
MELVIN GOODMAN*
Yaklaşık yirmi yıl önce, Merkezi Haberalma Teşkilatı sadistçe bir işkence ve taciz programını başlattı ve Savunma Bakanlığı, ABD yasalarından kaçmak için Guantanamo’da bir hapishane kurdu. Hala Teröre Karşı Küresel Savaş’ın dehşet verici hikayelerini öğreniyoruz. Nihayet, 16 Temmuz’da askeri savcılar işkence ve istismar yoluyla elde edilen bilgilerin silinmesini istedi. Birkaç gün sonra Biden yönetimi, beş yıl önce beraat kararı verilen Faslı bir adamı ülkesine iade ederek ilk tutukluyu Gitmo’dan (Ç.N. Guantanamo’nun kısaltılmış adı) salıverdi. Bu iki örnek, ana akım medyanın CIA’in akıl almaz suçlarını haberleştirmekteki yetersizliğini ve hatalarını belgelemek için bir fırsat sunuyor.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken küstahça, ABD’nin “bu insanların haklarının vatandaşı oldukları ülkede korunacağına” dair güvence alana kadar tutukluları iade etmesinin zor olduğunu iddia etti. Yani yüzlerce tutsağa işkence ve tacizde bulunan, kişileri kaçırarak Suriye ve Pakistan gibi işkence ve taciz uygulayan ülkelere teslim ederek Cenevre Sözleşmesi’nin çeşitli maddelerini ihlal eden; Doğu Avrupa ve Güneydoğu Asya’da gizli hapishaneler kuran ve ABD yasalarından kaçınmak için Guantanamo’yu kullanan ülkenin üst düzey diplomatı, şimdi bu istismara uğrayan kişilerin sağlık ve güvenliğinden endişe duyuyor.
Hükümet yetkililerinin yanlış beyanları yıllarca ana akım medya tarafından “gerçekler” olarak ele alındı. Belki de Blinken, üçüncü ülkelere teslim edilen birçok tutsağın aslında bu ülkeler tarafından suçlu olduklarına dair yeterli kanıtı olmadığı için serbest bırakıldığından habersizdir. Blinken, hatalı bir yorumun kurbanı olan Khalid el-Masri hakkında Denetleme Dairesi Başkanı’nın raporu hakkında bilgi almalıdır. El Masri’nin Alman vatandaşlığı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Condi Rice’ın müdahalesi olmasaydı, CIA direktörü George Tenet Afganistan’da tutulan El Masri’nin serbest bırakılmasına asla onay vermeyebilirdi.
2004 yılında, CIA Denetleme Dairesi Başkanı, CIA’in gizli hapishanelerinde kullanılan işkence ve istismara ilişkin bir araştırmayı tamamladı, ancak bazı CIA direktörleri raporun bulgularına karşı çıktılar. Eski CIA direktörü General Michael Hayden, Kongre’ye verdiği brifinglerde işkence programının tüm yönleri hakkında yalan söyledi, buna programın başlangıcı; tutuklu sayısı; zorlayıcı taktiklerden elde edildiği iddia edilen istihbarat; ve sorgulayıcıların yasa dışı davranışları da dahildi. CIA’in gözaltı programından “100’den az” tutuklunun geçirildiğini iddia etti, ancak bu gerçek rakamların çok altında.
Ayrıca, bazı kişiler bir ülkeden diğerine veya ABD ordusuna iade edildi ve bu nedenle CIA programının bir parçası olarak sayılmadı. Hayden ayrıca, tutukluların “üçte birinden daha azının” Orwell tarafından “gelişmiş sorgulama teknikleri” olarak adlandırılan işkence ve tacize tabi tutulduğunu açıkça belirtti. Çok daha fazla tutuklu, uykusuzluk, zincirleme ve sürekli ışık ve gürültü gibi programın uygulamasına maruz kaldı. Haksız yere tutuklanarak işkenceye maruz kalanlara dair çok sayıda örnek vardı. Tabii ki, muhtemelen birkaç yıl önce program hakkında bilgilendirilen ve onu durdurmak için hiçbir şey yapmayan istihbarat komitesi üyelerine yalan söylerken gayet rahattı.
Süreç başlıbaşına bir suçtu, ancak ana akım medya bunların aslında savaş suçu uygulamalar olduğuna dikkat çekmeyi başaramadı. CIA, Beyaz Saray ve Adalet Bakanlığı’ndan alınan genelgelerle yasal korumaya sahipti, ancak medya, işkence ve istismarın genelgeler hazırlanmadan önce başladığına ve işkence tekniklerinin Adalet Bakanlığı’nın meşru saydığı yöntemleri aştığına dikkat çekmeyi başaramadı. CIA görevlileri davacı, soruşturmacı, yorumcu, sorgulayıcı, yargıç, jüri ve gardiyan olarak görev yaptı. Hiçbir temyiz süreci, CIA avukatları ve yöneticilerinin gözetimi yoktu. Bazı kişiler, tek bir kaynaktan alınan bilgiler esas alınarak, casuslukla suçlandılar. Çok sayıda masum insan suçsuzlukları kanıtlandıktan çok sonra bile gözaltında tutuldu. Muhtemelen bu insanlardan kaçının Guantanamo’ya geldiğini asla bilemeyeceğiz.
İstihbarat camiası üzerinde kongre gözetiminin azalması ve genelinde istihbarat kuruluşları üzerinde denetçilerin / müffetişlerin rolünün zayıflaması, CIA’in mantıksız bir işkence ve istismar programını tasarlamasını ve uygulamadaki rolünden dolayı hesap verebilirlikten kaçmasını sağladı. Başkan Barack Obama, hesap verebilirlik konusunu ele almak için en iyi fırsata sahipti, ancak Bush yönetiminin suçları ve teröre karşı küresel savaşı konusunda “geriye değil, ileriye bakacağını” söyledi. Kıdemli CIA yetkilileri, Beyaz Saray’a CIA denetleyicilerinin yetkilerinin sınırlandırılması için baskı yaptı ve Obama bu talepleri yerine getirdi.
İşkence programını onaylayan CIA direktörü Tenet, bir sivile verilebilecek en büyük onur olan Başkanlık Özgürlük Madalyası ile görevinden ayrıldı. Tenet’e ne zaman CIA işkenceleri sorulsa, standart cevabı “Bunu yapmıyoruz ve bunun hakkında konuşmayacağım” idi. Tenet’in hemen ardından gelen Temsilci Porter Goss ve General Hayden’ın hesap verebilirlikle hiçbir ilgisi yoktu. Goss, “teknikleri” “hepsi yasal olan ve hiçbiri işkence olmayan benzersiz ve yenilikçi yöntemler” olarak savundu. Hayden, CIA’in işkence ve istismarı yasaklayan herhangi bir yasadan muaf olması için kulis yaptı. (Tenet, Başkanlık madalyasını, Irak’ta savaşın destekçileri Başkan Bush, Başkan Yardımcısı Cheney ve Savunma Bakanı Rumsfeld dışında herhangi bir Amerikalıdan muhtemelen daha fazla kaos ve yıkım yaratan Paul Bremer ile birlikte aldı.)
CIA, 1960’larda ve 1970’lerde Vietnam Savaşı sırasında ciddi suçlar işledi, ancak en azından Senato’daki Kilise Komitesi ve Meclis’teki Pike Komitesi, suikast planlarını ve ABD vatandaşlarına yönelik gizli müdahaleleri ortaya çıkardı. Eisenhower ve Kennedy yönetimleri tarafından kabul edilen benzeri suikastleri durdurmak için yasalar hazırlandı ve CIA’nın kurulmasından otuz yıl sonra Senato ve Meclis istihbarat denetleme komiteleri oluşturuldu. CIA’de yasal bir Denetleme Dairesi Başkanlığının oluşturulması için bir on beş yıl daha geçmesi ve İran-Kontra suçlarının ortaya çıkması gerekti. İşkencecilerin yargılanması, işkence ve istismar suçları CIA’in daha güçlü denetlenmesinin yolu açılmalıydı.
En kalabalık olduğu dönemde, Gitmo’da 675’ten fazla adam tutuldu. New York Times’a göre, şu anda hapishanede 39 kişi var; sadece 11’i hüküm giymiş. Diğer 28 kişi hiç hüküm giymemiş ve federal şartlı tahliye benzeri bir kurul, kalp hastalığı olan 73 yaşındaki bir Pakistanlı da dahil olmak üzere on tanesinin naklini onayladı. Başkan Obama, Guantanamo’yu kapatma ve mahkumları bir ABD hapishanesine nakletme çabalarında başarısız oldu; Biden yönetiminin 2022 bütçe teklifi, Gitmo’yu kapatma ve mahkumları ABD’ye aktarma tasarısını yeniden işleme koydu. (Times’tan Carol Rosenberg, yirmi yıllık bir süre boyunca Guantanamo’yu olağanüstü bir şekilde ele alması ve kongre ve hükümet gözetiminin başarısızlığının yarattığı boşluğu doldurması nedeniyle övgüyü hak ediyor.)
İşkence programının tek başarısı, Amerika Birleşik Devletleri ve Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın aşağılanmasıydı.

Melvin A. Goodman, Uluslararası Politika Merkezi’nde kıdemli bir araştırmacı ve Johns Hopkins Üniversitesi’nde yönetim bilimleri profesörüdür. Eski bir CIA analisti olan Goodman, Failure of Intelligence: The Decline and Fall of the CIA ; National Insecurity: The Cost of American Militarism ve A Whistleblower at the CIA’nin yazarıdır. En son kitabı “American Carnage: The Wars of Donald Trump” (Opus Publishing) ve yakında çıkacak olan “The Dangerous National Security State” (2020).” in yazarıdır. Goodman, counterpunch.org’un ulusal güvenlik köşe yazarıdır.
Bu makale Counterpunch’ta yayınlanan İngilizce orijinalinden Türkçeye çevrilmiştir.*
Çeviren: Irmak Gümüşbaş