26 Eylül 2025, Cuma
  • Giriş Yap
  • Kayıt Ol
Görüş
  • Dünya
    • Tümü
    • ABD
    • Afrika
    • Asya
    • Avrupa
    • Kuzey Amerika
    • Latin Amerika
    • Orta Doğu
    siyasal siddet

    Siyasal Şiddetin Yeni Yüzü

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Dogal Gaz boru hatti Sibirya

    Primakov Üçgeni ve Nükleer Enerjinin Dönüştürücü Gücü

    askeri Tören_CIN

    Barışta Sivil, Savaşta Asker: Çin’in Çınlayan Gülleri

    Finlandiya

    Finlandiya: Neo-Conların Rusya ve Amerika’yı Çatışmaya Sürükleme Planı

    Alaska Zirvesi

    Alaska Zirvesi 2025: Trump-Putin Buluşması, Ukrayna Savaşı ve Avrupa Jeopolitiği l Görüş21

  • Ekonomi
    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    Kredi karti bocrlanmasi

    Türkiye’de Kredi Kartlarının Krize Dönüşen Yükselişi

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

  • Politika
    Sibel_özbudun

    Grev, İşçi Sınıfının “Savaş Okulu”dur…(*)

    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Sibel_özbudun

    Hapishaneler”i Biliyoruz! peki ya “Tımarhaneler”i?(*)

  • Kültür & Sanat
    • Tümü
    • Edebiyat
    • Sinema
    temel demirer

    Üsküdar’dan Öte”nin Şairleri(*)

    sibel özbudun

    Mahpustan Aşka Dair Dizeler[*]

    temel demirer

    Zirvedeki Kürsüdür Sahne(miz)

    hollywood, Sinema, Film

    Hollywood’un Evrimi: Sessiz Filmlerden Dijital Yayına

  • Opinion Internatıonal
    • Tümü
    • Culture
    • Economy
    • Philosophy
    • Politics
    • World
    Dr. Jan Campell

    The 2025 China – Europe on Humanrights

    Dr. Jan Campell

    USA at a Crossroads: Weakness, Ignorance, and Arrogance

    opinion21

    Geopolitical Strategy and China’s Belt and Road Initiative

    Dr. Jan Campell

    Hauptansätze und Strategien Kasachstans in der Shanghaier Organisation für Zusammenarbeit (SOZ)

  • Gorüş TV
    humboldt

    Liyakatsız Bir Devletin Eğitim Reformlarıyla Yeniden Yapılandırılması: Wilhelm von Humboldt (2. Bölüm)

    humboldt

    Humboldt Kardeşler, Akademik Özgürlük ve Eğitim İdeali (1. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (2. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (1. Bölüm)

  • Görüş Podcast
    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    AKIN öztürk

    Uluslararası Hukuk Ne Diyor, Türkiye Ne Yapıyor? Akın Öztürk Örneği

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kenan_Karabag

    Kenan Karabağ ile Sözlü Tarih ve Maria Suphi’nin İzinde

  • Diğer
    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Nebiye - Hilal San

    Sahte Hayaller, Sahte Hayatlar

    aydinlanma

    Anti-Aydınlanma Çağı: Neoliberalizmin Gölgesinde Üniversite ve Toplum (1. Bölüm)

No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
Görüş
  • Dünya
    • Tümü
    • ABD
    • Afrika
    • Asya
    • Avrupa
    • Kuzey Amerika
    • Latin Amerika
    • Orta Doğu
    siyasal siddet

    Siyasal Şiddetin Yeni Yüzü

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

    Dogal Gaz boru hatti Sibirya

    Primakov Üçgeni ve Nükleer Enerjinin Dönüştürücü Gücü

    askeri Tören_CIN

    Barışta Sivil, Savaşta Asker: Çin’in Çınlayan Gülleri

    Finlandiya

    Finlandiya: Neo-Conların Rusya ve Amerika’yı Çatışmaya Sürükleme Planı

    Alaska Zirvesi

    Alaska Zirvesi 2025: Trump-Putin Buluşması, Ukrayna Savaşı ve Avrupa Jeopolitiği l Görüş21

  • Ekonomi
    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    Kredi karti bocrlanmasi

    Türkiye’de Kredi Kartlarının Krize Dönüşen Yükselişi

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Paranın İktidarı: Wall Street’in Altında Ezilen Emek

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

    Neoliberalizmin Gizli Tarihi: Savaş, İmparatorluk ve Ekonomik Şiddet

  • Politika
    Sibel_özbudun

    Grev, İşçi Sınıfının “Savaş Okulu”dur…(*)

    istanbul üniversitesi

    Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Sibel_özbudun

    Hapishaneler”i Biliyoruz! peki ya “Tımarhaneler”i?(*)

  • Kültür & Sanat
    • Tümü
    • Edebiyat
    • Sinema
    temel demirer

    Üsküdar’dan Öte”nin Şairleri(*)

    sibel özbudun

    Mahpustan Aşka Dair Dizeler[*]

    temel demirer

    Zirvedeki Kürsüdür Sahne(miz)

    hollywood, Sinema, Film

    Hollywood’un Evrimi: Sessiz Filmlerden Dijital Yayına

  • Opinion Internatıonal
    • Tümü
    • Culture
    • Economy
    • Philosophy
    • Politics
    • World
    Dr. Jan Campell

    The 2025 China – Europe on Humanrights

    Dr. Jan Campell

    USA at a Crossroads: Weakness, Ignorance, and Arrogance

    opinion21

    Geopolitical Strategy and China’s Belt and Road Initiative

    Dr. Jan Campell

    Hauptansätze und Strategien Kasachstans in der Shanghaier Organisation für Zusammenarbeit (SOZ)

  • Gorüş TV
    humboldt

    Liyakatsız Bir Devletin Eğitim Reformlarıyla Yeniden Yapılandırılması: Wilhelm von Humboldt (2. Bölüm)

    humboldt

    Humboldt Kardeşler, Akademik Özgürlük ve Eğitim İdeali (1. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (2. Bölüm)

    Hüseyin Demirtaş

    Bir Askerin Gözüyle Rusya – Ukrayna Savaşı (1. Bölüm)

  • Görüş Podcast
    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    Ortadoğu’da Yeni Dönem: İran – İsrail Savaşı

    AKIN öztürk

    Uluslararası Hukuk Ne Diyor, Türkiye Ne Yapıyor? Akın Öztürk Örneği

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kura Çözüldü: Kenan Karabağ’ın Sözlü Tarihle Örülen Romanları

    Kenan_Karabag

    Kenan Karabağ ile Sözlü Tarih ve Maria Suphi’nin İzinde

  • Diğer
    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    Çin’in Zafer Günü: Yeni Bir Güç Ekseninin İlanı

    think tanks

    Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

    Nebiye - Hilal San

    Sahte Hayaller, Sahte Hayatlar

    aydinlanma

    Anti-Aydınlanma Çağı: Neoliberalizmin Gölgesinde Üniversite ve Toplum (1. Bölüm)

No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
Görüş

İdamı Geri Getirmek! (mi)*

Doç. Dr. Sibel Özbudun
23 Ağustos 2022
Okuma süresi: 13 dakika
A A
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşPinterest'te PaylaşLinkedin'de PaylaşWhatsApp'ta PaylaşTelegram'da PaylaşE-Mail ile Paylaş
sibel özbudun

“Yalnızca despotlar otoriteyi sağlamak için ölüm cezasını gerekli görürler.”[1]


Coğrafyamızın her kriz momentinde, temcit pilavı gibi ısıtılarak tekrar tekrar devreye sokulan “idam cezası” popülizmi yeniden ve bir kez daha gündemde…

En son idam cezası 25 Ekim 1984 tarihinde infaz edilmiş olsa da Cumhurbaşkanı’nın idam cezasını geri getirme söylemi, -olası?- 2023 seçimleri öncesi popülist bir manevrayken; dört bir yandan da, “İdam isteriz!” haykırışları yüksel(til)iyor.

İlgili İçerikler

Grev, İşçi Sınıfının “Savaş Okulu”dur…(*)

Neoliberalizm Üniversiteleri Ele Geçirdi: Öğrenciler Müşteri, Akademisyenler Taşeron

Bu eski(tilemeyen) bir hikâyedir! Örneğin önceleri Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, “Hain ve katiller için idam cezasının geri getirilmesi gerekiyor,”[2] demiş ve bir hayli de ilgi görmüştü!

Oysa idam, telafisi olmayan ceza infaz yöntemken; 1960’dan, idam cezasının kaldırıldığı 2004’e kadar tam 390 kişi hakkında idam cezası verilen coğrafyamızda; idama çarptırılanlardan 129’unun cezasının infazı için yasa çıkarılmıştı.

1960’dan sonra idam cezasına çarptırılanlardan 261’inin idam dosyası TBMM’den geçmediği için infazları da yapılamadı. Ancak çoğu siyasi hükümlülerden 129’u o kadar şanslı olmadı. TBMM kayıtlarında yıllara göre idam edilenlerin sayısı şöyle: 1960 (13), 1961 (18), 1962 (22), 1963 (10), 1964 (2), 1967 (2), 1968 (3), 1970 (6), 1972 (3), 1975 (2), 1976 (2), 1977 (2), 1978 (4), 1979 (3), 1980 (6), 1981 (10), 1982 (10), 1983 (9), 1984 (2)…

Bugünlerde idam tartış(tırıl)malarına ilişkin olarak, “Önüme gelirse imzalarım,” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde, miting meydanlarında, idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’nun son mektubunu okuyup ağladığı ve Erdal Eren’in yaşının büyütülüp idam edilmesini eleştirdiği herkesin bilgisi dahilindedir.

Anayasanın, Kişinin Dokunulmazlığı; maddi ve manevi varlığı başlıklı 17. maddesinin 4. fıkrasındaki “Mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hâli ile…” ibaresi 07.05.2004 tarih ve 5170 sayılı kanunun 3. ve 15. maddenin 2. fıkrasındaki “ölüm cezalarının infazı” ibaresi de aynı kanunun 2. maddesi ile madde metinlerinden çıkarılmışken; idam popülizmi gündemleştirilip, kalabalıklar “idam” diye bağırdığında “muhalif” geçinen burjuva akımlar “Hayır bu yanlış olur” diyemiyorlar.

Oysa iktidarın siyasal manipülasyonları yanında, toplumun tepkisini çeken suçlar nedeniyle ölüm cezasının yeniden gündeme geldiği tabloda, toplumsal öfkeye karşın soğukkanlılıkla düşünülmesinde yarar vardır.

Kaldı ki Türkiye, idam durup dururken kaldırmadı, kaldırmak zorunda kaldı. Türkiye’nin kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi, 1983’de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ek 6 No’lu protokolü kabul etti. Bu protokole göre, savaş ve yakın savaş hâlleri dışında, idam cezası yasaklanıyordu. Arkasından 2002’in Şubat’ında AİHS’ye ek 13 No’lu protokolü kabul ederek, ölüm cezasının her koşulda kaldırılmasını düzenledi.

Bu çerçevede Türkiye, 6 No’lu protokolü 2003’de, 13 No’lu protokolü ise 2005’de imzalamıştır. 13 No’lu protokolün 3. maddesi ile taraf devletlere “Çekince koyma yasağı” getirilmiştir. Anayasanın 38. maddesindeki idam yasağı ve 90. maddesindeki “Uluslararası sözleşmelerin yasalardan üstünlüğü” ilkesi nedeniyle de idamın yeniden mevzuata konulması mümkün olamaz.

Öte yandan idam cezasını kaldıran protokol, Avrupa Konseyi’nin 47 üyesinden 44 devletçe imzalanmış ve hakları tanımıştır. Türkiye de bu 44 devletten biriyken; ölüm cezasını geri getirmesi için, TBMM’den kanun geçirmesi yetmez. TC Anayasası’na göre kanun niteliğinde sayılan bu protokolden çekilmesi gerekir. Böyle bir çekilme ise bugünkü koşullarda Avrupa Konseyi üyeliğine veda etmek demektir.

İDAM CEZASI NEDİR?

İdamın bir cezalandırma yöntemi olarak çağdaş hukuktan kovulması ise insanlığın bir kazanımıdır.

XXI. yüzyılda idamı hâlâ caydırıcı bir ceza olarak gören zihniyet, “Sallandıracaksın iki üç kişiyi, bak bakalım bir daha yapabilecekler mi!” ilkelliğinin günümüzdeki kalıntısıdır. Kan kültürüdür bu!

İdamın artık tartışılması bile ayıp çağdaş bir tanımı var: İdam, devlet eliyle işlenen cinayettir…

Hem de tasarlanarak, yani taammüden işlenen bir cinayet.

Yıllardır coğrafyamızda hukukçular, üniversite çevreleri, eğitimciler, ölüm cezasının hiç ama hiçbir caydırıcı niteliği olmadığını; ölüm cezasının, Albert Camus’nün ifadesiyle, “Devlet eliyle işlenmiş cinayet” olduğunu ortaya koydular ve hep amansız bir direnişle karşılandılar…

Örneğin Aydınlanma düşünürleriyle tanışmış olan Cesare Beccaria, ölüm cezasının tek sebebinin, tanrıların öfkelerinin kanla bastırıldığı pagan dönemlerinde insanların kurban edilmeleri olduğunu belirtirken; “Bütün cezalar içinde en faydasızı ve iğrenci ölüm cezasıdır. Ölüm cezası, insanlara verdiği canavarlık örneği nedeniyle de yararlı olmamaktadır,” der.

Albert Camus’ye göre “Ölüm cezası kanun dışı bırakılmadıkça ne kişilerin vicdanları ne de toplumun töreleri huzura kavuşabilir.”[3]

İdamın suçu engelleme konusunda hiçbir değer taşımadığı unutulmamalı; kısasa kısas mantığıyla şekillenen bir hukuk insanı ıslah etmez, aksine daha vahşi kılar.

İdamın faydalarından yararlananlar sadece politikacılardır; intikam duygusunu parlatıp onaylar ve toplumun hassasiyetlerini suiistimal ederler.

Diğer yandan da egemen oldukları politik arenada muhaliflerine karşı çok güçlü bir hukuki kozu ellerinde tutarlar.

Bülent Tanör, ‘Türkiye’de İnsan Hakları Sorunu’ başlıklı yapıtında coğrafyamızda sivil yılların infaz ortalamasının yaklaşık olarak 2, askeri yılların ortalamasının ise 13.5 olduğuna işaret etmesi[4] bile hukuku ve iktidarı böylesine sorunlu bir ülkede, idamın yeniden ağıza alınmasına karşı çıkılması için yeterli bir gerekçedir.

“Nasıl” mı?

27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra Başbakan Adnan Menderes ile bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilmesi sonrası pişmanlık ve trajediydi.

12 Mart 1971 askeri muhtırasından sonra Meclis’te “Üç bizden üç sizden” bağırışları arasında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edilmesi de rezalet ve trajediydi.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra biri daha 17 yaşında olan 50 insan idam edilmesi ise utanç ve trajediden başka bir anlam taşımıyordu.

Konuya ilişkin olarak Karl Kraus, “İdam belki caydırıcı olabilir; ama yargıçlar için caydırıcı olduğu hiç görülmemiştir,” derken Thomas More de meselenin aslî çerçevesini şöyle çizer:

“Ölüm cezası böyle durumlarda hem haksız, hem yararsızdır. Öldürmek hırsızlığı cezalandırmak için çok ağır, hırsızlığı önlemek içinse çok hafif bir cezadır. Her çalan ölümü hak etmedikten başka, açlıktan ölmemek için çalan adama en korkunç işkenceleri de yapsanız yine çalar…

“Hırsızlara en ağır cezaları verecek yerde, toplumun bütün üyelerine yaşama olanaklarını sağlasanız ve kimse kellesi pahasına çalmak zorunda kalmasa daha iyi olmaz mı?”[5]

BİRAZ TARİH!

Tarihi Sümerler’e kadar giden ve M.Ö. VII. yüzyılda Antik Yunan’da Drakon Kanunları’na göre elma çalmaktan adam öldürmeye kadar her suçun tek cezası olarak kabul edilen idam, Avrupa’da da kanlı bir geçmişe sahiptir.

Avrupa, XI. yüzyıldaki I. William dönemi hariç çok sayıda idama şahit oldu. XV. yüzyılda VIII. Henry İngilteresi ve XVIII. yüzyıl Fransa’sında ağaç kesmek, tavşan çalmak gibi küçük suçlar dahi ölümle cezalandırıldı.

Fransız İhtilali sonrası, 1789-1799 kesitinde özellikle siyasi sebeplerden ötürü idam edilenlerin sayısı 40 bini buldu. 1793-1794 döneminde Fransa’da 16 bin kişinin giyotine gönderildiğinden söz edilir.

İdamın sorgulanması XVII. yüzyılda Montesquieu, Voltaire, Bentham gibi düşünürlerle başlar. Düşünürlerin etkisiyle cezası idam olan suçların kapsamı pek çok Avrupa ülkesinde daraltıldı. Bu konudaki en önemli etkiyi ise “Devletin can alması hiçbir şekilde meşrulaştırılamaz” diyen İtalyan hukukçu Cesare Beccaria’nın 1767’de kaleme aldığı ‘Suçlar ve Cezalar Hakkında’ başlıklı eseri yaptı.

Bunun etkisiyle 1786’da Toskana’da ilk kez kalıcı olarak idam cezası kaldırıldı. İdam sorgulamaları ve karşıt örgütlenmelerin çoğalmasıyla 1867’de Portekiz’de, ardından Hollanda’da; I. Dünya Savaşı sonrası İsveç ve Danimarka’da; II. Dünya Savaşı sonrası da İtalya, Finlandiya ve Avusturya’da idam cezası resmi olarak kaldırıldı.

İngiltere, İspanya, Lüksemburg, Fransa, İrlanda, Yunanistan ve Belçika gibi ülkelerde ancak XX. yüzyılın ikinci yarısında kaldırılmasına rağmen idam, bu tarihin öncesinde de ya çok nadir uygulanmakta ya da fiilen bulunmamaktaydı.

Avrupa’da idamın kaldırılma sürecinde dikkat çeken nokta ise cezanın referandumla değil daha çok mecliste yapılan tartışmalarla kaldırılmış olması. İdamın kaldırılma sürecindeki tartışmaların baş konusu ölüm cezasının “İnsanlık onurunun pekiştirilmesi ve insan haklarına saygı” prensibiyle çelişen bir ceza olduğuydu.

HAKLAR PARANTEZİ

Tarih boyunca sınıflı sömürücü toplumlarda Max Horkheimer’ın ifade ettiği üzere, “Çoğunluk her zaman ve istisnasız olarak azınlığın haklarını çiğnemiştir.”

Gerçekten de yeryüzü ve gökyüzü egemenliklerine karşı borçlu bırakılmış, biat etmediğinde ise suçlu kılınmış insanı ve hakları nasıl yazmalı?[6]

İnsanı, onurunu ve haklarının ayaklar altına alındığı bu rezil kapitalist dünya da hakikât nasıl dile gelmeli?

Sürdürülemez kapitalizm şahsında insan(lık)ı, onurunu ve haklarını unutmaya başladığımız yerküredeyiz.

Ve de insan(lık) hakları mezarlığına dönüşmüş yerkürede, insan(lık)ın tek var oluş imkânı geleceğini kazanma mücadelesidir.

Kaldı ki bu doğrultuda insan(lık)ın kazandığı tüm haklar, iktidara karşı başkaldırının eseri olmuştu; 26 Ağustos 1789’da yayımlanan ‘Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nde olduğu gibi…

Fransız halkının hükümet karşısındaki haklarını sıralayıp, 17 maddeden oluşan bu bildirge dikkat çekerek, öne çıkan noktalar şunlardı:

• İnsanlar haklar yönünden özgür ve eşit doğar ve yaşarlar.

• Özgürlük, başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir.

• Her insan suçlu olduğuna karar verilinceye kadar masum sayılır.

Burada durup yaşam hakkına veya ihlâli kapsamındaki idam cezasına ilişkin olarak şunun da altını özenle çizerek hatırlatalım:

“Mafên kesane ne girêdayê (referandûm) dengdanê gel e; piranî nikare mafên hindikayiyê bi dengên xwe tune bike. Peywira mafan a polîtîk, hindikayî li hemberî zordestiya piraniyê parastin e. Û em ji bîr nekin ku hindikayiya herî biçûk takekes bi xwe ye./ Bireysel haklar halk oylamasına tabi değildir; çoğunluk, bir azınlığın haklarını oylarıyla yok edemez. Hakların politik fonksiyonu azınlığı çoğunluğun baskısından korumaktır. Ve unutmayalım ki en küçük azınlık bireyin ta kendisidir,” der Ayn Rand…

BİR KAÇ ŞEY

Bilinmeli, görülmeli, unutulmamalı, hatırlatılmalı: “İnsan hakları yasası insanın elinden düşeli çok olmuştur,” diyen Georges Politzer sonuna dek haklıdır!

Kaldı ki sınıflı sömürücü toplumların tarihi boyunca “Kısıtlı olmayan tek şey, her tür yasaklama, engel ve müdahaleydi,”[7] geçmişinden kapitalist bugününe dek insan(lık)ın…

O hâlde insan hak(sızlık)ları meselesi, onu var eden ekonomi-politik denklem çözülmeden hâlledilemez!

Öyleyse, “Kalkın ayağa/ Kırın zincirlerinizi/ siz çoksunuz, onlar az!/ Cahil, duygusuz ve sağır yöneticiler,/ Yapışmışlar sülük gibi ülkenin üzerine./ Aç ve çıplak, ezilen ezilen ve ezilen bir halk,/ Kim baştaysa onun uşağı, onun kulu kölesi bir ordu./ Ölümsüz bir ışık doğacak yarın bütün bu mezarlardan,/ Boğacak aydınlıklara kasırgalı günlerini çağımızın,” dizelerini telaffuz etme zamanıdır Percy Bysshe Shelley’in; ısrarla ve cesaretle!

Doç. Dr. Sibel Özbudun

Akademisyen, antropolog, yazar, çevirmen, aktivist. 1956 yılında İstanbul’da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra Fransa’ya giderek, üç yıl süresince Fransa’da dil ve Paris VII ve Paris Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun; 1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasını da aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun’un çok sayıda çeviri ve telif eseri bulunmaktadır. Telif eserlerinin çoğu Temel demirer ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır.

Temel Demirer

Yazar, aktivist. 1954, Kale Mahallesi / Çorum doğumlu. Baba adı Kemal, anne adı Necla’dır. Eserlerinin çoğu Sibel Özbudun ve diğer yazarlarla birlikte kaleme aldığı kolektif çalışmalardır. Kitapları dışında kendisi hakkında yeterli bilgi bulunamayan Temel Demirer, kendisini şöyle anlatır:

“Kendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm… Ne yazacağımı kestiremedim. Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım… “İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil” diyen(lerden); dünyaya aşağıdan bakan(lardan); kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan); yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan) ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden); sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden); bir afet-i devrana aşık olan(lardan); hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan) ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim…  Ve nihayet halen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım.”

N O T L A R

[*] Kaldıraç Dergisi, No:253, Ağustos 2022…

[1] Anatole France.

[2] Alican Uludağ, “Topluma İdam Tehdidi”, Cumhuriyet, 6 Ağustos 2018, s.4.

[3] Albert Camus-Arthur Koestler, Ölüm Cezası Üstüne Düşünceler, çev: Ali Sirmen, Alan Yay., 1986, s.71.

[4] Bülent Tanör, Türkiye’de İnsan Hakları Sorunu, BDS Yay., 1991.

[5] Thomas More, Ütopya, çev: Sabahattin Eyyüpoğlu-Vedat Günyol-Mina Urgan, İş Bankası Kültür Yay., 2006, s.11.

[6] “Hayvan haklarını da insan hakları kadar destekliyorum. Tam bir insan olmanın yolu budur.” (Abraham Lincoln.)

[7] Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın Kesik Damarları, çev: Attila Tokatlı-Roza Hamken, Sel Yay., 2015.

İlgili İçerikler

think tanks
Genel

Düşünce Kuruluşları (Think Tanks): Tarihsel Gelişim, İşlevleri, Eleştiriler ve Gelecek Perspektifleri

Görüş Redaksiyon

Düşünce kuruluşları (think tanks), modern politika yapım süreçlerinin en önemli aktörlerinden biri haline gelmiştir. Bu kurumlar, bir yandan akademik bilgi...

Sibel_özbudun
Politika

Hapishaneler”i Biliyoruz! peki ya “Tımarhaneler”i?(*)

Doç. Dr. Sibel Özbudun

“Bilgi, öngörü ve bakım kurumları, örneğin tıp, siyasi iktidarı desteklemeye yardımcı olur. Psikiyatriyle ilgili kimi vakalarda bu, skandala varacak ölçüde...

temel demirer

Empyerlist Zorbalığın Trump’lı Aşaması

Sibel_özbudun

“Fabrika Kızları” Kafa Tutuyor… Osmanlı’dan Günümüze Kadın İşçi Eylemlerine Bir Bakış

devlet ve millet / Hüseyin Demirtas

Masumiyetin İnfazı Yazı Dizisi Bölüm-2

İçeriden Çökertme: Kılıçdaroğlu’na Yönelik Muhalif Maskeli Medya Saldırılarının Verilerle Analizi

İçeriden Çökertme: Kılıçdaroğlu’na Yönelik Muhalif Maskeli Medya Saldırılarının Verilerle Analizi

temel demirer

Kapitalist Bunalımın İkizleri = Irkçılık + Faşizm

sibel özbudun

Taksim Elbet – Bir Gün – Geri Kazanılacak!(*)

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Makaleler

siyasal siddet
ABD

Siyasal Şiddetin Yeni Yüzü

Görüş Redaksiyon

Son yıllarda yaşanan küresel olaylar, modern politik şiddetin yalnızca ideolojik bir zemine dayanmadığını; aynı zamanda kişisel kin, ekonomik çaresizlik ve...

küresel siddet

Küresel Şiddet: Siyasi Kargaşa, Kurumsal Başarısızlıklar ve Toplumsal Yüzleşme

Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

Küresel Savaşın Eşiğinde: ABD’nin Çin’e Karşı Savaş Hazırlıkları

mutsuzluk ve tüketim - yanilsama

Gerçeklik, Güç ve Yanılsama: Kant’tan Modern Çağa Neden Mutsuzuz?

KATEGORİLER

  • Dünya
  • Ekonomi
  • Politika
  • Kültür & Sanat
  • Opinion Internatıonal
  • Podcast
  • Gorüş TV
  • Diğer

SAYFALAR

  • Ansayfa
  • Gizlilik Politikası
  • Görüş Hakkında
  • Görüş’te Yazmak | Become an Opinionmaker
  • Künye
  • Yayın ilkelerimiz
  • İletişim | info@gorus21.com

BİZİ TAKİP EDİN

gorus-stickyl-ogo-dark

HAKKIMIZDA

21. yüzyılın disiplinlerarası, uluslararası, farklı görüşlerin yer aldığı yayın organı

© 2025 Görüş Tüm Hakları Saklıdır.

Hoş Geldiniz!

Hesabınıza aşağıdan giriş yapın

Şifrenizi mi unuttunuz? Kayıt Ol

Yeni Hesap Oluşturun!

Kayıt olmak için aşağıdaki formları doldurun

Tüm alanlar zorunludur. Giriş Yap

Retrieve your password

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş Yap
No Result
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Dünya
  • Ekonomi
  • Politika
  • Kültür & Sanat
  • Opinion Internatıonal
  • Gorüş TV
  • Görüş Podcast
  • Diğer
  • Giriş Yap
  • Kayıt Ol

© 2024 Görüş Tüm Hakları Saklıdır.

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek çerezlerin kullanılmasına izin vermiş olursunuz.