
Erik Stokstad*
Ağzına kadar dolu olan sadece sandık odanız değil. Yeni bir araştırmaya göre, tüm eşyalarımızın kütlesi – binalar, yollar, arabalar ve ürettiğimiz diğer her şey – artık gezegendeki tüm canlıların ağırlığını aşıyor. Ve her hafta eklenen yeni madde miktarı, Dünya’daki yaklaşık 8 milyar insanın toplam ağırlığına eşit.
Araştırmaya dahil olmayan, New School’da bir şehir ekolojisti olan Timon McPhearson, “Daha önce insanların gezegene tahakküm ettiğine ikna olmadıysanız, artık ikna olmalısınız” diyor. Viyana’daki Doğal Kaynaklar ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi’nde sosyal ekolojist olan ve gene çalışmaya dahil olmayan Fridolin Krausmann, “Bu dikkat çekici bir karşılaştırma,” diye ekliyor.
İnsanlığın gezegen üzerindeki etkisinin birçok ölçütü var. Fosil yakıtlar, sera gazlarını en az 800.000 yıldır görülmeyen seviyelere yükseltti. Tarım ve konutlar arazinin % 70’ini değiştirdi. Ve insanlar, hızla yükselen büyük bir yok oluşta sayısız türü ortadan kaldırdı. Dönüşümler o kadar büyük ki araştırmacılar, insan egemenliğinin hakim olduğu yeni bir çağda yaşadığımızı ilan ettiler: Antroposen.
Weizmann Bilim Enstitüsü’nden sistem biyoloğu Ron Milo, Dünya üzerindeki etkimizin yeni bir göstergesinin peşine düştü. O ve meslektaşları, 1900 ile 2017 arasındaki her yıl için canlı bitkilerin biyokütlesine dair önceki tahminlerin bir sentezini yaptılar. Bu tahminler, tüm canlıların yaklaşık % 90’ını hesaba katıyor ve saha araştırması ile bilgisayar modellemesine dayanıyor. Tahminler, 1990’dan itibaren, araştırmacıların küresel bitki örtüsünü izlemek için kullandıkları uydulardan gelen verileri de içeriyor.

Daha sonra ekip, 2018 yılındaki saha araştırmalarına dayanarak hesapladıkları diğer tüm canlıların – bakterilerden balinalara tüm organizmaların – kütlesini ekledi. (İnsanlar gezegenin biyokütlesinin kabaca % 0,01’ini oluşturuyor.) İnsan yapımı nesnelerin kütlesinin yıllık tahminleri, Krausmann ve meslektaşlarının arabalar ve makineler, binalar ve diğer altyapılar gibi nesneler de dahil olmak üzere yayınladığı araştırmalardan alındı.
Son 120 yıldaki değişim dramatik oldu. 1900 yılında, insan yapımı nesnelerin kütlesi, Dünya’nın toplam biyokütlesinin yalnızca % 3’ü kadardı. Ekibin, bugün Nature’da yazdığına göre, o zamandan beri nesneler her 20 yılda bir ikiye katlandı. Beton ve asfalt bolluğu, İkinci Dünya Savaşı ile 1973 petrol krizi arasındaki hızlı büyüme yıllarında, gelişmiş ülkelerin bir inşaat çılgınlığına girmesiyle başladı. Son yıllarda, buna daha da fazlası eklendi. Bu arada, ormansızlaşma ve diğer nedenlerden dolayı toplam biyokütle 1900’den beri kademeli olarak yaklaşık 1100 milyar tona düştü. İnsan yapımı kütlenin artışı yoğun jeolojik kaynakların kullanımına dayanıyor: kayalar, mineraller ve metaller.
İnsan yapımı kütle nihayet bu yıl – ya da bundan 6 yıl erken veya 6 yıl geç- Dünya’daki toplam canlı biyokütlesini aştı. Bu dönüşüm zamanının ölçümü, biyokütlenin su dahil edilerek mi, hariç tutularak mı hesaplanacağına bağlıdır. Su dahil edilirse, biyokütle yaklaşık 2037’ye kadar insan nesnelerinden daha büyük kalmayı sürdürecek. Bugün bile, karşılaştırmalar iç karartıcı: Araştırmacılar, binalar ve diğer altyapıların dünyadaki ağaçlardan ve çalılıklardan daha ağır olduğunu sonucuna vardılar. Ve plastik kütlesi tüm hayvanların iki katı. Araştırmacılar, bulguların Antroposen kavramını güçlendirdiği sonucuna varıyor. Milo, “Bu, aslında dönüşümün gerçekleştiğinin ve tanımın uygun olduğunun bir göstergesi,” diyor. Yeni jeolojik dönemin başlangıcı olarak bu yılın mı, yoksa on yıllar öncesinin mi alınması gerektiğine dair çok da kesin bir fikri de yok.
Sürdürülebilirlik bilimcilerinden oluşan bir ağ olan Future Earth’ün yöneticisi Josh Tewksbury, yeni araştırmanın “gezegen üzerindeki etkimizin kanıtlarını sağlamlaştırmamıza yardımcı olduğunu” söylüyor. Ancak, “bu konuda ne yapmamız gerektiği konusunda bize yardımcı olmuyor” diyor. Bunun nedeni, küresel nesne kütlesinin kabaca bir etki ölçütü olmasıdır. Örneğin Krausmann, araştırmanın çeşitli maddelerin zehirleyiciliğini dikkate almadığını söylüyor. Ve yeri de önemli. Bir barajdaki beton, bir şehirdeki aynı miktardaki betondan çok daha büyük çevresel etkiye sahiptir.
Bloomington’daki Indiana Üniversitesi’nde bir çevre antropoloğu olan Eduardo Brondizio, şehirlerin yeterli konut, kanalizasyon arıtma tesisleri ve diğer altyapılardan yoksun olduğu gelişmekte olan ülkelerde, insan nesnelerinin eksikliğinin adaletsiz ve çevreye zarar verici olduğuna dikkat çekiyor. “Sorun altyapının kendi başına kötü olması değil, altyapıyı nasıl yaptığımızdır,” diyor.
Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde kentsel sürdürülebilirlik üzerine çalışan Xuemei Bai, altyapı çalışmalarının en hızlı şekilde gelişmekte olan şehirlerde devam edeceğini söylüyor. Hammadde üretiminde kullanılan tüm enerjinin uluslararası iklim hedeflerini tehlikeye atabileceğini belirtiyor. Ancak şehirler, örneğin daha az yol ve su şebekesiyle daha fazla sayıda insan hizmet sundukları için, kırsal alanlarda mümkün olmayan bir ölçek verimliliğine sahiptir. Bai, teknolojik ve politik yeniliklerin insanlığın devasa ayak izinin çevresel etkisini azaltmaya yardımcı olabileceğini söylüyor. “Umutluyum. Bu mümkün,” diyor.

Erik Stokstad Kimdir?
Erik çevre konularını ele alan bir Science muhabiridir.
Bu makale Science’da yayınlanan İngilizce orijinalinden Türkçeye çevrilmiştir.*
Çeviren: Irmak Gümüşbaş