
Romantik bir dâhi mi, yoksa siyasi bir şehit mi? Pablo Neruda’nın hikâyesi; şiirle, siyasetle ve trajediyle örülmüş, hâlâ tam olarak çözülememiş bir yaşamın öyküsüdür. Onun devasa mirasını anlamak, biyografi yazarı Mark Eisner’in bile 15 yılını aldı — çünkü Neruda’nın hayatı, güzelliğin olduğu kadar gizemin de adıdır.
“Gözyaşları, akıtılmayı bekleyen küçük göllerde mi birikir?” Bu, Pablo Neruda’nın binlerce dizesinden yalnızca biridir. Aşkın mahremiyetini de, bir kıtanın tarihini de aynı derinlik ve yoğunlukla kaleme alabilen bu Şilili dâhinin hayatı; dizeleri kadar çalkantılı, görkemli ve nihayetinde trajik bir bilmeceyle örtülüdür.
Şili’den yükselip tüm dünyaya yayılan sesiyle Neruda, yalnızca bir şair değildi; bir politikacı, bir diplomat, bir vicdan abidesi ve büyük ihtimal henüz çözülememiş bir suikastın kurbanıydı. Biyografi yazarı Mark Eisner’in bu devasa yaşamı tam anlamıyla çözümleyebilmek için on beş yılını harcamış olması, Neruda’nın varlığının sanat, siyaset ve kişisel dramları arasında eşsiz ve bir o kadar da tehlikeli bir iç içeliğe sahip olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Aşkın ve Yoksullukun Şekillendirdiği Başlangıç
Ricardo Eliezer Neftalí Reyes de Basulto, 1904 yılında bir demiryolu işçisinin oğlu olarak dünyaya geldi. Annesini erken yaşta kaybetmesi ve edebiyata olan tutkusuna karşı çıkan babasından kaçmak için, henüz 16 yaşındayken kendisini Çek şair Jan Neruda’ya atfen Pablo Neruda olarak yeniden yarattı.
Edebiyat dünyasındaki büyük çıkışı 1924 yılında, henüz 20 yaşındayken yayımladığı Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı (Veinte poemas de amor y una canción desesperada) ile gerçekleşti. Bu koleksiyon, erotizmi, doğa imgelerini ve içtenliği cesurca birleştirerek anında sansasyon yarattı. Kitap, onu bir gecede uluslararası bir üne kavuşturdu, ancak bu şöhret maddi refahı getirmedi. Neruda, şöhretin ironik bir şekilde getirdiği maddi zorluklardan kurtulmak için, ülkesinin diplomatik hizmetine girmeye karar verdi. Bu sayede, 1927’den itibaren Rangoon’dan Cakarta’ya kadar uzanan Asya’nın uzak noktalarında konsolosluk görevlerinde bulundu.
Sürrealizmden Siyasi Ateşe: Dönüşüm Yılları
Asya’daki görev yıllarının getirdiği izolasyon ve egzotik yabancılaşma, Neruda’nın şiir dilinde büyük bir dönüşüme yol açtı. Önceki samimi romantizmden uzaklaşarak, çürüme, yabancılaşma ve ölüm temalarının öne çıktığı daha karanlık, sürreal eserlere yöneldi. Bu dönem, Yeryüzünde İkamet (Residencia en la Tierra) adlı başyapıtının doğuşunu sağladı.
Hayatındaki en belirleyici siyasi dönüm noktası ise 1936’da patlak veren İspanya İç Savaşı oldu. Yakın arkadaşı şair Federico García Lorca’nın faşistler tarafından öldürülmesi, Neruda’nın pasif bir şair olmaktan çıkıp, şiirini bir sosyal adalet aracı olarak kullanan politik bir savaşçı haline gelmesini sağladı. Neruda, artık şiirinin “özgürlük” ve “toplumsal vicdan” için bir silah olması gerektiğine inanıyordu.

Hayal gücünü Pablo Neruda kadar büyüleyen çok az şair vardır. Onun adı, Şili’den Latin Amerika’ya, oradan da dünyanın dört bir yanına, özgürlüğün sesiyle ve aşkın diliyle yankılanır.
Neruda: The Biography of a Poet / Bir Şairin Biyografisi, yazar, çevirmen ve belgeselci Mark Eisner’in on beş yıllık emeğinin meyvesi. Eisner, bu kapsamlı çalışmasında Neruda’nın görkemli yaşamını, sarsıcı dizelerini ve şiiri insanlığın iyiliği için bir görev olarak gören inancını derin bir duyarlılıkla anlatıyor. Kitap, şairin yaşamının üç damarını — evrensel şiirini, politik tutkusunu ve karmaşık özel dünyasını — tek bir büyüleyici anlatıda bir araya getiriyor.
Tanıtım bülteninden
Bu inanç, 1945’te Şili Komünist Partisi‘ne katılması ve Senatör seçilmesiyle doruğa ulaştı. Ancak bu bağlılık, eleştirelerin kendisine yönelmesine yolacti; eleştirmenler, Stalin gibi otoriterizmi benimsemiş bir lidere verdiği koşulsuz desteği, sanatındaki insanlık vurgusuyla çeliştiği için sorguladı. 1948’de Komünist Parti yasaklanınca, hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Ülkesinden kaçmak zorunda kalarak, And Dağları üzerinden at sırtında Arjantin’e geçti ve üç yıl sürecek bir sürgün dönemi yaşadı.
Çelişkili Bir Dehanın Mirası ve Matilde’nin Gölgesi
Neruda’nın politik adanmışlığına, çalkantılı bir özel hayat eşlik ediyordu. İlk evliliğinden doğan hidrosefali hastası kızı Malva Marina’ya karşı sergilediği mesafeli ve soğuk tutum, yazdığı mektuplarda bile açıkça hissediliyordu. Kadınları çoğu zaman nesneleştiren, sıkça sadakatsizliğe başvuran bu davranış biçimi, onun şiirlerindeki derin aşk ve empati diliyle keskin bir tezat oluşturuyordu. İkinci eşiyle evliyken, yaşamının son ve en büyük ilham perisi olacak Matilde Urrutia ile tanışması ise bu tutarsızlığın en bilinen yansımalarından biriydi.
Tüm bu kişisel karmaşaya rağmen Neruda yazmaktan asla vazgeçmedi. Eserlerinin kapsamı, yalnızca kişisel aşk şiirleriyle sınırlı kalmadı; Canto General (Genel Şarkı) gibi yapıtlarında tüm bir kıtanın tarihini, sömürgecilik karşısındaki direnişini ve halkların mücadelesini epik bir dille anlattı. Bu devasa külliyat ve onun dünya çapında kazandığı devrimci figür statüsü, sonunda 1971 yılında Nobel Edebiyat Ödülü ile taçlandı.
Ölümünün Çözülemeyen Gizemi
Neruda’nın yaşamı, ölümüyle birlikte gizeminin doruk noktasına ulaştı. Şair, 23 Eylül 1973’te, yoldaşı Başkan Salvador Allende’yi deviren ve öldüren General Augusto Pinochet’nin askeri darbesinden yalnızca on iki gün sonra, Santiago’daki bir klinikte hayatını kaybetti. Resmî ölüm nedeni prostat kanseri olarak açıklanmış olsa da, bu siyasi fırtınanın ortasındaki zamansal çakışma, hemen zehirlenme şüphelerini gündeme getirdi.
Gizem, 2011 yılında, şoförünün Neruda’ya klinikte ölümcül bir enjeksiyon yapıldığını iddia etmesiyle yeniden alevlendi. Bu iddia, 2013’te şairin kalıntılarının adli inceleme amacıyla mezarından çıkarılmasına yol açtı. İlk raporlar kesin bir sonuca varamasa da, 2015 yılında Şili hükümeti, “üçüncü tarafların Neruda’nın ölümüne karışmış olmasının yüksek ihtimalle mümkün” olduğunu belirten bir açıklama yaptı.
Asıl dönüm noktası ise 2023 yılında geldi. Uluslararası uzmanlardan oluşan bir bilim kurulu, Neruda’nın azı dişlerinden birinde son derece ölümcül bir nörotoksin olan Clostridium botulinum bakterisini tespit etti. Bu bakterinin, Pinochet rejimi döneminde siyasi mahkûmları zehirlemek amacıyla kullanıldığı biliniyordu.
Her ne kadar bu bulgu, Neruda’nın bir siyasi suikasta kurban gitmiş olabileceğini güçlü biçimde düşündürse de, uzmanlar toksinin kesin ölüm nedeni olduğu sonucuna varamadı. Bu nedenle resmî kayıt hâlâ “belirsiz ölüm” olarak kalmakta; ancak olay, şairin adını kalıcı biçimde bir siyasi cinayet şüphesinin gölgesinde bırakmaktadır. Bu ihtimal, Neruda’nın inandığı idealler uğruna yaşamını feda etmiş olabileceği düşüncesini akıllara getiriyor ve onun son dönem, politika yüklü eserlerine trajik bir anlam derinliği katıyor.
Pablo Neruda’nın mirası, kelimeleriyle özgürlük ve direniş çağrısı yaparken aynı zamanda aşkın tarif edilemezliğini fısıldayan bir dehanın, uğruna yaşadığı değerler için bedel ödeyip ödemediği sorusuyla sonsuza dek yankılanmaya devam edecek.
Bu yazıyı, büyük şairin kendi dizeleriyle bitirmek en anlamlı veda olacaktır.
Bu Gece En Hüzünlü Şiiri Yazabilirim / Pablo Neruda
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana
Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi.
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona