
Aşırı sağ aktivistlerin, küresel beyaz ırk üstünlüğü uğruna savaşmak üzere denizaşırı seyahat etme konusunda uzun bir geçmişi var. Bu aşırı sağcılar neden terörist muamelesi görmüyorlar?
Simon Purdue
British Patriot dergisindeki 1975 tarihli bir makale, tanınmayan Rodezya devletinde beyazların üstünlüğünün devamı için savaşırken öldürülen Ohio’lu 24 yaşındaki bir üniversite mezunu John Coey‘nin hikayesini anlatıyor. Nasyonal Sosyalist Beyaz Halk Partisi’nin (önceki adı Amerikan Nazi Partisi) bir üyesi olan Coey, uzun süredir aşırılık yanlısı bir eylemciydi. Amerika Birleşik Devletler Deniz Piyadelerinde subay eğitimine başlayan Coey, Güney Afrika’ya seyahat etme niyetiyle terhisini istedi ve hem Rodezya Özel Hava Servisi hem de Rodezya Hafif Piyade birliklerine katılıp savaştı.
Sonunda, yaralı bir askere bakarken vuruldu ve Rodezya İç Savaşı’nda ölen ilk Amerikan vatandaşı oldu. Coey’nin kararının zamanlaması çok şey anlatıyor. Terhisi sırasında, Amerika Birleşik Devletleri Vietnam’daki savaşının belirsizlik günlerindeydi ve British Patriot’ta yayınlanan ölüm ilanı, Coey’nin askeri görevinden istifa edip Rodezya’ya seyahat etmesinin, ulus yerine ırkı seçtiğini, Güney Afrika’daki beyaz üstünlüğü mücadelesinin Güneydoğu Asya’daki Amerikan savaşından daha acil olduğunu düşündüğünü açıkça ortaya koyuyordu.
Tek Başına Değil
Coey, beyaz ırkın üstünlüğü için savaşmak üzere Güney Afrika’ya seyahat etme kararında hiç de yalnız değildi ve aslında, “çökmüş” Amerika Birleşik Devletler’i tarafından terk edilmelerine atıfta bulunarak, kendilerini genellikle aşırı sağcılar tarafından kullanılan bir mecaz olan “Sakat Kartallar” olarak adlandıran, yaklaşık 300 Kuzey Amerikalı göçmenden oluşan bir gruba katılmıştı. Sakat Kartallar bölgede savaşan birçok yabancı gruptan sadece biriydi ve Salisbury’deki rejimi destekleyen birleşik güçlerde 15’ten fazla ülkenin temsil edildiği tahmin ediliyordu.
Bu savaşçıların çoğu, hizmetlerini en yüksek teklifi verene sunan paralı askerler olsa da, birçoğu British Patriot‘ta yayınlanan makaleler tarafından cezbedilen aşırı sağ ideolojinin sadık takipçileriydi. Genç İngiliz erkekleri bölgedeki beyaz ırkın üstünlüğü mücadelesine katılmaya teşvik eden makalelerle, 1970’ler boyunca hem British Patriot‘un hem de Genç Ulusal Cephe’nin dergisi Bulldog‘un birincil odak noktası, doğrudan Güney Afrika’ydı. Makalelerin çoğuna, ya Rodezya silahlı kuvvetlerine ya da polis teşkilatına katılmaya istekli olan, 45 yaşın altındaki gönüllüleri çağıran başvuru formları eşlik ediyordu.
Rodezya’da aşırı sağcı yabancı savaşçıların varlığı, 20. yüzyıl bağlamında hiç de benzersiz değildi. Ancak, bilinen adıyla anti-komünist enternasyonalizm, 1980’lerde Amerikan “sivil”inin Orta Amerika’ya müdahil olmasıyla yeni bir zirveye ulaştı. Nikaragua’daki isyancı grupları destekleyen ve anti-komünist dava için savaşan Sivil Askeri Yardım (CMA), bölgede paramiliter bir güç olarak sıradışı bir şöhret kazandı, Alabama’dan gelen altı kişilik bir gruptan, çoğu ağır silahlı ve ölümcül güç kullanmaktan korkmayan 3.000’den fazla savaşçıya ulaştı.
Uluslararası Phoenix Taburu’nun bir parçası olan CMA, hem ABD’deki hem de Birleşik Krallık’taki aşırı sağ gruplardan aktif olarak gönüllü topladı ve bu gönüllülerin çoğu eğitimlerini ve silahlara erişimlerini, döndüklerinde beyaz üstünlükçü davaya fayda sağlamak için kullanacaklardı.
Takip eden on yılda bu gelenek, Hırvat davası içindeki neo-Ustaşe unsurları desteklemek üzere Balkanlar’a giden aşırı sağcı paralı askerlerle devam etti. Fransız nasyonalist-devrimci grup Yeni Direniş’in üyeleri 1991’de Kara Lejyon’a katılmak için Hırvatistan’a gitti, onlara çoğu kendi ülkelerindeki aşırı sağ örgütlerle bağlantılı olan İtalyan, İspanyol, İngiliz ve Amerikalı askerler katıldı. Asker sayısı o kadar arttı ki, birkaç özel uluslararası paramiliter tugay kuruldu.
Fransız lejyonunun adını İkinci Dünya Savaşı dönemi sonrasındaki faşist bir politikacıdan alarak, Groupe Jacques Doriot olarak adlandırılması anlamlıdır. PIV (Prvi Internacionalni Vod) olarak bilinen Birinci Uluslararası Müfreze ve neo-Nazi olduğunu gizlemeyen Kurtadam Tümeni gibi diğer gruplar, savaş sırasında Hırvat silahlı kuvvetlerine katıldı.
Özellikle PIV, sonradan üye olan bir gazeteci Christian Würtenberg’in 1992’de vahşice öldürülmesiyle yoğun bir soruşturma geçirdi. Würtenberg’in, grubun organize suç ve uyuşturucu kaçakçılığıyla olan bağlantılarını araştırdığı söyleniyordu ve ölümü, uluslararası paralı askerler hareketinin tehlikeli şiddet eğilimlerinin altını çiziyordu. PIV, Doriot Tümeni ve Kurt Adam Tümeni üyelerinin Angola’da anti-komünist mücadeleye katıldıkları ve Myanmar’da Karens’e karşı savaştıkları bildiriliyordu ve bu hem gündemlerinin hem de aktivizmlerinin küresel kapsamını açıkça ortaya koyuyordu.
Çok Somut Bir Sorun
Son yıllarda aşırı sağ aktivizmin manzarası değişirken, yabancı savaşçılar somut bir sorun olmaya devam ediyor. En son savaş alanı, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın dört bir yanından gelen aşırı sağcı paralı askerlerin, siyasi aşırılığı ve şiddetiyle ün salmış aşırı milliyetçi Ukraynalı paramiliter Azak Taburu ile bir araya geldiği Kırım’dı. Tabur, savaşlarını “Avrupa’nın yok olmasına karşı bir mücadele” olarak gören İsveç, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Avustralya’dan 2500’den fazla “etnik milliyetçi” gönüllüyü bir araya getiren bir mıknatıs haline geldi.
Eski Azak üyeleri Almanya’da aktif olarak asker topluyor ve yakın zamanda kötü şöhretli bir aşırı sağ rock festivalinde örgüte nasıl katılacaklarına dair talimatlar içeren broşürler dağıtıyordu. Bu aşırı sağ aktivistler, Ukrayna’da gerçek savaş ortamında eğitiliyor ve test ediliyor, yeni edindikleri uzmanlıklarını, deneyimlerini ve aşırılıklarını kendi ülkelerine ve örgütlerine taşıyorlar.
Böylece Ukrayna, Kathleen Belew‘in hem Vietnam’ın hem de Birinci Körfez Savaşı’nın 20. yüzyılda yarattığını belirttiği türden bir ortamı sunmakla tehdit ediyor; çünkü bu, ABD ve Avrupa’daki beyaz üstünlükçü grupları harekete geçirecek ve eğitecek radikalleşme ve eğitim için alan sağlıyor. Christchurch saldırganı Brenton Tarrant’ın Azak’tan eğitim aldığını iddiasına inanırsak, sonuca şimdiden tanık olduğumuzu söyleyebiliriz.
Aşırı sağcı yabancı savaşçıların hem kendi ülkelerinin güvenliğine hem de uluslararası çıkarlara karşı oluşturdukları büyük tehdide rağmen, bu eğilimle mücadele etmek için geçmişte çok az şey yapıldı. Çoğu durumda, özellikle 1970’lerde ve 1980’lerde, Ronald Reagan‘ın çeşitli nedenlerle savaşmak için yurtdışına seyahat eden ABD vatandaşlarının “oldukça köklü bir geleneği” olduğunu ve “onlara karışmak istemediğini” söylemesiyle, ABD hükümeti bu savaşçılara resmi destek dışında her şeyi sağladı.
Hırvatistan’da savaşan bir İsveçli gönüllünün ülkeye dönüşünde tutuklanması ve savaş suçlarıyla yargılanması, Avrupa’da durumun biraz daha iyi olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, birçok aşırı sağ grup hala Avrupa’daki yabancı terör örgütleri listelerinde yer almıyor ve bu örgütlere üyelik çoğu zaman cezasız kalıyor. IŞİD’i desteklemek üzere Suriye ve Irak’a seyahat eden yabancı savaşçılara karşı terörle mücadele yasaları hızlı ve etkili bir şekilde devreye sokulurken, aşırı sağcı yabancı savaşçıların sunduğu tehdit hala ciddiyetini koruyor.
Bununla birlikte, 2019’un sonlarında, Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’nin 40 üyesi, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya Azak Taburu’nun bir Yabancı Terör Örgütü ilan etmesi için dilekçe verdi. Bunun yapılması, tabura katılmak üzere yurtdışına giden Amerikan vatandaşlarının yargılanması için kapıyı açacak ve Azak ile Amerikan beyaz üstünlükçü grupları arasındaki taktik ve eğitim alışverişini sınırlayacaktır. Dilekçeyi imzalayanların öne sürdüğü gibi, “terör terördür” ve aşırı sağcı yabancı savaşçılar sorunu küresel ölçekte ele alınmalıdır.
*[Radikal Sağ Analiz Merkezi, Fair Observer’ın ortak kuruluşudur. Bu makale 17:20 GMT’de güncellendi.]
Bu makalede ifade edilen görüşler yazara aittir ve Fair Observer’ın yayın politikasını yansıtmayabilir.

Simon Purdue, Northeastern Üniversitesi’nde dünya tarihi alanında doktora adayıdır. Araştırmaları, aşırı sağda toplumsal cinsiyetin inşasına ve ABD, İngiltere ve Güney Afrika’daki aşırı sağ paramiliterlerde kadınların rolüne odaklanıyor. Ayrıca, beyaz üstünlüğünü bir dünya tarihi meselesi olarak çerçeveleyen, aşırı sağ siyaset ve kültürün birbirine bağlı ve küresel doğası konusunda uzmanlaşmıştır. Purdue daha önce Amerika Birleşik Devletleri’nde polislik ve ırkçılık üzerine çalıştı.
Bu makale Fair Observer’da yayınlanan İngilizce orijinalinden Türkçeye çevrilmiştir.
Çeviren: Irmak Gümüşbaş