
Dr. Maria Smotrytska
Dünya okyanusları, kaynakların ve ticaret yollarının kontrolü için mücadelede en kuvvetli güçler arasında her zaman bir çatışma arenası olarak görülmüştür. Denizdeki hakimiyet, her zaman güçlü ülkelerin dünya düzeninin şartlarını dikte etmelerine olanak sağlamıştır (örneğin, İngiltere, İspanya, Portekiz’in Büyük Coğrafi Keşifleri; İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz’in sömürge politikası vb.). Devletler yeni topraklar keşfetti ve fethetti, kendi emirlerini ve inançlarını oralara taşıdılar. XXI. Yüzyılda, denizdeki sınırların yeniden çizilmesiyle ilgili durum geçmişe kıyasla değişti, ancak geniş bir filonun varlığı hala büyük bir avantaj olmaya devam ediyor.
Gemi sayısı ile ilgili istatistikler her yıl değişiyor: bazı ülkeler modernizasyon için gereken fon eksikliği nedeniyle filoyu küçültürken, diğerleri yeni gemiler inşa ediyor. (Bkz. Harita 1).
Harita 1.: Askeri Verigrafiği (2020)

Böylece son ABD savunma raporu tahminlerine göre Çin, deniz filosu açısından 2021 yılında dünyanın en büyük donanmasına sahip. Çin donanması, yeni savaş gemileri ve denizaltılar inşa ederek saldırı amaçlı silah gücünde hızlı bir büyüme kaydetti ve hala yeni gemiler inşa ediyor. Çin donanması dünyanın en hızlı büyüyen filosu olarak kabul ediliyor. Devlet her yıl denizcilik ekipmanlarını artırıyor. Çin artık Japonya’ya kafa tutuyor ve aynı zamanda ABD hükümetinin haklı endişelerine neden oluyor. 2018’in sonunda çeşitli türlerdeki gemi sayısı yaklaşık 465 ve bunlar 324.000’den fazla asker alıyor. ABD amfibi gemilerinin tonaj ve kapasite olarak Çin’den daha fazla olduğunu belirtmek önemli. Filoya kesintisiz yakıt tedarikini sağlamak için Çin, Pasifik ve Hint Okyanuslarında dış üsler oluşturuyor. Bu nedenle, özel bir anlaşma kapsamında yakıt ikmali için Çin gemileri düzenli olarak Gwadar (Pakistan), Victoria (Seyşeller), Yangon (Myanmar) vb. limanlarına giriyorlar.
Kıyaslandığında, Çin donanması filo toplamı açısından sayısal bir avantaja sahip olsa da, ABD hala teknolojik üstünlük açısından dünyanın en güçlü donanması Dünyanın en güçlü ve aynı zamanda en kuvvetli ordusu olan ABD, aynı zamanda herhangi bir ülkeden açık ara daha fazla uçağa sahip. Ülke, Donanmanın yeni raylı topu gibi en son teknolojinin yanı sıra, büyük ve iyi eğitimli insan gücüne sahip.
Askeri Gemi Sicili ve yayınlanan raporlara göre, ABD Donanması 2021 başlarından itibaren ABD Donanması’nın hem aktif hem de yedek operasyonlarda 490’dan fazla gemisi var. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri uçak gemisi sayısında dünya lideri. Gemilerin bileşimi sadece niceliksel olarak değil, aynı zamanda niteliksel olarak da farklılık gösteriyor. ABD gemileri modern ekipmanlarla donatılmıştır. Donanmada 332.507 kişi vardır. İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’yı devirerek güvence altına alınan Pasifik Okyanusu’nda baskın bir pozisyona sahipler.
Dünyanın en güçlü üçüncü ordusu, 2018 sonunda toplam gemi sayısı 270 olan Rusya’dır, ancak bu rakam yedekte ve modernizasyonda olan gemileri de içeriyor. Bu gemilerin yarısı aktif olarak kullanılmaktadır. Rusya’nın deniz filosunda bir kargo gemisi, bir muharebe kruvazörü, üç kruvazör, 13 muhrip, sekiz fırkateyn, 78 korvet, 17 nükleer denizaltı, 22 denizaltı, 13 balistik denizaltısı, 7 güdümlü füze denizaltısı, özel amaçlı 3 denizaltısı bulunuyor. Öncelikli alan, modern füze silahları taşıyan denizaltılardır.
17 denizaltı, 3 hafif uçak gemisi ve yaklaşık 40 muhrip olmak üzere 70 savaş gemisine sahip olduğu düşünülen Japon donanması dördüncü sıradadır. Japon Donanması, 50.800 aktif deniz personeline ve yaklaşık 155 gemiye sahiptir. Japon Donanması dünyanın en büyük donanmalarından biridir.
Japon Donanması şu anda yaklaşık 145’i helikopter olmak üzere yaklaşık 345 deniz uçağına sahiptir. F-35 Lightning II, gelecekte Japon Donanmasının ana savaş uçakları olacak. Şu anda 4 helikopter gemisi, 40 muhrip, 20 denizaltı, 0 fırkateyn, 6 Korvet, 6 devriye ve 25 mayın gemisi bulunuyor.
Japonya Öz Savunma Deniz Kuvvetleri (JMSDF), 50.800 personel, 150 gemi ve yaklaşık 346 uçaktan oluşan Japonya Öz Savunma Kuvvetleri’nin deniz harbi birliğidir. Birliği oluşturmanın asıl amacı ülkenin güvenliğini sağlamak, ancak günümüzde kanun silahlı kuvvetlerin gerektiğinde farklı hareket etmesine izin vermektedir.
İlk beşi, dünyanın en büyük ve en güçlü filolarından birine sahip olan Hindistan filosu tamamlamakla birlikte, diğer kaynaklara göre aynı sırayı Büyük Britanya’nın büyük deniz gücü ile paylaşıyor. Hint Donanması kökenini 1612’de kurulan East India Company’nin Deniz Kuvvetleri’ne kadar götürmektedir. Hindistan 1950’de bir cumhuriyet olduğunda, buna Hint Donanması adı verildi. Hint Donanması şu anda yaklaşık 70.000 aktif deniz personeline ve yaklaşık 285 gemiye sahiptir.
Deniz uçağı sayısına bakıldığında Hint Donanması, yaklaşık 100’ü helikopter olmak üzere yaklaşık 250 uçağa sahip. Şu anda, MiG-29 ve HAL Tejas, Hint donanmasının ana savaş uçaklarıdır. Donanmanın 1 uçak gemisi, 10 muhrip, 3’ü nükleer olmak üzere 16 denizaltısı, 19 korveti, 13 fırkateyni, 139 devriye ve sadece 3 mayın gemisi vardır.
Dünya deniz kuvvetlerinin sıralaması, en büyük ve en güçlülerinin Asya-Pasifik bölgesinde bulunduğunu gösteriyor. Ayrıca 5 güçten 4’ünün (ABD, Çin, Rusya, Hindistan) nükleer statüye sahip olması da önemlidir. Bu iki gerçek, denizde karşı karşıya gelmelerinin, devletler arasında bir çatışma durumunun dünya düzeninin korunması için son derece tehlikeli olduğunu göstermektedir.
Bölge ülkelerinin aktif deniz diplomasisini de dikkate almak önemlidir. Dolayısıyla son ABD savunma raporuna ve dünya medyasına göre bu doğrultuda Çin Halk Cumhuriyeti’nin bölgede aktif bir pozisyon aldığı dikkate alınabilir. Çin, son otuz yılda denizcilik yeteneklerini istikrarlı bir şekilde geliştirerek, kendisine bir çatışma durumunda kıyı denizlerinde rekabet etme kabiliyeti kazandırdı. Ancak Pasifik Okyanusu’nda daha geniş bir alan bir yana, bu suları kontrol edebilmesi için ciddi zorluklar var.
Soğuk Savaş’ın bitmesini ve iki sistem arasındaki ideolojik çatışmanın sona ermesinin ardından Asya-Pasifik bölgesinde ciddi değişimler yaşanmıştır. Çin’in kapsamlı potansiyelinin hızlı büyümesi ve güçlendirilmesi, uluslararası prestijindeki keskin yükseliş, Orta Krallık’ın kademeli olarak ABD ve Japonya’nın potansiyel bir stratejik düşmanı olarak görülmesine yol açtı. Aynı zamanda, Çin’in küresel bir fabrikaya dönüşmesi ve Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyanın ikinci ekonomisi haline gelmesi, Çin’in dış hammadde (özellikle hidrokarbonlar), ekipman, bileşen vb. kaynaklarına olan bağımlılığını önemli ölçüde artırdı. Basra Körfezi ülkelerinin, devletin ithal ettiği petrolün %80’inden fazlasını Çin’e sağlıyor olmasından dolayı deniz bağlantısı, Güney Çin Denizi suları ve Malakka Boğazı’ndan geçiyor. Çin’de üretilen ihraç mallarının önemli bir kısmı aynı güzergah üzerinden dünya pazarına gidiyor (bkz. Harita 2).
Bu bölge Çin için özellikle önemli hale geliyor, bu nedenle Çin giderek artan bir şekilde ekonomik kalkınma, toprak yönetimi, enerji ve gıda güvenliği ile ticaret dahil olmak üzere denizcilik çıkarlarına odaklanıyor.
Pekin her zaman yeni hedefler ve başarılar için yeni savunma mekanizmalarına ihtiyaç olduğunu anlamıştır. Son yıllarda Çin, tüm dünyayı Çin mallarının küresel geçit töreni için bir “sahne” haline getirdi. Ancak son yıllarda Pekin, ülkesinin iç pazarını geliştirmeye başladı. “Xiaokang” kavramı (ki bu, varlıklı bir aile veya ideal bir toplum anlamına gelir) Çin’in dış ve iç siyasi taktiklerinde özel bir yer edindi[1].
Harita 2.: Dünya Doğal Kaynakları Haritası

Bu kavram, beş yıl içinde Çin nüfusunun %23’ünün yaşam koşullarını önemli ölçüde iyileştirmesi gerektiğini göstermektedir. Konseptin amacı, Çin ekonomisinin ihracat sektörlerinin aksine iç talebi canlandırma politikasına öncelik vermektir.
İç pazarın gelişimine yeniden yön verilmesinin, Çin’in ortaklarının ülkenin ekonomik gelişimi üzerinde siyasi etkide bulunmasını (hisse senedi ve finansal baskılar ve spekülasyonlara rağmen) daha zorlaştıracağı anlamına geldiği anlaşılmalıdır [6, s.244]. Pek çok ülkenin dünyadaki yeni bir güç ittifakına tepkisi belirsiz olabilir, Pekin için bu, ulusal çıkarlarını koruma mekanizmalarında bir değişiklik anlamına geliyor.
Çin’in savaş hileleri diplomasisi. Bu, günümüzün küresel jeopolitik haritası için ne anlama geliyor? Çin yumuşak güç araçlarını nasıl kullanıyor ve en önemlisi ne için? Benzer türde sorular, Doğu ejderhasının büyümesini inceleyen analistlerden ve araştırmacılardan geliyor. Çin’in savaş hileleri politikası tarihe dayanmaktadır. “Kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek” – bu 36 eski Çin tarihi stratejisinden biridir. Bunun yorumlarından biri şu şekilde tercüme edilebilir: “Gerçekten değerli bir şey elde etmek için, önce karşı tarafa faydasını bildirmek gerekir”. Bunun Çin “yumuşak gücünün” ilk ifade ediliş biçimlerinden biri olduğuna inanılıyor.
21. yüzyılın başında ekonomisini geliştiren Çin, dış politikada yeni olasılıkları ciddi şekilde düşünmeye başladı. Pekin’de modernize edilmiş bir orduya ve güçlü bir ekonomiye ek olarak “yumuşak güce” de ihtiyaç olduğu sonucuna vardılar. Bunun Çin için önemi 2007 yılında Komünist Parti XVII Kongresi kürsüsünden Genel Sekreter Hu Jintao tarafından açıklandı. Bahis eski kültür ve değerler üzerinde yapıldı – yetkililer Sinofobinin (tüm Çinlilere karşı düşmanlık) ekonomik planlara da müdahale etmesinden korkuyordu.
Çin başkentindeki 2008 Olimpiyatları bir mihenk taşı ve birçok yönden bir dönüm noktası oldu. Bu, Çin’in olumlu markasının dünya çapında geniş kitlelere güçlü tanıtımında yeni bir aşamaya gelinmesini sağladı.
Şi Cinping, yönetiminin en başından beri Çin kültürünün ve sanatının tanıtımını destekledi. İlk büyük konsepti olan “Çin rüyası”, büyük bir iç politika amacına sahipti ve ulusun her alanda yeniden canlanmasını hedefliyordu, ancak o zaman da Çin’in başarılarının tüm dünyada bilinmesi ve örneğin, “made in China” (Çin’de üretilmiştir) klişesiyle değil, yeni yüksek kaliteli markası “created in China” (Çin’de yaratılmıştır) ile tanınmanın gerektiği vurgulandı.
Ancak, iç politikadaki değişiklikler küresel yeniden yapılanmanın yalnızca başlangıcıydı.
2014 yılında Çin’in dış politikasına bakalım. Çin, uluslararası ilişkilerde inovasyon teorisi ve pratiğini aktif olarak inceliyor, küresel ekonominin ve finansal yönetimin gelişimine katılıyor, çeşitli önemli alanlarda ülkelerle dostane ilişkiler sürdürüyor, sıcak noktalarda çatışmaların barışçıl çözümüne katkıda bulunuyor, ülke içi kalkınmanın yararına çalışıyor ve elverişli bir atmosfer yaratıyor. 2014 yılında Çin dış politikası için güçlü bir temel oluşturuldu ve bu alanda büyük başarılar elde edildi. Ancak, ardından ne geldi? Ardından, Çin’in uluslararası ilişkilerde faal ve lider bir aktör olarak kendisini aktif olarak göstermesi biçimindeki Çin Patlaması geldi.
21. yüzyılın ilk on yılının ikinci yarısı, yeni bir dış politika stratejisinin uygulanmasıyla sonuçlandı. 25 Mart 2016’da, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesinin Politbüro toplantısında, ulusal güvenlik ve refahla bağlantılı olduğundan, askeri ve sivil sektörlerin entegre bir şekilde geliştirilmesinin acil bir ihtiyaç olduğu kabul edildi.
Çinli Tuğamiral Zhang Huacheng’in konuşması (esas bel bağlanan “Çin’in kıyı savunmasından açık denizlerde savunmaya geçmesi” gerçeğiydi) çok geçmeden pratikte daha fazla eylem ile doğrulandı. Böylece Çin, stratejik öneme sahip Güney Çin Denizi’ne odaklandı. 2016’dan bu yana, Çin Halk Cumhuriyeti bu bölge üzerinde hak iddia etmeyi ve tarihsel kanıtlar sunmayı bıraktı (bunu zaten uzun süredir yapıyordu) ve doğrudan varlık gösterme politikasına geçti.
Çin’in Boğazlar diplomasisini analiz ederken, dünyanın belirli bölgeleri dikkate alınmalıdır:
Çin-Pakistan bağları. Gwadar’daki liman ve demiryolunun inşası, Çin Halk Cumhuriyeti ‘nin Hint Okyanusu’na her iki yönde de çalışabilen bir ulaşım koridoru elde etmesine olanak tanıdı (bkz. Harita 3). Çin malları Doğu’ya ve Afrika’ya, mineraller ve Orta Doğu petrolü ise Çin’e geri akacak. Pekin, Amerikan ekonomisinin bu alandaki ihtiyaçları için taşınan enerji kaynaklarının %60’ını kontrol eden ABD’nin Basra Körfezi’ndeki varlığından her zaman endişe duymuştur. Böylece, Gwadar limanının işletilmesi, küresel bir askeri çatışma durumunda Çin Halk Cumhuriyeti’nin enerji güvenliğini artıracaktır.
Harita 3.: Gwadar

Son olarak, Gwadar, Çin’in “Basra Körfezi’ndeki ABD deniz faaliyetlerini, Arap Denizi’ndeki Hint faaliyetlerini ve Hint Okyanusu’ndaki olası ABD-Hindistan deniz işbirliğini izlemek” için bir “radyo sinyali yakalama ve dinleme noktası” kurmasını sağlayacak. Bölgedeki Çin askeri varlığı hem ABD hem de Hindistan için aşırı endişe verici. Aynı zamanda, Pakistan’ın deniz kabiliyeti Hindistan için tehlikeli değil, ancak Çin ve Pakistan deniz kuvvetlerinin birleşimi gerçekten ciddi bir sorun haline gelebilir. Buna ek olarak, Yeni Delhi, İslamabad’ın Pekin’in Pakistan’ın askeri altyapısını kamuya açıklama yapmadan kullanmasına izin vereceğinden ve bunun bu alandaki uluslararası gözlemcilerin çalışmalarını daha da karmaşık hale getireceğinden korkuyor.
Gwadar’ın, Amerikalı stratejistlerin çeşitli jeopolitik senaryolarda Beluci Pakistan, İran ve Afganistan’ı birleştiren olası yeni bir devletin parçası olarak değerlendirdiği bir eyalet olan Belucistan topraklarında bulunduğunu da hesaba katmak gerekir. İran’la bir savaş ve Pakistan İslam Cumhuriyeti’nde tam bir iç siyasi istikrarsızlık durumunda, ABD’nin İran ve Pakistan’daki Beluci isyancı güçlerini kullanarak bağımsız bir Belucistan’ın yaratılmasına gitmesi olasılığını göz ardı edemeyiz. Bu durumda ABD, Çin’e karşı ezici bir zafer kazanacak ve onu Basra Körfezi’ne engelsiz erişim olasılığından mahrum bırakacaktır.
Gwadar’ın stratejik önemini vurgulamak için, Gwadar’ın Arap Denizi ve Umman Körfezi’nin havzasında yer aldığı, yani Umman ve Basra Körfezleri arasındaki Hürmüz Boğazı’nın “kapısı” olduğu belirtilmelidir. Bu konum, gezegendeki tüm sözleşmeli ham petrolün %40’ının Hürmüz Boğazı’ndan geçtiği anlamına gelir. Önemli olan, Hürmüz’ün doğu yakasının sahibinin Pekin’in stratejik bir müttefiki ve aktif bir siyasi oyuncu olan İran olduğu gerçeğidir. Batı tarafında, Basra Körfezi’nin zengin ama askeri açıdan zayıf monarşileri var, bu da Doğu’dan yeni bir jeopolitik gücün olası bir sıcak noktaya gelmesi sorununu gündeme getiriyor.
Çin – Bangladeş. Bu ülke, askeri alanda Çin Halk Cumhuriyeti’nin öncelikli ortaklarından biridir ve bunun mantıklı bir açıklaması vardır. 1970’lerin ortalarından bu yana, Bangladeş’in Hindistan ile ilişkileri hızla kötüleşti. Bu koşullar altında, kendi güvenliğini sağlamak için Dakka, bölgede Hint karşıtı bir politika izleyen ülkelerle aktif olarak işbirliği geliştirmeye başladı. Doğal olarak, Bangladeş, o zamanlar Hindistan ile şiddetli bir çatışma durumunda olan Çin ile hızla ilişkiler kurdu. Pekin, rakibini “bir düşman çemberi” ile çevreleme arzusu doğrultusunda, hemen Bangladeş’e önemli askeri ve ekonomik yardım sağlamaya başladı. Analistlerin vurguladığı gibi, 1980’lerde Çin Halk Cumhuriyeti, Bangladeş silahlı kuvvetlerine gerekli her şeyi tam olarak sağladı. 1980’lerin başında, Bangladeş’in askeri teçhizatının neredeyse tamamı Çin yapımıydı. 1980’lerin sonlarından bu yana, Çin-Hint ilişkileri yavaş yavaş normalleşmeye başladı, ancak Çin, Bangladeş’i siyaset, ekonomi, kamusal yaşam, kültür gibi çeşitli alanlarda aktif olarak desteklemeye devam ediyor. Son yıllarda, iki ülke arasındaki ekonomik işbirliği özellikle hızlı gelişiyor.
Bangladeş topraklarında Chittagong’da (Shetgang) bir konteyner limanı inşaatı ile ilgili olarak, Çin liderliği defalarca bu projeye katılımının Çinli işletmelerin bağımsız kararına bağlı olduğunu belirtti (bkz. Harita 4). Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Çin Gang’a göre, Çin hükümeti her zaman şirketlerini Bangladeş de dahil olmak üzere dünyanın farklı ülkeleriyle dostane ve eşit işbirliği içinde olmaya teşvik ediyor ve destekliyor.
Ancak Batılı bilim adamları, Çin’in Chittagong’da ticaret ve deniz filoları için konteyner limanı tesisleri inşa ettiğine inanıyor. Yabancı uzmanlara göre Bangladeş yetkilileri, Çin Halk Cumhuriyeti liderliğinin baskısı altında kalarak Çin donanmasına Bengal Körfezi’nde deniz üsleri sağlama karşılığında ülkelerine nükleer teknoloji tedarik etmeyi kabul etti. Mart 2010’da Çin, Bangladeş’te bir derin su limanının yanı sıra iki ülke arasında kara ve demiryolları inşa etme projesine 8,7 milyar dolar yatırım yapmayı kabul etti. Plana göre yeni konteyner limanı, 2055 yılına kadar aynı anda 100 milyon tona kadar kargo alabilecek ve bu da bugünkü rakamların üç katından fazla. Bazı uzmanlara göre Çin de projeyle ilgileniyor çünkü Chittagong’daki limanı güneydeki Yunnan eyaleti için denize açılan bir kapı olarak kullanmayı umuyor.
Harita 4.: Chittagong’daki Liman

Kaynak: Anadolu Ajansı Araştırması, 2020
Çin Halk Cumhuriyeti’nin eylemleri Yeni Delhi’de büyük endişeye neden oldu. 2010 yılında Hindistan, Bangladeş’e elektrik satmayı, altyapı projeleri için 1 milyar dolarlık kredi sağlamayı ve ithalat gümrük tarifelerini düşürmeyi kabul etti. Buna karşılık Dakka, Hint gemilerinin şu anda Çin tarafından yeniden inşa edilen limanı kullanmasına izin verdi.
Çin – Sri Lanka. Mart 2007’de Pekin, Sri Lanka’nın güney ucundaki Hambantonta geliştirme bölgesinin inşasını finanse etmek için Colombo ile bir anlaşma imzaladı (bkz. Harita 5). Bu bölge bir konteyner limanı, bir yakıt ikmal sistemi ve bir petrol rafinerisini içeriyordu. Çin İhracat-İthalat Bankası, 1 milyar dolarlık proje maliyetinin %85’ini finanse etti ve devlete ait bir şirketin parçası olan China Harbour Engineering, projenin hayata geçirilmesine dahil oldu. Yakınlarda bulunan uluslararası bir havaalanının inşası için de aynı koşullar sağlandı.
Çin’in sözkonusu limanı Hint Okyanusu’nda devriye gezerken filosu için bir yakıt ikmali ve bakım istasyonu olarak kullanmayı planladığı göz önüne alındığında, Amerika Birleşik Devletleri’nde Hambantonta projesi, “inci gerdanlık” stratejisinin bir parçası olarak görülüyor. Ancak Pekin’deki resmi çevreler, Sri Lanka’nın güney kıyısındaki limanın normal bir ticari işletme olduğu konusunda ısrar ediyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin komşu Diego Garcia adasında bir deniz üssünü kullanmasına rağmen, Çin Halk Cumhuriyeti’nin tam teşekküllü bir deniz üssü inşa etmek için acil bir planı yok, ancak petrol kaynaklarını korsan saldırılarından veya yabancı güçlerin ablukalarından korumak için Hint Okyanusu’nda benzer bir tutunma noktası. oluşturmaya çalışıyor.
Harita 5.: Hambantota gelişim bölgesi

Çin – Myanmar (Burma). Bu ülke ile ilişkilerin derinleştirilmesi Çin için büyük önem taşımaktadır. Pekin’i özellikle ilgilendiren, başta bu ülkenin petrol ve gaz kaynakları olmak üzere Myanmar’ın zengin maden kaynaklarıdır. Ağustos 2011’de Çin-Myanmar petrol ve gaz boru hattının Myanmar bölümünün inşaatının başladığını belirtmekte fayda var (bkz. Harita 6). Petrol boru hattının Çin bölümünün uzunluğu 1.631 km, gaz boru hattının uzunluğu ise 1.727 km’dir. Myanmar bölümünün petrol ve gaz boru hattının uzunluğu sırasıyla 771 ve 793 km’dir. İnşaat planı uyarınca, bu boru hatları 2013 yılında inşa edilmiş ve işletmeye alınmıştır.
Çin – Tayland. Çin ile Çin’in en büyük ticaret ortağı olduğu Tayland Krallığı arasındaki ilişkiler de dinamik olarak gelişiyor.
Harita 6.: Çin—Myanmar petrol ve gaz boru hattı

2005’te Washington Times gazetesi, ABD Savunma Bakanı’nın bir raporundan, Çin’in enerji güvenliğini artırmanın bir parçası olarak, Pasifik (Siyam Körfezi) ve Hint (Andaman Denizi) okyanuslarını bu eyalete ait Malay Yarımadası’nın kuzey kesimindeki kıstak üzerinde birbirine bağlayan Tayland Kra – Kanalı’nın (Tayland’ın Malakka Yarımadası üzerindeki Tayland Kanalı) inşasına katılmayı planladığını bildirdi (bkz. Harita 7). Çin tarafına göre, proje 10 yıl sürecek, 30 bin işçi ve 20-25 milyar dolar gerektirecek.
Batılı uzmanlar, kıstağı geçerek (en dar noktasında genişliği 50 km’den az), Andaman Denizi’ni Güney Çin Denizi’ne ve dolayısıyla Hint Okyanusu’nu Pasifik’e bağlamanın mümkün olduğunu ileri sürdüler. Böylece Çin gemileri stratejik açıdan önemli Malakka Boğazı’nı dolaşabilecekler.
Bazı Çinli bilim adamlarına, özellikle Sun Lingşun’a göre, Kra – Kanal projesi Çin’in ulusal güvenliğinin çıkarına değil. Araştırmacı, Çin Halk Cumhuriyeti için bu projenin temel amacının Malakka Boğazı üzerinden petrol ve gaz ithalatı alanındaki zor durumdan çıkmak olduğunu iddia ediyor. Şu anda, ABD Donanması tüm Pasifik ve Hint Okyanuslarını kontrol ediyor ve Tayland geleneksel olarak Amerikan “dostları” arasında yer alıyor, bu nedenle zaman zaman Tayland’ın “Kra – Kanal projesi” fikrini yeniden canlandırmasına ve öyle ya da böyle bir somutlaştırma derecesine getirmesine izin veriliyor. Tayvan konusunda Çin ile ABD arasında askeri bir çatışma olursa, ABD Kra – Kanalı’nı rahatlıkla kapatabilir.
Harita 7: Thai Kra – Kanalı

Sun Lingşun, bu projenin uygulanmasının sadece Çin’in değil, aynı zamanda bölgedeki diğer önemli oyuncuların stratejik konumunu iyileştireceğine de inanıyor. Kra – Kanalı, öncelikle Tayland’ın yanı sıra Güney Kore, petrol ithalatının %80’ini Malakka Boğazı’ndan taşımak zorunda olan Kore ve Japonya için de faydalıdır. Buna rağmen, Çin petrol taşımacılığının güvenliğine yönelik tehdidi ortadan kaldırma açısından Kra – Kanal projesi, Çin – Myanmar boru hattı projesinden daha az etkili.
Çin’in tam olarak Kra – Kanal konseptini seçmesini belirleyen nedenler çok pragmatik olgular. Bu nedenle, Kra – Kanalı’nın Pasifik Okyanusu’ndan Hint Okyanusu’na giden gemilerin yolunu 1.800 kilometreden fazla kısaltabileceği ve Malakka Boğazı’nın tehlikeli ve hakkı yenmiş kanalını takip etme ihtiyacını ortadan kaldırabileceğini dikkate alınmalıdır.
Pekin’in hedefleri Malakka Boğazı ile sınırlı değil. Bu nedenle Kuzeybatı Çin ile Basra Körfezi’ni birbirine bağlayan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC), Çin Halk Cumhuriyeti’nin çıkarlarının görüş alanına girdi. Bu, karayolları ve demiryollarının yanı sıra petrol ve gaz boru hatlarından oluşan bir ağ olan 45,6 milyar dolarlık görkemli bir lojistik proje. Yakın zamana kadar, ülkelerin her biri ağın kendine ait bölümünü koruyordu: Çin – Sincan Uygur bölgesi’ni, Pakistan – Belucistan’ı. Bununla birlikte, Mart 2016’da, Afgan ajansı Khaama Press ve bir dizi Hint medyası, Çin birliklerinin CPEC’i korumak üzere Pakistan’da konuşlandırılacağı haberini geçtiler. Analistler, Çin’in Hürmüz Boğazı için çabaladığını kaydetti (çünkü en uç batı CPEC noktası, Pakistan’ın deniz kıyısındaki Gwadar – Çin devletine ait bir şirket olan Chinese Overseas Port Holdings’in yönetimine verilen büyük bir modern liman şehri).
Güney Çin Denizi. Batılı uzmanlara göre, Güney Çin Denizi’nde Çin Halk Cumhuriyeti, Hainan Adası, Paracel Adaları ve Spratly Adaları’nın yanı sıra Çin’in güneyindeki kıyı bölgelerinde üsleri güçlendirerek deniz ve hava kuvvetleri birimlerinin büyük ölçekli konuşlandırılmasına olanak sağlayan sistemler geliştiriyor. Güney (bkz. Harita 8).
Harita 8.: Güney Çin Denizi Sınır Anlaşmazlıkları

Hainan Adası turistler için bir cazibe merkezi olarak bilinir. Nisan 2011’de BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) 3. zirvesi burada yapıldı. Hintli bilim adamlarına göre, bu ada, büyük uçak gemilerini alabilen derin deniz Çin deniz üssüne ev sahipliği yapıyor. Üste, balistik füzeyle donatılabilen denizaltıları yerleştirebileceğiniz yer altı depolama tesisine 4 adet giriş tüneli bulunuyor. Malakka Boğazı’ndan yaklaşık 2.200 km uzaklıkta bulunan bu üs, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Hint Okyanusu’nun kuzey kıyısı boyunca Güneybatı Asya’ya uzanan kaleler zincirinin başlangıç noktası.
Spratly Adaları ve Paracel Adaları’nda Çin, büyük gemileri demirlemek için liman tesisleri ve uzun menzilli bombardıman uçakları için pistler inşa ediyor. Aslında, Japon bilim adamlarına göre Çin Halk Cumhuriyeti, Güney Çin Denizi’nin ortasında bir grup batmaz uçak gemisi inşa etme sürecinde.
2008-2009 küresel mali ve ekonomik krizinden kısa bir süre önce, dünyanın en büyük liman işletmecilerinden biri olan ve tüm kıtalarda kendi altyapısına sahip olan Dubai Ports World, Çin’in Malay yarımadasına bir kanal ve üzerine bir köprü inşa etme önerisinin yanı sıra, her iki tarafındaki limanları yüksek hızlı demiryolu ve otoyollarla bağlama önerisini de destekledi. Malezya projeye katılmayı ummuştu çünkü Bengal Körfezi’nden Güney Çin Denizi’ne uzanan kanala paralel boru hatları inşa etmek istiyordu. Panama Kanalı’nın altyapısını andıran böyle bir ulaşım ağı, yalnızca Malezya, Singapur, Endonezya ve Güneydoğu Asya’nın diğer ülkeleri için değil, aynı zamanda tüm Asya bölgesi için son derece önemli bir kavşak haline gelecekti. Kriz projenin uygulanmasını engelledi ve daha uygun bir zamana ertelendi.
Buna ek olarak Çin, 2021 yılına kadar kendisini Güneydoğu Asya ülkeleri Kamboçya, Laos, Vietnam ve Tayland’a bağlayacak olan yüksek hızlı bir demiryolu ağının oluşturulmasını tamamlamayı planlıyor (3.000 km’lik pan-Asya demiryolu ağı olarak adlandırılıyor). Ocak 2014 itibariyle Çin’i Vietnam’a, Çin’i Myanmar’a ve Laos’u Vietnam’a bağlayan bölümlerin inşasına başlandı. Laos’taki bölümler üzerindeki çalışmalar Aralık 2017’de başladı ve Çin’in yardımıyla 2021’in sonunda tamamlanması bekleniyor. Batılı uzmanlara göre bu hat, Çin’in güney kesimine deniz erişimi sağladığı için stratejik bir öneme sahip.
Çin’in denizin kuzey kesiminin (Paracel Adaları, Çince – Xīshā Qúndǎo) kontrolünü 1974’te sağladığını belirtmek gerekir, ancak o zamanlar amaç ekonomik fırsatlardan çok Kuomintang Tayvan’ın bloke edilmesiydi. Son yıllarda Çin, Güney Çin Denizi’nin güneybatı kesiminde yer alan Spartly takımadalarının (Çince – Nansha Qingdǎo) kontrolünü tereddüt etmeden ele geçirdi (bkz. Harita 8).
Asya Denizcilik Şeffaflığı Girişimi (AMTI) direktörü Greg Pauling’e göre, 2016 yılında, Spartly takımadalarının (Mischief, Subi ve Fiery Cross) birkaç Çin resifi yapay adalara dönüştürüldü ve şimdi uzaydan alınan görüntülerinde “3.280 yard (3km) uzunluğunda, istinat duvarıyla çevrelenmiş dikdörtgen alanlar” görünüyor. Bu nedenle Batılı analistler, Çin’in Güney Çin Denizi’nin güneybatı kesiminde üç kilometre uzunluğunda bir piste sahip üç deniz hava üssü inşa ettiğini belirtiyor.
Bugün sadece Çin değil, Tayvan, Vietnam ve Filipinler de Spartly takımadaları üzerinde hak iddia ediyor (bkz. Harita 8). Ancak oradaki askeri güç şu anda Pekin’in tarafında. Çin Halk Cumhuriyeti, güçlü bir oyuncunun mükemmel dinginliği ile hem Taipei, Hanoi ve Manila’nın itirazlarını, hem de bazen savaş tehdidi konusunu gündeme getiren [2] ABD’nin “derin endişesini” görmezden geliyor.
Çin, bu tür eylemlerle, dünya ticaret hacminin yaklaşık 5 trilyon dolarının geçtiği tüm Güney Çin Denizi’ni fiilen kontrolü altına aldı ve dünya ticaretinin üçte birinin geçtiği Endonezya ve Malezya kıyılarına, yani Singapur ve Malacca Boğazı’na “yaklaştı”.
Güneydoğu Asya denizlerindeki bu Çin Halk Cumhuriyeti faaliyeti, bölgedeki Çinli ortakları da es geçmeyerek olumsuz bir tepkiye yol açtı. Endonazya’nın ilk tepkisi Kasım 2015’te Spartly ile Singapur’un tam ortasında bulunan Riau Takımadaları bölgesinde yedi gemilik bir filoyu konuşlandırmak oldu.
Çin – Afrika. Çin “boğaz diplomasisi”nin Afrika vektörü de önemini kaybetmiş değil. 25 Şubat 2016’da, Çin Savunma Bakanlığı sözcüsü Albay Wu Qian, Cibuti’de (Aden Körfezi’ni – ve dolayısıyla tüm Hint Okyanusu havzasını Asya Pasifik bölgesine – Kızıl Deniz’e ve Süveyş Kanalı ile ilerisinde Akdeniz’e bağlayan bağlayan Bab el – Mandeb’in Afrika tarafında),
liman kenti Obok’ta, Çin Halk Cumhuriyeti’nin deniz üssünün inşası için çalışmaların başladığını açıkladı. Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Şi Jinping, Ocak 2016’da Çin-Afrika İşbirliği Forumu zirvesi için Johannesburg’a yaptığı ziyarette bu inşaat üzerinde anlaşmaya vardı (bkz. Harita 9).
Harita 9.: Gemi Taşımacılığı koridorları

Cibuti’deki üssün sadece Pekin’in Bab-el Mandeb Boğazı’nı bir dereceye kadar kontrol etmesini sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda (2014 için) 210 milyar dolar ticaret cirosu ve 20 milyar dolarlık doğrudan Çin yatırımına sahip olan Afrika kıtasında Çin’in çıkarlarının korunmasının askeri bir garantisi olarak hizmet edeceği anlaşılmalıdır.
Çin, kendisini küresel arenada “sorumlu” bir oyuncu olarak konumlandırıyor, siyasi meselelere değil, ekonomiye odaklanıyor ve dünyanın en az yarısının ticareti ve refahı ile ilgileniyor. Çin 2012’de Afrika’ya 40 milyar dolar yatırım yaptıysa, 2016’da bu rakam 90 milyar doları bulmuştu. Çin, gelişmekte olan ülkelerde bu ülkelerin sorunlarını anlayan ve paylaşan bir lider. Bu nedenle Çin ordusuna ait birliklerin Afrika’ya konuşlandırılması güvenlik sorununa yeterli bir çözüm gibi görünmemektedir. Hiç kimse Batı’nın sömürge politikalarını benimsemek ve içişlerine yönelik olumsuz bir işgal imajı edinmek istemez.
Gerçi Çin’in resmi olarak Cibuti’deki (Camp Lemonnier) üssünü açtığını hatırlamamak mümkün değil (bkz. Harita 10). Teoride, üs 10 bine kadar Çin askeri barındırabilir, ancak şimdilik Pekin birkaç bin kişi ile yetinmek zorunda kalacak. Cibuti’deki üs, her şeyden önce Çin Donanmasının Hint Okyanusu’ndaki varlığını güçlendirmesini sağlayacak, ayrıca Çin vatandaşlarının Afrika’dan acil tahliyesi durumunda bir sığınak haline gelecektir. Bu arada, son zamanlarda, Çin’in üssünün topraklarındaki liman altyapısını genişlettiği ve demirleyecek gemiler için alanı genişlettiği biliniyordu.
Harita 10.: Cibuti’deki Çin ve Amerikan Üsleri

Burada, Çin’in tüm dünya okyanuslarında en azından 2014’ten bu yana 18 deniz üssü kurma planları olduğuna dair söylentilerin, bir yıldan fazla süredir ortalıkta dolaştığı belirtilebilir. Xinhua Haber Ajansı bir dönem Chongjin (Kuzey Kore), Moresby Limanı (Papua – Yeni Gine), Sihanoukville (Kamboçya), Koh Lanta (Tayland), Sittwe (Myanmar), Cibuti, Maldivler, Seyşeller, Gwadar (Pakistan), Dakka Limanı (Bangladeş), Lagos (Nijerya), Hambantota (Sri Lanka), Kolombo (Sri Lanka), Mombasa (Kenya), Luanda (Angola), Walvis Bay (Namibya), Darüsselam (Tanzanya) gibi limanlarda üsler kurulmasını “tavsiye etmişti.” Görüldüğü gibi, burada Çinli analistlerin ilgi alanında sadece Afrika yok.
Tamamen güvenlikle ilgili meselelere ek olarak, Afrika aynı zamanda Çin silahları için bir pazar ve Çin’in gelişmesi için ihtiyaç duyduğu devasa bir doğal kaynak deposudur (bkz. Harita 11). 2013’ten 2017’ye kadar Çin silahlarının Afrika’ya ihracatı önceki beş yıla göre %55 arttı. 2008’den 2017’ye kadar Çin, Afrika’ya 3 milyar dolar değerinde silah ihraç etti. Cezayir, savaş gemileri de dahil olmak üzere Çin’in ihraç ettiği tüm silahların %10’unu satın alıyor.
Harita 11.: Afrika’nın doğal kaynakları

Ancak aynı zamanda, ABD ve Rusya, Afrika’da silahların aslan payını birkaç ülkeye satarken (ABD için bu Mısır ve Fas, Rusya için Cezayir ve Mısır), Çin de daha küçük ölçekte ama çok daha fazla sayıda Afrika ülkesine silah tedarik etmektedir. Uzun vadede, bu daha etkili bir strateji olabilir (“Çıldırmış numarası yap ama dengeni koru” stratejisi). Bunun yorumlarından biri şu şekilde tercüme edilebilir: “Niyetleriniz ve motivasyonlarınız hakkında kafa karışıklığı yaratmak üzere bir aptal veya bir deli maskesinin arkasına saklanın. Rakibinizi, kendinize aşırı güvenerek gardını düşürene kadar yeteneğinizi hafife alması için aldatın. Sonrasında saldırabilirsiniz”).
Böylece, son birkaç yılda Pekin’in yalnızca Güney Çin Denizi’nin kontrolünü ele geçirmekle kalmadığı, aynı zamanda o sırada uluslararası ilişkilerin diğer büyük güçleri (ABD, Rusya, AB) Ukrayna’nın kara toprakları ile Suriye’nin kumları arasında “demokrasi ve insan hakları ararken,” Pekin’in dünya ticaretinin en önemli üç “darboğazında,” Malakka, Hürmüz ve Bab-el Mandeb boğazlarında varlığını ciddi bir şekilde gösterdiği görülebilir.
Bununla birlikte, bugün deniz iletişimini koruma görevi, Çin Donanması için çok zor olmaya devam ediyor. Batılı bilim insanlarının bakış açısına göre, Çin gelişirken, çıkarlarını korumak için yurtdışında askeri üsler kuran diğer dünya güçlerinin izlediği yolu takip ediyor. Büyük bir güç zorunlu olarak yayılmacıdır ve Batılı uzmanlara göre Çin de bir istisna olmayacaktır, bu nedenle tüm Asya Çin Halk Cumhuriyeti’nin dünya okyanuslarında konumunu güçlendirmesine hazır olmalıdır ve Japonya, ABD ve diğer geleneksel deniz güçleri, bu bölgedeki “deniz güçlerini” yine kendi ulusal çıkarlarını korumanın temel bir bileşeni olarak görmelidir. Çinli bilim insanları da, bu tür açıklamaların bu sorun etrafındaki durumu aşırı derecede alevlendirdiğini ve nihayetinde Çin Halk Cumhuriyeti’ni caydırmayı amaçladığını söylüyorlar.
Bu nedenle, Çin yönetimi, bir deniz gücü olarak yükselişine karşı direnci azaltma görevi ile karşı karşıyadır. Bir yandan, Pekin’in denizcilik çıkarlarının gerçekleştirilmesine özel önem vermesi ve bu amaçla denizcilik gücünü artırması gerekiyor. Öte yandan Çin, Hint Okyanusu ve Asya-Pasifik bölgesinde Japonya, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan ve ASEAN ülkeleriyle siyasi ve ekonomik işbirliğini güçlendirmek zorunda. Dolayısıyla Çin Halk Cumhuriyeti’nin denizcilik politikası büyük ihtimalle yakın gelecekte bu ikileme bir çözüm bulmaya çalışacaktır.
[1] Konfüçyüs bu kavramı iki bin beş yüz yıl önce geliştirmeye başladı. 1984’te Çin reformlarının babası Deng Şiaoping, “bu yüzyılın sonunda kişi başına düşen GSMH’nın 800 dolar olmasının Xiaokang” olduğunu belirtti. Kasım 2002’de, Çin Komünist Partisi’nin 16. Kongresinde, önceki lider Jiang Zemin, Xiaokang’ın yeni “çerçevelerini” açıkladı: 2020 yılına kadar GSMH’de 2000 yılının düzeyine göre 4 kat veya 2.000 dolara kadar artış. Ve Ekim 2015’te, Çin Komunist Partisi Merkez Komitesinin Plenumunda, Şi Jintao, 2021’de Çin Komunist Partisi’nin kuruluşunun yüzüncü yılına kadar ülkenin GSYİH’sini ikiye katlama ve Çin’de “orta refah” bir toplum inşa etme hedefini belirledi. Çin’in gerçek başkanı, Şi Jinping, 2016 yılında stratejiyi gerçekleştirme fikrini sürdürdü.
[2] Çinli amiral Wu Shenli, Ekim 2015’te bir Amerikan destroyeri, “Lassen”, Mischief ve Subi resiflerinden 12 deniz mili (22 kilometre) geçtiğinde “bir savaşı kışkırtma” olasılığını ilan etti.

Dr. Maria Smotrytska, Ukrayna Sinologlar Derneği’nin kıdemli araştırma sinologu ve Uluslararası Politika uzmanıdır. Halen Uluslararası Orta Doğu ve Balkan Araştırmaları Enstitüsü (IFIMES), Asya Stratejik Araştırmalar Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak görev yapmaktadır. Uluslararası siyaset doktorası yapmıştır.
Bu makale Modern Diplomacy’de yayınlanan İngilizce orijinalinden Türkçeye çevrilmiştir.
Çeviren: Irmak Gümüşbaş