
Alman Anayasasından (Das Grundgesetz) “ırk” kavramının çıkarılması konusu ile ilgili tartışmalarda Heidelberg Üniversitesinden bir grup etnolog kamuyouna yönelik bir çağrı yayınladı. Biz de bu önemli çağrının Türkçe tercümesini yayınlıyoruz.
Heidelberg Üniversitesi Yazarlar Kollektifi
Alman Devlet Televizyonu (ZDF,) 1 Kasım 2020’de geçtiği haberde “ırk” teriminin Anayasadan kalıcı olarak çıkartılması gerektiği haberini verdi. Federal Adalet Bakanı Christine Lambrecht, yayın kuruluşuna verdiği röportajda federal hükümetin Irk teriminin anayasadan çıkartılmasını desteklediğini söyledi. “Farklı insan ırklarının olmadığı konusunda hükümet içinde tam bir mutabakat var” dedi. Federal Adalet Bakanlığı, bu ayın başlarında anayasadan “ırk” teriminin kaldırılması için somut bir öneri yayınladı.
Öneri özellikle ırkçılıktan etkilenen insanlara, ayrımcılığa karşı koruma sağlamak ve “ırk” terimini “ırkçı ayrımcılık nedeniyle” değiştirmeyi öngörmektedir. Teklif 3 Şubat’ta çevrimici (online) tartışılmaya başlandı.
Heidelberg Üniversitesi’nden Etnologlar yaptıkları açıklamada “Irk teriminin anayasadan kaldırılmasını memnuniyetle karşılıyoruz ve bununla paralel ırksal ayrımcılığın cezalandırılmasının devamına olanak sağlayan daha uygun bir kavramla değiştirilmesini savunuyoruz” diye açıklamada bulundular.
Bu adımın kesinlikle gerekli olduğuna inanıyoruz, çünkü bilimsel bulguları dikkate alarak ve bununla birlikte “ırk” teriminin çeşitli toplumsal söylemlerde kullanılmasını nihayet sona erdirecektir.
İnsanlar arasındaki farklılıkları tanımlamak için “ırk” teriminin kullanılmasına her koşulda şiddetle karşı çıkıyoruz. “Irk” kategorisi sadece insanlık dışı değil, aynı zamanda bilime de aykırıdır. Modern Etnolojinin temel varsayımları ve uygulamaları “ırk” kavramıyla bağdaşmaz. Son bilimsel araştırmalara göre, insanların” ırklara” göre sınıflandırılması tabiat bilimerine göre biyolojik ve genetik olarak savunulamaz bir durumdur.
Sosyal bilimlerdeki bulgular, “ırk” kelimesinin ırkçı kategorilerden ve anlamlardan soyutlanmayacağını da göstermektedir. Ayrıca, İngilizce’de yaygın olarak kullanılan “race” kavramı “ırk” olarak tercüme edilmemelidir, çünkü Almancada “Rasse” ve İngilizcede “Race” (IRK) terimleri sadece tarihsel ve kültürel olarak belirlenmiş spesifik bağlamlarda anlaşılabilir. Bunlar sosyo-kültürel konstrüksiyonlardır ve bu şekilde tanımlanmalıdırlar.
Mesleğini icra eden etnologlar olarak, anti ırkçı Etnolojinin uzun geleneğine kendimizi bağlı hissediyoruz. Bu Etnoloji, insanları birbirinden ayırt eden bir kriter olarak “ırk” kategorisini reddeder. Ne yazık ki, 18. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk yarısına kadar, Etnolojide, insan popülasyonlarını birbirinden ayırt edilebilir “ırklar” olarak kavrayıp ve bunları evrim modellerinde birbirlerinin üstünde veya altında olarak sınıflandırmak oldukça yaygındı.
Bununla birlikte bir hayli yıkıcı toplumsal sonuçlarlara yola açan bu “bilimsel ırkçılığa” karşı direniş erken başladı. Bundan dolayı modern etnoloji kuramcılarından Franz Boaş (1852 – 1942) biyolojik “insan ırkları” fikrine ve farklı kültürleri gelişim seviyelerine göre hiyerarşik olarak sınıfladıran “evrimsel” yaklaşımlara bilimsel olarak sağlam bulgularla ve açık bir şekilde şiddetle karşı çıktı. Bu arada, biyolojik olarak farklı insan “ırkları” olduğu fikri yadsınamaz bir şekilde çürütüldü.
Sömürgeciliğin bir mirası
Franz Boas’tan sonra, Ruth Benedict veya Claude Lévi-Strauss gibi seçkin etnologlar da, 1940’lar ve 1950’ler gibi erken bir tarihte uluslararası düzeyde bu “ırk” kavramına karşı çıktılar. İlgili tüm bilimsel disiplinlerde, insanların kökeni veya ten rengi ne olursa olsun aynı becerileri, dilleri, ifadeleri ve davranışları öğrenebilecekleri uzun zamandır kabul edilmiştir.
Davranış, karakter farklılıkları ve farklı yetenekler, insan popülasyonları arasındaki varsayılan biyolojik farklılıklara indirgenemez. Aksine, yetiştirme, sosyal ve kültürel çevre, kişisel deneyimler ve ailevi faktörler gibi çok daha fazla sayıda faktör tarafından şekillendirilirler.
Bu nedenle, modern etnolojinin temel varsayımı, tüm toplumların, insanların temel eşitliğidir. Bu aynı zamanda araştırmaya katılan tüm araştırmacıların diğer toplum ve grupları eşit görme yükümlülüğünü de içerir. “Irk” kavramı sömürgeciliğin bir ürünüdür ve içinde, özünde eşit ve eşdeğer olmama varsayımını taşır. Bu nedenle bu konseptin genel olarak etnolojide veya sivil toplumda yeri olamaz.
İnsanların farklı “ırklar” olarak bölünmesi, ırkçı ideolojilerden ve onların dünya görüşlerinden bağımsız düşünülemez. “Irk” sadece kültürel olarak geriye dönüp bakıldığında değerlendirilen doğal bir gerçeklik değil, “ırk” başlı başına kültürel bir icattır. İnsanlar, “ırkları” nedeniyle değil, “ten rengi”, adları, aksanları, dini aidiyetleri, doğduğu coğrafya, kıyafetleri veya diğer fiziksel, kültürel veya sosyal özellikleri nedeniyle ayrımcılığa uğrayıp, ırk ayrımcılığı yapanlar tarafından bu özellikleri “ırk” veya “köken” ile ilişkilendirilir.
Bu nedenle “ırk” ayrımcılığından bahsetmeyi reddediyoruz. Irkçılar keyfi olarak insan çeşitliliğini farklı “ırklara”, “halklara” veya “kültürlere” ayırır ve ardından insanları inşa edilmiş bu gerçeklik temelinde değerlendirir. İşte tam da bu yüzden “ırk” kavramını kullanmak yanlış istikamete yönlendiren bir adımdır.
İnsanları “ırklar” olarak kategorize eden ama aynı zamanda ayrımcılığa karşı mücadele etmek isteyenler de bilerek veya bilmeyerek ırkçıların mucidi olduğu ayrımcı kategorileri benimsemiş olur.
Bununla birlikte, nesnel olarak tanımlanabilinir insan “ırkları” vardır türünden bütün ırkçı ideolojilerin temel varsayımlarını yeniden üretmiş olurlar. İnsanların “ırksal” kategorilere ayrılıp ve bununla birlikte “ırksal” özellikleri nedeniyle eşit olmayan muameleye tabbi tutulması birbiriyle ilintilidir. Bu nedenle iki yaklaşım da mümkün olduğu ölçüde en sert şekilde kınanmalıdır.
Biyolojik olarak farklı “insan ırkları” olduğu yönündeki yaygın varsayım bilimsel olarak çürütüldü. İnsan popülasyonları arasındaki ortak genetik varyasyonlar, popülasyonlar arasındaki genetik farklı varyasyonlardan her zaman daha büyüktür. İnsanlardaki tüm fiziksel-genetik varyasyonun yaklaşık yüzde 94’u farklı popülasyonlar arasında değil, bizzat sözkonusu bir popülasyonun kendi içinde bulunur. Popülasyonlar arasındaki fenotipik farklılıklar, örneğin deri rengi, genetik ve fizyoloji yüzeysel farklılıklardır. Fizyolojik özelliklerdeki bu yüzeysel farklılıklar, “ırk” olarak tutarlı bir sınıflandırmaya izin vermez.
İnsanların belirli “ırklara” ayrılması her zaman için keyfi olup, bilimsel olarak kanıtlanamaz bir olgudur.
Özellikle belirli bir kültür ile fizyolojik ve karakter özellikleri arasında herhangi bir korelasyon yoktur. Kültür her zaman öğrenilendir. Bu nedenle bir insanın sözde bir “ırka” ait olarak sınıflandırılmasını biyoloji veya genetikle açıklamak mümkün değildir. Bu, daha ziyade, yüzeysel özelliklerin keyfi bir değerlendirilmesine dayanmaktadır.
‘Rasse” ve “Race”
Diğer ülkelerde insan gruplarının “ırklar” olarak sınıflandırılmasının tarihsel ve politik nedenleri var. Burada, ABD’deki “ırk (race)” kavramıyla Almancadaki “Rasse” kavramının aynı anlama gelmediğini de belirtmek isteriz.
Her şeyden önce, “Irk (Rasse)” kelimesi, Nasyonal Sosyalizmin vahşetiyle ayrılmaz bir şekilde ilintilidir. Ve bu yüzden, hiçbir koşulda insanlar için tanımlayıcı bir kategori olarak kullanılmamalıdır.
“Irk (Rasse)” teriminin Nasyonal Sosyalist kullanımı, öncelikle ten rengiyle veya yabancı kökenle bağlantılı değildi. Bu kavram, insanları sözde biyolojik ve karakteristik olarak “üstün” veya “aşağı” olarak sınıflandırmak için kullanıldı.
Bu Sınıflandırma, Yahudilerin veya Yahudi olarak sınıflandırılan insanların yanı sıra Roman ve Çingenelerin de kitlesel katliamlarının temelini oluşturdu. Diğer yandan Nasyonal Sosyalizm, “ırksal hijyen” konsepti ile engelli ve eşcinsellerin öldürülmesini de meşrulaştırdı. Fakat Nasyonal Sosyalizmden önce bile ırkçılık ve ırk kavramı, Alman sömürgecilik tarihinde ve bununla bağlantılı suçlarda, örneğin Namibya’da önemli bir rol oynadı. Almanya’da, “ırk” kavramı bu nedenle öncelikle Nasyonal Sosyalizm, sömürgecilik, aşırı sağcılık, yabancı düşmanlığı ve “değerli ve değersiz hayatlar (insanlar)” arasındaki ayrım ile ilişkilidir.
İngilizce “race (ırk)” kavramı da benzer şekilde korkunç vahşetler ve ideolojilerle ilintilidir ve bu nedenle kullanıldığında her zaman eleştirel bir bağlam içinde kullanılmalıdır. Ancak Almanya’dan farklı olarak, ABD’deki “ırk” kavramı sosyo-kültürel bir kategoriyi temsil ediyor.
Fakat Almanya’dan farklı olarak, ABD’deki “ırk” (race) kavramı genel olarak ve hatta resmi anketlerde bile farklı insan grupları arasında sosyo – kültürel farkı tanımlamak için kullanılıyor. Dolayısıyla “ırk” Abd‘de biyolojik değil, sosyo-yapısal bir gerçekliktir.
Bu nedenle, sosyal ve kültürel bilimlerde ABD Toplumunun üzerine çalışırken “ırk” dikkate alınmalıdır. Terim öncelikle “siyahlar” ve “beyazlar” arasındaki ayrımı ifade eder. Bununla birlikte, İngilizce konuşulan dünyada “ırk” kavramı hala biyolojik farklılıklara ilişkin yanlış düşüncelerle ilişkilendirilmektedir (örneğin, Hoffman ve diğerleri 2016).
İngilizce “Race” ve Almanca “Rasse” kavramları bu nedenle eşanlamlı değildir. “Race”, Almancaya “Rasse” olarak çevrilmemeli, Almanca’da bugüne kadar olduğu gibi tırnak içinde “Rasse” olarak alıntılanmaya devam edilmelidir. Çünkü “Rasse” – tıpkı “Race” gibi – evrensel, analitik bir kategori değil, topluma özgü, sosyo-kültürel bir yapı olarak ele alınmalıdır.
Alman Anayasasından (Grundgesetz) “Irk / Rasse” teriminin kaldırılmasına dair, “ırk” teriminin kullanımının tarihsel ve kültürel boyutları ile beraber spesifik olarak belirlenmiş bağlamlarla sınırlandırılmasını tavsiye ediyoruz. Tıpkı ABD toplumunun “ırk / race” kavramı olmadan tanımlanamayacağı gibi, Nasyonal Sosyalizmin, Alman sömürgeciliğinin ve Alman aşırı sağcılarının yaptıkları vahşetler de “Rasse / Irk” gibi konstrüksiyondan bağımsız düşünülemez.
Bu kavram spesifik tarihsel ve kültürel bir kavramdır ve sadece sözkonusu bağlam / kontekst çerçevesinde bir anlam ifade eder.
Bu nedenle,”ırk” terimini sadece kavramın toplumsal önemini araştırırken ve “ırk” adına işlenmiş olan veya işlenmekte olan adaletsizlikleri gün yüzüne çıkarmak istediğimizde kullanmanızı tavsiye ederiz.
Bu yazıda kendimizi “ırk” kavramının nasıl kullanılacağı konusu ile sınırlandırdık ama bununla “akraba” olan “ırkçılık”, sosyal adaletsizlik, eşitsizlik ve yolaçtığı negatif sonuçlara değinmedik.
Bu Makale FREITAG.de yayinlanan Almanca Orjinal metninden cevrilmistir.
Çeviri: Turan Altuner