
DAWISSON BELEM LOPES
Ocak 2018’de yayınlanan önemli bir haber neredeyse gözlerden kaçtı: Nature’a göre Çin, dünyanın en iyi bilimsel veritabanlarından biri olan Elsevier’in Scopus’unda yayınlanan makale sayısında ABD’yi geçti.
Ortalama olarak, Çin yayınları Kuzey Amerika ve Avrupa çalışmaları kadar etkili olmasa da, birçok disiplinin eğilimlerini belirlemeye yardımcı olmaktadır ve Batı dünyasını, başka türlü gerçekleşmeyecek olan eşitler arası bir diyaloga da neden olabilir.
Son rakamlara göre, son beş yılda akademik makalelerde Çin kökenli yazarlara yapılan atıf sayısında yüzde 37 oranında keskin bir artış oldu. Bu, artık kimin bilgiye büyük ölçüde yatırım yaptığını ve büyük olasılıkla gelecekte bu bilginin meyvelerini toplayacağını anlatan bir gösterge görevi görüyor.
Çin’in bilimsel sıçraması, en az iki ilgili alanda en iyi ve en parlak olanı yakalamak için sürekli bir çaba göstermesi ile geliyor: inovasyon ve yüksek öğrenim. İnovasyon söz konusu olduğunda, Dünya Ekonomik Forumu Çin’in şu anda ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci Ar-Ge yatırımcısı olduğunu bildiriyor. Patent gibi birçok ölçütte Çin hızla ABD’ye yetişiyor.
İngiliz eğitim danışmanlık şirketi Quacquarelli Symonds’a göre, Çin’in yüksek öğrenim alanında şu anda dünyanın en iyi 100 araştırma odaklı kurumu arasında yer alan dört üniversitesi var – Tsinghua (24.), Pekin (39.), Fudan (43.) ve Jiao Tong (61.). Daha on yıl önce, ilk 100 arasında hiçbir Çin kurumu yoktu.
Ülkeyi küresel akademik ve eğitim haritalarında daha iyi bir şekilde konumlandırmaya yönelik bu tutarlı çaba, hem ülkeye gelen hem de giden öğrenci akışlarında da kendini gösteriyor. Tüm Çin eğitim göçmenlerinin neredeyse üçte biri Amerika Birleşik Devletleri’nde okumak için ülkeyi terk ederken (her yıl 225.000 civarında) Çin, özellikle Güney ve Güneydoğu Asya’dan gelen öğrenciler için cazip bir destinasyon haline geliyor.
Çin’in eğitimde hummali çabaları, ülkeyi QS 2017 (quality standards) Dünya Üniversite Sıralamasında genel yükseköğretim performansı başlığında altıncı sıraya çıkardı – bu da oldukça yüksek bir artış.
Bir başka ilginç boyut, Çin’in İngilizce öğrenmeye yönelik girişken politikasıyla ilgilidir. Birkaç yıl önce, Cambridge University Press’in bir raporunda, Çin’in sadece Hindistan’in değil, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’ni de (toplam nüfusu 323 milyondan fazla) aşan 350 milyon kadar İngilizce dil öğrenen öğrenciye sahip olduğu ileri sürüldü.
İlginç olansa, Çin İngilizce’nin iyi veya yaygın olarak konuşulmadığı bir ülke olmaya devam etmesi – bu nedenle ülkenin deyimleri kullanma bakımından yeterlilik seviyeleri düşük. Bu göreli yetersizliği açıklamaya yeterli tarihsel ve linguistik nedenler olsa da, Pekin’in bu durumu on veya yirmi yıl içinde tamamen değiştirme kararlılığından kuşku duyulmamalıdır.
Çin’deki araştırma odaklı düşünce kuruluşlarını ele alalım. Birkaç yıl önce ülkede neredeyse adı olmayan teşeküller, şimdi Çin’in dış politika müessesesinin önemli bir parçası ve “Çin yöntemi”ni diğer halklar ve hükümetler için daha makbul hale getirme misyonuyla aktif olarak çaba gösteriyorlar.
“Panda diplomasisi”, “sosyal ahenk olarak insan hakları” ve Çin’in yumuşak ve sert gücünü artırmak adına yararlı olduğu kanıtlanan Kuşak Yol Projesi gibi fikirler ustaca politik mühendislik ve pazarlamanın (marketing) sonuçlarıdır ve kesinlikle en ileri sosyal araştırma metodolojisine ve hayata geçecek büyük ölçekli kamuoyu yoklamalarına dayanıyorlar.
Dahası, Çin’in bilgiye yaklaşımı şimdiden dış politika üretme açısından meyvelerini veriyor. Uzayın keşfi ve kullanımı, küresel demografi ve büyük veri analizi, bilgi teknolojisi ve bağlanabilirlik (connectivity), siber güvenlik ve casusluk, sürdürülebilirlik ve risk yönetimi, yenilenebilir enerji ve enerji yönetişimi, finansal ekonomi, robotik ve yapay zeka, yeni materyaller, kuantum fiziği ve savaş durumu gibi sofistike ve hatta fütüristik konular Çinli kariyer diplomatlarının geçim kaynağı haline gelerek, böylece ülkenin en acil mevcut ve gelecekteki ihtiyaçlarını karşılar hale geldiler.
Çin’in bilgi yatırımı şimdiden karşılığını veriyor; ancak çok fazla stratejik düşünme ve dayanıklılık gerektiren bu oyun uzun vadede oynanacak. Bu, birçok yönden, geleneksel olarak acelecilikten hoşlanmayan Çinli karar vericiler için kulağa daha iyi ve daha umut verici bir haber gibi geliyor.
Dawisson Belém Lopes Kimdir?

Dawisson Belém Lopes, Minas Gerais Federal Üniversitesi’nde (UFMG) uluslararası ve karşılaştırmalı siyaset profesörü ve Brezilya’daki Ulusal Teknolojik ve Bilimsel Gelişim Konseyi (CNPq) araştırmacısıdır. Latin Amerika siyaseti ve Brezilya dış politikası ile ilgili konularda üç kitap ve onlarca hakemli makale yazdı ve Almanya’nın Hamburg kentindeki Alman Küresel ve Alan Çalışmaları Enstitüsü’nde araştırmacı ve Katolik Üniversitesi’nde misafir profesör olarak görev yaptı. Al Jazeera English ve çeşitli Brezilya ulusal medya kuruluşlarına makaleleri ile düzenli olarak katkıda bulunan Profesör Lopes, Observer Research Foundation’da (Yeni Delhi, Hindistan) Raisina Genç ögretim üyesi ve Brezilya’da üniversite merkezli düşünce kuruluşu UFMG’nin Doğu Asya Araştırmaları Merkezi’nin (CEAO) yönetim kurulu üyesidir. Twitter: @dbelemlopes
Bu makale THE DIPLOMAT’da yayınlanan İngilizce orijinal versiyonundan çevrilmiştir. Çeviri: Irmak Gümüşbaş