmesi zor olan dolaylı bir askeri yetenek, bazı devletlerin birlikleri için lojistik destekten gizli askeri operasyonlara kadar farklı alanlarda her şey için bel bağladığı, taşeron kuvvetler ve özel askeri aktörlerdir. ABD, 2021’in başlarında Afganistan’daki kuvvetlerini geri çektiğinde, ABD Savunma Bakanlığı ülkede 18.000’den fazla özel taşeronun kaldığını doğruladı. Rusya’nın Wagner Grubu, Suriye ve Ukrayna’dan daha yakın zamanda Mali’ye kadar uzanan ülkelerde giderek daha aktif hale geldi. Basında çıkan haberler, Çin’in palazlanan özel güvenlik endüstrisini ortaya çıkardı. Ne yazık ki, bu grupların sayısı ve etkisi hakkında halka açık güvenilir bir veri bulunmamaktadır. Bunların farklı ülkelerdeki faaliyetlerini karşılaştırmak da zordur: bazı gruplar çatışma bölgelerinde yalnızca yasal ve büyük ölçüde askeri olmayan hizmetler sunarken, diğerleri devletlerin kirli işlerini belirli bir inkar edilebilirlik ölçüsünde yürüten fiili paramiliter aktörlerdir.
Bir devletin askeri yetenekleri, özellikle de kendi topraklarının ötesindeki operasyonlar için olanlar, büyük ölçüde gücünü yansıtma kapasitesine bağlıdır. Bu kapasite, uçak gemileri, uzun menzilli füzeler ve ufuk ötesi drone yetenekleri gibi platformlardan gelebilir. Ancak denizaşırı bölgelerdeki veya diğer ülkelerin topraklarındaki kalıcı üsler, güç projeksiyonu için özellikle değerli olabilir. Bu tür üsler, devletlerin yakındaki krizlere çok daha hızlı asker ve personel konuşlandırması yapmalarını sağlar. Harita 6’nın gösterdiği gibi, sadece bir avuç ülkenin denizaşırı üsleri olsa da, üssü olanların birçok üssü var. Fransa ve Birleşik Krallık’ın eski sömürgelerinde birçok denizaşırı toprakları varken, ABD’nin bu tür toprakları ve birliklerini yurt dışına yerleştirmek için çeşitli anlaşmaları içeren kapsamlı bir ittifak sistemi var. Amerika Birleşik Devletleri’nin denizaşırı varlığının unsurları da savaş sonrası düzenin kalıntılarıdır; Japonya ve Almanya, ABD anakarası dışındaki en büyük Amerikan askeri tesislerine ev sahipliği yapmaktadır. 2016 yılında Halk Kurtuluş Ordusu (HKO) ilk denizaşırı üssünü Cibuti’de inşa etmeye başladı. Afrika Boynuzu’ndaki bu küçük ülke, aynı zamanda ABD ve Fransız askeri tesislerinin yanı sıra Japonya’nın Öz Savunma Kuvvetlerinin ilk tam ölçekli denizaşırı üssüne de ev sahipliği yapıyor.
Harita 6 | Denizaşırı üsler

Devletlerin yurt dışına asker yerleştirme ve eğitme imkanları olsa da (bkz: Harita 7), gerçek savaş deneyiminin yerini hiçbir şey tutamaz: son yıllarda muharebede asker konuşlandıran devletlerin askeri operasyonlarda, uzun zamandır askeri operasyonlar yapmayanlardan daha iyi performans göstereceği varsayılabilir. Birçok Batılı – özellikle Avrupalı - ordu için Afganistan ve Irak’taki savaşlar, askeri modernizasyonun önemli bir itici gücüydü. Buna karşılık Çin, en son 1979’da bir savaş verdi, ki bu durum HKO’nun savaşma kabiliyetini sorgulatabilir. Tabii ki, bir konuşlandırma çok kapsamlı hale gelirse, bir ordunun savaşma yeteneklerini ve mali kaynaklarını artırmak yerine tüketebilir (bu yılın başlarında ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin nedeninin bir parçası bu etmenlerdi) .
Harita 7 | Yurtdışındaki askeri konuşlandırmalar
Yabancı ülkelere konuşlandırılmış asker sayısı

Güçlü, bağımsız bir savunma sanayii, devletlerin ister teknolojik ister siyasi olsun, askeri gelişmelere uyum sağlamasına yardımcı olabilir. Ulusal bir savunma sanayii, devletlerin gerektiğinde askeri sistemlerin üretimini hızla büyütmesini ve bunu başkalarından destek almadan yapmasını sağlayabilir. Harita 8, ABD’nin burada önemli bir avantajı olduğunu ve dünyanın en büyük silah üreticilerinin önemli bir kısmının orada bulunduğunu gösteriyor. Ancak Fransa ve Birleşik Krallık, iki ülkede sırasıyla sekiz ve altı büyük silah üreticisi ile bu alanda kendi boylarından büyüklerle aşık atıyor.
Harita 8 | Dünyanın en büyük silah üreten ve askeri hizmet şirketleri
Ülkelere göre SIPRI İlk 100’deki şirket sayısı

Yine de, bağımsızlık bir devletin askeri kapasitesi için faydalı olabilirken, diğerlerinin desteği de çok önemli olabilir. İttifaklar, özellikle NATO’nun 5. Maddesi veya Avrupa Birliği’nin 42.7. Maddesi gibi karşılıklı savunma maddelerine sahip olanlar, bir devletin askeri gücünü önemli ölçüde artırır. Çünkü söz konusu devlet artık müttefiklerinden destek alabildiği için sadece kendi askeri yeteneklerine güvenmek zorunda değildir.
Bu nedenle, askeri yetenek kısmen, harcama ve tank ve askeri üs sayısı gibi göstergelerle ölçülebilen karmaşık bir sert güç ağından oluşur. Ancak ittifaklar, hazır olma ve harekete geçme yeteneği gibi daha yumuşak unsurları da içerir. Ve devletlerin askeri yeteneklerini değerlendirme çabaları, askeri güce sürekli eşlik eden teknolojik gelişmelerin etkisiyle karmaşıklaşıyor. Pek çok silahlı kuvvetin yaşayarak öğrendiği gibi, hiçbir ölçüm gerçek deneyimin yerini tutamaz.

Ulrike Franke, Avrupa Dışişleri Konseyi Kıdemli Politika Üyesidir. Alman dış ve savunma politikası; teknoloji ve jeopolitik; İHA’lar/dronlar; yapay zeka; askeri teknoloji konularında uzmandır.
Bu makale The Power Atlas’ta yayınlanan İngilizce orijinalinden versiyonundan Türkçeye çevrilmiştir.
Çeviren: Irmak Gümüşbaş