
Görüş21’in bugünkü makalesinde, dünyanın geleceğinin şekillendiği bölgeyi kısaca mercek altına alıyoruz: Hint-Pasifik (Indo-Pacific). Çin’in “Mavi Ejderha” stratejisi ile ABD’nin çevreleme politikası (containment policy) karşı karşıya gelirken, kalkınma işbirliği nasıl oldu da jeopolitik rekabetin önemli bir aracına dönüştü? Bu karmaşık güç mücadelesinin bölge ülkeleri açısından ne anlama geldiğine kısaca göz atalım.
Hint-Pasifik: Stratejik Rekabet ve Kalkınma Jeopolitiği
Hint-Pasifik, günümüzde küresel güç mücadelesinin ve 21. yüzyılın jeopolitik geleceğinin şekillendiği en kritik coğrafyalardan biridir. Bölge, Çin’in artan nüfuzunu dengelemeyi hedefleyen ABD öncülüğündeki stratejik girişimlerle, Pekin’in büyüyen ekonomik ve askeri hamlelerinin kesiştiği bir sahneye dönüşmüştür.
Artık kalkınma işbirliği, yalnızca ekonomik destek ya da diplomatik jest olmaktan çıkarak; büyük güç rekabetinin ana eksenlerinden biri, hatta sert güç kadar etkili bir nüfuz aracı haline gelmiştir.
Uzun yıllar boyunca “Asya-Pasifik” kavramı kullanılırken, Hindistan’ın küresel ölçekte yükselen rolüyle birlikte “Hint-Pasifik” terimi ön plana çıkmaya başladı. Bu kavramı özellikle Japonya eski Başbakanı Shinzo Abe stratejik vizyonunun merkezine yerleştirmişti.
Çin ise bu yeni tanımlamaya kuşkuyla yaklaşmakta; Hint-Pasifik söylemini, Batı’nın Çin’i çevreleme girişiminin (containment) ideolojik ve diplomatik bir uzantısı olarak görmektedir. Dolayısıyla, bölgenin isimlendirilmesi bile başlı başına jeopolitik bir hamle anlamı taşımaktadır.
Çin’in “Mavi Ejderha” Stratejisi: Savunma ve Kalkınmanın Sinerjisi
Çin’in “Mavi Ejderha” stratejisi, Pekin’in ABD’nin çevreleme politikalarına karşı geliştirdiği bütüncül bir karşı hamle olarak öne çıkmaktadır. Bu strateji, ekonomik kalkınma ile askeri kapasiteyi bir arada kullanarak Çin’in bölgesel ve küresel nüfuzunu güçlendirmeyi amaçlar.
Analistler, bu stratejinin dört temel coğrafi alana odaklandığını ve Sri Lanka ile Tayvan’ı “batırılamaz uçak gemileri” olarak tanımlayarak bu bölgelerin stratejik değerine dikkat çekerler.
Kilit Coğrafi Odaklar
Tayvan: Çin, Tayvan’ı ayrılıkçı bir eyalet olarak görmekte ve Devlet Başkanı Xi Jinping, yeniden birleşmeyi ülkenin “tarihsel misyonu” ve ulusal bir hedef olarak tanımlamaktadır.
Çin’in artan askeri gücü –örneğin Liaoning ve Shandong uçak gemileri– bu niyetin sembolüdür. Pekin, aynı zamanda 155 ülkenin en büyük ticaret ortağı olarak ekonomik nüfuzunu askeri kapasiteyle güvence altına alma stratejisini sürdürmektedir.
Bu durum, 1996 yılında ABD’nin Tayvan Boğazı’na –Çin anakarasından yaklaşık 240 kilometre uzaklığa– iki uçak gemisi göndermesiyle yaşanan gerilimi hatırlatmaktadır. O dönemde Çin sessiz kalmak zorunda kalmıştı; ancak bugün artık tablo tamamen değişmiştir. Ekonomik güçle askeri kapasite arasındaki ilişki, küresel güç dengelerini hâlâ belirleyen temel denklem olmaya devam etmektedir.
Çin’in Tayvan üzerindeki birleşme çabaları, yalnızca “ulusal bütünlüğü” sağlama amacı taşımamakta; aynı zamanda ABD’nin Tayvan’ı bir stratejik üs olarak kullanmasını önleme ve Çin’i çevreleyen “birinci ada zincirinden” sıyrılarak Pasifik’e doğrudan güç yansıtma hedefinin bir parçası olarak görülmektedir.
Güney Çin Denizi: Uzun süredir bir gerilim alanı olan bu bölgede Çin, yapay adalar inşa etmiş, bu adaları askerîleştirmiş ve “Dokuz Çizgili Hat” olarak bilinen sınırla geniş bir alan üzerinde egemenlik iddiasında bulunmuştur. 2016 yılında Daimi Tahkim Mahkemesi’nin Çin’in tarihsel haklara dayalı iddialarını büyük ölçüde geçersiz kılan kararı, Pekin tarafından reddedilmiştir. Bu adalar, küresel ticaret açısından hayati önem taşıyan deniz yolunda Çin’in askerî erişimini derinleştiren ileri üsler işlevi görmektedir.
Hint Okyanusu ve Çevresi: Çin’in bölgesel stratejisi, Hindistan’ın da hak iddia ettiği Arunaçal Pradeş ve Aksai Çin gibi sınır bölgelerindeki anlaşmazlıklar üzerinden, Hindistan’ın kaynaklarını ve dikkatini dağıtmayı amaçlayan bilinçli bir taktik olarak değerlendirilmektedir. Sri Lanka, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) kapsamında “taç mücevheri” konumundadır ve Çin, Hindistan ile ABD arasındaki nüfuz rekabetinde stratejik bir noktada yer almaktadır. 2022’de yaşanan Sri Lanka borç krizi, BRI gibi ekonomik bağların ne denli büyük jeopolitik sonuçlar doğurabileceğini açık biçimde göstermiştir.
Su Kaynakları: Tibet Platosu’ndan doğan Brahmaputra ve Mekong gibi büyük nehir sistemleri de Çin’in bölgesel stratejisinin bir parçasını oluşturmaktadır. Çin’in baraj inşası ve hidroelektrik enerjiye yönelme politikası, bu sulara bağımlı olan Güneydoğu ve Güney Asya ülkeleri açısından ciddi sonuçlar doğurabilecek potansiyel riskler barındırmaktadır.
ABD’nin Hint-Pasifik Stratejisi: QUAD, AUKUS ve Yeni Çevreleme Doktrini
ABD her ne kadar “çevreleme” terimini resmî söyleminde kullanmaktan kaçınsa da, yapılan analizler ülkenin küresel casusluk faaliyetlerini sürdürdüğünü ve özellikle Hint-Pasifik bölgesindeki askerî varlığını belirgin biçimde güçlendirdiğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, bazı uzmanlar Soğuk Savaş dönemine ait çevreleme politikasının, ekonomik olarak çok daha güçlü ve küresel sistemle bütünleşmiş bir Çin karşısında doğrudan uygulanamayacağına dikkat çekmektedir.
Çin’in yükselişine yanıt olarak yalnızca ABD değil, aynı zamanda Avrupa Birliği (AB), Japonya ve Avustralya gibi kilit müttefikler de kendi Hint-Pasifik stratejilerini geliştirmiştir. Bu stratejiler arasında farklılıklar bulunsa da, genel amaçlar benzer biçimde şekillenmektedir:
- Bölgesel rekabeti yönetmek,
- Güç dengesini korumak,
- Çin’in artan nüfuzuna karşı koymak.
Bu çerçeveler, Çin’i bir yandan stratejik rakip veya potansiyel tehdit olarak görürken, diğer yandan iklim değişikliği gibi küresel konularda işbirliği yapılabilir bir aktör olarak da değerlendirmektedir.
ABD, Obama döneminde başlatılan “Asya’ya Pivot” stratejisinden bu yana Hint-Pasifik bölgesini dış politikasının merkezine yerleştirmiştir. Washington’un amacı, Çin’in bölgesel liderlik iddiasını sınırlandırmak ve müttefik ülkeleri –Japonya, Hindistan, Avustralya, Güney Kore ve Filipinler gibi– ortak bir güvenlik mimarisi altında birleştirmektir.
Bu stratejinin iki ana ayağı öne çıkmaktadır:
QUAD (Quadrilateral Security Dialogue): ABD, Japonya, Hindistan ve Avustralya arasında kurulan bu mekanizma, bölgedeki deniz güvenliği ve askeri iş birliğine yönelik bir çerçeve sunmaktadır. Çin, QUAD’ı “Asya’nın NATO’su” olarak nitelendirerek sert bir şekilde eleştirmektedir.
AUKUS (Australia–UK–US Pact): 2021’de duyurulan bu savunma ittifakı, Avustralya’ya nükleer denizaltı teknolojisi transferini içerir ve Çin’in Pasifik’teki deniz üstünlüğüne doğrudan bir meydan okuma niteliği taşır.
ABD, bu girişimlerle hem Çin’in askeri manevra alanını daraltmakta hem de Cin’i kalkınma projelerinin jeopolitik etkisini engellemk icin kullanmaktadir.
Müttefik Stratejilerinin Temel Odak Alanları:
Ekonomi: Ticaret kurallarının belirlenmesi, tedarik zincirlerinin güvenliği ve ekonomik dayanıklılığın artırılması.
Güvenlik: Güney Çin Denizi’nin askerîleştirilmesine ve Tayvan çevresindeki istikrarsızlığa karşı caydırıcı tedbirler.
İklim Değişikliği: Ortak çevresel hedefler doğrultusunda çok taraflı işbirliği.
Kalkınma İşbirliği: Rekabetin Yeni Sahnesi
Son yıllarda kalkınma yardımı ve altyapı finansmanı, jeopolitik rekabetin en önemli araçlarından biri hâline gelmiştir. Bu bağlamda kalkınma işbirliği, nüfuz mücadelesinin yeni bir alanına dönüşmüştür.
Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi (BRI), benzeri görülmemiş büyüklüğüyle, diğer büyük güçleri alternatif projeler geliştirmeye zorlamıştır.
BRI’ye Yanıt Olarak Ortaya Çıkan Girişimler:
G7’nin Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklığı (PGII)
Avrupa Birliği’nin Küresel Geçit (Global Gateway) projesi
ABD öncülüğündeki Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi (IPEF) ve Mavi Nokta Ağı (Blue Dot Network)
Bu girişimler, şeffaflık, sürdürülebilirlik ve yüksek standartlar gibi ilkeleri öne çıkararak, BRI’ye (Cin’in Yol ve Kusak Projesi) alternatif bir kalkınma modeli sunmayı hedeflemektedir.
Kuşak ve Yol Girişimi (BRI), küresel bağlantı ve kalkınma için önemli fırsatlar barındırmakla birlikte, özellikle ABD tarafından mevcut jeopolitik dengelere yönelik stratejik bir meydan okuma olarak görülmektedir.
Çin’in Yanıtı: Küresel Girişimlerin Yeni Dalgası
Çin, bu eleştiriler karşısında hem kendi imajını güçlendirmek hem de 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleriyle uyumlu bir küresel vizyon ortaya koymak amacıyla 2021 yılında Küresel Kalkınma Girişimi’ni (GDI) başlatmıştır.
GDI, sekiz öncelikli alan ve altı temel ilke üzerine inşa edilmiştir. Çin ayrıca Küresel Güvenlik Girişimi (GSI) ve Küresel Medeniyet Girişimi (GCI) gibi tamamlayıcı çerçeveleri de devreye sokmuştur.
Bu üç girişim bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Çin’in Batı merkezli uluslararası düzene alternatif bir küresel yönetişim modeli inşa etme arayışını temsil etmektedir.
Hindistan’ın Özgün Yaklaşımı
Hindistan, 2019 yılında kendi resmî Hint-Pasifik stratejisini başlatarak temel hedefini “özgür, açık, kapsayıcı ve kurallara dayalı bir bölgesel düzenin” tesisi olarak tanımlamıştır. Bu stratejinin ana eksenini ise, Çin’in artan nüfuzunu dengeleme çabası oluşturmaktadır.
Hindistan, kalkınma ortaklıklarını geliştirmeyi, savunma kapasitesini güçlendirmeyi ve bölge genelinde aktif diplomatik angajman yürütmeyi içeren çok boyutlu bir stratejik araç seti kullanmaktadır. Batılı güçler ise Çin’e karşı bölgesel dengeyi koruma amacıyla Hindistan ile iş birliğini derinleştirmeye giderek daha fazla önem vermektedir. Bu çerçevede üçlü iş birlikleri ve stratejik ortaklık mekanizmaları öne çıkmaktadır.
Bölgesel Dinamikler: Güneydoğu Asya, Güney Asya ve Pasifik Adaları
Güneydoğu Asya: Yıllık yaklaşık 200 milyar ABD doları tutarında altyapı yatırımına ihtiyaç duyan bu bölge, jeopolitik rekabetin en yoğun yaşandığı alanlardan biridir. Bölgesel bir örgüt olan ASEAN, dış ortakların tüm girişimlerinin kendi kalkınma planlarıyla uyumlu hale getirilmesini sağlayarak “merkeziliğini” vurgulamaktadır. Üye ülkeler, herhangi bir gücün etkisi altına girmeden tüm taraflardan fayda sağlamayı hedefleyen “riskten korunma” (hedging) stratejilerini benimsemektedir.
Güney Asya: Tarihsel olarak Hindistan’ın etkisi altında bulunan bu bölge, Çin’in ekonomik diplomasi ve altyapı yatırımları (örneğin Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru – CPEC) aracılığıyla giderek değişen bir güç dengesiyle karşı karşıyadır. Nepal, Bangladeş, Sri Lanka ve Maldivler gibi küçük devletler, ekonomik kazanımlarını en üst düzeye çıkarmak için hem Hindistan hem de Çin ile ilişkilerini dikkatli biçimde dengelemeye çalışmaktadır. Ancak Sri Lanka’daki borç krizi, bu tür “riskten korunma” stratejilerinin kendi içinde ciddi kırılganlıklar barındırabileceğini açıkça göstermiştir.
Pasifik Ada Ülkeleri (PIC’ler): Pasifik Adaları Forumu’nun da vurguladığı üzere, bu ülkeler için birincil güvenlik tehdidi iklim değişikliğidir. 2000’li yılların başından itibaren Çin’in bölgedeki artan angajmanına karşılık olarak Avustralya ve ABD, “Mavi Pasifik’teki Ortaklar (PBP)” gibi girişimlerle kendi nüfuz alanı olarak gördükleri bu bölgeye yönelik çabalarını yoğunlaştırmıştır. Ancak Pasifik Ada Ülkeleri’nin temel hedefi, büyük güçlerin stratejik gündemlerinin, adaların en acil öncelikleri olan iklim değişikliği ve sürdürülebilir kalkınma konularını gölgelemesini önlemektir.
Rekabetten Fırsat Yaratmak
Bu yoğun jeopolitik rekabet ortamında, Hint-Pasifik ülkeleri için dikkat çekici bir fırsat alanı da ortaya çıkmaktadır. Tek bir büyük güce bağımlı kalmak yerine, artık daha geniş bir ortaklık yelpazesi içinden seçim yapma olanağına sahiptirler. Bu ülkeler, büyük güçler arasındaki rekabeti kendi lehlerine kullanarak, ulusal kalkınma hedefleriyle uyumlu projeler geliştirebilir ve daha avantajlı koşullar elde edebilirler.
ASEAN ve Pasifik Adaları Forumu gibi güçlü bölgesel örgütlenmeler, küçük devletlerin ortak hareket ederek müzakere gücünü artırmasına ve dış güçlerle etkileşim koşullarını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmesine imkân tanımaktadır.
Bu yaklaşımın temel amacı, yalnızca nüfuz rekabetini yönetmek değil; aynı zamanda “pozitif rekabet” anlayışını teşvik etmektir. Bu da, stratejik üstünlük uğruna değil, en kaliteli altyapı yatırımlarını, en verimli kalkınma projelerini veya en etkili iklim finansmanını sağlayabilme yarışı anlamına gelmektedir.
Sonuç
Çin’in Mavi Ejderha stratejisi, ABD ve Batı’nın stratejileri ile kalkınma işbirlikleri etrafında şekillenen bu karmaşık jeopolitik tablo, bize aynı zamanda küresel güç kaymaları ve bölgesel istikrar hakkında kritik ve farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Bu bölgede alınan kararlar ve finanse edilen projeler, yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte geniş kapsamlı etkiler doğuracaktır.
Bu süreç, ortaklık ve müttefiklik kavramlarının sınandığı ve yeniden tanımlandığı bir döneme işaret etmektedir. Büyük veya küçük tüm devletler için, bu ortam, kendi egemen stratejik yollarını belirleme kapasitesini test eden temel bir alan oluşturmaktadır.
Kaynaklar:
China’s ‘Blue Dragon’ Strategy vs US Containment Policy: https://stratheia.com/chinas-blue-dragon-strategy-vs-us-containment-policy/
Ela Nath & Stephan Klingebiel: Geopolitical Competition in the Indo-Pacific: Managing Development Cooperation
China’s “Blue Dragon” Strategy in the Indo-Pacific: https://maritime-executive.com/editorials/china-s-blue-dragon-strategy-in-the-indo-pacific?utm_source=chatgpt.com
The United States’ Enduring Commitment to the Indo-Pacific Region: https://asean.usmission.gov/the-united-states-enduring-commitment-to-the-indo-pacific-region/?utm_source=chatgpt.com
Rahat Naseem Ahmed Khan, The US-China Competition in Indo-Pacific Region:
Implication for Chinese Energy Security: file:///C:/Users/Turan%20Altuner/Downloads/1The+US-China+Competition+in+Indo-Pacific+Region+Implication+for+Chinese+Energy+Security+(2).pdf
Evolution of the U.S. “Indo-Pacific Strategy”: https://monthlyreview.org/articles/changes-in-u-s-grand-strategy-in-the-indo-pacific-and-chinas-countermeasures/?utm_source=chatgpt.com
Indo-Pacific Economic Framework: https://en.wikipedia.org/wiki/Indo-Pacific_Economic_Framework?utm_source=chatgpt.com








































